Bâbıâli Saygınlığını Yitirdi

0
809

 

ESKADER’in düzenlediği Bâbıâli Sohbetleri’nde hâtıralarını anlatan gazeteci yazar Muhiddin Nalbantoğlu, bugün efsane olarak anılan Bâbıâli simalarından söz ederek, “1945-65 yılları arasında altın günlerini yaşayan Bâbıâli terbiyesi yok oldu.” dedi.

Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği’nin (ESKADER) her hafta Timaş Kitapkahve’de düzenlediği Bâbıâli Sohbetleri, Bâbıâli’yi en iyi tanıyan, kitap âşığı, gazeteci yazar Muhiddin Nalbantoğlu’nu ağırladı. ESKADER Kurucu Başkanı edebiyatçı yazar Mehmet Nuri Yardım’ın takdimini gerçekleştirdiği ve Yeniçağ Gazetesi İcra Kurulu Başkanı Ahmet Yabuloğlu’nun eşlik ettiği toplantıda “Bâbıâli’de Tanıdığım Ünlüler” başlıklı bir sohbet yapan Nalbantoğlu, Yahya Kemal’den Necip Fazıl’a, Ahmet Kabaklı’dan Halide Edib Adıvar’a dek, tarihe mal olmuş yazar ve şairlerimizle ilgili Bâbıâli hâtıralarını nakletti. İstanbul’un bilhassa 1950’li yıllardan itibaren aldığı göçler neticesinde sosyal dokusunun değişmeye başladığına işaret eden Muhiddin Nalbantoğlu, Bâbıâli’nin bu olumsuz değişimden en büyük payı aldığını vurguladı. Nalbantoğlu’nun samimi ve nükteli anlatımı ile renklenen program, edebiyatseverler ve Bâbıâli müdavimleri tarafından sonuna kadar dikkatle ve ilgiyle takip edildi.

BİRKAÇ ÖMÜRLÜK HAYAT

Açılış konuşmasını ve takdimi gerçekleştiren Mehmet Nuri Yardım, son günlerde Türkiye geneline yansıyan sokak şiddetini değerlendirerek sözlerine başlarken, bin yıldır bir arada kardeşçe yaşayan insanlarımızın arasının açılmasının ve sokaklardaki görüntülerin endişe verici olduğunu, sıkıntılı günlerin bir an önce geçmesi temennisinde bulundu. Muhiddin Nalbatoğlu için “Sahafları en çok ziyaret eden ve günümüzde Bâbıâli’yi en iyi tanıyan, gözünü bu semtte açmış ve 70 yıldır kopmamış bir yazarımız. Birkaç dakika bir araya gelseniz, birçok şey öğrenebilirsiniz. Sanki birkaç insan ömrü yaşamışçasına bilgiye sahiptir.” diyen Yardım, Nalbantoğlu hakkında biyografik bilgiler aktardı ve eserlerinden söz etti. Muhiddin Nalbantoğlu’nun birçok kıymetli eseri bulunduğuna dikkat çeken Yardım, bilhassa çocuklar için kaleme aldığı eserlerinden bahsetti ve yazarın halen Yeniçağ gazetesinde yazı yazdığını sözlerine ekledi.

OSMANLI’NIN KALBİ

Birçok kişinin Bâbıâli denince, bir gazete semti olarak algılandığını ve bunun büyük bir yanılgı olduğunu dile getirerek sözlerine başlayan Muhiddin Nalbantoğlu, “Bâbıâli yüksek kapı demektir. Yani dünyadaki son imparatorluğun, Osmanlı’nın merkezidir. Bütün Osmanlı coğrafyasının kalbi bu semtte atardı. Ve imparatorluğunun her köşesine gönderilen evrak, gazeteler bu küçücük semtten çıkardı.” dedi. Gazetelerin zamanla taşınarak Bâbıâli’nin yayıncılara kaldığını anlatan Nalbantoğlu, kitapçıların Bâbıâli’ye yakıştığını ve kültür merkezi haline getirdiğini ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü:

BÂBIÂLİ’DE BİR PRENS

“Esas kültür çevreleri kitapçılardır. Bâbıâli’de şimdi izi bile kalmayan 1940’lı yılların ortalarında 8-10 kadar büyük kitapçı vardı. Ben o sıralarda matbaada çıraklık yapıyordum. Dayım Vasfi Mahir Kocatürk’ün kitaplarını o yıllarda Ahmet Halid Kitabevi’nin sahibi Ahmet Halid basıyordu ve ben de onun yanına girmiştim. Beni ona dayım götürmüştü. Bâbıâli o devirde bir âlemdi. Çünkü kitapçılar kültür hareketliliğinin merkeziydi. Kitapçılar aynı zamanda kültür mahfiliydi. Öyle kişiler gelirdi ki burada yalnızca beşte birini sayabilirim. 1953 yılıydı, okul zamanıydı. Beni yoğunluktan ötürü yardımcı olmam için satış merkezine gönderdiler. O sırada Babam Sultan Aldülhamid kitabını soran kibar bir beyefendi çıkageldi. Ben mevcut olmadığını ancak çok güzel bir kitap olduğunu söyleyince, o beyefendi ‘Annemin eseridir.’ dedi. Onun Prens Ömer Nabi Bey olduğunu anlamıştım. Kendisine sordum ve kendisini nasıl olup da tanıyabildiğimin şaşkınlığını yaşadı. 10 yaşında Türkiye’den kovulmuş ve 65 yaşında ilk defa Türkiye’ye gelebilmişti. Kalabilmek için yalnızca birkaç saat izni vardı. Kendisini Fatih Sultan Mehmed’e benzetmiştim. Kendisinin vefatına kadar dostluğumuz devam etti.”

