Yazar olmak istiyor musunuz? Öncelikle iyi bir okur olun. Sonra da yazın. Herhangi bir şey yazın. Kendinize gündelik bir yazma ritmi oluşturun. Mesela günde iki sayfa yazın. Hiçbir şey yazamıyorsanız, on sayfa dolana kadar ’Yazar olmak istiyorum’ cümlesini tekrar tekrar yazın. Tabi bu kadar sabrınız yoksa bu yola hiç çıkmayın
Yazmak yazar olmanın en temel kuralıdır. Başlangıç noktası olarak kabul edilmese de bence yazmak yazar olmak serüveninin başlangıcıdır. Yazmak öncelikle cesaret işidir. Kendine güvenmeyi gerektirir. Kendine güvenmek fikrinin temelinde ise okumak yatmaktadır. Yani bilgi sahibi olmak. Bilgi sahibi olmak ise okumakla mümkün olur. Okumak insanı farklı noktalarda geliştirir. Önce bilgi edinmek, sonra bilginin ne şekilde aktarıldığını öğrenmek, daha sonra ise bilgisini aktaranların bu aktarma işlemini yaparlarken kullandıkları üslub.
Yeterince okumuş ve hala zevkle okumaya devam eden bir insan, yazmak istiyorsa, yapması gereken şey yazmaktır. İnsan yazarak ilerler. Yazmaya başladığı zaman da, hayal edebileceğinin ötesinde şeyleri yapabilir olduğunu keşfeder. Zor olanı başlamaktır. Başladıktan sonra ısrar ve inatla devam etmektir. Benim yazma serüvenimin temelinde yine yazmak işini yemek, içmek, solumak gibi ciddiye almam yatmaktadır. İnsan kendini zorlamasını, kendisine ödevler vermesini ve verdiği bu ödevleri yapıp yapmadığını takip etmesini bilmelidir. İlk kitabımı yayınlamamdan bu yana yirmi yıl, yazma işine başladığımdan bu yana yirmi beş yıl geçti. İlk gün ki heyecanımı kayıp etmemekle beraber, kendime verdiğim ödevleri her gün biraz daha zorlaştırmaktayım.
Benim için okumak yazmaktan önce gelir. İlk başlarda düşünce yapıma paralel kitapları okusam da zamanla bu alışkanlık ve seçiciliğimden vazgeçtim. Sebebine gelince farklı bakmak için farklı okumak gerektiği kanaatine sahip oldum. Tabi bunlar zamanla birlikte edinilen tecrübeler. Yitirmediğim bir heyecanım daha var ki o da her ayın başında kendime otuz günlük bir çizelge yapar ve her gün okuduğum sayfa sayısını yazarım. Yine bu okuma sayfa sayısının günlük iki yüz sayfadan aşağı düşmemesine dikkat ederim. Aksattığım günler olsa da ay sonunda günlük kitap okuma ortalamamın iki yüz sayfa olması için çaba sarf ederim. Tabi bu her zaman mümkün olmadığı gibi daha fazla olduğu da oluyor. Okuduğum kitaba ve konuya göre de değişebiliyor. Bu kadar titiz davranınca sonunda tam bir kitap kurdu oluyorsunuz. Keyfini çıkararak okumaya devam ediyorum.
Ben bunları öncelikle bir şair ve yazar olarak yazıyorum. Mesleğimin de yazmak konusunda ısrar etmemde etkisi vardır. Bugün geldiğim noktada geriye baktığımda yayınlanan on yedi eser vermiş durumdayım. Bunun en az iki katı kadar da yayınlanmaya değer bulmadıklarım var. Bir de mesleki eserlerim tabi.
İlginçtir; bazı mesleklerin okulu yoktur. Türk Dili ve Edebiyatı bölümleri, bana göre yazar yetiştirmez; başka bir profilde insan yetiştirir; ama elbette Türk Dili ve Edebiyatı mezunlarından da yazar çıkabilir. Diğer fakülteler, değişik türlerde insanları yazarlığa hazırlayacak bilgiler veriyor gibi geliyor bana. Bence bir öykücü ya da romancı adayının Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne değil de, bir Filoloji gibi bir bölüm okuması gerekir. Niçin mi, iyi bir yazarın, kendi kültürünün dışında en az bir kültürü anlaması ve iki kültür arasındaki farkları görüp neden sorusunu sorabilmesi ve düşünmeye başlayabilmesi için.
