Gideros’ta Bir Tatlı Huzur

0
1390

 

 

Gideros’ta Bir Tatlı Huzur

Selçuk ALKAN- selcukalk@hotmail.com

Yaz geldi, havalar ısındı, börtü böcek şenlendi. Beydağı’nın eteklerindeki şehir kavrulmaya başladı. ”Ne yapalım?” dedik. Şehrin kalabalığı, gürültüsü, debdebesi, ekzost dumanlarının buhuruyla vuslat edip, kavurucu sıcaklarla elbirliği ederken, yana yakıla bir tatlı serinlik, bir katre huzur ortamı arayışları içerisine girdik. Şöyle bir deniz memleketine, denizin, yosunun kokusuyla yoğrulmuş bir sahil şehriyle hemhâl olalım dedik. Haritadan baktık, en yakın deniz memleketi Mersin… Hemen internete girdik ve Google amcadan sorduk, oralarda nereler var diye. Tabi güzel yerler var, örneğin Anamur sahilleri gibi. Ancak, talan edilmiş sahil boylarınca Temmuz sıcağının, yüksek nem oranıyla kardeş olup insanları buram buram terlettiği ve sırılsıklam ettiğini öğrenince alternatif yerler aramaya başladık.

Hani bazen olur ya, kafanızda aniden bir ışık yanar; hah işte bizim de öyle oldu. Bu sıcakta gidilse gidilse Karadeniz sahillerine gidilir, diye derinlerden bir ses fısıldadı yüreğimizin  kulağına… Sonra o ses, bir dostun güvencesiyle donanmış lâtif bir sedâyla sordu bize : “Niye Cide’ye gitmiyorsunuz ki?” Evet, evet… Aynen böyle dedi yüreğimdeki o derûni ses…. Tabi ya; yıllardır aklıma zaman zaman misafir olan bu fikir, artık zihnimin en güzel köşesine kurulmaya başladı yavaş yavaş…

Yolculuk Başlıyor

Kastamonu… Ata-dede topraklarım… Maalesef bugüne kadar ziyaret edememiştim o inci tanesi diyarları… İstanbul’da doğup büyüdükten sonra, uzun yıllar yurt dışında geçen hayatım; sonra doğu illeri… Uzun yıllar Malatya’da bir eğitim neferi olarak ülkem insanının bana emanet ettiği gençleri eğitmek, onlara güzel şeyler öğretmek, onları adam gibi adam, insan gibi insan olarak yetiştirmeye çalışmak… 21 yıl boyunca… Toplum gitgide dejenere olurken, değerlerimiz, sevgi, saygı, ahlâk, tebessüm, dürüstlük, erdem, fazilet gibi yüksek değerlerin bir bir talan edildiği bir dünyada ne derece başarılı oldum, ya da bir Don Kişot gibi ütopyalarımın peşinde mi koştum? Bilemem ama gönlüm rahat, vicdanım huzur içerisinde… Bu memleket için birçok fedakârlık yaptığıma eminim.Toplum kötüye mi gidiyor? Olsun… Ben binlerce deniz yıldızından, birkaç tanesini de olsa sahilde kuruyup ölmekten kurtardım. Herkes böyle yapsa milyonlarcası kurtulur…21 yıl bir ömür…

Neyse uzatmayalım; artık kendimiz için de bir şeyler yapalım dedik… Böylece bindik arabamıza hanım-çocuk ve ben…Bastık gaza; rotamız Kastamonu/Cide ; elimizde Malatya-Cide arası güzergâhı gösteren bir harita… Önce Kangal-Sivas hattında ilerledik fazla sürat yapmadan…Yollar fena değil…Bu arada hükümeti bazı icraatlarından dolayı arada bir eleştirsek de, bu duble yol olayında emeği geçen herkese teşekkürlerimizi iletmek isterim. ”Yiğidi vur ama hakkını yeme!” demişler. Bizim kimseyi vurmaya niyetimiz yok tabi, lafın gelişi… Bu ülkeye bir çivi çakanı başımıza taç ederiz; ülkenin çivilerini söken bir sürü asalağın var olduğu bir memlekette… Geçmişte takılırdık bir kamyonun peşine,  tek gidiş-tek geliş yol… Sollayamazsın bir türlü; bir de köfteci dükkanı gibi kamyonun ekzostundan çıkan kara dumanlar…Arabamızın taşıt muayenesini her iki yılda bir düzenli olarak yaptırırız ya, yaptırmazsak,ceza meza yazarlar diye… Bu kamyonlar acaba muayeneye hiç mi girmez, ya da bunları uyaran hiç kimse çıkmaz mı, diye sorular döndü kafamda…