TARİHE MALOLMUŞ YÜZLER…

Yayınevinde çalıştığı günlerde mekânın birçok önemli ziyaretçiyi ağırladığını anlatan Muhiddin Nalbantoğlu, Ali Fuat Cebesoy, Rıza Tevfik Bölükbaşı, Bahattin Ögel, İbrahim Kafesoğlu, Zeki Velidi Togan, Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu’nu bu vesile ile tanıdığını kaydetti. Halide Edib Adıvar’ı 1952’de tanıdığını belirten Nalbantoğlu, Halide Edib ve Adnan Adıvar ile ilgili hâtıralarını aktardı. Halide Edib kitabevine geldiğinde birçok yazarın onu görmeye geldiğini anlatarak insanlardan büyük saygı gördüğünü söyleyen Muhiddin Nalbantoğu, yazarın Vurun Kahpeye eseri hariç bütün eserlerinin Ahmed Halid tarafından basıldığını ve Sinekli Bakkal’ın basılışının ardında iki yılda 14 baskı yaptığını söyledi. Nihad Sâmi Banarlı’dan da bahsetmeyi ihmal etmeyen Nalbantoğlu, ölümünün kırkıncı yılında Banarlı’nın lâyıkıyla anılmadığını ifade eden Nalbantoğlu, Necip Fazıl ile ilgili hâtıralarını da aktararak şunları söyledi:

NECİP FAZIL ŞİİRİ GÜZEL OKUYAMAZDI

“Necip Fazıl 27 Mayıs’ta sorgulandı. Kendisi ile Davutpaşa’daki Askeri Kışla’da birlikte kaldık. Koğuşumuzda Faruk Nafiz Çamlıbel de vardı. Koğuşa gelip giden milletvekilleri Necip Fazıl’dan şiirlerini okumasını isterler, Sultanü’ş-şuara da onları terslerdi. Kitap gazete yasaktı. Koğuşumuz çok renkliydi. Birkaç şair daha vardı aramızda. Necip Fazıl 123 şiirini o hapishane günlerinde yazmıştır ve o şiirleri bugün en bilinen şiirleri arasındadır. Hapishane günlerinde bana birçok şiirinin hikâyesini de anlatmıştır. Ama Necip Fazıl’ı daha önceden, 14- 15 yaşlarında tanıdım. Necip Fazıl da Yahya Kemal de Nihad Sâmi de güzel şiir okumazdı. En güzel şiir okuyan şair, Orhan Şaik Gökyay’dı. Yeni İstanbul gazetesinde Necip Fazıl köşe yazmaya başladığında gazetenin Arif Nihat Asya, Münevver Ayaşlı, Tarık Buğra, İsmail Hâmi Danişmend gibi isimlerin de arasında bulunduğu müthiş bir kadrosu vardı.”

SEMTİN TERBİYESİ BOZULDU

Yahya Kemal’i bir tartışma esnasında tanıdığını söyleyen Muhiddin Nalbantoğlu, bilinenin aksine Yahya Kemal’in yaşarken bir kitabının yayımlandığını ve Yirmi Dört Şiir ve Leylâ adını taşıdığını kaydetti. Yahya Kemal’in sohbet meclislerinde anlattıklarını, bazı şiirlerinin hikâyelerini ve kendisi ile yaşadığı birkaç hâtırasını aktaran Nalbantoğlu, “Yahya Kemal yaşarken dahi hakkında yazılan her şey büyük itibar görürdü. Yahya Kemal, Dede Efendi Hacı Ârif Bey gibi bestekârlara hayrandı. Onun devrinin bestekârları ise Münir Nurettin Selçuk ve Süleyman Erguner’di. Ancak Münir Nurettin’in birçok bestesini beğenmezdi. Müşkülpesent birisiydi.” dedi. Bâbıâli’nin yaşadığı dönüşüme de değinen Muhiddin Nalbantoğlu, “Bâbıâli’nin en şaşaalı dönemi 1945-65 yılları arasındadır. 65’ten sonra gazeteler terk etmeye başladı ve Bâbıâli’nin terbiyesi bozuldu. O zamana kadar gazetelerde çalışanlar, mürekkep ve kâğıtla uğraşmış olur ve çıraklara kadar herkese beyefendi, hanımlara hanımefendi diye hitap edildi.” diyerek konuşmalar kabalaştıkça, Bâbıâli’nin istisna saygınlığını da yitirdiğini ifade etti.

Program Ertuğrul Arpat’ın okuduğu Kur’an-ı Kerim’in ardından çekilen hâtıra fotoğrafları ile son buldu.

*

Elif Sönmezışık (Sanatalemi.net)

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız