Huzursuz ruh sendromu

0
903

Evet, en sonunda anladım, benim şu sıralardaki durumum tam olarak bu… Huzursuz ruh sendromu…

Huzursuz ruh sendromu…

Bunun için öncelikle taze bir ruhu alırsın. Yeni yeşermiş, umut dolu olanından… Önceden hazırlayıp yağladığın bir kalıbın içine körpe ruhu sokmaya çalışırsın. O kalıp olmadıysa, diğer kalıp… Oldurana kadar devam edersin bu işleme… Ruhların büyük bir çoğunluğu bir süre sonra kalıp içine girmeye razı olurlar. Kendi rızasıyla kalıbın içine sıkıştırılan ruh, kurutulmak üzere raflara, diğer kalıpların yanına bırakılır. Ama huzursuz ruh sendromu olanlarda durum biraz farklıdır. Bu ruhları bir kalıba yerleştirmek mümkün değildir. Çünkü mutlaka bir yerden bir çıkıntı yaparlar!

Huzursuz ruh sendromu bende ne zaman, nasıl başladı tam olarak bilmiyorum. Belki de kendimi bildim bileli vardı. Şimdi düşünüyorum da, belirtileri yıllar önce çıkmaya başlamış olabilir. Çocukluğumdan beri sürekli gördüğüm bir rüyam var benim. Rüyama göre, uzaylılar insan kılığına girmiş ve ben insanları uzaylıların ellerinden kurtarmaya çalışıyorum. “Beni takip edin, şu yoldan gideceğiz!” diyorum, arkamdakilere…Gölgelerin gücü adına, bu rüyada kimse tutamıyor tabii ki beni… Zorlu mücadelelerin ardından, rüyanın kahramanı olan ben, insanlığı uzaylılardan kurtarmayı başarıyorum.

Gelin, benim bu kronikleşen rüyamın gerçek hayattaki izdüşümüne bir bakalım.

Ben, benim yine…

Uzaylılar, günümüzün sürü psikolojisiyle hareket eden insan görünümündeki koyunları oluyor. Bunları tanımlamak istersek; ne verilirse onu alan, insana ait erdemlerden giderek arınmış, düşünme, analiz, yorumlama gibi yetilerini tamamen kaybetmiş, tüketen ve tüketen ve yine tüketen bir tür olarak tanımlayabiliriz.

Bu türün sayısı o kadar çok ki, her yerdeler! Hangi taşın altına baksan, bundan yüzlercesini görebilirsin. Terör, savaş, enflasyon, yalan, dolan, aklına ne kadar felaket gelirse hepsinin tek sorumlusu her şeye tepkisiz kalan bu koyunlardır işte! Her koyun sürüsünün başında bir kurt bulunur. Ama kurdu ayrı bir tür sanmayın sakın, o da başka bir sürünün koyunudur çünkü. Sürüde kimse fincancı katırlarını ürkütmez, zaten dışlanmamak için buna teşebbüs bile edemezler. Böylece koyun sürüleri kendi aralarında mutlu mesut yaşayıp, çoğalmaya ve dünyayı işgal etmeye devam ederler.

Rüyada kurtarılan insanlara gelince, bunlar insan olan insanları temsil etmektedir. Her ne kadar dünyamız koyunların işgali altında gibi görünse de, yeryüzünde hâlâ insanların var olduğu gerçeğini yadsımayalım. İnsan dediğimiz insanlar biraz çıkıntı olsalar da, biraz kurallara karşı gelseler de, özlerini kaybetmemişlerdir. Bu yazıyı okuyan sen de onlardan birisin belki. Üstüne koyun postu serseler de, belli ki olmuyor, yapamıyorsun! Huzursuz ruhun peşini bırakmıyor belli ki.Neden böyle diye soruyorsun defalarca… Nasıl değiştirebilirim diye kafa patlatıyorsun. Hiçbir şey değiştiremeyince de kendi kabuğuna çekilip içindeki isyan ateşini söndürüyorsun hızla.Şu malum fincancı katırlarını ürkütüp, sürüyü rahatsız etmemek için…Ama unutma sen insansın!Ve bir koyun gibi yaşamayı hak etmiyorsun. Öyleyse hala durduğun ne? “Beni takip et, şu yoldan gideceğiz!”

Gidelim gitmesine de, nasıl? Ben kalıplara girmekle meşgul olup kahraman olmaktan uzaklaştıkça, huzursuz ruh sendromum şiddetlendikçe şiddetleniyor… Buna dayanmak gerçekten zor! Çünkü dünyadaki varlığımın nedenini artık çok iyi biliyorum. Tıpkı rüyamdaki gibi insanları kurtarmak ve bir kahraman olmak…

Ve şimdi, tam şu anda, koyunlara karşı birleşmek üzere bir dernek kuruyorum. Adı; Ayrık Otu… Sloganı: “Dünyayı kurtaracağız! Yaşasın insan olan insanın dayanılmaz yaratım gücü…”Bu derneğin açılmasında bütün yasal prosedürler bir kenara bırakılıyor haliyle. Dernek tüzüğü hayallerden ibaret, tek üyesi olan benim tarafımdan rengârenk bir deftere yazılıyor. Ve sizi bekliyorum, siz insanları…Bir gün sayımız artacak ve koyunlara karşı başlattığımız bu savaşı kazanacağız, biliyorum.

Belki Don Quijote gibi kitaplara öylesine dalacağım ki, güneşin batışından doğuşuna kadar bütün gecelerimi ve şafaktan gün batımına kadar bütün günlerimi kitapların başında geçireceğim. Az uykuyla ve çokça okumayla beynim öyle kuruyacak ki, aklımı yitireceğim belki. Yel değirmenlerine karşı savaşırken, yanımda Sancho Panza bile olmayacak…Yinede yılmak bana göre değil. Koyun olup yaşamaktansa, bir kahraman gibi ölmeyi yeğlerim.

Günün birinde bu hikâyeyi duyan birilerinin küçük yeğenime yaklaşıp “Teyzen bir kahramandı.” demelerini ve hikâyemi anlatmaya başlamalarını isterdim.

“Kimsenin geçmediği o yol var ya, işte oradan geçti teyzen… Defalarca düştü, defalarca kalktı… Savruldu, hiç olmayacak yerlerde buldu kendini…Ama ne olursa olsun yılmadı, geri döndü ve o yolda yürümeye devam etti. Başı her zaman dik ve hiç ödün vermeden…Sonra ne mi yaptı?İnsanların uyanmasını sağlamak için Ayrık Otu derneğini kurdu. Yıl 2012. Düşün, kaç yıl geçmiş üstünden… Bu dernekte ne yapıldığını hep merak etti koyunlar. Ama hiçbir zaman bilemediler! Sana bir sır vereyim mi? Ama aramızda kalsın… O dernekte hayal üretiliyordu, hâlâ da üretiliyor… Bu hayaller sayesinde koyunların sayısı iyice azaldı. Ne mutlu ki, artık insanlık çoğunlukta…

“. Biliyorum ki; hikâyenin sonuna gelindiğinde, ben hiçbir baltaya sap olamamış da olsam, bir çocuğun gözünde kahraman olabileceğim. Böylece ruhumun huzursuzluğu sonsuza dek bitecek…

İşte tam o sırada bir çalılıkta karatavukların sesi, gürgen dalında öten güvercinin sesi duyulacak belki. Ve ben dünyadan gelen bu selama gülümseyeceğim sadece…

 

yazan: Merve Memişoğlu / Mervedebiyat

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız