Beynimizde de kontrol mekanizmaları, alarm sistemleri vardır. Beynimizdeki bu sistemler nedensiz olarak devreye girdiğinde panik atak başlar. Vücut adeta büyük bir tehlike yaşıyormuş gibi tepki verir; ama ortada tehlike oluşturacak hiçbir durum …
Yazar : Psk.Dan. İdrİs BİLEN
idrisbilen@gmail.com
Beynimizde de kontrol mekanizmaları, alarm sistemleri vardır. Beynimizdeki bu sistemler nedensiz olarak devreye girdiğinde panik atak başlar. Vücut adeta büyük bir tehlike yaşıyormuş gibi tepki verir; ama ortada tehlike oluşturacak hiçbir durum yoktur. Beyinde yanlış bir alarm verilmiştir. Buna bağlı olarak sistemler kontrol dışı kalmış ve gereksiz bir telaş başlamıştır.
Binalardaki yangın alarmlarını bilirsiniz. Yangın olmadığı halde binadaki yangın alarmının çalıştığını düşünün. Ne olur? Binada gereksiz bir panik ve telaş yaşanır, değil mi?
Aynen bunun gibi beynimizde de kontrol mekanizmaları, alarm sistemleri vardır. Beynimizdeki bu sistemler nedensiz olarak devreye girdiğinde panik atak başlar. Vücut adeta büyük bir tehlike yaşıyormuş gibi tepki verir; ama ortada tehlike oluşturacak hiçbir durum yoktur. Beyinde yanlış bir alarm verilmiştir. Buna bağlı olarak sistemler kontrol dışı kalmış ve gereksiz bir telaş başlamıştır.
Panik atak nöbetleri, aniden, beklenmedik bir anda, hiçbir neden yokken ortaya çıkar. Böylece kişi yoğun bir kaygı, bunaltı, korku karışımı nöbetler geçirir. Bu nöbet kişiye öylesine yoğun bir korku ve rahatsızlık duygusu yaşatır ki; kişi, kendisine kötü bir şey olacağını veya sonunun geldiğini, öleceğini hisseder. Bu korku fırtınasını yaşayan insan, doğal olarak o ortamdan ve durumdan kaçma, uzaklaşma davranışı gösterir. Bir an önce yardım alabileceği bir sağlık kuruluşuna müracaat eder.
Panik atağı yaşayanların bazıları, o esnada kalp krizi geçirdiklerini ve öleceklerini düşünürler. İlk defa hayatla ölüm arasındaki o ince çizgide, kendisini ölüme yakın hisseden kişi, büyük bir korku ve dehşet yaşar. Bazısı, o an kim varsa, ona vasiyetini söyler. Telaş ve kaygıyla bir an önce acile-doktora yetişmek için koşuşturur. Kimisi aklını kaçıracağını, felç geçireceğini, kontrolünü yitireceğini, düşüp bayılacağını hisseder…
Panik atak geçtikten sonra kişi üzerinden kamyon geçmiş gibi hisseder kendini. Müthiş bir yorgunluk, isteksizlik, sese, gürültüye, kalabalığa, ışığa karşı tahammülsüzlük ortaya çıkar. Yatmak, dinlenmek en iyi seçim olur. Yanında güvendiği biri olsun ama soru sormasın, fazla konuşmasın ister.
Ne Oluyor Bana Doktor Bey?
Kişi önce bir çarpıntı hisseder. Kalp atışları değişir, giderek hızlanır ve kalbi yerinden fırlayacakmış gibi olur. Sonrasında ise terleme, titreme, sarsılma, itilme, boğulma, nefes alamama, soluğun kesilmesi, göğüste daralma, sıkışma, bulantı, karında ağrı, şişkinlik, gaz oluşması, geğirti, baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecekmiş ya da bayılacakmış gibi olma, üşüme, ürperme, ateş basmaları, ellerde, kollarda, bacaklarda, başta ve birçok yerde uyuşmalar, yanmalar, karıncalanmalar, diken diken olma halleri gibi daha birçok fizyolojik belirtilerle atak başlar ve kişi o anda kalp krizi geçirdiğini ya da beyin kanaması gibi bir hastalık yaşadığını düşünür, soluğu en yakın hastanede alır.
