Fin’lerin Tarihi
Farklı tarihlerde Finlandiya’yı ziyaret ettim. Ülkenin çok farklı bölgelerinde yaşadım. Büyük şehirlerde, göller ve ormanlar arasındaki ücra köylerde bulundum. Finler’in günlük uğraşlarını, yortu günlerindeki oyun ve eğlencelerini seyrettim. Finlandiya halkının müziğini, edebiyatını, tiyatrosunu ve mimarisini ayrı ayrı inceledim.
Samimiyete itiraf edebilirim ki, gördüklerim karşısında şaşkınlığım her defasında daha da arttı. Finlandiya’ya olan her gelişimde onca olumsuzluğa rağmen inadına çalışkan olan kuzeyin bu küçük ve sakin insanlarını daha fazla takdir etmeye ve hayran olmaya başladım.
Fin halkının hayatında iki şey önemli rol oynamıştır. Bunlardan birincisi, Rus ihtilaline yani 1917 senesine kadar Finler’in bağımsız bir hayatlarının olmaması; ikincisi de bu milletin başlı başına ve büyük güç sayacağı, kendilerine önderlik yapacak kahramanlar yetiştirmemiş olmasıdır. Finler’in sahip oldukları büyük kültür ve medeniyet, bizzat toplumun kendi çabasının ürünüdür.
Finler, Rusya’nın kuzeybatısındaki en son köşeye yerleşmişlerdir. Diğer taraftan Finlandiya, İsveç’le sınır komşusudur.
1811 yılına kadar Finler, İsveç egemenliği altında kalmışlardır. O zamanlar İsveçlilerin Finlere karşı olan davranışları, Avusturyalıların Voyvodina’daki ve Bosna Hersek’teki Sırplar’a karşı olan davranışları gibiydi. Ya da Osmanlı hakimiyeti zamanında Rumların Bulgarlara karşı olan davranışı gibiydi. Bütün hükümet ve iktidar gücü, ticaret ve sanayi, okullar ve hatta kiliseler İsveçlilerin elindeydi. Bütün kamu çalışanları, doktorlar, hakimler, askerler, rahipler ve öğretmenler İsveçlilerden göreve gelirdi. İsveçliler kendilerini daha yüksek gördüklerinden Finleri alt bir ırkın mensubu olarak görür ve onlara karşı da daima bu şekilde davranırlardı.
Finler, İsveçlilerle aynı siyasi haklara sahip olmakla beraber fikri, ekonomik ve hatta ahlaki yönden geri bırakılmışlardı.
Bu yaşadıkları Fin milletinin kültürel gelişimine güçlü etkiye sahiptir. 18. yüzyıl sonlarına, 1840’lı yıllara kadar, Fin kültürü, havasız yetişen bir çiçek gibi zayıf ve soluktur. Belirtilen tarihlerde, Finler biraz okumak ve yazmaktan başka birşey bilmiyorlardı.
Rusya ile İsveç arasında 1808 yılında çıkan savaşta, Rus Çarı I. Aleksandr, ordusu ile Finlandiya’nın yansını istila ettikten sonra, Borgo şehrinde, Fin Millet Meclisi (Seyim)’ni toplamaya davet etmiş. Finlerin temsilcilerinden oluşan meclise şu soruyu sordurmuş: “Bundan sonra da İsveçlilerin yönetimi altında mı kalmak istersiniz, yoksa iç işlerinde bağımsız olmak şartıyla Rus yönetimine mi geçmek istersiniz?”
Temsilciler, Rusya’ya katılmayı kabul etmişler. Bunun üzerine I. Aleksandr, Finler’in İsveç hakimiyeti zamanında sahip oldukları anayasayla iç yönetimde verilmiş olan haklarla yetinirlerse, kendisinin de bu anayasada belirtilen hakları tanıyacağına ve sadık kalacağına söz vermiş.
Finlandiya’nın Rus yönetimini kabul etmesi, her iki taraf için faydalı olmuştur. Finlandiya oldukça fakir bir ülkedir. Örneğin Hindistan ve Mısır, İngiltere için çok önemlidir. Fakat Finian-diya’nın, Rusya için böyle bir önemi yoktur. Finlandiya, Rusya’nın Kırım’ına, Kafkas’ına ya da Türkistan’ına benzer bir ülkedir. Rusya, Finlandiya’yı ilhak ettikten sonra hiçbir ekonomik çıkar sağamamıştır. Fakat bu ülkenin yönetimi altında olması farklı açıdan Rusya’nın işine yaramıştır.
Asıl mesele, Finlandiya sınırının Rusya’nın başkenti olan Petrograd’a yakın olmasıydı. Trenle dört saatte Finlandiya sınırından Petrograda ulaşılıyordu. Rusya düşmanlarının Finlandiya üzerinden geçerek başkenti tehdit etmesi söz konusuydu.
Öte yandan içişlerinde bağımsızlık kazanan Finler, kendi kültür ve medeniyetlerini geliştirme fırsatını yakalamışlardır.
Rus işgalinden sonra İsveç halkının da büyük kısmı Finlandiya’da kalmayı tercih etmiştir. Fakat bunlar artık ülkenin eski sahipleri değillerdi. Bu durumda yeni vatan kabul edilen Finlandiya’nın kültürel yönden gelişmesi için büyük çaba gösterilmeliydi.
Başlangıçta ülkenin kültürel gelişimi için uğraş verenlerin sayısı sınırlıydı. Finler’in aydın sayılabilecek öğretmen, rahip ve gençlerinin sayısı parmakla sayılabilecek kadar azdı. Fakat bu durum, aydınların gayretlerinin boşa gitmesine değil, artmasına sebep olmuştur.
kaynak: beyaz zambaklar ülkesi