Duble yol, konfor demek, daha güvenli yolculuk demek, bir de şu arabaların kontrolden çıkıp kaza yapmalarına neden olan mıcırlar olmasa…Efendim asfalt eriyor da ondan…Tamam da asfalt eriyince ne kadar kaza riski artıyorsa, ondan daha fazla risk bu mıcırlar… Bir de takır tukur rahatsız edici sesler ve arabanın gövdesine, kaportasına verdiği zarar… Bir de çakıl taşı üzerinde sürat yapmayı fantezi edinmiş usta(!) şoförler…Sizi bir güzel sollarlar  ve bu çakıl taşları arabanızın orasına burasına çarpar, camına da çarpıp zarar verebilir… Pencereniz açıksa suratınıza , kolunuza çarpıp sizi yaralayabilir…Efendim asfalt eriyor da ondan… Tamam anladım… Bununla birlikte 21.yüzyılın teknolojisiyle herhalde alternatif ve güvenli bir şeyler yapılabilir diye düşünüyorum acizane…Tabi büyüklerimiz daha iyi bilirler…

Tabii ki tamamen duble yol değildi gittiğimiz güzergâh…Bazı yerlerde hâlâ tek gidiş-tek geliş yollar olsa da zaman zaman tekrar duble yola girip köfteci dükkanı dumanından kurtulma şansını yakalıyorduk. Bir de , daha birçok duble yol yapılıyor, henüz hazırlık aşamasında… Memleketimin yolları şantiye olmuş… Derken, Tokat-Turhal-Amasya-Merzifon hattından Kargı’ya ulaştık… Oradan da Tosya’ya… Tosya da yolu şaşırır gibi olduk; zira navigasyon aletimiz Tosya’nın çevresini bir güzel tavaf ettirdi bize…Tosya hacısı olduk mübarek… Pirinci de meşhurdur oraların… Biz de dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmayalım misali navigasyon aletini kapattık. Harita ve kendi beynimizden mürekkep doğal bir navigasyon ortamı eşliğinde devam ettik, Ilgaz Dağlarını, Küre Dağlarını aştık… Bitki örtüsü tamamen değişmişti; kel tepeler kaybolmuş, bozkır bitmiş, gür saçlı bir delikanlının başı gibi ucu bucağı görünmeyen orman diyarlarında ilerlemeye başladık. Zaman zaman virajlı, zaman zaman düzelen, bir tepeler çıkan, bir aşağılara inen kıvrımlı yollarda direksiyon sallamaya devam ettik…

Kumsal Çay Bahçesi

Ve akşamüstü nihayet….  Kıvrımlı yolların aştığı yemyeşil tepelerin ardından deniz gözüktü…İşte Cide…Günbatımının kızıl haleleriyle karşıladı bizi…

Gün akşam oluyor, latif ve müşfik bir serinlik bedeninizi kucaklıyordu… Yahya Kemal’in kaleminden süzülüp Münir Nurettin’in tiz sesinde nağmeleşen o meşhur şarkının dizelerini ister istemez mırıldanasım geldi gurûba doğru…

Gurûba karşı bu son bahçelerde keyfince,

Ya aşk içinde harab ol, ya şevk içinde gönül…

Bu akşam nerede yatacağımıza dair düşünceler zihnimin kapısına tık tık vurunca , “romantizmden sıyrılıp realiteye dönme zamanıdır” fikriyle dosdoğru Kumsal Çay Bahçesine revân olduk. Sanki elimizle koymuş gibi bulduk orayı… Kumsal Çay Bahçesi, adı üstünde ,

Cide kumsalı üzerinde kurulmuş nadide işletmelerden biri… Yoldan denize doğru dik ve uzunlamasına konum almış, beldenin seçkin insanlarının dinlence mekânı… Bitmedi… Çay bahçesinin sonuna doğru taş merdivenlerden aşağıya indiğinizde karşınızda deniz… Buradan salın kendinizi Karadeniz’in kucağına… İşletmeye ait şezlong ve şemsiyeler de var burada; istediğiniz zaman da yiyecek ,içecek bir şeyler de sipariş etmeniz mümkün…