Yazarlığın birinci kuralı, üsluptan önce fikre sahip olmaktır. Dünyanın en iyi konuşmacısının fikri yoksa söyleyecek bir şeyi yoktur. Fikir olmadan en iyi romancı bir roman, en iyi denemeci bir deneme yazamaz. Üslup olarak yazarlık becerisine sahip olmak yazar olmaya yetmez. Diksiyon kurslarına giden insanlar var; konuşacakları uzman oldukları bir konu, onlara konuşma konusunun fikrini veren bir konu yoksa hiçbir zaman konuşamazlar. Demek ki neymiş önce fikre sahip olacaksınız. Yazarlığın birinci kuralı, en az bir konunun uzmanı olmaktır. Uzmanlaşma, belirli bir sahada yüzlerce kitap okuyarak, o konuda eğitim alarak, o konuda bir işte çalışarak, o konuda çalışanları gözleyerek ya da başka bir yolla; ama emek vererek gerçekleşir. Bir konuşmamda Ali Şîr Nevai’den bu yana tarihimizde olan edebiyatımıza bir şekilde geçen insanlarımızı akrabalık derecelikleriyle bilirim demiştim. Bu belki abartı gibi gelebilir hatta gereksiz çaba gibi. İncelediğimizde görüyoruz ki bir yazar diğerinde sadece yazın dili olarak etkilenmiyor, ortak kültür olarak da taşıdıkları değerler sebebiyle yakın şeyler yazabiliyor aynı fikirleri savunabiliyorlar. (doğru olmasa bile). Fakülte okumak da bana sorarsanız yazar olmak için yetmez. Bizler çocuklarımıza dört yılda yaklaşık elli kitap okutuyoruz ve bu çocuklarımızdan gayretli ve öğrenmeye meraklı olanlarda bunun yarısı kadar yani yirmi beş kadar da kendileri ilave ederek okuyorlar. Oysa iyi bir yazar veya uzman olabilmek için bine yakın kitap okumak gerekir. Okumak ile yazmak yolculuğu aynı anda da yapılabilir. Bir yazar, uzmanı olduğu bir konunun tüm tarihsel gelişimini çok iyi bilmeli ki, alanda yeni bir eser ya da kavram çıktığında, onun gerçekten yeni olup olmadığını bilsin. Bir konunun tarihini bilmek, onu derinlemesine bilmektir. Bir de konuyu yatay yönde bilmek gerekir. Ana alanından başka bir alanda da örneğin fotoğrafçılık gibi bir konuda da bilgi sahibi olması, ona iki alan arasında farklı köprüler kurmasına ve yeni bir şeyler söyleyebilmesine fırsat verir.
İyi bir yazar, başta okuru için yazar. Hedef kitlemin bilgi ihtiyacı nedir, onların bu bilgiyi en iyi alacakları şekilde nasıl yazabilirim, diye düşünür ve ona göre bir yazma yolu seçer. Tabii bir konuyu birden fazla değişik yolla yazma ustalığı varsa. Elbette yazdığınız yayının ve hedef kitlenin bir özelliği vardır. Eğer farklı medyalara yazacak olursanız; yazdığınız medyaların imajına uygun tarzda bir üslup ve biçem seçmek gerekir. Her medyada aynı üslup kullanılamaz. iyi yazar, usta yazar kimdir? Usta yazar, en az dört beş değişik türde dünya kalitesinde eser verebilen yazardır. Tiyatro, öykü, şiir, makale, deneme yazabilecek kadar türleri bilen ve bu türlerde dünya kalitesinde yazabilen yazardır.
