Sabredenle Şükredenin Hikayesi

0
1199

Yazımıza Muazzez Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (sav) güzel bir Hadis’i Şerifi’yle başlayalım.. Bakın ne diyor Kainât Serveri; “Bir kadınla sadece malı için evleneni, Mevla Teala fakir eder.. Güzelliği için evlenen güzelliğinden fayda görmez.. Dini için evlenirse, o kadın erkeğe bereket olur..”

 

Evet, bu Hadisi paylaştıktan sonra gelelim yazımıza..

Medine’nin kadınları hem güler yüzlü, hem de güzel yüzlüdür.. Ancak Hifa Hatun bir başka güzeldir ve bambaşka gülümser.. Ayni zamanda oldukça da varlıklıdır..

Öylesine sıcakkanlı ve öylesine samimidir ki kadınlar onu canları kadar severler.. Oğlu, erkek ağabeyi ya da kardeşi olanlar Hifa’yla akraba olmak isterler..  Hele erkekler?.. Araya hatırlıları koyup, izdivaç teklif ederler..

Hifa Hatun’un methi hızla yayılır ve çok uzaklara gider.. Pek çok erkek Hifa Hatun’la evlenebilmek için adeta can atar.. Hekimleri, tüccarları bırakın bir yana, Necaşi gibi bir imparatorlar, vezirler, sultanlar bile sıraya girer.. Taliplerin önü arkası kesilmez. Kimi ayaklarına halılar serer, kimi mücevherler döker.. kimi ise köşklerinin  anahtarlarını önüne atar!..

Ama Hifa Hatun hiçbirini kabul etmez..

Hiçbirine dönüp bakmaz bile!..

Çünkü o sadece Allah’ın rızasını diler..

Hifa’nın hedefi, bir başka ifadeyle sabrederek rızayı İlahi’yi kazanmaktır..

Bir gün Efendimiz’in (sav) huzuruna çıkıp “Ey Allah’ın Rasûlü, beni cennete götürecek bir şeyler öğretir misiniz bana” der!.. Doğrusu o, Peygamber Efendimiz’in (sav) “gündüzleri oruç tut” ya da “geceleri namaz kıl” gibi bir tavsiyede bulunacağını sanır ama Fahri Kâinat Efendimiz; “önce evlenmen lâzım” buyururlar..

Sonra da devam ederler; “zira bununla dininin yarısını emniyete alırsın!..”

Hifa, büyük bir teslimiyetle boynunu büker ve “siz kimi münasip görürseniz ben ona razıyım Ya Rasulullah” der..

O elbette ki  sıradan bir hanım değildir ve onu nikahına alacak erkeğin de “özel” birisi olması gerekmektedir.. Hz.Rasûlullah (sav) her zaman olduğu gibi  pratik bir çare bulur  ve “yarın sabah mescide ilk gelenle evlen” buyurur..

Bu teklifi duyan Hifa’nın talipleri de erken kalkmak için tedbirler düşünür, kendilerince hazırlık yaparlar..

Bu haberi Hazret-i Suheyb isimli sahabe de duyar ama pek dikkate almaz.. Zira o fakir ve kimsesiz biridir.. Gariptir.. Evi barkı da yoktur.. Karnını bile zor doyurur.. Kâh ağaç altlarına uzanır, kâh mescit gölgelerine kıvrılır.. Uzun boyuna rağmen oldukça da zayıftır..

Ama işe bakın ki o gece Allahü Teâlâ bütün sahabelere derin bir uyku verir.. Hifa Hatun’un talipleri gözlerine çöken uyku ağırlığına yenik düşerler.. Rasulullah Efendimiz (sav) her zamanki gibi imsak sökerken mescide gelir ve merakla mescide girecek ilk sahabeyi bekler..

Nitekim mescidin eşiğinde bir gölge belirir ve Hz.Süheyb içeri girer.. Böylece Hifa’yla evlenmeye hak kazanan kişi, zayıf ve fakir haliyle gariban Süheyb olmuştur.. Rasulullah Efendimiz(sav) namazdan sonra Hifa Hatun’u çağırtıp neticeyi bildirir.. Hifa Hatun büyük bir teslimiyetle kabul eder..

