Gelecek, kendisini etkiyen sayısız değişkenden dolayı tahmin edilemez… Gelecek kendisine etkiyen sayısız değişkenden dolayı tahmin edilemediğinden gelecek bilimi aslında bir bilim olabilir mi? Gelecek hakkında tahmin yürütürken, veri olarak dünü ve bugünü kullanır fakat yarını kullanamayız. Oysa, geleceği şekillendiren dün ya da bugün değil, yarındır. Bu yüzden, yapılan tüm tahminler, aslında sadece bir temennidir.
Bu durumda yapılması gereken, geleceği bilmeye çalışmak yerine, geleceği şekillendirecek adımları atmak ve sisteme giriş yapacak “iyi” – “kötü” girişleri güçlü bir ağ yapısıyla mümkün olduğu kadar denetlemek; geleceğin kısa bir bölümü için yapılabilecek en zor ve en doğru şeydir…
Gelecek bilinemez çünkü, hedeflenene olumlu yada olumsuz etki yaratacak etmenler vardır. Bunların denetlenmesine “Gelecekbilim” (futurology) deniyor. Gelecekbilim üzerine araştırma yaparken Mümtaz’ er Türköne hocamın yazısına ulaştım. Akademisyen kimliği ile 2005 yılında yazdığı bir yazıyı paylaşmak istedim. Tespitleri önemli.
İslam dünyası için bir ham hayal daha!
(www.cia.gov) web sitesinde iki hafta önce bir rapor yayımlandı. Ulusal İstihbarat Konseyi (National Intelligence Council)’ nin imzasını taşıyan rapor, 2020’ nin dünyasını kurguluyor. Global Geleceği Haritalamak (Mapping The Global Future) başlığını taşıyan 123 sayfalık rapor, bir gelecek projeksiyonu yapıyor.
Amerika’ da bu tür çalışmaların yaygın olduğu bilinir. Gelecekbilim (futurology) çalışmaları içinde önemli bir yer alacağa benzeyen rapor bizi de yakından ilgilendiriyor. İslam dünyası için “terör tehdidi” ni merkeze alarak geliştirilen projeksiyon, kalın fırça darbeleri ile önümüze tartışılabilecek yakın bir gelecek koyuyor. Hilafet, bir Amerikan senaryosu olarak bu raporla 21. yüzyılda yeniden hayat buluyor. Önce raporun bütünü hakkında bilgi verelim.
Geleceğin haritası
Nüfus, doğal kaynaklar gibi alanlarda tahminde bulunmak zor değil. Ancak bütün karmaşıklığı ve bütünlüğü içinde geleceğin tahmin edilemeyeceğine kimse itiraz etmiyor. Gelecek, hiçbir zaman tahmin edilemez. Zira yaptığınız tahminin kendisi de geleceği oluşturan faktörlerden biri haline gelir ve geleceği değiştirir. Bu gerçeği en iyi bilenler ise gelecekle uğraşmayı meslek edinen fütürologlardır. Fütüroloji, bazı teknikler kullanarak geleceğin tarihini yapmaya girişir. Amaç “geleceği kesin biçimde tahmin etmek” değil, “bir gün karşımıza çıkacak olan geleceği hazırlamak ve geleceğe hazırlanmak” tır. Kısaca bu çalışmaların amacı geleceği kestirmek değil, değiştirmektir.
ABD’ nin istihbarat örgütünün, kalburüstü bütün uzmanları seferber ederek böyle bir rapor hazırlaması, “gelecek endişelerini bizimle paylaşma” niyeti ile açıklanamaz. ABD, geleceği kurgulamaya ve inşa etmeye çalışıyor. Bunun için de bizim kucağımıza tartışacağımız konuları bırakıyor. Tabii bütün bunların inandırıcı ve ikna edici olması gerekiyor.
2020’ nin dünyası nasıl bir dünya?
Raporda verildiği gibi, öncelikle ekonomik alanda yoğunlaşıyor. 2020’ ye kadar, dünya ekonomisinin % 80 oranında büyümesi öngörülüyor. Kişi başına düşen gelir % 50 oranında artıyor. Global ölçekte iki yeni aktör devreye giriyor: Çin ve Hindistan. Endonezya ve Brezilya da yeni etkin oyuncular haline geliyor. Çin, 2040 yılında ekonomisi ABD seviyesine ulaşıyor. Üç senaryo ile 2020’ nin dünyası bugüne taşınıyor.
