Büyük İskender’in Başarı Taktikleri

0
5746

Tarih yazıcılar kadar tarihi kaydedenler de önemlidir. Asırlar boyunca gücünü koruyabilen bilgilere rastladığımız gibi üzerinde çokça söz söylenmemiş konuların varlığının dikkat çektiğini görürüz. Tarihi kayıtlar için yorum yapabilmek, biraz elimizdeki bilgilerin sağlıklı olmasına bağlı.

 

Stone, Geceyarısı Expresi ile kırdığı kalbimizi onarabilmek için Türkiye’ye geldi ve Büyük İskender filmini bu topraklarda çekebilsek daha iyi olabilirdi açıklamasını yaptı. Tarihe meraklı bir yönetmenin tarihin en çarpıcı sahnelerinin yaşandığı bir ülkede bu açıklamaları önemsiz değil. Biz bu açıklamaları yapan yönetmenin, uzun yıllar hayalini süsleyen ve çekmeyi düşündüğü filmine, yani Büyük İskender’e gelelim.
Öncelikle Anthony Hopkins’in karakterize ettiği tarihçinin anlattıklarından yola çıkacak olursak, Büyük İskender hayata bir yönüyle yenik diğer bir yönüyle de galip başlıyor.
Soy sop meselesinden tutun da imparatorluğun hangi koldan yürüyeceğine, kimin saha dışında, iktidar yarışında dışarıda  kalabileceğine kadar çeşitli tartışmalar mevcuttur.
Adı büyücüye çıkmış annesinin himayesinde bariz bir şekilde babaya nefretle büyüyen bir çocuktur İskender. Zamanla bu nefretin, entrikalar ortaya çıktıkça anneye yöneldiğini görürüz. Özellikle baba kralın öldürülmesinden sonra.
Tarihi belirlemek, istediği gibi yön tayin etmek amacı taşıyan bir annenin biricik oğlunun önünü açmasına kim ne diyebilirdi ki? Özellikle de kabul edilmez bir krallığın beklentisi içindeyse…
Annenin ağır baskıları altında bunalan İskender biraz yeni yerler görmek hayaliyle biraz da annesinden uzaklaşmak için çıkar uzun seferlere.
Elbet kafasında kurduğu hakimiyet bu günün insanları için bile “ya olursa” denilebilecek tezlere yaslanır. Doğu ile Batı     arasında bir köprü kurmaktan, Batı’nın hakimiyetinde asimile edilmiş bir Doğu’dan söz eder İskender.
‘Barbarlar’ın ülkelerinde süren savaşları bunu sağlamaya, kendi emrinde düzenli ordular kurmaya yöneltmiştir onu.
Ganimet hırsıyla desteklenen bu genç komutan her şeyden önce cesaretiyle dikilir düşmanlarının karşısına. İlk sınavını kimsenin binmeye cesaret edemeyeceği atı kendisine uyum sağlatarak göstermiş, ardından kimsenin göze alamayacağı uzun yolculuklar sonunda büyük savaşlara çıkabilmiştir İskender.
Elbet hayallerinin ötelere taşınmasında, büyük bir lider olmasında babasını da payı vardır. Annesinin bütün öfkesine rağmen, baba-oğul savaş meydanlarında aynı idealleri paylaşırlar ve gelecekle ilgili planlarda her zaman daha bilinmez diyarlardan söz edilir.

Büyük İskender’i unutulmaz kılan her şeyden önce cesareti, gözükaralığıdır.
Ama onu asıl İskender yapan özelliği yüreğinde taşıdığı bilgeliği paylaşmayı esas almasıdır.
Büyük bir toplulukla savaşa tutuştuğunda morali bozulan askerlere ilk takviyeyi İskender yapar, onların cesaretlerini övücü konuşmalarda bulunur ve meydanlarda sessiz bir rüzgar gibi dolaşıveren umutsuzluk birden kopan fırtınayla gidiverir. İskender herkesten çok yaralanmıştır ve herkesten çok acı çekmektedir.
Genç yaşında ömrünün sonlarına gelen İskender’e “Daha ileri gitmeyelim. Askerimiz yorgun, evlerimize dönelim.” teklifi getirildiğinde vücudunu gösterir ve “Vücudumda yara olmayan hiçbir yer kalmadı. Bunu bana nasıl söylersiniz.” diyerek  ölümden korkmadığını, gireceği savaşlardan yılmayacağını göstermiştir İskender.
İçinde büyüttüğü özlem o kadar büyüktür ki yaşının ya da gücünün yetmeyeceğini bile bile çıkmıştır meydanlara. Ganimetlerine kavuşmuş komutanları için Barbarların yaşadığı yerler, yani Doğu, sadece zenginliğiyle yetecektir onlara. İskender    ise bugün bile dünya paylaşım savaşlarının özünü oluşturan düşüncesini açar komutanlarına.

Doğu tamamen istila edilecek ve bir merkeze bağlı pek çok devletler oluşturulacaktı.
İskender’in ayak bastığı yerlerde hayat bir daha eskisi gibi sürmedi. Bu büyük ideal, karmaşa ortamının hüküm sürdüğü meydanlarda ezildi ve tarihten bir sayfa olarak günümüze kadar ulaştı.
Aristo’dan bilgelik dersleri alan İskender, hayalleri boyunca büyük seferlere çıktı, hiç kimsenin tahmin edemediği kadar uzaklara ulaştı. Biraz içindeki boşluğu doldurabilecek heyecan denebilir bu büyük hayallerin peşinden sürüklenmesine, biraz da beklentilerin, ufukların kısacık alanda kalmasına isyandı onunki.
Yıllar boyu uzak durduğu tahtına kimlerin göz diktiğini önemsemediği gibi annesinin yalvarmalarla biten mektuplarının söylediklerini de umursamadı İskender.