Alemlerin efendisi(sav) güzel bir hutbe okurlar ve nikah akitlerini yaparlar.. Sonra talihli sahabeye dönerler  ve “Ey Süheyb, şimdi hanımına bir hediye al ve tut elinden evine götür” buyururlar..

Suheyb Radiyallahüan, ellerini çaresizlikle iki yana açar ve kemal-i edeple; “Ya Rasulullah, benim ne bir dirhem gümüşüm, ne de sığınacak evim var” diye mırıldanır..

Bunu duyan Hifa Hatun kocasının boynunu daha fazla büktürmez, ona içinde on bin dirhem gümüş olan süslü bir heybe gönderir ve “filanca yerdeki köşkümü sana hediye ettim, Ya Süheyb” der!.. Peygamberimiz(sav) bu duruma çok hislenirler, onlara hayır dua ederler..

Süheyb, o gün Medine sokaklarında dolanır durur, akşama doğru biraz da çekinerek konağa gider.. Hifa Hatun kocası Süheyb’i büyük bir nezaketle ve güler yüzle karşılar..  Süheyb kendisi için hazırlanan muhteşem sofradan ya bir, ya iki hurma alır ve “Ya Hifa, biliyorum sen benim için bulunmaz bir nimetsin, ben ise senin için sadece mihnetim.. Benim şükretmem gerek, senin ise sabretmen gerek!.. İster misin şu geceyi ibadet ve taatla geçirelim.. Zira Efendimiz(sav) cennette yüksek bir çardak vardır, orada yalnız şükredenlerle sabredenler oturur, buyurmuşlardı..” der..

Ardından tekrar sorar?..

Ne dersin Ya Hifa?..

“Elbette senin söylediğin gibi yapalım” der, Hifa!.. Ve öyle de yaparlar. Seccadelerini gözyaşları ile ıslatır, kalplerini zikir ile aydınlatırlar..

Cebrail Aleyhisselam bu olup biteni Resulullah Efendimiz’e (sav) anlatır ve onları Halik-i Zülcelâl’in cenneti ve cemaliyle müjdeler..

Ertesi sabah, namazdan sonra Efendimiz(sav), Suheyb’i yanlarına oturtur ve “Ey Süheyb, gece geçirdiğin hali sen mi anlatırsın, ben mi anlatayım” diye buyururlar.. Süheyb gözlerini önüne indirir, zor duyulan bir sesle “en iyisini,  en doğrusunu, Allah’ın Rasulü bilir” cevabını verir..

Efendimiz(sav) buyururlar;

“Ne mutlu size, ikiniz de cennetliksiniz ve Allahü Teâlâyı görenlerden olacaksınız”..

Bunun üzerine Hz.Süheyb derhal secdeye kapanır ve gözyaşlarıyla yalvarır;

“Ey Allahım, Sen ki beni mağfiret ettin, bari günahlara bulaşmadan canımı da al”..

Mevla Teâlâ kalpten yapılan bu yanık duayı kabul eder ve Hz.Suheyb secdede vefat eder..

Mescit de bulunanlar ağlarlar.. Muhbir-i Sadık Efendimiz(sav) bunun üzerine “size daha şaşılacak bir şey söyleyeyim mi” diye buyururlar ve ardından devam ederler;  “şu anda Hifa’ da ruhunu Hakka teslim etti”..

Suheyb’le Hifa’nın namazlarını, Peygamber Efendimiz(sav) kıldırırlar..

Sahabe-i Kiram ikisini Cennet’ül Baki’ye yan yana defnederler..

Baş uçlarına da küçük bir tahta koyarlar..

Birine, “Şükredenlerden Suheyb” yazarlar..

Öbürüne ise “Sabredenlerden Hifa”..

Mekânları elbette cennettir..

Ruhlarına  fatiha..

*

Sami Özey

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız