< ‘Avrupa’da yaşarken bir devamlılık hissine sahip olursunuz. Tarih her tarafınızdan kuşatır sizi. Devam eden büyük bir şeyin bir parçasısınızdır. Bu, sürekli bir şeyin içinde olduğunuzu hatırlatır size. Kaliforniya’da tarih her uyandığınız gün yeniden başlar. Amerika’daki hayat ile ilgili esas olan şey köksüzlüktür. Hiçbir şey için bir zemin yoktur.’
< ‘Amerika’nın ilk diktatörü olsaydım televizyonu kısıtlar, kanal sayısını azaltırdım. Televizyon programlarının yarısının görüntüsüz, resimsiz yapılmasını zorunlu kılar, yalnızca ses ile yayın yapmalarını emrederdim. Ben radyo ile büyüdüm ve benim hayal gücüm radyo ile zenginleşti. Seti kendim kurmalıydım. İnsanların ne tür yüzlere sahip olduğuna ben karar vermeli, kostümü ben dizayn etmeliydim. Sanırım bütün vizyon hissim radyo kanalı ile gelişti.’
İRFAN YEŞİLAY
bilgi@gencgelisim.com
< ‘Avrupa’da yaşarken bir devamlılık hissine sahip olursunuz. Tarih her tarafınızdan kuşatır sizi. Devam eden büyük bir şeyin bir parçasısınızdır. Bu, sürekli bir şeyin içinde olduğunuzu hatırlatır size. Kaliforniya’da tarih her uyandığınız gün yeniden başlar. Amerika’daki hayat ile ilgili esas olan şey köksüzlüktür. Hiçbir şey için bir zemin yoktur.’
< ‘Amerika’nın ilk diktatörü olsaydım televizyonu kısıtlar, kanal sayısını azaltırdım. Televizyon programlarının yarısının görüntüsüz, resimsiz yapılmasını zorunlu kılar, yalnızca ses ile yayın yapmalarını emrederdim. Ben radyo ile büyüdüm ve benim hayal gücüm radyo ile zenginleşti. Seti kendim kurmalıydım. İnsanların ne tür yüzlere sahip olduğuna ben karar vermeli, kostümü ben dizayn etmeliydim. Sanırım bütün vizyon hissim radyo kanalı ile gelişti.’
< ‘Ortalama insanlar için bir takım ahlak kuralları belirleme yetkim olsaydı insanlarda ironi yapma hissini geliştirirdim. Çünkü bu bir ölçüde hikmet, bilgi, akıl etmek ve zekayı birlikte getirir.’
< ‘Umutsuzluk beni rahatsız eder. Çünkü umutsuzluk mağlubiyeti kabullenmektir. Şüphe duymak sağlıklı bir şeydir, zira şüphelenmek daima bir şeyleri değiştirebileceğimiz imasında bulunur.’
< ‘Amerikalılar sembolizmi anlamaz. Onlarda her şey gerçek manasıyla vardır. Bu yüzden Katolikler Amerika’da pek yerleşemediler. Protestanlar Amerika’ya yerleşti ve sembolizmi def ettiler. Bu, soyut düşünme biçimini ortadan kaldırmanız anlamına gelir. Sinemada sembolizm yapmak, soyut düşünmekle alakalı bir şeydir.’
< ‘Benim yaptığım filmlerin esası, kusursuz Amerikan dişlerine karşı bir reaksiyon. Dişleri kusursuz olan film yıldızlarıyla büyüdüm. Sonra İngiltere’ye geldim. Dişleri çürük ve biçimsiz oyuncuların rol aldığı Ortaçağ filmleri yaptım.’
<‘Sinemada bir ismim ve üslubum olduğu için onu muhafaza etmek zorundayım. Para ve kariyer benim için öncelikli şeyler değil. İsmimin saygınlığını korumak benim için esastır. Eğer bir film ismimi muhafaza etmeyecekse o filmin canı cehenneme. Asla yalnızca para için çalışmayı amaçlamadım. Bu yüzden olabildiğince sade yaşamaya çalıştım.’
<‘Filmlerimde tabii düzene karşı olan iki yüzlülüğü, saldırganlığı ve insanın kibir taslamasını mahkum eder, alaya alırım. İnsanların dünyaya muamele etme biçiminden rahatsızım.’
< ‘Hollywood insanları şovmen değil kararlı insanlardır. Seyircinin ne istediğini sürekli hesaplarlar.’
<‘İnsanların çoğu Yıldız Savaşları gibi şeylerin içinde kaybolurlar. Orada bir gerçeklik yoktur. Ben onlara bakar ve çok güzel derim. Fakat bu dokunabildiğim bir dünya değil. Yaşadığım dünyaya gerçeklikle bir benzerliği yok. Ama çizgi filmler veya kukla oyunları böyle değildir; zira onların başka bir hayata ait olduklarının bilirsiniz. Vücutlar bütünüyle farklıdır ve bunu tıpkı bir tiyatro gibi kabullenirsiniz. Ama film gerçekçi bir ortamdır. Film yapay bir şey değildir, bizim gerçekliğimizle ilişkilidir.’
