SEVDA TÜRKÜSEV İLE SON ÇIKAN KİTABI “YUVAYI DİŞİ KUŞ YAPAR” ÜZERİNE SÖYLEŞİ
1: Son çıkan kitabınızın adı “Yuvayı Dişi Kuş Yapar”. Peki, gerçekten yuvayı dişi kuş mu yapar?
Ben bu konuya şöyle bakıyor ve diyorum ki: “Toplumun yarısını kadınlar oluşturuyor, diğer yarısını da erkekler…” Evet, sonuçta anne karnında başlayan hayatımız, toplumu yetiştirme konusuna gelince, yine kadınların varlığı ile bir anlam ve şekil kazanıyor. Sonuçta aile içinde çocukların yetişmesinde annenin önemini ve gücünü kimse inkâr edemez. Bu nedenle, toplumun tamamını da biz kadınlar yetiştiriyoruz. Kadının, yaradılış olarak duygusal, fedakâr ve derleyici-toparlayıcı yanı nedeniyle, yuvanın oluşmasında erkekten daha büyük bir etken olduğunu söyleyebiliriz.
Anne karnında yaşama sürecine başlayan çocuk, otomatik olarak anne ile farklı bir duygusal bağ içine giriyor. Anne olma özelliği nedeniyle, kadının çocuk üzerindeki etkisi daha fazla oluyor. Bu yüzden kadının eğitimi büyük önem arz ediyor. Erkek ve kız çocuklarını aynı vicdan kavramı ve inançlarla yetiştirmeliyiz ki, bugün yaşadığımız, kadının ezilme-eziyet görme problemleri de ortadan kalksın. Yuvayı dişi kuş yapar, sadece bir sözden ibaret değil. Gerçekten aile olma özelliğinin temel yapıtaşı kadınlardır.
2: Aile kavramının önemi bize nasıl açıklarsınız?
Neticede toplumu aileler oluşturuyor. Ve bu aile yapısı nasılsa, toplum da ona göre şekilleniyor. İnançlı, imanlı, vicdanlı, eğitimli ve görgülü çocuklar ve aileler olmalı ki toplumda beklediğimiz güzelleşmeler olsun. Kanun yapıcılar istedikleri cezaları uygulasınlar ama şayet bireylerin eğitimi ve vicdanı olmazsa o kanunlar hiçbir işe yaramıyor. Sonuçta bugün etrafımızda gördüğümüz, duyduğumuz yüzlerce şiddet ve kötü olay, sadece kanunlarla engellenemiyor. Aile içinde çocuğa verilen iman, vicdan kavramları ve eğitimleri, bu çirkinliklerin önüne geçilmesinde en önemli etkenlerden birisidir.
Şunu da söylüyorum:
Bir çocuk, en büyük üniversiteyi yedi yaşında, ailede bitirir.
İşte aile bu kadar önemli… Yedi yaşına kadar, çocukların yetenekleri oluşur ve bunlar alışkanlıkları haline gelir. Aile içinde anne ve babanın hareketlerini ve yaşam tarzlarını çocuk modeller ve yedi yaşından sonra da uygulamaya başlar. Bu yüzden ille de aile, illaki aile diyoruz…
Güzel bir toplum istiyorsak, çocuklarımızı güzel yetiştirmek zorundayız. Yoksa büyüdüklerinde düzelmelerini beklemek kadar büyük bir bencillik veya aptallık olamaz. Tabii ki düzelmeler olur ama bu oran toplumun bütününü tatmin etmez.
3: Kadın her zaman en çok verici taraf olmalı mı?
Tabi ki hayır! Maalesef, 40’lı ve 50’li yaşlardaki kadınlarımızın “öğrenilmiş çaresizlik” dediğimiz kaderlerinin varlığını inkâr edemeyiz. Kadının kabullenişleri, yine anne tarafından kız çocuklarına, aile içinde öğretiliyor ve şartlandırılmıyor mu? İşte bu yüzden, gelişen modern hayat için kız ev erkek çocuklarımızı aynı örf, adet, inanç ve değerlerle yetiştirelim, diyoruz. O zaman, negatif kabullenişler otomatik olarak ortadan kalkacaktır. Çünkü erkeğin kadın üzerindeki haksız tasarrufu da aileden görülen bir alışkanlıktır. İyi bir eğitimle bu da ortadan kalkacaktır.
Sonuçta adalette eşitlik vardır. Din, kimsenin kimseyi ezmesine müsaade etmez ama insanlar toplumun koyduğu yanlış kurallarla hareket ettiği için kadınlar ezilmektedir. Kadın veya erkek, ailesi için bazı şeyleri tabi kabul edecektir; lakin adaletsizliğin ve eziyetin ortadan kalkması için yeni nesil doğru düzgün yetiştirilmelidir…
4: Televizyonlardaki evlilik programları hakkında neler söylemek isterdiniz?
Bu programlara ve televizyondaki dizilerin çoğuna savaş açtığımı herkes biliyor. Bu programlar toplum ahlakını bozuyor. Bunlar Türk örf-adetlerine ve İslam Ahlakı’na aykırı programlardır. Evlilik öncesi ilişkiler, evlenmeden önce hamile kalma, asi çocuklar, teşhirci kadınlar ve genç kızlar, toplumun beyninde normalleştirilip halkın ahlaki ve vicdani değerleri yozlaştırılıyor. Ayrıca televizyon seyretmek beyni yavaşlattığı için, okumayan, düşünmeyen, fikir üretmeyen, sadece sanal âlemin havasında sahte kimliklerden meydana gelen toplumlar oluşmaya başlandı. Anne ve babalar çocuklarını her şeyden koruyorlar ama evlerinde onlara verdikleri sınırsız televizyon ve internet imkânı, çocuklarını yavaş yavaş zehirliyor, farkında değiller. Sonra da “neden benim çocuğum asi?” deyip sızlanıyorlar. Çocuk neyi görürse onu yaşıyor. Evlilik programları bu ülkenin başına gelmiş en kötü şeylerden birisidir. Bu programları yapanlar, aldıkları paralarla kendilerinin ve çocuklarının hayatlarını kurtarırken, toplumun hayatını kaydırıyorlar.
Seyredilmesin diyoruz ama maalesef yine en çok seyredilen programlar bunlar. Kitap okuma oranı %3, televizyon seyretme oranı %97… Zaten durum ortada…
5: Artık evlilik kursları da verilmeye başlandı. Bu konudaki düşüncenizi alabilir miyiz?
Evet var, veriliyor ama bence yetersiz. Çünkü iki görüşmeyle kime neyi anlatacaksın, öğreteceksin? Eğitimi gençlik sürecinden vermek lazım… Keşke diyorum, yılda bir eşlerin bir danışmana gitme zorunluluğu olsa. Hoş bir dayatma değil ama etrafımızda gelişen olaylara ve hemen biten evliliklere bakınca “ihtiyaç var” demek yanlış olmaz.
6: Mutlu bir evliliğin sırrına sizce nedir ve bunun için eşler arasında en fazla kime görev düşer?
Karşılıklı saygı, sevgi ve hoşgörü tabi… Tabii ki yaşam şartları çok güçleştiği için, dışarıda çalışan tek taraf ise evdeki taraf biraz daha anlayışlı olsa iyi olur. Her iki taraf çalışıyorsa zaten sabır şart! Mutlu olacak şeyleri bulabilmeyi prensip haline getirirlerse olay kendiliğinden çözülüyor… Taraflar birbirlerini değiştirmek için uğraşmasınlar; çünkü hiç bir işe yaramıyor. Birbirlerini oldukları gibi kabul ederlerse bir süre sonra karşılıklı anlayış zaten başlıyor.
7: Kadın, çocuklarına hem anne, aynı zamanda baba olabiliyorken, erkekler neden bunu başaramıyor? Elbette, istisnalar hariç…
İşte, başta dediğimiz gibi kadının yaradılış özelliği nedeniyle bu böyle gelişiyor. Toplum, erkeği dışarı hayata yönelik eğittiği için erkeğin yeteneği de bu doğrultu da gelişiyor Zaten Allah vergisi özellikler nedeniyle de kadın daha evcimen ve derleyici toparlayıcıdır. Bu yüzden kadın bu konuda daha başarılı… Yani “Allah öyle yaratmış” demek de yanlış olmaz. Ama tabi iş başa düşünce, bir erkek de en azından yarısı kadar anne gibi olmayı başarabilecek yetenektedir.