Yazarlığa giden birinci yol sanırım, çöp kutusunu kullanmaktan geçer. İlk yazılarımı ortalama on defa yazdığımı hatırlıyorum. Yazacaksınız, birilerine okutacaksınız; eleştirileri -okur geribildirimini- alacaksınız yeniden, yeniden yazacaksınız. Hatta yirmi defa yazdığım bir yazı bile olduğu gibi başlangıcı ile bitirilişi arasında yirmi yılı aşkın zaman dilimi geçen şiirlerim vardır. İyi bir yazar bence yılda en az dört defa dilbilgisi kitabını gözden geçirmeli. İmla kılavuzunu yanından ayırmamalı. Her yazısını da yazdıktan sonra en az bir defa okumalı. Bir odada kendisine sesli okumalı.
Ülkemiz gizli kalemler vatanıdır. Yaşı ilerlemesine rağmen henüz kalemi eline alamamış, ama yazmak hayalinden de vazgeçmemiş potansiyeller vardır. Bana öyle geliyor ki bu biraz da bende yapabilirim düşüncesiyle paralel seyrediyor. Oysa bana göre okumayı bilmeyen yazmaya niyet bile etmemelidir. Çok az okuyan bir millet olarak metrekare başına düşen yazar sayısı bir hayli fazladır. Yani bizde okur olmadan yazar olma gibi kestirme bir yol tercih edilmektedir. Yazar önce aydın olma arzusuna sahip olmalı sonra yazar olmalıdır. Bilmeden örgü olmaz. Kurgu da tamamlanamaz. En kısa şiirde bile bir örgü ve kurgu hakimdir ki bu örgü ve kurgu şairin üslubunu, hayata ve insanlara bakışını, derinlemesine bilgisini yansıtır. Bir de işin yataylamasına bilinmesi vardır ki o başlı başına uzmanlık dediğimiz şeydir.
Okumadan yazar olmak tamamen temelsiz bir hayal olmakla beraber herkesin kafasında işler rayına oturunca kaleme alacağım bir şeyler var düşüncesi yatmakta. Hayır efendim o iş öyle olmaz. İşler rayına oturunca zaten onu yazmanıza gerek kalmaz. Özellikle şiir an’ın şiiridir. Anlık hissiyatı aktarmaktır. An’dan kastım yaşandığı zaman dilimidir. Bu dilim hayalllerle birleşince de beklenilene yazılmış olur. Hiç kimse eski bir mutluluk anına dair en güzel şiiri yazamaz. Şiir an’ın hayalle buluşması neticesinde daha bir güçlü olur. Kimisi hayat hikâyesini yazmak istiyor, kimi bir tanıdığının başından geçenleri. Kimi geçmişin intikamını kitapla almak istiyor, kimi sadece kalıcı bir eser bırakmak. Ayrıntılar ekleniyor, ayrıntılar çıkarılıyor vs.
Her insanın hayatı ve kişiliği, mayası ve kimyası nasıl farklıysa, yazı serüveni de farklıdır. Herkese uyan tüm evreni içine alabilen bir reçete olamaz. Kimi kırkından sonra yazmaya başlar, başarıyı da yakalayabilir, kimi en güzel eserlerini gençliğinde verir. Kimi bir kitabı on beş senede tamamlar, kimi üç-beş ayda. Burada uzun zamanda tamamlanan eser daha kıymetlidir sonucunu çıkaramayız. Bu yazarın başarısı ve enerjisiyle alakalIdır. Yani üretkenlik ve yetenekle. Hiçbir yol, bir diğerine üstün değildir. Aslolan, ortaya çıkan eserin derinliği ve kalitesidir. Bana sürekli sordukları bir soru vardır; “hocam nasıl yazmalıyım?” diye öyle sanıyorum ki onlar benim sihirli formülü kendime sakladığımı düşünüyorlar. Hayır efendim kendime şiar edindiğim bir şey varsa o da tecrübelerimi özellikle genç nesillere olmak üzere herkese aktarmaktır.
Yazmak isteyende yukarıda bahsettiğimiz konuların haricinde neler olmalıdır?
