Uzun zamandır özlemle beklediğimiz karın, pencereme vuran seslerine karışan, dışarıdaki çocukların kahkahası eşliğinde son sayfalarını çevirdim Yeşil Kapı’nın.
Yeryüzü kadar bir hüzün gökyüzü kadar bir yalnızlık hissinin içinde kaybolarak…
Hayatımın birçok noktasına kesişim yaptığı için mi yoksa her bir karakterin yüzlerini her bir mekânın tınılarını kelimelerin arasında bulduğum için mi bilmem ama Yeşil Kapı bana içsel bir yolcuğun kapısını da araladı sayfalarında…
Beyrut’u okurken Marakeş’teydim. Londra’yı okurken New York’ta. Dicle’yi Füsun’u ne kadar da çok iyi tanıyordum. Egolu patron Murat yanı başımdaydı, Bahadır’lar sokağın dört bir yanına dağılmıştı.
Ankara’daki küçük bilgisayar dükkânımın her anı doluşuverdi gözlerime. Yusuf’un İngiltere macerasına giderken ailesiyle yaşadığı diyalogları ne kadar çok yaşamıştım ailemle. Yusuf’un hacı babası bizi şaşırtırken benim babam evlatlıktan kovmakla durdurmaya çalışırdı beni. Şimdi babamla aramızdaki sohbetlerde o günler espri konusu olsa da o zamanlar nasıl da içimi burkardı.
Farklı bir cinsle tercihinin olduğunu keşfettiğinde düştüğü kuyusundan gelip geçecek kervancıları nasıl gözlerse, hepimiz de Yusuf gibi kaybolmuyor muyduk hayatın dehlizlerinde. Sığındığımız her kucağın paramparça olduğuna şahit olmuyor muyduk her defasında.
Yine de insanın hayatına devam edebilme yeteneği hayranlık verici bir şekilde etrafımızı kuşatıyordu. Her dem yeni bir başlangıca koşabiliyoruz yüreğimizdeki büyük sancılarla. Yusuf gibi…
Yeşil Kapı romanı İstanbul’da başlayıp Kıbrıs, Lübnan, İngiltere hattını dolaşıp yine İstanbul’da sonlanıyor. Hiç sonlanmayacak hikâyeleri içinde barındırarak…
Hem hikâyesini anlatıyor hem de güzelliklere sürüklüyor okuru. Jeita mağarasının muhteşemliğine götürüyor örneğin. Sonra Birhan Keskin’in mısralarının zarifliğine. Elton John’un plaklarından süzülüveren içli melodileri.
Kimi neden nasıl sevdiğimizi değil o sevgide kendimizi nerde bulduğumuzun önemli olduğuna işaret düşüyor. Tetiği bize çektirenlerin aslında bizi sadece bir piyon olarak kullandıklarını anlatıyor. Her insanın kendi macerasının başka insanların maceralarıyla kurduğu ortak kümenin bize nasıl bir evren sunabileceğini resmediyor.
Bir çocuğun masumluğunun bize yeni bir hayat bahşedilmesinin büyüsüne dokunuyor. İnançlarımızın her ne olursa olsun ruhumuzun acılara iyi gelebileceği bir anın var olabileceğini gösteriyor bize.
Yeşil Kapı sizlere nasıl kapılar aralar bilmem ama bendekiler bunlardı.
Klişe bir laf olarak iyi ki kitaplar var deyip geçemeyeceğim kadar güzeldir bazı kitaplar. Benim için de Yeşil Kapı onlardan biri oldu.
İyi ki kelimeler var…
Ve onlara hayat veren sahici harflere, içtenlikle annelik yapan iyi yazarlar…
Modern Yalnızlığımızın Romanı: Yeşil Kapı
Adem Özbay
*