< ‘Film yapmak, büyük bir tuval üzerinde resim yapmaya benzer. Karşısında oturur ve başından ne yapacağınızı bilirsininiz. Ama siz çizdikçe resim değişir ve sonunda tamamlanır. Bir film yapmak yıllar alır. Filmi yapmaya başladıktan sonra film sürekli değişir. Fakat sonunda filmi bitirdiğiniz zaman film sizin başlarken tasarladığınız filmdir. Bu hoş bir paradokstur.’
<‘Bu modern zamanda kutu gibi evlere kapanmışız. Bir de bilgilenme aracımız olan televizyonumuz var. Televizyon bir köşede oturur ve bize dünyada neler olup bittiğini söyler. Dışarıda nasıl bir dünya olduğunu anlatır bize. Sokakta yürürken televizyondan aldığımız bu bilgilerle dolaşırız. Bu durumda televizyon hayatınızın rengini ve olaylara karşı duyacağınız tepkiyi belirlemiş olur.’
< ‘Tarihi yapılar içinde yaşamak insana her şeyin fani olduğu hissini veriyor. Mesela Londra’da 12. asır ile 18. asır eserlerini yan yana görebilirsiniz. Bu da insanın bu büyük yolculuktaki bir fert olduğunu hatırlatır. Amerika’da tarih olmadığı için insanlar kendisini evrenin merkezi zannediyor. Oysa insan evrenin merkezi değildir. Söylediğim gibi büyük yolculukta sadece bir bireydir. Ben olabildiğince doğuya doğru yolculuk ediyorum. Öğrenilecek şeyler doğudadır.’
< ‘Eski mimari içinde yaşamak insana estetik bir bakış açısı kazandırır. Bu da kişinin kendi estetiğini oluşturmasına yardım eder. Bizden önce bir çok insanın yaşadığını hatırlatan bir mimari içinde yaşamak önemlidir.’
< ‘Yaptığım hiçbir şeyi büyük bir şey olarak görmüyorum. Filmi bitirdikten sonra büyük bir sıçrama yaptığımı düşünür gibi oluyorum. Fakat sonra anlıyorum ki küçük bir adımmış. Sadece köşeyi biraz yürümüş oluyorum.’
<‘Hayatta pek çok karar verirsiniz. Fakat sonra farklı unsurlar devreye girer ve kararlarınızı etkiler. Sizin ilk planınız yok olmaz; fakat her defasında sonradan çıkan gerçekler tarafından karıştırılır. Bu, film setinde de böyledir.’
<‘Yükseklere çıktıkça yalnızlaşırsınız ve o ölçüde insanlıktan uzaklaşırsınız. Kendinizde kaybolur, kendinizde yalnızlaşırsınız. Filmlerimden ‘Balıkçı Kral’ kısmen bu temaya dairdir.’
<‘Mitolojide insanların ırmaklara, göllere, ağaçlara ve taşlara taptığı söylenir. Bu saydıklarım tabiat dediğimiz şeyi oluşturan unsurlar. Bu gün insanların kurduğu modern şehirlerde neye taptıklarından emin değilim. Sanırım paraya, başka insanların yaptıklarına, makama ve kariyere tapıyorlar. Kültüre ve sanat ürünlerine tapıyorlar. Bunlar insan ürünleridir ve gerçekçe ırmak veya ağaç gibi insanın hayatını desteklemezler. İşte insanlar bunlara tapıyorlar.’
<‘İnsanların dev binalar yapmalarını komik buluyorum. Gittikçe Tanrı’ya yaklaşabileceğini düşünüyorlar. Belki daha ziyade Tanrı’nın kendisi olmak istiyorlar. Modern hayat, Tanrı ile dolaysız bir yarışmadır. Güya onunla yarışacak ve kendi oyununda onu yenecek. Babil Kulesi veya Icarus kulesini düşünün, aynı şey. Tanrı’ya yetişip ‘Ben de senin kadar büyüğüm’ demektir bu. Ama şunu hatırlamalı ki bu kulelerin hepsi yapanların başlarına yıkıldı.’
Terry Gilliam Kimdir?
Terry Gilliam 1940 yılında Minesota’da doğdu. Daha ziyade köy ortamında yaşadı ve 12 yaşında ailesiyle birlikte Los Angeles’a yerleşti. Üniversitede siyaset bilimi eğitimi aldı. Öğrencilik hayatından sonra çeşitli dergilerde editör olarak çalıştı. Bazı televizyonlar için çizgi filmler yapmaya başladı. Daha sonra New York’a gelerek önemli grup çalışmalarının içinde yer aldı. Gilliam, sinema tarihinde geçen 30 yıllık süre içinde önemli filmler yaparak kendince bir üslup oluşturdu. Amarika’da bir müddet yaşadıktan sonra daha köklü bir uygarlığa sahip Avrupa’ya gelerek Londra’da yaşamaya başladı. Monty Python ve Kutsal Kase, Zamane Haydutları, Brazil, 12 Maymun, Donixote, Baron Munchausen’un Maceraları, Balıkçı Kral, Las Vegas’ta Korku ve Nefret, Monty Python ve Uçan Daireler, Grimm Kardeşler önemli filmleri arasındadır.