Son zamanlarda klişe bir laf ortaya çıktı: “Kendini sev!” İyi de nedir bu “Kendini sevmek?” Kendimizi nasıl seveceğiz? Okşasak olmaz mı?
Sevginin ne olduğu konusunda toplum olarak kafamız çok karışmış durumda. Çünkü biz sevdiğini kıskanan, onu sahiplenen, kısıtlayan, başkasına yan gözle baktırmayan bir milletiz. Kendimizi de böyle seveceksek vay halimize. Bence sırf zarar ziyan olur. Hiç bulaşmayın.
Peki nedir gerçekten de kendini sevmek?
Çok sevimli bir kedi gördüğünüzde, çok güzel bir bebek gördüğünüzde, hoş kokulu bir çiçeği kokladığınızda nasıl bir sevgi hissediyorsunuz?
Kedi kıçını dönüp gitse de, bebek altına işese de, çiçek sonbaharda solsa da onu sevmeye devam ediyorsunuz, değil mi? Hah! Şimdi bu sevgiyi kendinize karşı hissedin. Alın aynen kopyala-yapıştır yapın bu hissi. Siz de bazen hayata karşı sırtınızı dönüyorsunuz, siz de bazen bir bebek gibi huysuzlaşabiliyorsunuz, siz de bazen mutsuzluktan solabiliyorsunuz. Ama bunlara rağmenkendinizi sevmeye devam edin. Bunu bir kedi, bir çiçek bile hak ediyorsa siz fazlasıyla hak ediyorsunuz.
Tam istediğiniz kıvamda birisi olmayabilirsiniz. İstediğiniz kiloda, istediğiniz güzellikte, istediğiniz karakterde, istediğiniz başarı seviyesinde olmayabilirsiniz. Zaten kendinizi sevmek için muhteşem ve kusursuz olmanıza gerek yok. Ama muhteşem birisi olmak için kendinizi sevmenize çok gerek var.
Bugünden itibaren kendinizi sevmeye ilk adımı atmanızın, “Ben kendimi seviyorum yaa” demenizin önünde bir engel var mı? Sadece bir çiçeğe, bir kediye, bir bebeğe hissettiğiniz duyguları, ona verdiğiniz önemi kendinize de vereceksiniz. Bunun için başka ekstra hiçbir şeye ihtiyacınız yok. Sadece karar vermeniz yeterli. Şimdi karar verin.
Kendinizi sevmeye niyet ediyor musunuz?
Haydi, bugün farklı bir gün olsun. Herkes bayramı kutlamadan, siz kendi içinizde kendi bayramınızı yaratın. Bugün kendinizi sevin, bugün kendinizi önemseyin, bugün kendinize değer verin.
*
Yazar: Türker Manavoğlu