Mevlana: "Ey kardeş! Sen bütünüyle akıl, fikir ve düşüncesin, geri tarafınsa kemik ve damardan ibaret. Düşüncen gül ise sen gül bahçesisin. Gül suyu isen göğüs ve başlara sürülürsün." derken gönlümüzün her halinin yüzümüze yansıdığını, düşüncelerin…
Yazar : M. Abdullah YILMAZ
ayilmaz67@yahoo.com
Mevlana: "Ey kardeş! Sen bütünüyle akıl, fikir ve düşüncesin, geri tarafınsa kemik ve damardan ibaret. Düşüncen gül ise sen gül bahçesisin. Gül suyu isen göğüs ve başlara sürülürsün." derken gönlümüzün her halinin yüzümüze yansıdığını, düşüncelerin insanın moral ve değerini etkilediğini belirtmiştir.
Kendini keşif, bir anlamda öteki insanların ayağa kalkmasına, ayakta olanların ise kanatlanmasına yardımcı olacaktır. İnsanın kendini tanıması için göstermiş olduğu her çaba, her avantajıyla geri dönecektir.
– Davranışlarının perde arkasını, bu davranışların nasıl oluştuğunu, kaynaklarını,
– İnsanın başarılı olması için hayatı etkin kılan dinamiklerle ilgili teknikleri ve taktikleri,
– Karşılaştığımız davranışların ruhsal tahlilini,
– Davranışlarımızı nasıl değiştireceğimizi,
– Etkili iletişimdeki dil kalıplarını,
– Davranışlarımızla ilgili beyinsel faaliyetlerimizi,
– Modern yapılanma ile kendi kültürel kaynaklarımızı özümsemekle işe başlayabiliriz.
Bir Dua
"Ey her insanın içine bir evren sığdıran Allah'ım,
Sevdiğim insanlarla birlikte olayım.
Bana ihtiyacı olan insanlarla olayım,
Bana, kendimi ve çevremi anlama kabiliyeti ver.
İnsanların kendilerini anlamalarına yardımcı olayım.
Tüm insanlar için bir kılavuz olayım.
Beni okuyanların, seni algılamalarına yardımcı olayım.
Sözümü güçlü eyle, kalplerin kapısını bana aç.
Bütün canlılığa benimle sevinç ve mutluluk ver.
Yanlış anlaşılmaktan ve anlamaktan
koru beni.
Beni okuyan-dinleyen tüm insanlar için… "
Amin
İnsan sevmeyi bilmeli, kendini ve evrendekileri, onlarla uyum içinde olabilmenin yollarını bilmeli. İnsan, sevdiğinde yağmur bulutu olur ve insanların üzerine bereket olarak iner. Nefretle yaşadığında ise, aynı yağmur bulutları azap olup yağar insanların başına.
İnsanın yaşamı boyunca ortaya koyduğu en önemli eseri, ömrüdür. Şunu unutmamalıyız ki, insanı en iyi bilen, onu yoktan var edendir. Yaşamı en iyi bilen, evrenin yaratıcısı ve kurallarını koyandır. İnsanın baştaki görevlerinden biri de yaratanı ve yaratılanı, sistemi tanımaktır. Bir anlamda kişinin kendini tanıması, kendini var kılan her şeyi tanıması demektir. İnsanı insan yapan değerlerin, fıtrat, mizaç, karakter, bilinçaltı davranışlar ve bilinçli davranışlar olduğunu biliyoruz.
Fıtrat: Tüm insanlarda ortak olan davranış tetikleyicileridir.
Mizaç: Doğuştan getirdiğimiz, birey olarak bizi biz yapan kişilik özelliklerimizdir.
Karakter: Kişilik özelliklerimizin, doğuştan getirmediğimiz kısmıdır.
Bilinçaltı davranışlarımız: Farkında olmadan edindiğimiz birikimler sonucu çıkar ortaya.
Bilinçli davranışlarımız: Farkında olarak, bilerek ve isteyerek kullandığımız irademizdir.
Dış dünyada olan her şey, görüntüler, sesler, hisler, dokunuşlar, tat ve koku alma yoluyla insana ulaşır. İnsan bu mesajlara duyu organları ile ulaşır. Mesajlar, duyu organlarıyla işlendikten sonra onlara anlam vermek için, zihnimizde bazı filtrelerden geçer. Bu filtrelerden geçen mesaj, sonunda algıladığımız şeydir artık.