Hınç..Hırs…Emek… Disiplin… Aşk… Tutku…Delilik… Kalabalıklarda yalnız yaşamak. Kendine bir mefkure edinmek. Hınç edilmişseniz yazarak ayağa kalkabilirsiniz. Hırsınızla mücadele edebilirsiniz. Bu ikisini yaparken de kendinizi disipline edeceksiniz. Burada en önemli olan şey kendi gardiyanınız olacaksınız. Uykularınızdan fedakarlık etmeden yazar olamazsınız. İyi bir yazar olamazsınız demeliyim. Uğruna ağlayabileceğiniz bir hayaliniz de yoksa yine iyi bir yazar olamazsınız. Aslında yazarlık gelmeyecek bir otobüsü karayolu bile olmayan bir vadide ısrarla beklemekten öte bir şey değildir. Önce yolu hayal edecek yazacaksınız. Sonra yolu inşa edecek, projelendirecek mühendisliği, sonra teknolojiyi daha da geliştirerek üretilecek otobüsü, eğitilecek şoförü, size gelmeden önce bir başlangıç noktası olması gerektiğini, ilk durağını, sonra sizi alıp götürebileceği bir başka diyarın inşasının olmasını bekleyeceksiniz. Bütün bunlar oluştuğunda da siz o beklediğiniz ve alındığınız durağın hikayesini, yolcularını yazabileceksiniz. Bütün bunlar sabır, emek ve disiplin gerektirir. Bu dediğim emek ve disiplin olmadan hırsınız ve hıncınız yetersiz kalacaklardır. Dediğim gibi uykularınızın katili olacaksınız başta.
Delilik aslında aşk ve tutkuyu içinde barındırır bu da yazarlığın olmazsa olmazıdır. Aşk öyle bir durumdur ki somutlukla açıklanamaz. Rasyonellikle de açıklayamazsınız. Mantığın gidebildiği en öte köyden daha öteyi yazabilmek yaşayabilmektir aşk. Yıllar yılı bana şiirlerimin muhatabının kim olduğu soruldu. Bakın ben daha genç bir kalemken ve kendi şiirim kendime okunduğunda yanaklarım kızararak şunu derdim ” ben içimdeki kıza yazıyorum” bu ifade insanları epey zaman susturmama yetti. Sonra bu soruyu yeniden sordular ben yine “ben içimdeki kıza yazıyorum” dedim evet bende değişen birşey yoktu içimdeki kızda da değişen bir şey yoktu. Aşık olmadan bu şiirler yazılır mı? dediler. Ben şiirler yazmıyorum kendimle konuşuyorum dedim. İşte o kız on dört yaşımda elimden bir tuttu hala o olmadan ayakta kalamayacağımı düşünüyorum. Bugünlerde karşımda duruyor beni sorguluyor, hırpalıyor ama ben o kadar benimsedim ki beni katledecek olsa sesim çıkmayacak. Yazarlık böyle bir şeydir işte. Ben yaptığım işi o kadar çok benimserim ki yazmadan yaşamayı, hatta nefes almayı bile düşünemem. Burada disiplinimin yerini delilik almıştır. Ben yazmaya koyuldum mu durmadan, duramadan, gece gündüz yazarım. Saatler, günler, aylar ve senelerce gıdım gıdım biriken emeğimi yazarım. Bekleyişimi, kıvranışımı, kımıldayamayışımı… Ve tabii bir de yazarlığımın olmazsa olmazı: yalnızlığım.
Yazarlığın kuralları nelerdir? diyecek olursak
Yazarlık önce dili kullanma sanatıdır. Öncelikle dilinizi iyi kullanabilmek için ona hakim olacaksınız. Bundan sonra;
Yazarlığın birinci kuralı, bilgi sahibi olmaktır. Bilgi doğruluğu ispatlanmış hükümdür. Bir konuda kesin malumat olması bilgi, yorum ya zanna dayanıyor olması yorum anlamına gelir. Burada yazar kendisinin yazar mı yoksa yorumcu mu olduğunu bilmesi gerekir. Uzmanlaşmak diyoruz buna zaman zaman bu uzmanlık öyle had safhalara ulaşır ki bir katilin bir cinayeti nasıl işlemiş olabileceği konusunda bir yazardan yardım alınabilir.