Taner Abi karşıladı bizi… Kimdir o? Taner Yalçınkaya, Kumsal Çay Bahçesi’nin karizmatik patronu…Adam gibi adam, dobra, özü sözü doğru bir çınar… Sert görünümünün ardında yufka gibi yüreği var; hayatın çemberinden geçmiş, iyiyi, kötüyü, güzeli, çirkini tecrübe etmiş… Nice adamlar görmüş üzerinde elbisesi olmayan, nice elbiseler görmüş içinde adam olmayan…

İstanbul’daki hareketli bir hayattan sonra buraları tercih etmiş… Masasına oturup şöyle bir konuşmaya başlarsanız, sohbetin ne demek olduğunu daha iyi anlarsınız kanımca…. Kısaca sohbetin gözüne vurursunuz doyasıya… Bir sohbeti , kelime anlamının çok daha ötesinde tatma imkanına kavuşursunuz… Onu iki dakika dinleseniz bile, ansiklopediler dolusu külliyattan öğreneceklerinizi bir çırpıda kavrayıverirsiniz… Cide güzel, Cide yaman; bu toprağın adamı bir yaman; Taner Abi de mert, yiğit ve yaman bir adam… Kardeşi Cengiz Bey ile işletiyor burayı. Eşleri de yardımcı onlara…Yani bir aile işletmesi diyebiliriz buraya…

Etli Ekmek,Çay

Yoldan gelmişiz tabi, yaklaşık 850 km… Karnımız da acıkmış; patron Taner Abi hemen burada devreye girdi acilen… Kumsal Çay Bahçesi’nde tecrübeli teyzelerin ve ablaların yapıp pişirdiği etli ekmekler sımsıcak kondu önümüze… Tüpgaz ateşinde değil hani, odun ateşinde sac üzerinde pişenlerden… Yanında da buz gibi ayranı devirdik bir çırpıda… Ardından çaylar geldi. Çay deyip geçmeyin, çay her yerde aynı tadı vermez, her yörenin, her ortamın hatta her kişinin enerjisini emip size sunar çay… Cide’nin pozitif enerjisi oldukça fazla… Çayı demleyen eller, sevgisini katmış bu bardaktaki dem kıvamına… İçince kendinizden geçer , bir hoş olursunuz Kumsal Çay Bahçesi’nin çayından… Ardından dilinizin düğümü çözülür de başlarsınız dembedem hoşbeşe, ardı sıra yarenlikle bezenmiş sohbetlere…

Cide’yi Tanıyalım

Batı Karadeniz’in nadide köşelerinden birisi olan Cide İlçesi, kilometrelerce uzanan sahili, kıyıya dimdik inen dağların önünde muhteşem güzellikteki koyları ve her yanı yemyeşil ormanlarıyla yazar Rıfat Ilgaz’a ilham kaynağı olmuş, ülkemizin nadide beldelerinden birisidir. Kadınların başörtüsü olarak kullandıkları ve Rıfat Ilgaz’ın romanına ilham olmuş sarı yazma, ilçenin sembolü haline gelmiştir.

Homeros’un İlyada isimli eserinde adı geçen Cide’de M.Ö. 1100-700 yılları arasında Paflagonialıların egemenlik kurdukları bilinmektedir. Romalılar ve Bizanslılar Cide’de hüküm sürmüşlerdir. Nitekim, Cide’de Callade Cide, Y.Domma ve Caracolla adlarına kesilen paralar ve Cide’de bulunan Roma dönemi kale kalıntıları bunu kanıtlamaktadır. Güble ve Gilivri arasındaki Çoban Kalesi, Romalılar döneminde yapılmış, Osmanlılar döneminde de onarılmıştır. Timle Kalesi ve Gazallı Kalesi de Bizans dönemine aittir. Okçu Kalesinin ise tam olarak ne zaman yapıldığı bilinmemektedir.

Yörede Bizanslılardan sonra, Danişmendler, Çobanlar ve Candaroğulları egemen olmuş, Ağlı uzun süre Bizans egemenliği altında kalmıştır. Ağlı ve yöresi 1106 yılında Danişmendlerin eline geçmiştir. Anadolu Selçuklularının dağılmasından sonra Candaroğulları yöreyi egemenlikleri altına almış ve 1392 yılında Kastamonu Osmanlı topraklarına katılmıştır. Ankara Savaşı’ndan (1402) sonra Sinop’ta yaşayan İsfendiyar Bey yöreye hakim olmuştur. Osmanlı birliğini yeniden kurmayı başaran Çelebi Sultan Mehmet İsfendiyar Bey’i kendisine bağlamış ve Candaroğullarının Osmanlılara katılmasını sağlamıştır. Bunun ardından 1461’de Fatih Sultan Mehmet zamanında yöre, kesin olarak Osmanlı toprakları içerisine alınmıştır. İlçede günümüze gelebilen tarihi eserler arasında; Roma ve Bizans dönemine ait kale kalıntıları, Türk sivil mimari örneklerinden Rıfat Ilgaz evi bulunmaktadır.