Bu filtreleri inançlarımız ve değerlerimiz, davranış kalıplarımız, silme, çarpıtma veya genelleme gibi yollarla oluşan anlam kaymaları, deneyimlerimiz oluşturur. Bu filtreler, kişinin genetik yapısından tutalım da yaşadığı ortamdaki her nesne ve olay ile şekillenen, değer kazanan filtrelerdir. Algılayışımızı yönlendiren bu filtreler, aynı zamanda yaşama biçimimizi, olaylara bakış tarzımızı da yönlendirecektir.
Zihinsel programlama sistemi, çok karmaşık olsa da bilgisayardaki programlarla karşılaştırabileceğimiz bir yapılanması vardır. Programlamadan kastımız, insanın bilinç ve irade kullanmadan, farkında olmadan gerçekleştirdiği eylemlerdir. On parmak klavye kullanan biri, artık tuşlara nerede olduğunu düşünme ihtiyacı duymayacaktır. Bisiklete binmeyi öğrenen biri, artık pedallara bakmayacaktır, araba kullanmayı öğrenen biri artık hangi vitesi nasıl ve ne zaman değiştireceğini düşünmeyecektir. Çünkü insan zihninde bütün bunlar programlanmıştır artık. Refleks haline getirilmiştir. Bu programlamada deneyimler, iç ve dış etkenler ve düş dünyası çok önemli bir rol oynamıştır.
Düşünce Eşiklerimiz
Davranışlarımızın kaynaklarını algılayabilmek için Gregory Bateson'un ortaya koyduğu ve Robert Dilts'in geliştirdiği şu Düşünce Eşiklerini göz önünde bulundurmak çok işimize yarayacaktır:
-Ruhsal yapılanmamız,
-Kimliğimiz,
-Değerlerimiz ve inançlarımız,
-Yeteneklerimiz,
-Bilinçli davranışlarımız,
-Çevresel uyarılar.
Davranışlarımızın arka planını analiz edebilmek, olumlu yönde değişebilmek, hem kendi sorunlarımız hem de insanların sorunlarını çok daha rahat çözebilmek için bu eşikleri kullanabiliriz. Belli bir kriter hiyerarşisi içinde ele alındığında çok işe yarayacaktır.
Davranışlarımızın ortaya çıkışını değerlendirecek olursak, programlama sonucu bizde var olan bir şey çevresel uyaranlarla ortaya çıkabilir. Ya da bilinçli ve irademizle verdiğimiz bir karardan ya da kendimizle ilgili inançlarımızdan ya da davranış, değerlerimizle örtüşmediğinde ya da kimliğimizle davranış çatıştığında ya da yaşama dair ruhsal düzeydeki inançlarımızla ortaya çıkabilir. Tabii ki bunları tek başına ele almayız. Bütün bu eşikler birbirleriyle sıkı sıkıya bir ilişki içindedir.
Algıladığımız her şey gerçeğin kendisi olmayabilir. NLP ile ilgilenenler buna "Harita, arazinin kendisi değildir" derler. Her insan gerçeği ortaya koyarken kendi birikimlerini referans alır. Nesnel yorum; kişiden kişiye değişmez, aklın yolu birdir anlayışıyla kabul görür su götürmez gerçeklerdir. Öznel değerlendirmeler ise kişiden kişiye değişir ve su götürür. Örneğin havanın çok güzel ya da çok kötü olduğunu düşünelim. Bu öznel bir değerlendirmedir. Ama hava sıcaklığının kaç derece olduğunu söylediğimizde durum farklıdır. -5 derece bazıları için çok güzel bir havayı ifade edebilecekken, bazıları için rahatsız edici bir sıcaklık derecesidir. Nesnel bilgiye ulaşmak için öznellikten kurtulmamız gerekir. Aslında bu bize bahşedilmiş bir özelliktir. Ama ne kadarını kullandığımız konusunda yorum yapmaya gerek yok sanırım.
Her davranışın altında olumlu bir niyet yatar. Bu anlayış ters gibi gelse de doğrudur. Mesela, heyecan ilk bakıldığında çok kötü gibi görünür. Herhangi bir eylemde heyecanlanmak, çoğu insanın istemediği bir şeydir. Yalnız, heyecan olumlu yönde kullanıldığında motivasyonu sağlar, olumsuz heyecanlar ise aslında kaygıdan başka bir şey değildir.