8:Neden erkekler, eşlerinden birer melek olmalarını beklerler? Erkeklerden melek olmuyor mu? :):):)
Bu klasik bir tabirdir ve herkes eşinin melek olmasını ister ama benim tabirim ile : “Erkekler karılarının birer melek olmasını isterler ancak melekler de cennette yaşarlar.” Yani sonuçta geliyoruz, karşılıklı özveri ve ilgiye. Yani erkeler de kadınlara o cenneti sunmalı öyle değil mi?
Zaten asıl mesele, hep bir tarafın, karşı taraftan çok şey beklemesi ve sadece kendi istekleri üzerine bir hayat görüşüne sahip olmaları. Oysa istekler karşılıklıdır ve kadın – erkek karşılıklı olarak bu isteklerine değer verecek ki kendileri de değer bulsunlar…
9: Türk erkeği nasıl bir eş arıyor?
Erkekleri etkilemek için türlü yollar deneriz ve hatta türlü türlü şekillere gireriz. Aslında erkeklerin evlenecekleri kadında aradıkları özellikler öyle ahım şahım şeyler değil… Erkekler, gezmek, tozmak, eğlenmek, vakit geçirmek için süslü püslü, açık saçık, asortik, çok bilen, hatta cesur denilen tipleri seçerler. Fakat erkeklerin yüzde seksen beşi, evlenmek istediklerinde nasıl birini isterler biliyor musunuz? Erkekler, annelerine benzeyen kadınlarla evlenmeyi isterler. Fiziksel olarak annesine zıt bir görünümde olsa bile davranış ve hayat biçimi yönünden annesine benziyorsa yine evlenmek için o kadını tercih ederler. Görsellik gelip geçici bir özellik olduğu için buradaki en önemli güç, karakter gücüdür yani “anne” kimliğinin gücüdür. Yani görsellikte annesine benzemesini kastetmiyoruz burada. Yaşamın temel bağlayıcı özelliklerinden olan “anne” figürünün önemini vurguluyoruz.
Öyle veya böyle hep annelerine benzeyen kadınlarla evlenmek isterler. Bunu da garipsememek lazım, çünkü neticede erkek hep hizmet alan taraf olduğu için, erkeğin de kadının da alışkanlıklarını anneler belirler. Onlar kadar olamasanız da mutlaka kayınvalidenizi biraz modellemenizi tavsiye ederim. Türk erkeği, annesine benzeyen bir kadınla evlenmeyi tercih ediyor. Yapılan tüm araştırmalarda çıkan sonuç bu.
Bir erkeği etkilemek istiyorsanız, onu çözmeden önce annesini çözeceksiniz.
Bence kayınvalidenizle çatışmak yerine biraz ona benzemeyi deneyin, derim.
10: Evlilikte sabrın sınırı nereye kadardır? Tüm fedakârlıkları kadın mı yapmalı?
Sabır, her ilişkide olması gereken bir unsurdur. Tabi ki, karşılıklı sabır olacak ama bazen kadının yaşam şartlarından veya elindeki imkânsızlıklardan dolayı daha fazla sabırlı olması gerekiyor. Aslında iki cinsin de fıtratına göre bir huy oluşturmak en iyisi… Çiftler birbirlerinin değer sıralamalarını keşif edip, o konularda daha hassas olurlarsa sabır edilecek durumlar da ortadan kalkar. Yani kişiliklerini iyi analiz edip, ona göre davranmalarını tavsiye ederim. Sabır öncesi tedbir diyelim. Ayrıca sabreden taraf her zaman daha kazançlıdır; çünkü sabırsızlık insanı yıpratır. Fedakârlık ise kişinin yapısına ve evliliğe bakış açısına göre, eşini ne kadar sevdiğine bağlıdır. Ne kadar yoğunsa duygular, fedakârlık sabrın sonunda oluşur. Aile kavramı çok önemli ve bence fedakârlık da gerektiriyor. Bir şeyleri yok etmeden önce çok düşünmeli ki, sonra “keşkeler” ile yıpranmayalım..
