Kızlar genellikle duygusal oldukları için aile bağlarını daha kuvvetli hissederler. Buna bağlı olarak kardeşleriyle ilişkiyi en fazla önemseyenler kızlardır çoğu zaman.
Kızların ablalarıyla, büyük olan kuzen, hatta bekar teyze, hala gibi yakınlarıyla ilişkisi çoğu zaman oldukça yakındır. Onlar büyümenin nasıl bir şey olduğunu gözlemlediği, davranışlarını örnek aldığı modelleridir.
Eğer abla rolündeki kişiler iyi örnekse kızınızı yetiştirmek çok daha kolay olur. Akıllı, davranışları olgun, yaşam tarzı düzgün, bir inanç veya ideale sahip, hayatını çizme gücüne sahip ablalar, genç kızlara ilham verir.
Öte yandan böyle ablalar şöyle bir baskı da hissettirebilir, “ya onun gibi olamazsam. Ya onunla kıyaslanır hor görülürsem”
Özellikle büyüklerin çok bilmiş bir edayla “bak ablana…” diye başlayan nasihatleri korkutucudur.
Maalesef hiç gereği yokken “ablan üniversiteyi kazandı, ya senin dersler nasıl gidiyor?” şeklinde kıyaslamacı sorular çok gelir.
Büyükler gençlerin duygularını önemsemeden onları karşılaştırmayı pek severler. Sadece okul başarısı değil, fiziksel özellikleri de çok bilmiş hanım teyzeler tarafından kıyaslanır. Toplumun sanki kız çocukları satışa arzedilmiş bir malmış gibi, objeleştirerek, üçüncü şahıs edatıyla konuşmaları çok rencide edicidir.
Genç kızın karşısında olduğu halde sanki o orada yokmuşcasına “ablası sarışın, bu ona çekmemiş” “kız kardeşinin tipi daha ince” gibi kıyaslayıcı sözler aslında hiç hoş değildir.
Bu anlamsız hareketler yüzünden genç kızlar için abla ve kız kardeşler gereksiz yere stress kaynağı olur, incitir. Hele hele, bu tavırlar anne babaların adaletsiz tutumlarıyla desteklenirse kardeşler arasına nefret bile girebilir.
Oysa kız kardeşler arası dayanışma ve paylaşma ne kadar güçlüdür. İyi günde kötü günde insan her duygusunu en yakınlarıyla paylaşacaktır.
Birlikte memlekete veya tatile gitmek, doğum yapınca, bebek büyütürken yardımlaşmak, yaşlı anne babaların bakımı için destek almak gibi. Ergen kızlara bunlar hatırlatılarak kardeşlik duyguları pekiştirilebilir.
Bunun yanında kızların erkek kardeşleriyle de bağlarını sağlıklı bir temele oturtmak önemlidir. Karşı cinsten kardeşler doğal olarak daha az paylaşacak şeye sahiptir. Ancak aslında aralarındaki ilişkinin, ileride kuracakları ucayı sürdürme becerilerini geliştirmelerinde çok yararı olabilir.
Arkadaşlık, seçilebilen, değiştirilebilen bir ilişki biçimi iken; kardeşlik böyle değildir. Bu nedenle kardeşle geçinme deneyimi, evlilik gibi uzun vadede bağlılık isteyen bir ilişkiye hazırlıkta olgunlaştırıcı bir deneyim olacaktır.
Kardeşlerle ilişkilerde aradaki yaş farkının büyük önemi vardır. Genellikle çocuklar arasında evin popüler çocuğu olma yarışı olur. Yada ebeveynden birinin; bir çok zaman da babanın takdirini ve yakınlığını kazanmak önemsenir. Bazen büyük kardeşlerin ergenlik çatışmaları sırasında küçük kardeşler anne babanın gözüne girmeye çalışırlar.
Genellikle ilk çocuk psikolojisi, “bu evin ilk ve asıl çocuğu benim” tavrına yatkındır. Odasını, dolabını sahiplenişi; eşyalarını paylaşmaya yanaşmaması küçük kardeşleri sinir eder.
Hele de aradaki yaş farkı fazlaysa, küçüğün gözünde büyük kardeş bir büyüklük modelidir. Onun sahip olduğu şeylere gıpta edilir, arkadaşlıkları kıskanılır. Eski fotoğraflarda kendisi yokken ablasının bulunuyor olması küçük kardeşin içerlediği bir konudur.
Bu nedenle küçük kardeşler evin büyük çocuğunu aşılması gereken bir problem gibi görmeye elverişlidirler. Tam da ergenlik çağının ebeveyn-genç çatışması sırasında küçük kardeşler birden bire evin iyi ve uslu çocuğu rolüne soyunabilirler. Hatta ablalarını izleyip hatalarını bulmak, gizlediği şeyleri anne babaya ispiyonlamak bu çağın abla kardeş ilişkisine damgasını vurur. Elbette bu durum büyük çocuğun sinirini bozar.