Nöbet geldiğinde hemen acil ünitelerine koşar, EKG ve diğer tıbbi tahlilleri yaptırır; fakat organik bir şey saptanmaz. Doktor doktor dolaşır, tüm tetkik ve incelemelere rağmen hiçbir şey çıkmaz sonuçlardan. Bütün kan tahlillerine baktırır, kardiyoloji ve dahiliye uzmanlarını her nöbet sonrasında ziyaret eder, "Ne oluyor bana Doktor Bey" der; fakat bu nöbetlerini açıklayacak hiçbir şey bulamaz.
Nöbeti olmadığı zamanlarda da aynı dehşetli anlar yaşayacağına dair, kaygıları her geçen gün artar. Yalnız kalamaz. Bazen sokağa bile çıkamaz tek başına. Çıksa da yanından su ve ilaçlarını eksik etmez. Yakınlarının adreslerini, telefonlarını özel bir şekilde yanında taşır. Sürekli kalbini, nabzını tutar. Tansiyon aletiyle dolaşır. Kalabalık, kapalı yerlere giremez, toplu taşıma vasıtalarına, uçağa, vapura, asansöre binemez. "Panik yaşarım" korkusu ile kendi otomobilini bile süremez. Bayılırım, ölürüm diye tek başına banyo yapamaz, tuvalete gidemez. Her an kötü bir şey olacak endişesiyle işlerine gidemez, çalışamaz hale gelir. İş hayatı durur. Sosyal yaşamı altüst olur.
Doktoru psikiyatri servisine göndermek ister. "Ben deli miyim?" der ve ekler: "Ben, kalp hastasıyım ve ani kalp spazmları yaşıyorum. Sinir hastası olsam bir şeye üzülünce ya da ne bileyim bir şeyler kafama takılınca hastalanırdım. Halbuki bu krizler en rahat olduğum anlarda bile gelebiliyor. Hatta beni bazen uykudan bile uyandırıyor. Birden göğsüm sıkışıyor, kalbim çatlayacak gibi atıyor, her yerim uyuşuyor. Bütün vücudumdaki kan beynime hücum ediyor. Boğulacakmış gibi oluyorum. Ancak acil servise gidip bir iğne yapılınca düzelebiliyorum. Hastaneye yetişmesem belki de çoktan ölmüştüm. Benim psikiyatristlik bir hastalığım yok doktor bey, bunu siz de biliyorsunuz."
Gitmek istemez bir türlü psikiyatriye, bunun psikiyatrik bir rahatsızlık olduğunu inandıramaz kendine. Oysa bu durum panik bozukluğudur. Yaşanan fırtınalı dakikalar ise 'panik nöbeti'dir. Panik bozukluğunun nedeni ne olursa olsun ciddi bir kriz yaşantısıdır. Ağır bir bunaltı ve korku fırtınasıdır. Bu fırtınayı dindirmek için çoğu kere ilaç ya da alkole başvurulur. Olmadı, uyuşturucuyu denenir. Madde bağımlısı olunur.
Oysa panik atak çok rahat bir şekilde tedavi edilebilen bir rahatsızlıktır. Kişi, kendisine uygun tedaviyi aldığında, psikiyatrik incelemeler sonuçlandırıldığında ve bununla birlikte psikoterapi desteği de ihmal edilmediğinde, panik atak ve panik bozukluğu yok oluvermektedir.
"Bunun psikiyatrik bir rahatsızlık olduğunu inandıramaz kendine.Oysa bu durum panik bozukluğudur. Yaşanan fırtınalı dakikalar ise 'panik nöbeti'dir. Panik bozukluğunun nedeni ne olursa olsun ciddi bir kriz yaşantısıdır."