11: Kadın hep susan taraf mı olmalı ya da susmalı mı?
Susan taraf, susması gereken taraf olmalı. Ama maalesef, biz bunu toplum olarak pek yapamayız. Kavga veya tartışmalarda hemen o anda konuşalım isteriz. Hâlbuki eskiler bile demiş ki: “Üstüne bir gece uyumak lazım.”
Yani nereye kadar susulması gerektiği önemli tabi ki… Hep susmak da iyi değil ve bir yere kadar susulmalı. O susulmaması gereken yerin neresi olduğu iyi hesap edilmeli… Burada da tabi yine sabır devreye giriyor.
12: Aldatılan kadın bunu ne zaman hisseder ya da bunu anlayabilir mi? Bu durumda affedici olmak mı lazım?
Genelde kadınlar hissederler ama bunu kabullenmek istemezler. Üzülerek söylüyorum, kadın, ekonomik veya yöresel şartları nedeniyle bunu anlamazlıktan gelir. Bilerek yaşamak daha ağır bir duygu olacağından, bilmiyormuş gibi davranıp o şekilde yaşamayı tercih eder. Ama genellikle kadınlar bunu hissederler…
13: Aldatan hep erkek mi oluyor? Kadın eşini aldatamaz mı?
Maalesef son 10 yılda kadınların kocalarını aldatma oranı oldukça fazlalaştı ve bunun nedeni de inanç zafiyeti… İnanç zafiyeti olunca ahlak da çöküşe uğruyor. Sonuçta kadın da erkek de aldatıyorsa, ahlaksızlık yapıyor demektir.
Tabi kadınların aldatmaları içimizi daha çok acıtıyor. Annelik vasfına sahip güzel kadınlarımızın, asırlardır erkeklerin yapmış olduğu bu eylemden şikâyet edip, aynısını yapmaları çok üzücü… Zaten aldatan erkeklerin ekmeklerine yağ sürmüş oluyorlar.
14: Ülkemizde boşanmalar son yıllarda artışa geçti ve bu davaların birçoğu da kadınlar tarafından açılmaya başladı. Sizce sebebi nedir?
Sebebi, aile kurumunun eskiden olduğu gibi fazla önemsememesi… Eskiden aile kavramında gerçekten “bir aile olmak” vardı. Ama şimdi gençler birbirlerine kavuşmak için evleniyorlar. Ailelerin de bunda rolü var; çocuklara en ufak tartışmalarda bile fazla destek verip boşanmalarını kolaylaştırıyorlar. Burada örf, adet ve değerlerden uzaklaşmanın rolü çok büyük… Eski usül saygı kavramı kalktığı için evliliklerde mesafeler kalmadı. Yüz-göz olma durumları çok fazla ve seviye düşüyor. Sonrasında işte boşanmalar oluyor.
15: Kadının ekonomik özgürlüğü, statüsü, aldığı eğitim, v.s, gibi nedenlerden dolayı günümüz kadınları koca kahrını çekemiyor mu?
Evet, bu da bir etken ama “kontrolsüz güç, güç değildir” yani kadının, güçlü olmasını erkeğin karşısında kullanması, daha doğrusu ayarsız kullanması hoş değil. Neticede kadın kadınlığını, erkek de erkekliğini bilecek…
16: Mutlu bir evliliğin sırları sizce nedir?
Karşılıklı anlayış, hoşgörü, sabır ve aşktan öte sevgi ve muhabbet… İnançlarımız doğrultusunda insan sevgisini baz alıp, dünyevi hırlaşmaları bir kenara bırakmamız lazım…
17: Mutsuz giden evliliğin kurtarıcısı çocuklar mıdır?
Güzel bir konuya temas ettiniz… Hiç değil; aksine evliliğe daha fazla yük getirir. Kişiler, kendileri yüzünden anlaşamazken bir çocuk ancak geçici bir rahatlama sağlar ve daha fazla sorumluluk bineceğinden ilişki iyice yıpranır. Arada kalan çocuk sayısı artar. Eşler önce kendilerini düzletip, ilişkiyi yola koymalı sonra çocuk yapmalılar…
Beyhan VATANDAŞ
beyhan@akiskitap.com