Anne babaların bu çağlarda kardeşler arası rekabet ve çekişmelere sürüklenmeden, adaletle ve içlerinde bulundukları durumu anlayarak davranması çok önemlidir. Bu sıralarda çok gerekmedikçe çocukların birbiri hakkında getirdikleri haberlere fazla önem verilmemelidir.
Hatta “yoksa ablanın çantasını mı karıştırdın, ne ayıp” diye ikaz edilmesi uygun olur. Bilhassa kardeşler arasındaki yaş farkı büyükse sevgi bağları zayıf olacaktır, bunu daha da fazla tahrik etmek uygun olmaz.
İlk çocuk 9- 10 yaşlarındayken doğan bir kardeşle pek fazla paylaşılan bir şey yoktur. İlk çocuğun arkadaş çevresine düşkünleştiği bir çağda evde ilgi odağı bir bebektir o yalnızca. Anne baba bebeğe yoğunlaşmışken çocuk evde kendisini önemsiz hisseder ve sevgiyi daha çok çevresinde arar hale gelir.
Bazen de çocuklar arasındaki yaş farkı azdır, birlikte büyürler. Sürekli birlikte oynarlar, birlikte okula gider-gelir, birlikte ders çalışırlar. Bu kadar bir arada olmalarının da tesiriyle, haliyle karı koca gibi çekişir dururlar. Bu onların paylaşmayı ve geçinmeyi öğrenmesinde çok önemli bir faktördür.
Anne babaların çocuklar arasındaki ilişkiyi ayrımcılık yapmadan, gerekiyorsa adaletle müdahale ederek, çok gerekmiyorsa ufak tefek şeyleri görmezden gelerek izlemesi uygun olur.
Aralarındaki anlaşmazlıkları şikayet ettiklerinde, her ikisini de birbirlerine karşı iyilik sever olmaya teşvik etmeyi ihmal etmemelidir. Eğer aradaki yaş farkı azsa, eşit davranmak uygun olur. Aradaki bir kaç yaşı çok büyüterek, sıkça “sen büyüksün, anlayışlı olsana,” “ne biçim ablasın” gibi aşırı olgunluk bekleyen tutuma girmemelidir. Hatta aradaki fark fazla bile olsa, biri çocuksa diğeri de gergin bir dönem geçirmekte olan bir gençtir. Ya adaletli olmak ya hiç karışmamak en uygunudur.
Evin küçük kızının da önemli kardeş problemleri olacaktır. Örneğin ergenlik çağındaki bir kızın ağabeyi ile ilişkileri çok eğitici ve kişiliğin gelişiminde belirleyici bir roldedir. Ağabeyler genellikle özgür, istediğini yapan geceleri bile dışarı çıkabilen, istediği sosyal faaliyete katılabilen kişiler olarak özenti ile izlenir. Eğer ailesine karşı soğuk, kız kardeşine karşı umursamaz ise, bu kız kardeşini hayli etkiler.
Kızlar genellikle aile içi ilişkilere karşı daha duyarlıdır. Mesela ağabeyinin nişanlısıyla arkadaş olmak, onların hayatında bir parça olmak ister. Ağabeyinin evlenince aileden kopup gideceği fikrini kabullenemez. Bir çok zaman da ilişkilerine çok özenir, bunun tesiriyle hep yanlarında olmaya can atar. genç çift ise bu durumu pek istememektedirler, haliyle bu dönemler çok sancılı geçebilir.
Annelerin bu sıralarda kızlarını hislerini kontrol etmeye yönlendirmesi uygun olur. en iyi yol empati aşılamaktır; “sen de bir gün evleneceksin. O zaman nişanlının kız kardeşi sürekli yanınızda olsun ister misin?”
Gençler bu dönemlerde uzun vadeli geleceği düşünemezler. Bu nedenle bir ömür boyu ilişkiye gölgesini düşürecek hatalar yaparlar. İşte bu dönemde annenin kızına, “ilerde ağabeyinle ve yengenle iyi bir ilişkinin olması için, şu andaki duygularını kontrol edebilmen gerekli” şeklinde hatırlatması uygun olur.
Maalesef ülkemiz, ataerkil bir gelenekten modern bir anlayışa geçişin sancılarını yaşamaktadır. Bu arada anneler de aileye giren gelinle sorunlar yaşayabilmektedir. Anneler kendi hislerini desteklesin diye kızlarından taraf olmalarını bekleyerek bazen ilişkileri büsbütün bozabilmekteler. Oysa gençler hisleriyle hareket etse bile büyüklerin güzel örnek olmaları gerekir. Sonuçta kopup dağılan aile ilişkilerinden herkes bir parça zarar görür…
Hatice K. ERGİN
www.gencgelisim.com