Yazarlığın ikinci kuralı, iyi bir fikre sahip olmaktır. Bilgi sahibi olanların fikir sahibi olması kolaydır. Ancak bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar bilgileri arttıkça fikirleri de değişir ve yeni fikirlere kapılırlar sonra da buna değişim ve dönüşüm diyerek kendi cehaletlerini kapama gereği duyarlar. Bilgiler yani kesin ve kati olanlar değişmedikçe fikir değiştirenler bilgi sahibi değil sadece fikir sahibidirler ki bizim memleketimizin en önemli meselesi budur. Herkesin her konuda fikri vardır ama bilgisi yoktur. İşin garip tarafı fikirlerine bilgi gibi inanmaktadırlar.
Yazarlığın üçüncü kuralı, konusunun olmasıdır. Konu olmadan yazı olmaz. Dili iyi kullanıyor olmak yetmez. Yazı bir konuyu gündeme getirebilmeli ki değerli olsun. Bir konuyu gündeme taşımayan yazı sahibine imtiyaz sağlamaz. Yazar gündemi oluşturamıyorsa muhakkak gündemin arkasına takılmaktadır ki günden değişince de yazısı değerini yitirir. Sokak çocuklarını onlar trafikte can vermeden önce yazabiliyorsanız, bunu gündeme taşıyabiliyorsanız başarılısınız demektir. Yoksa gündemi sarhoş bir sürücü veya ayaz bir hava belirleyecektir.
Yazarlığın dördüncü kuralı iyi bir üsluba sahip olmaktır. Yazıyı okutan üslubtur. Kitlenizi böyle oluşturabilirsiniz. Bu konuda da mahir olmak için okumalı, okumalı, yine okumalısınız.
Yazarlığın beşinci kuralı bir konuda dünya çapında uzman olmaktır. Yazacağınız konuda uzman olmalısınız. O konuda yayınlanan hemen her türlü yayın organını okumuş olmanız gerekir. Şiir veya şiirin bir dalıysa o dalın ne olduğunu bilmek kadar ne olmadığını da bilmek gerekir. Bizde Divan Şiiri’ni de bileceksiniz, Fransa’ da Parnas Şiiri’ni de
Yazarlığın altıncı kuralı hedef kitlesini iyi seçmesidir. İyi bir yazar yazdıklarını önce kendi üzerinde uygular, sonra benzer durumları analiz edebilir ve benzer sorunları ve problemleri anlayıp çözümler üretip yol gösterebilir. İyi bir yazar kendi sahasında birkaç türde dünya kalitesinde eser verebilen kişidir. Herkes kendisini iyi ve uzman bir yazar olarak görebilir; ancak buna kendisi değil okurları karar vermelidirler. Bir yazı ve şiiri yazdıktan sonra o sizin olmaktan çıkar ki bu durum yazarlığın yedinci ve sekizinci kuralını getirir.
Yazarlığın yedinci kuralı ise kendi kendisini tenkit etmesi ve zaman içinde düzelterek gelişme kaydetmesidir. Yazar ilk yazdıklarını bir kenara koymalı ve zaman içerisinde onları okuyup kendisini tenkit edebilmelidir. Yazar bunu kendisi yapması gerekir çünkü okuyucu bilgili, fikirli veya uzman olmadan bir takım tenkit ve eleştiriler yapabilir bunu da yazar yine kendi bilgisiyle ayıklayabilir.
Yazarlığın sekizinci kuralı ise okurlarınızın fikirlerine ve düşüncelerine saygı duymanız ve kararı onların vermesine fırsat vermenizdir. Nihai karar okuyucuya aittir. Onları yönlendirmek ve istediğiniz bir sonuca çıkmalarını istemek ve sağlamak okuyucuya saygısızlıktır.
Bekir Kale Ahıskalı