Zihin ve bedeni birbirinden ayıramayız. Aynı sistemin parçalarıdır ve birbirlerinden etkileneceklerdir haliyle. Bedendeki olumlu-olumsuz gelişmeler zihnimizi meşgul ederken, zihnimizde oluşturduğumuz olumlu-olumsuz değerler bedenimize yansıyacaktır. Yalandan hastalananları çoğumuz görmüşüzdür. Bu, insanın kendisine yaptığı bir eziyettir. Mevlana: "Ey kardeş! Sen bütünüyle akıl, fikir ve düşüncesin, geri tarafınsa kemik ve damardan ibaret. Düşüncen gül ise sen gül bahçesisin. Gül suyu isen göğüs ve başlara sürülürsün." derken gönlümüzün her halinin yüzümüze yansıdığını, düşüncelerin insanın moral ve değerini etkilediğini belirtmiştir.
Bireyin sergilediği davranış, kendine göre en iyi seçenektir. Bunu böyle değerlendirdiğimizde kendimizi ve insanları tanıma konusunda biraz daha avantajlı duruma geçeceğiz. Çocuk, okulda bir arkadaşıyla kavga etmiştir. Annesi kızar, insan arkadaşıyla kavga eder mi, diye. Ama çocuk aslında kendine göre haklıdır; çünkü kavga ettiği arkadaşı, sevdiği bir kız arkadaşını üzmüştür. Onu korumak için böyle bir şey yapmıştır.
Kişi, başarı konusunda mutmain oluncaya kadar davranışını değiştirmek zorundadır. Düşünce eşiklerini belli bir sistem dahilinde kullanırsak bunu başarabiliriz.
İçindeki Başarı Madenini Keşfet
İletişimin anlamı, davranışımız karşısında karşıdan aldığımız tepkidir. Mevlana der ki: "Ne kadar çok şey bilirsen bil, anlatabildiğin, karşındakinin anlayabildiği kadardır." Bu sözle iletişimin temel kuralını ortaya koymuştur.
Chomsky, der ki, "Dil, deneyimleri düzenler." Yani yaşamımızı yönlendiren temel etkenlerden biri de kullandığımız sözcükler, kurduğumuz cümlelerdir. Öyleyse, kullandığımız dille şekillenir, anlam kazanırız. Bizi biz yapan değerleri dilimizle ortaya koyar, dilimizle yaşarız. Kullandığımız kelimelerle severiz, nefret ederiz, üzülürüz, seviniriz.
Birinin yapabildiği her şeyi bir başkası da yapabilir. Anlayışıyla hareket ettiğimizde, insan başarı için içinde madenini taşır. Önemli olan, yetenekli olduğu alanın farkına varıp onu kullanabilmesidir. Mevlana bize şöyle öğüt verir: "İnsanlar madenlerdir. Bir maden, yüz binden fazladır. Saklı yakut ve akik, yüz binlerce bakır madeninden daha iyidir."
Başarısızlık diye bir şey yoktur. Sonuçlar vardır. Burada da Bill Gates'in sözünü hatırlamak gerekir. "Beni zafere ulaştıran hatalarımdır." Bu mantıkla hareket edildiğinde, bütün olumlu ya da olumsuz geri bildirimler, bizi başarıya ulaştıracaktır.
Davranış ve kişiyi aynı kategoride değerlendiremeyiz. Mevlana'nın hoşgörü anlayışı burada imdadımıza yetişir: "Canlılar asılları itibarıyla İsa nefeslidir. Bir zaman yaradırlar, başka bir zaman merhem…" Biz de Mevlana gibi yaklaşıp suç işleyeni değil, suçu karşımıza almalıyız. İnsanın iyilik özüne sahip olan canını kötülükten kurtarmak için mücadele etmeliyiz.
İnsana, arzu ettiği duruma kavuşabilmesi için bütün kaynaklar verilir. Gene Mevlana'nın bir sözüyle ifade etmeye çalışalım: "Ok atarsak, o bizden değildir. Biz yayız. Oku atan yaratıcıdır." Yeter ki isteyelim. İhtiyacımız olan her şey zaten bizim hizmetimizdedir.
Ne kadar fazlasını yapacağımızı düşünürsek düşünelim, daha fazla bir potansiyele sahip olduğumuzu unutmamalıyız. İnsan, alternatifsizliğin yerine seçenekler geliştirebilecek bir mekanizmaya sahiptir.
Yukarıda sözünü ettiğimiz yaklaşım tarzları, hem kendimizi hem de başkalarını tanımamıza, dünyada ve evrende olan her şeyi algılamamıza yardımcı olacaktır. Yolumuz açık olsun…