“Davos Dünyası” başlığını taşıyan ilk senaryo, global ekonomi içinde Çin ve Hindistan’ ın oynayacağı rolü tartışıyor. Bu arada Avrupa ve Rusya gibi ülkelerin yaşlanan nüfus ve işgücü yüzünden çekeceği sıkıntılara değiniliyor.
“Korku Döngüsü” başlıklı bölümde, kitlesel tahrip gücüne sahip terörist saldırıların George Orwell’ in 1984 romanındakine benzer bir dünyaya kapı aralayacağı ileri sürülüyor. Uluslararası terörün ve buna bağlı olarak güvensizlik duygusunun arttığı bir dünyayı haber veriyor.
“Yeni Bir Hilafet” başlığını taşıyan senaryo, 2020’ de hilafeti yeniden diriltmiş İslam dünyasını resimleştiriyor. Dinlerin, insanların kendilerini tarif ederkenki en önemli kimlik faktörü haline geleceğini belirtiliyor. Marksizmin gözden düşmesi ile ortaya çıkan boşluk dinler tarafından dolduruluyor. Birçok dinin sıradan mensubu, Hristiyan Evangelist, Hindu milliyetçi, Yahudi fundamentalist ve Müslüman radikaller gibi eylemcilere dönüşüyor.
Globalleşmenin eşitsiz sonuçları, dini kimliklere elde hazır sosyal dayanışma formları niteliği kazandırıyor. Özellikle İslamiyet, 2020’ lerde en önemli küresel etkiyi yaratacak ve dünyayı peşinden sürükleyecek bir hamleye girişiyor ve milli sınırların üzerinde otoritesi olan bir gücü, hilafeti devreye sokuyor.
Hilafet kurgusu, diğer hayali senaryolar gibi somutlaştırılıyor. İran azarlanıyor ve hizaya getiriliyor. Küreselleşme karşıtları halifeyi hemen bir idol haline getiriyor. Hilafet, özellikle Batı’ ya karşı güçlü bir karşı ideoloji olarak ortaya çıkıyor.
Özet olarak, abartılı bir anlatım ile İslam dünyasının gündemine hilafet kurumunu yeniden diriltmek sorunu yerleştiriliyor. Amerika’ nın İslam dünyasından gelecek terör tehdidini bütünüyle Batı için en önemli tehlike olarak gündeme yerleştirdiği ve terörün “İslam terörü” ne indirgendiği görülüyor.
2020’ nin gerçek dünyası ve dengeleri sessiz, sakin ama kararlı bir şekilde yükselen Çin ile, başta ABD olmak üzere bugünün patronları arasında bir hesaplaşmaya dayanıyor. İslam dünyasının bu dengeler arasında bir aktör olarak yeri yok. İslam dünyası sadece terör üreten dolayısıyla dünyanın güvenlik endişelerini arttıran bir faktör olarak devreye giriyor. Terör yüzünden artan güvenlik harcamaları, global ekonominin önüne bir fatura koyuyor. Bu faturayı, üretken olmayan ABD gibi ekonomiler, diğer ülkelere kesiyor.
İslam dünyasının geleceği
İslam dünyasının hilafet gibi geçmişte de son derece tartışmalı olan bir kurumun etrafında birleşerek papalık benzeri bir hiyerarşi altında toplanması ham bir hayaldir. Kim halife olacak ve iddiasını neye dayandıracak? Bu soruya tatmin edici bir cevap bulmak zor.
Hilafet, İslam tarihi boyunca tartışmalı bir kurum olarak var olagelmiştir. Kritik önem kazandığı evre, İslam dünyasının neredeyse bütünüyle sömürgeleştiği 19. yüzyıldır. Bu dönemde Osmanlı hilafeti, düşkün durumda olan İslam halkları için bir onur ve ümit kaynağı olarak itibar görmüştür. Tarihi boyunca tartışmalı olan bu kurumun tartışılmayan temel niteliği şudur: Hilafet dini değil, siyasi bir kurumdur. Hilafet kurumunun dinî hiçbir yetkisi ve salahiyeti olmamıştır. ABD’ nin senaryosunda önerilen hilafet, dini yetkilerinden güç alan bir otoritedir.
Bizim için önemli olan sorun ABD’ nin çizdiği, gelecekte İslam toplumlarına biçtiği terör rolüdür.
kaynak: vbrevis.tumblr.com