Türkiye İstatistik Kurumu 2008 yılı adrese dayalı nüfus kayıt sistemi sayımına göre ilçe merkezi 5.489, köyler 15.100 olmak üzere ilçe toplam nüfus 20.589 olarak kayıt altına alınmıştır. Ekonomik nedenlerden dolayı uzun yıllardan beri ilçe genelinde yaşanan göç sonucu, ilçe nüfusu merkezde ve köylerde sürekli azalmaktadır. Bunu Mernis Projesi nüfus kayıtları çok açık göstermektedir. Mernis Projesi’ne göre Cide nüfusuna kayıtlı insan 102.974 tür. Bu rakamlara göre nüfusun %77’si ilçe dışında yaşamaktadır. 1990–2000 genel nüfus sayımları arasında ilçe nüfusunda yaklaşık %2 oranında bir artış görülmüştür. Köyler genelde ayrı yerleşim biriminden oluşmaktaysa da, ayrı mahalle olarak adlandırılan bu birimlerde yerleşim toplu ve düzenlidir. İlçede yazları serin, kışları ise fazla soğuk olmayan, her mevsim yağışlı Karadeniz iklimi hakimdir.

İlçenin ekonomisi, tarım, hayvancılık, ormancılık ve balıkçılığa dayalıydı fakat ülkemizle eş zamanlı gelişen tersanecilik faaliyetleri Cide’nin de ekonomisinde ciddi pay sahibi olmaya başlamıştır. İlçede şu an faaliyette olan ve inşası sürüp faaliyete geçecek bir çok tersane bulunmaktadır. Tahıl üretiminin dışında genellikle bağcılık, meyvecilik, sebzecilik yapılmaktadır. Tarımsal üretimin dışında ilçe halkının gelir kaynaklarını küçük ölçekli orman ürünleri imalatı sağlanmaktadır. Küçük tekne yapımcılığı geçim kaynaklarının önünde gelmektedir. Ayrıca ilçedeki torna tezgâhlarında tahta kaşık üretimi yöredeki çok sert şimşir ağacından yapılmaktadır. Hayvancılıkta mera hayvanları ön planda olup, yeni sığır türleri elde etmek üzere Jersey Suni Tohumlaması yapılmaktadır. (vikipedia)

Gideroslu Mehmet ve İskorpit ( Çarpan) Balığı

Taner Abi bizi yalnız bırakmadı Cide’de…Bir yandan çay bahçesini idare diyor, bir yandan da bizimle ilgilenmeye devam ediyordu. Serin bir gecenin deliksiz uykusundan uyandığımız ertesi sabah bize haber gönderdi “ Sizi Gideros’a götüreceğim” diye…Buralarda gece klima kullanmanıza gerek yok ; geceleyin doğal klima emrinizde, hatta Temmuz sıcağında birçok yer kavrulurken Cide gecelerinde üşüyeceğinizi bile söyleyebilirim …

Gideros neresi diye soracak olursanız , şöyle bir özetlemeye çalışayım :

Gideros, Cide sahilinde bulunan bir koydur. Belki de Cide , ismini bu koydan almaktadır.Yüzyıllardır güzelliği dillerden dillere aktarılan Gideros’u 3500 yıl önce Amazonların kurduğu söylenmektedir. Gideros’un kadınları bugün de Amazonlar gibi doğayla savaşıyor. Gideros’un kaderini kadınlar etkilemiş hep… İskender’in baldızı Amastris, Amazonların kurduğu şehri yıktırmış. Kadınlar liderlik etmiş olaylara buralarda. Onlar balıkçılık, hayvancılık yapmış, ailelerini geçindirmiş, bugün de bu gelenek devam etmekte, kadınlar yine çalışmakta ve ayrıca restoran, pansiyon işletmekte, el işi ürünler üretmekte, stantlarda satmakta… Sıcak yaz günlerinin serin kuytusu, Batı Karadeniz’in doğa harikası, çılgın Karadeniz’in uysal koyudur Gideros… Karadeniz’le ormanın vuslat ettiği, tarihle doğanın buluştuğu nokta…

İsmi Cenevizlilerden kalma Gideros Koyu, Batı Karadeniz’in en kuytu koylarından birisidir.Yeşil ile mavinin hemhâl olup size doğanın en güzel renklerini sunduğu bu saklı koyun geçmişte  korsanların saklanma yeri olduğu söylenir. Saklı bir koy olduğu için civardan geçen gemiler bu koyun farkına varamazlarmış ve burada teyakkuz halinde bekleyen korsan gemilerini birdenbire karşılarında görünce teslim olmaktan başka bir şey yapamazlarmış. Biz burada denizi izlerken, kıyıya demir atmış kurukafa bayraklı ürkünç gemileri hayal ettik bir süreliğine… Kim bilir neler gördü buralar, hangi olayları, hangi adamları ve onların maceralarına şahitlik etti bu kıyılar…

Bir de unutmadan söylemek isterim: Bugüne kadar göllerde, derelerde falan ördek görmüştüm ama denizde yaşayan ördek görme şansına erişememiştim. Evet, burada yaban ördekleri var. Burada yumurtluyorlar, burada yaşıyorlar. Karaya çıkıp paytak paytak yürüdükleri gibi deniz suyunda da ustaca yüzüyorlar… İnsanlara alışmışlar, ürkmüyorlar onlardan… Hatta size öyle bir bakıyorlar ki , sanki “buralar bizim, siz de hoş geldiniz sayın misafirler “ diyorlar kendilerince…

Soldan Sağa : Gideroslu Mehmet, Taner Abi, Selçuk Alkan

Peki Gideroslu Mehmet kimdir? Daha önce demiştim ya buraların insanı yamandır diye…Kadını da yamandır, erkeği de… İşte Mehmet Bey de bu yaman adamlardan birisi… Mehmet her yerde vardır ama Gideroslu Mehmet bir tane… O da işte bu cennet koyda yaşıyor, evi burada… Çoluk çocuk çalışıyorlar, balıkçılık yapıyorlar… Şanslıysanız evinin Gideros Koyu’na bakan balkonunda taze İskorpit Balığı yeme lütfuna erersiniz. Şanslıysanız diyorum, çünkü Gideroslu Mehmet, size balık ikram etmeden önce, sizin onun gözüne girmiş olmanız gerekiyor. Evet, Gideroslu Mehmet’in mekânında canı isteyen, paldır küldür gelip balık yiyemiyor, bu kişiler protokolden kişiler olsa bile…Vali, kaymakam ya da her ne mevki

sahibi bile olsan önce Gideroslu Mehmet’in kalbine girmen gerekiyor. Bu nasıl olacak peki? Sizin fazla bir emek sarf etmenize gerek yok. Gideroslu Mehmet, bir bakışta sizin kişiliğinizin fotoğrafını kaydediyor hafızasına… Ondan sonrası onun inisiyatifinde artık…Biz şanslıydık bu hususta, sağolsun Taner Abi…

Yeri  gelmişken İskorpit Balığı’ndan bahsetmek isterim. Buralara bu balığa aynı zamanda Çarpan Balığı da deniyor. Zehirli iğneleri elinize değerse yandınız, yani kısaca çarpıldınız…Usta olmayan bu balığa yaklaşmasın derim. Balığın ayıklanması da zahmetli bir iş… Hem zehirli iğnelerden sakınacaksın ve hem de dikkatlice ayıklayacaksın. Zira balık küçük… İçinden çıkan et de bir lokma… Emeği fazladır İskorpit Balığı’nı sofraya sermenin… Ancak çok lezzetli bir balık, pamuk gibi eti var… Tereyağı gibi akıyor boğazınızdan midenize…Ve yanında saf zeytinyağıyla hazırlanmış, organik salata… Yeme de yanında yat, derler de, biz yedik vallahi… Üstelik benim gibi, hanım hatırlatmadıkça eve balık almayan, hatırlatsa bile nazlanarak alan, kısaca balık yemeyi adet haline getirmemiş şanssız bir kul bile havada götürdü bu lezzet harikasını…. Demek ki balık İskorpit olunca zevkle yiyebiliyormuş bu garip… Herkese tavsiye ederim İskorpit’i… Tabi pişmiş halini….

Başkan Nejdet Bey

O içimizden biri…O doğup,büyüdüğü memleketine sahip çıkan bir atom karınca… Hizmet eşittir Başkan Nejdet Demir diyebiliriz kısaca… Aynı zamanda dost canlısı, mütevazı bir yiğit… Bizim de üç beş satır karaladığımızı öğrenince, lütfedip geldiler Kumsal Çay Bahçesi’ndeki masamıza… Son çıkan romanım “Aşk Güzergahının Gizemi” adlı kitabımdan imzaladım ona ve sağolsun kabul etti hediyemizi… Ayrıca kalacak yer hususunda Belediye Tesislerinin kapılarını ardına kadar açtı bizim için, izzet-ikram edilmesini sağladı… Teşekkürler sevgili başkanım…

Nejdet Başkan, göreve ilk başladığı andan itibaren memleketine hizmet etmekte bir an bile duraksamamış. Cide sahili boyunca, Gideros Koyu’na kadar olan kilometrelerce sahil yolunu derli toplu parkelerle döşemeye başlamış, Karadeniz’in hırçınlaştığı zamanlarda devasa dalgaların sahil yoluna taşmaması için önlemler almış, ilçenin içinden geçen derenin ıslah edilmesini sağlamıştır. Yaklaşık 7,5 km’lik bir kesimde yapılan çalışmanın bitiminde estetik açıdan hoş bir görüntünün oluşmasının yanında, aşırı yağışlarda sel endişelerinin de ortadan kalkmasını sağlamıştır.

Nejdet Başkan hizmete doymamış ve Cide’deki köprüleri de elden geçirerek çok güzel bir şekilde yeniden inşa etmiş. Bunlardan birisi, İstanbul’daki Boğaziçi Köprüsü’nün bir minyatürü adeta… Geceleyin ışıldayan rengarenk lambalarla donatılmış bu köprünün önünde fotoğraf çektirmezseniz, Cide’de yaptıklarınız eksik kalmış olur.

Başkan çalışıyor; ilçedeki tüm otobüs duraklarını yenilemiş ve daha çağdaş bir görünüm almasını sağlamış. Nejdet Bey aynı zamanda spora gönül vermiş ve geleneksel olarak her yıl Mayıs ayında yapılan Kaymakamlık Halı Saha Futbol Turnuvası’nı  üst üste üç kez Cide Belediyesi Futbol Takımı kazanmış. 17 yıldır devam eden Rıfat Ilgaz Sarı Yazma Kültür ve Sanat Festivali’ne ev sahipliği yapmaya devam eden Cide Belediyesi, Festival alanını da yeniden düzenleyerek daha  kullanışlı bir hale getirmiş. İlçede tarihi bir hamam var ve uzun süre atıl vaziyette beklemiş. Başkan bu işe de el atmış ve hamamı restore etmeye başlamış. İlçenin kültürünün tanıtımı ve sergilenmesi ile çeşitli sergiler için kullanılması amaçlanmakta…

Taner Abi, geçmişte Cide’de su problemi olduğundan bahsetmişti. Nejdet Başkan, bu işe de el atmış ve Dayıp Köyü, Sipahi Köyü ve Tarakçı Köyleri su kaynaklarından, ilçeye su getirme projesi ile bu sorunu da çözmüş durumda… Cide Kanalizasyon Şebekesi sorunlarını da derin deniz deşarjı projesi ile çözen Başkan, Cide’nin yetersiz kalan eski Pazar alanını da restore ederek hem genişletmiş ve hem de daha kullanışlı bir hale getirmiş. Haftanın iki günü pazar olarak kullanılan üstü kapalı alan,sair günlerde otopark hizmeti vermekte…

Cide’de dünyaya gelen ünlü yazar Rıfat Ilgaz’ın evini restore ederek bir sanat merkezi ve gezilecek müze haline getiren Nejdet Başkan, ilçeye yeni bir cami yaptırmanın yanında , itfaiye hizmetleri için de son model bir itfaiye aracı temin etmiş…Benim bilebildiklerim bu kadar… Ancak ben bu satırları yazmaya çalışırken, eminim ki Başkan Nejdet Demir, Cide’nin hizmetine sunmak üzere yeni yeni projeler üretmekte…

Biz Cide’den memnun ayrıldık. İnsanları da doğası da güzel buraların… Başta Gideros Koyu olmak üzere tüm Cide’den bir tatlı huzur aldık. Unutulmaz anıları hafızamıza ve not defterimize kaydettik. Misafirperverlikleri için sayın Cide Belediye Başkanı’na, Kumsal Çay Bahçesi patronu Taner ve Cengiz Yalçınkaya Beyler ile eşlerine ve tüm Cide halkına teşekkür ve sevgilerimle…Yine görüşelim Cide….

 

ÖZEL HABER / www.gencgelisim.com


 

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız