Hürriyet köşe yazarı Ayşe Arman'dan kişisel gelişimle ilgili bir makale. Yılların yorgunu olduğunuzu düşünüyorsanız, hayatınızı hızlandırmak için bir okuyun deriz.
Geçen gün, kafasının çalışma biçimini ciddiye aldığım biri, denize baktı ve şöyle dedi:
''Vites değiştirmek lazım.''
Tam da o sırada bir şilep geçiyordu Boğaz'dan, kocaman hantal bir şey. Belli ki yılgın, belli ki yorgun. Belli ki kaç kez geçmiş o Boğaz'dan. Artık ne kendine ne onu izleyenlere heyecan veriyor.
O, denizin üzerinde ızdırap çeker gibi yavaş yavaş ilerlerken, bizimki devam etti:
''Çünkü bir süre sonra şu şilebe benziyoruz, hantallaşıyoruz. Yıllar yılı benzer işler yapa yapa sıkılıyoruz. Hadi bir süre durumu idare ediyoruz. Ama yetmiyor. An geliyor başka bir konuma, başka bir faza geçmemiz gerekiyor. Beceren beceriyor, beceremeyenin vay haline…''
Hey bu hepimiz için geçerli!
Benim için de, sizin için de, çalıştığınız yerdeki zihniyet için de… Pek tabi starlar için de… Değişmeleri gerekiyor.
Hayatta öyle bir an geliyor ki, onlar istese de istemese de altlarındaki araba ciyaklıyor: ''Vites… Vites… Değiştir artık!''
Yoksa…
Sermayeden yeniyor. E iyi olmuyor. Çünkü bu arada yaş da ilerliyor. Hele kadınlar için -ne yazık ki öyle- durum daha da vahim.
Güzellik, gençlik, dirilik senin silahlarından biriyse…
Barutun azalmaya başlıyor.
Bir süre önce çektiğin ve iyi olan, sana yakışan numaraları, ı-ıh, artık o yaş kaldırmıyor. Bu anlatmaya çalıştığım şeylere 10 yıl önce güler geçerdim. ''Amma da yaşlı konuştun!'' derdim. Kendi kendimle alay ederdim. 20'li yaşlarımda ''Her yaşa giden şeyler vardır, gitmeyen şeyler vardır'' felsefesine, Allah sizi inandırsın, hiç prim vermezdim. Çünkü ben de daha gençtim o zamanlar.
Şimdi 6 yıl kaldı 40'ıma. Ve şunu biliyorum:
Ben de 23 yaşında çektiğim numaraları artık çekemem.
Ama bu, başka numaralar çekemeyeceğim anlamına gelmiyor, siz beni anlıyorsunuz değil mi, kadınlar yaşlandıkça ayvayı yerler, kızağa çekilirler, çekilmeliler demiyorum. Zaten kadınlarla erkekleri ayrı da tutmuyorum. Ama yaşadığımız kültür, yaş ve yaş alma konusunda erkeklere kadınlardan daha fazla anlayış gösteriyor.
Neyse, diyeceğim şu:
Hülya Avşar'ın da vites değiştirmesi gerekiyor. Yanlış anlamayın, bu bir kafaya ateş etme yazısı değil. Ben onu beğeniyorum. Çok çaba sarf ederek oralara geldiğini biliyorum.
Olabildiğince çok, ulaştığı yerlerde kalması gerektiğini düşünüyorum.
Ama hepimiz gibi onun da artık vites değiştirmesi gerektiğine inanıyorum. Bir yer geliyor, bir noktaya ulaşıyorsun; orada pabuçlarını, elbiselerini, makyajını, evini, kendini, dekorunu, programını…
Cidden bir şeylerini değiştirmen gerekiyor. Yeni temponu yakalamadan ufak değişikliklerle kolay çözümler bulmaya çalışmak insanın ayağına dolanıyor.
O yaşın, o durumun yeni temposunu bulman gerekiyor.
Ancak o zaman işler düzgün yürüyor. Yoksa, bütün kusurlarınla ortada kalıveriyorsun…
Tecavüzcünüzün çocuğunu doğurur muydunuz?
Bazı haberler vardır ki, okuduğunda durursun. Resmen durursun. İleri geri, sağa sola gidemezsin. Öylece, gözlerini o habere dikersin.
Alın, Esma Çakır imzalı, pazar günü Hürriyet'in üçüncü sayfa haberi.
Canan Ç. tecavüze uğruyor. Ve o çocuğu doğuruyor. Üstelik o çocuğun kendisine hayat enerjisi verdiğini söylüyor. İnsan önce böyle bir şey nasıl olabilir diye düşünüyor.
Kucağında tuttuğun, senin tecavüzcünün çocuğu. Baktığın anda, o anı, o acıyı, o rezilliği, iğrençliği görüyorsun. İstesen de istemesen de. Her an karşında duruyor. Birinin sana ayna tutup bedenindeki yarayı sürekli sana göstermesi gibi bir şey. Evet, o çocuğun suçu değil. Ama varlığı, tecavüzünün varlığına armağan! Kimsenin yapabileceği bir şey de yok…
''Hayır doğurmazsın'' diyor önce insan değil mi, ''Mümkün değil, olmaz!'' Sonra biraz daha düşünüyor: ''Neden olamazmış?''
Sen bir başkasının yerine nasıl düşünebilir, fikir beyan edebilir, hatta yargıya varabilirsin? Senin onun yaşadığı özel bir gerçeği genelleştirmeye ne hakkın var? Sen nasıl olur da onun yerine karar verirsin? Kendini onun yerine koyup ''Ben asla doğurmazdım!'' diyebilirsin?
Aslında şu da var: ''Senin ne yapacağın da asla belli olmazdı da ama… O karar da yalnız sana aittir!'' Röportaj deyince, yazı deyince işte böyle şeyler düşüyor aklıma.
''Ben yapmazdım.'' dediğin ama yapan insanın da neden senden farklı davrandığını, yaptığını merak etmediğin ama merak etmen gereken konular…
Çünkü bu tür hikayelerde öğrenilecek bir şey var. Bir başka insanlık hali. Beynin bir başka çalışma hali. Yarın ben Canan'la tanışmaya gidiyorum. Çünkü onu merak ediyorum. Kafamdaki tuhaf meselelerle sizi sıkmamak için de şimdi huzurlarınızdan kayboluyorum.
Nasıl olsa karşılaşırız bir ara!