Kutsal Metinlerde
İncil’de ölüm konusuna pek az değinilmiş, üstü kapalı olarak geçilmiştir:
İsaiah (26/19): Ölüleriniz yaşayacak Benim ölü vücudumla birlikte dirilecekler. Toprakta yatanlar, uyanın ve
şarkı söyleyin! Toprak ölüleri atacak.
Daniel (12/2): Toprağın tozu içinde uyuyanların çoğu uyanacak; kimi ebedi hayata, kimi utanca ve ebedi
zillete…
Bu ayetlerdeki ifadeler çok değişik ve derin simgesel bilgiler içermiyorsa da, en azından ölümden sonra yaşamın sürekliliği açık olarak vurgulanmaktadır. Hıristiyanlık kültürüyle ölen insanların; doğal olarak, spatyom yaşamlarında bu kültürden motifler, hatta belirli İncil benzetmeleri görülmektedir. Kuşkusuz, bu durum tüm öteki din ve inanç mensupları için de geçerlidir. Söz konusu motifler sadece ölüm ötesi için değil, ölüm öncesi (ÖYD) için de geçerlidir. Örneğin, ‘karanlık tünel’ motifi İncil’de, ‘ölüm gölgesinin düştüğü vadi’ olarak geçer.
Ayrıca, İncil’in “Korintoslular’a Mektuplar” bölümünde de ölümle ilgili, üstü kapalı da olsa, bazı ifadeler bulunmaktadır (15/35-52): “Fakat bazı kimseler, ‘Ölüler nasıl diriliyor?’ diyecekler. ‘Onlar hangi bedenle geri gelecekler?’ Budala!… Ektiklerin ilerideki bedenin değil. Sen sadece tohumu ekiyorsun… Tanrı buna, uygun bulduğu bedeni verir. Her tohuma kendi bedenini verir… Bundan başka ilahi bedenler de vardır; fakat ilahi bedenin haşmeti başka, dünyaya ait olanınki başkadır… Aynı şekilde ölülerin diriltilmesi de böyledir. Bu çürümüşlükle ekilirse, çürümemiş halde canlandırılır. Şerefsizlikle ekilmişse, şerefle canlandırılır. Zayıflıkla ekilmişse, güçle canlandırılır. Normal vücut olarak ekilmişse, ruhsal beden olarak canlandırılır. Bir doğal, bir de ruhsal beden vardır… Bakın, size bir sırrı gösteriyorum. Uyumayacağız ama, hepimiz de değişeceğiz. Bir dakikada göz açıp kapayıncaya kadar, İsrafil’in suru duyulduğu zaman… Çünki, o boru çalınacak ve ölüler çürütülemeyecek şekilde kalacaklar.”
Görüldüğü gibi, burada Pavlus’un, ‘ruhsal beden’le ilgili ifadesi, kendilerini fizik bedenlerinin dışında bulanların anlattıklarına uymaktadır. Ayrıca, ruhsal (astral) bedenin maddesel bir yapıda olmadığı, onun herhangi birşeyle kısıtlı bulunmadığı hususlarına da değinilmektedir. Fizik bedenin zayıf ve çirkin, ruhsal bedenin ise güçlü ve güzel olduğu belirtiliyor bunlar beden dışı deneyimdir (BDD). Bunlardan ayrı olarak; fizik beden parça parça olsa bile, ruhsal beden bütünlüğünü koruyacağından, ruhsal bedenin zamanla kısıtlı olmadığından söz ediliyor, tüm bu hususları anımsatacak ifadeleri ileride aktaracağımız BDD ve ÖYD’lerde göreceğiz.
Kur’an’da ölüm konusu daha çok ele alınmıştır. Ayrıca, Kur’an’da tekrardoğuşla ilgili satırlara da rastlamak olasıdır. Bunlar, bazı ayetlerde birlikte gözden geçirelim:
Bakara (2/55-56): “Bir zamanda ‘Ey Musa, biz ALLAH’ı açıkça görmedikçe, sana inanmayız.’ demiştiniz de, derhal sizi yıldırım çarpmıştı. Siz de bunu görüyordunuz. Sonra, belki şükredersiniz diye; sizi, ölümünüzün ardından, tekrar diriltmiştik.”
Bakara (2/28): “ALLAH’ı nasıl inkar edersiniz ki, siz öllüer idiniz, O sizi diriltti. Yine öldürecek, yine diriltecek. Sonra O’na döndürüleceksiniz.”
Yukarıdakilere benzer ifadelere şu ayetlerde de rastlamak olası: Mülk 67/2, Embiya 21/35, Bakara 2/243, Hac 22/66, Rum 30/40.
Ayrca, bu konuyla bağlantıl olarak, Kur’an’da üç ayrı yerde geçen ‘berzah’ sözcüğü; iki şeyin arasını ayıran nesne ya da geçit demektir. Esas ahiret (spatyom) yaşamıyla, dünya yaşamının arasını ayıran sürece de ‘berzah’ denilmektedir. Kur’an, görüldüğü gibi, ölüm sorası yaşamımızın bir kısmının geçeceği aleme ‘berzah alemi’ demektedir. Kur’an’da berzah yaşamının niteliğinden söz edilmez. Ancak, İslam Tasavvuf literatürü berzah konusunda çok zengin bilgiler içerir. Müslüman mistiklerin, ruhsal deneyimlerine dayanarak verdikleri bilgilere göre; berzah hayatı, bir tür rüyadır. Öyle bir rüya ki, müstesna ruhlar bir yana, o rüyadan uyanış ancak ahiretle olanaklıdır. Bu rüya her ferdin, ahirette hak edeceği karşılığa uygun bir seyr içinde geçer. Ahiret hesaplarını başarılı bir şekilde verecek benliklerin berzah yaşamları mutluluk ve güzelliklerle, ötekilerinki ise acılar ve sıkıntılarla dolu olacaktır / olmaktadır.(1)
İlk Çağ Filozoflarında
Başta Fisagor olmak üzere, İlk Çağ Filozoflarının hemen hemen hepsi ölüm ve ölüme yakın konuları öğretileri arasına almıştır. Burada bunlardan sadece örnek olarak Eflatun’u vermekle yetineceğiz:
Öğretmeni Sokrat olan Eflatun, Atina’da M.Ö. 427-347 yılları arasında yaşamıştır. Eflatun üç boyutlu fizik dünyanın dışında başka boyutların da varlığını kabul ediyordu. Doğal olarak; insanın ‘bedensiz’, şuurlu kısmıyla ilgilenmiş ve düşüncelerinde hareket noktasını buna göre ayarlamıştı. Eflatun’un öğretisinde fizik vücut ruh varlığının geçici bir aracıdır. Dolayısıyla, fiziksel ölümden sonra, şuurun devamlılığı sözkonusudur.