Ekrem Bey, pazar sabahı kahvaltısını yaptıktan sonra gazetesini eline aldı ve gazetenin tamamına genel bir göz gezdirdi. Sonra ilk sayfa, üçüncü sayfa, spor sayfaları, ekonomi haberleri, politika yazıları derken bulmaca sayfasına kadar büyük bir azimle önce okudu sonra bulmacaları çözdü. Bunları yaparken Ekrem Bey’in dilinden şu üç kelime eksik olmadı:
-Biraz anlayış lütfen!
Eşi Kadriye Hanım, Ekrem Bey’in bu hallerine alışkın olduğundan önce hiç karışmadı, kendi işlerline yoğunlaştı. Ekrem Bey’in anlayış talebine ev halkından karşılık gelmeyince daha çok sinirlenmeye ve daha çok anlayış istemeye başladı. Kadriye Hanım, dayanamadı ve sormak zorunda kaldı:
-Hayırdır Ekrem, niçin anlayış istiyorsun?
-Şu habere bak Kadriye. Her meslek gurubuna zam yapmışlar, bize gelince yok. Sanki devletin güvencesi biz değiliz. Biraz anlayış lütfen!
-Geçtiğimiz sene kimseye vermedikleri zammı size verdiler. O zaman anlayış var mıydı?
-Tabi verecekler. O zamlar, zaten bizim hakkımızdı. Hem sen kimden yanasın, söylesene!
-Aman Ekrem, sana da hiç yaranılmıyor. Oldu olacak belindeki kelepçeyi çıkar, benim ağzıma tak. Hiç konuşmayayım.
-Tamam, anladık. Peki, şu habere ne demeli? Üçüncü sayfanın en başına koymuşlar. Kavga olmuş, silahlar konuşmuş, üç kişi ölmüş, güvenlik görevlileri iş bitince gelmişler. Ya ne yapacaklardı? Merminin önüne kendini mi siper edecekti? Biraz anlayış lütfen!
-Sen onları boş ver Ekrem. Süper star, diva ile kapışmış. Baksana magazin sayfasına.
-Yahu siz kadın milleti var ya… İşiniz gücünüz magazin. Ya bana ne elin starından dibasından.
-Diba değil. Diva. Diva!
-Aman, aman. Neyse ne işte. Sanki sen çok kültürlüsün de bizi beğenmiyorsun.
-Kıskanma Ekrem. Karşında atanamamış da olsa bir fizik öğretmeni var. Ayrıca ben okuyorum. Ya sen?
-Okuyorsunuz da ne oluyor? Bizim iki yıllık mezunumuz bile sizden daha çok alıyor. Geç kızım bunları. Okumakmış… Okuyacağım da ne olacak? Hem biz çok yoruluyoruz. Biraz anlayış lütfen!
-Haklısın. Bir baltaya sap olayım diye okudum. Ama olamadım. Sınava girmek, kazanmak, okumak, okulu bitirmek, atanamamak… Kestirmeden meslek sahibi olmak varken, hata yapmışız işte.
-Ha şöyle yola gel kızım.
-Hayırdır Ekrem, birden sokak jargonu başladı. Kızım, falan…
-İşine gelirse, bizde böyle.
-İşime gelmiyor. Çünkü ben kibar bir beyefendi ile evlendiğimi zannediyordum. Ama yanılmışım. Her geçen gün daha çok kabalaşıyorsun. Görgü ve nezaket kuralları, bir insanda hiç mi olmaz ya? Bazen ciddi endişe duyuyorum.
-Niçin endişeleniyorsun?
-Benim evlendiğim adam, gerçekten sen misin diye? Yüzündeki maskeni ne kadar çabuk indirdin. Bu kadar kültürsüz bir insanla nasıl evlendim ya?
-Sabahtan beri gazeteyi okudum, hatmettim. Bir de bana kültürsüz diyorsun.
-Haklısın, ben kahvaltı hazırladım. Masayı topladım. Evi sildim, süpürdüm. Üç makine çamaşır yıkadım, astım. Sen de köşende bir güzel oturup gazete okudun. Bana da biraz anlayış lütfen!
-İyi ki bir sabah kahvaltısı yapalım dedik. İnsanın burnundan getirdin. Hem ben çalışıp para kazanıyorum. Asıl bana anlayış lütfen!
-Oooooo! Bakıyorum da atanamadığımı her defasında başıma kakıyorsun! Sana da bu yakışır. Eyvallah Ekrem!
-Yahu şimdi ne alakası var? Çok alıngan oldun sen. Ben öyle bir şey söyledim mi ha? Söyle, ağzımdan öyle bir söz çıktı mı? Lafı hep tersinden anlıyorsun. Ben çıkıyorum artık. Yoksa kavga çıkacak. Biraz anlayış lütfen!
…………………………………………………
Sevgili dostlar,
Hiçbir meslek gurubunu yüceltmek ya da incitmek gibi bir niyetim yok aslında. Ekmeğini meşru yoldan kazanan her meslek mensubuna saygı duyarım. Önce insan, sonra mesleği diye düşünürüm. Önce insan sonra gazeteci, önce insan sonra öğretmen, önce insan sonra doktor, önce insan sonra avukat… Bu yönüyle lütfen kimse alınganlık göstermesin. Kurguladığım öykü, hiçbir mesleği ve meslek mensubunu hedef almıyor. Sadece bencil yanlarımıza, sürekli kendimizi düşünen ve hep karşıdan bekleyen tavırlarımıza biraz iğne batırmak istedim.
Her birimiz, bazen hayatta sıkılırız. Yoğun iş temposunda, olağan üstü trafikte boğuluruz. İletişim çatışmalarında biraz anlayış bekleriz muhatabımızdan. Bazen sözlü olarak ifade ederiz bu isteğimizi:
-Bugün beni hoş gör lütfen!
-Çok yoruldum, biraz anlayış lütfen!
-Üstüme gelmeyin lütfen, şimdi sırası değil.
Çok nadir olarak, muhatabımıza yönelttiğimiz bu talepler, makul karşılanabilir. Bu istekler, istisnai bir durum teşkil ediyorsa, eşimiz, partnerimiz, arkadaşımız bizi anlayışla karşılayabilir. Hatta bugün bize anlayış gösterildiğinde karşılık gözetmeksizin biz de muhataplarımızı, idare edebiliriz. Ancak bu durum istisnai bir tavır olmaktan çıkıp, olağan davranışlar zincirine eklenirse aynı hoşgörüyü her zaman göremeyiz.
Atalarımızın çok güzel sözleri var. “Keser gibi hep bana, hep bana deme. Testere gibi ol. Bir sana, bir bana!” Bencil tutumların hiç kimseye faydası olmayacaktır.
Yaşadığımız hayatta bazen öncelik sırasına göre öncelediğimiz kişiler, olaylar, kavramlar olabilir. Bu normaldir. Çünkü herkesin önceliği farklıdır. Lakin her olayda önceliği kendi değerlerimize verip, her defasında geçiş önceliğini ve geçiş üstünlüğünü kendimize tanıyorsak; işin daha vahim yanı, bunu bir hak olarak görüyorsak, biraz durup düşünmemiz gerekiyor. Aynaya bakıp kendimizi sorgulamanın zamanı gelmiştir belki de.
*
Yusuf YEŞİLKAYA