Henrik Edberg
SPOT: Filmlerin siyah-beyaz olduğu günlere dönüp nostaljik bir yolculuk yapalım. Audrey Hepburn o dönemin en önemli Hollywood starlarından biriydi. Ve belki de en güzel, en masum yüzü… Tüm zamanların moda ikonu Hepburn, “Roman Holiday” ile Oscar kazandı, aynı zamanda UNICEF’in iyi niyet elçisi olarak çalıştı. 1993 yılında kanser nedeniyle aramızdan ayrılan unutulmaz yıldız, hayatının son yıllarını UNICEF’in yardım faaliyetlerine adamıştı. Burada kendi sözlerinden derlediğim 3 bilgelik dersini paylaşmak istiyorum.
Dış görünüşün iç dünyanın bir yansımasıdır
“Güzel gözlerin olsun istiyorsan, onları başkalarındaki güzellikleri görmek için kullan. Güzel dudaklar için nezaket sözcükleri söyle. Ve güzel bir duruş için hiçbir zaman yalnız olmadığını bilerek yürü.”
Ne kadar güzel göründüğünüz, elmacık kemiklerinizin yapısıyla ya da ne ölçüde şık bir stiliniz olduğuyla ilgili değildir. İnsanlar diğer insanları zihinlerindeki süzgeçler vasıtasıyla algılarlar. Nazik bir adam, onunla tanışıp konuştukça gözünüzde olduğundan yakışıklı bir hal alır. Acayip yakışıklı bir adam ise konuştuğunuzda kaba saba laflar ediyorsa, gözünüzde hiçbir cazibesi kalmaz. Hissettiklerimiz ve düşündüklerimiz görüntümüz üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Ve bu etki çevrenizdeki insanlara da geçer. Duygular bulaşıcıdır ve insanlar birbirleri hakkındaki düşüncelerini çoğu kez bilinçaltı yollarla biçimlendirirler. Kendinizi iyi hissettiğiniz bir günde pozitif modunuz birlikte olduğunuz kişilerce anında algılanır; neşeniz onlara da bulaşır. Çoğu kez bunun farkında olmazlar; çünkü bilinçaltı bir süreç işlemektedir. Elbette her zaman pozitif görünmek, kibar sözler söylemek, etrafa ışık saçmak mümkün değildir. Ama bu gerçeği aklınızın bir köşesinde bulundurun ve duygu durumunuzun bir şekilde çevrenizdekilere bulaştığını, onlar tarafından aynalandığını bilin. İçinizde her ne varsa dışarı yansır, siz isteseniz de istemeseniz de…
Bırak senin hakkında isteyen istediğini düşünsün
“Kendimi asla bir moda ikonu olarak görmedim. Başkalarının öyle düşünmesi benim de öyle düşündüğüm anlamına gelmez. Ben kendi işime bakarım.”
İstediğin işi yapmanın yollarından biri de diğerlerinin senin hakkında düşündüklerini kafana takmamaktır. Bazı şeyleri yapmanın ya da yapmamanın nedeni, belki de çoğu kez onaylanma ve beğenilme çabasıdır. Okul sıralarında sürekli öğretmenlerimizden pekiyi alma derdindeydik. Bu, onaylanma ve takdir görme gerekliliğini bilinçaltımıza yerleştirdi. Patronumuz, eşimiz, meslektaşlarımız, arkadaşlarımız vb. tarafından… Fakat bir süre sonra onaylanma ihtiyacı elimizi kolumuzu bağlıyor, diğerleri ne düşünür diye hayalimizdeki çoğu şeyi yapmaktan imtina ediyoruz. Kim ne der diye düşünmeyenlerin çok daha özgür bir zihinle hareket edip hem kendi hem de başkalarının hayatlarında fark yarattıklarını görüyoruz. Sonuçta bu insanlar özgür ve özgün seçimlerinden, başkalarının değil kendi hayatlarını yaşamalarından dolayı daha fazla takdir görüyorlar. Başkaları ne der düşüncesi asla sizi yapacaklarınızdan alıkoymasın. Memnun etmeye çalıştığınız o insanlar bir gün kendi yollarına giderler ve siz, onlardan onay alacağım diye veda ettiğiniz hayallerinize uzaktan bakar, hayal kırıklarınızla baş başa kalırsınız.
Bazı şeyler göründüğü kadar iyi değildir
“Başarı, önemli bir doğum gününe yetişmek ve sonunda kendinin yine aynı olduğunu fark etmektir.”
Bazen bir şey isteriz. Bir iş, bir aşk, bir arkadaşlık ya da bir çift ayakkabı… Ve deriz ki: “Ona bir sahip olayım, dünyada benden mutlusu olmayacak.” Ve derken on elde ederiz. İlk başta harikadır. Ama kısa bir süre sonra bakarız ki istediğimiz o değil aslında. Bizi mutlu etmemeye hatta sıkmaya başlar. Peki neden? Çünkü bir şeye sahip olduğunda o şey gözünde normalleşmeye, sıradanlaşmaya başlar ve ego daha fazlasını ister ve bu hep böyle sürer gider. Bazen çevreniz değişmiş olsa da yine aynı “siz” olduğunuzdan şikayet edersiniz. Aynı kişisel bariyerler, aynı iç sıkıntıları, aynı çıkmazlar… Çünkü değişen dışarısıdır yalnızca, içersi değil. Kimi zaman da başarı cilveleriyle beraber gelir. Başarının yorgunlukları, karmaşaları, stresi ve kalabalığı hayatınızın güllük gülistanlık olmadığını haber verir. O yüzden sonu gelmez bir açlıkla yeni maceralar, yeni arzular peşinde koşmayın. Ruhun asla doymayacağını, hep bir yenisinin peşine düşeceğini hatırlayın. Duracağınız yeri bilin. Yoksa hayatınız bir stres ve mutsuzluk girdabına döner.