Artık iyice ayrışmalar içinde olan ordusunun en önünde atını sürmeye devam etti.
Ta ki Hindistan’da fil sürüleriyle yağmurlu bir havada karşılaştıkları ana kadar. Ölümden döndüğü bu savaştan sonra İskender iyice umutsuzluğa kapılan askerlerine geri dönme emri ve sözü vermiş, sevinç naraları yankılanır olmuştu. İskender’in başına geleceğini bildiği hadisenin ortaya çıkması gecikmedi.
Pek çok kere zehirlenme ihtimali belirmesine, düşmanlarının akıl almaz oyunlarına karşın postu koruyan İskender, sevinçle kendinden geçmiş askerleriyle eğlendiği bir sırada, içkisi zehiriyle birlikte sunulmuş, son nefesini verirken bir insanın hayallerinin de nasıl tüketildiğini gösteren hali gözler önünden gitmemiş, asırlar sonra Oliver Stone adlı bir yönetmenin filmine de konu olmuştu.
Büyük İskender, lider olmanın sırlarını barındıran bir hayat yaşadığı gibi sıradan insanın yaşantısında sıklıkla görülebilecek bir sadelikle geçirmiştir ömrünü. Büyük idealler, büyük hedefler belirledi, toplumu için ya da ezip geçtiği toplumlar için bir hayal kurdu ve Doğu ile Batı’nın buluştuğu yeni bir anlayış ortaya koymak istedi.
Liderdi, cesareti, azmi bunu gösteriyordu. Sıradan bir insandı, küçük mutluluklara sevinebiliyor, küçük bir acıya bile ortak olmaktan çekinmiyordu. Askerlerine gerektiğinde şefkatini gösteriyor, onlardan kendisinin yapamayacağı hiçbir şey istemiyordu.

Olmaz gibi görünen hayallerin üstüne atını sürüyor, ordusunun gücünü bu yiğitliğiyle sağlıyordu.
Gittiği memleketlerde çapulcu gibi davranan askerlerini durduruyor, bulundukları ülkenin yönetimini bozguna uğratmıyor, kendi kültür kodlarına uyum sağlatıp, yoluna devam ediyordu.
Çevresinde oluşmuş dalkavuklardan olabildiğince uzak duruyor, sırdaşı ve dostluğuna güvenebileceği insanların sözünü dinliyordu. İçinde bulunduğu durum ne olursa olsun, azminden bir şey kaybetmiyor, toplulukları ikna edebilecek yöntemler buluyordu.
Askeriyle aynı kötü şartları birlikte yaşayan bir Kral’ın sözünden kim çıkmak ister, kim sözlerinden ikna olmak istemezdi ki!
Büyük İskender’in asıl hedefinin ne olduğu merak edildi, merak da edilecek. Tıpkı yanı başımızdaki acıların sonucunun merak edildiği gibi. İskender, ya da siz, ya da ben, ne fark eder, hepimizin hayalleri var. Ama küçük ama büyük hayaller. Cesaret, eğer yılgınlıklara göğüs gerebilecek bir insanla buluşuyorsa önlerinde durmak pek kolay olmaz.
İskender’in ya da Fatih Sultan’ın ufku (filmi yapılabilirse konuşulabilir belki) büyük sonuçlarla karşılaştırmıştır insanları.
Asırlar geçse de tarih yazıcıların bir şekilde farklılaştırıp  anlattıkları tarihi gerçeklerin varlığı biraz olsun bulanıklaşmışsa da tarih kendi gerçekliğini getirir ve        önümüze kor. İskender büyük ideallarine kavuşamamışlık içinde ölürken gözleri daha öteye gidememenin üzüntüsünü yansıtır. Acaba daha ileride ne var?
Günümüz teknolojisine sahip toplumlar için bu sorunu bir cevabı var. Ama asıl insanı beklenti içine sokan soru şu: Büyük İskender, büyük hedeflerinde yalnız olduğunu bildiği halde kendisini büyük yapan cesareti nasıl oldu da bir emanet gibi değil de kendisinden ayrılmaz bir deri gibi taşıyabildi?
İskender’i İskender yapan cesareti, kendine güveni olduğu kadar hayal kurmayı da başarabilmesiydi. Hayallerini erken bitirense idealinin büyüklüğü kadar gerçekliğe sahip olmamasıydı.
Gerçekler hayallerin cenderesinden geçerek ‘ol’ur. Büyük İskender’in atını fillerin üzerine sürdüğü sahne, engeller karşısında yılmak nedir bilmeyen, kendine ve gücüne güvenen insanların başarının kodlarını çözdükleri sahnedir aynı zamanda.
Büyük insanlar daha çok konuşulacak bu dünya üzerinde. Kimi yaptıklarıyla kimi yapamadıklarıyla. Her iki halde de insan, dinamizmini sağlayan bilgi ve becerinin aynı kaynaktan gelebilmesiyle daha büyük ideallerin çemberinden geçer ve tarih ‘büyük’ olur, ‘İskender’ olur…

*

Lilay Koradan

lilaykoradan@gmail.com

www.gencgelisim.com

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız