Âşık Olan Bir Pişman, Olmayan?

0
784

Aşk… Aslında bu mucizevî kelimenin arkasında bir salata var. Tamamen bir hormon ve salgı salatası…

Evet, bir salgı salatasıdır aşk. Dopamin, noradrenalin ve feniletilamin gibi salgıların karışık bir kokteyli… Biri size manasız bir mutluluk aşılarken, öbürü ayaklarınızı yerden keser, bir diğeri de kalbinize ritm katar.

 

Eminim size aşkın tarifini sorsam, her biriniz edebi değeri yüksek bir sürü cevap verebilirsiniz. İçinizden dökülen yüzlerce inci tanesi gibi hissettiklerinizi gülümseyerek anlatabilirsiniz. Hele aşkı şu an yaşayanlar… Eminim onlar bana sadece anlatmaz yaşatır da… Ama çok azınız aşkın kimyasını ya da size o karın ağrısı yaşatan beyin formüllerini bilir. İşte şimdi ben size, içinizdeki o kor aleve alengirli formüller falan giydirecek, yüzünüzdeki tebessüme, ellerinizin terlemesine, kalbinizdeki o deli fişek titremelere olmadık kılıflar uyduracağım. Size aşkı beyninizin algıladığı gibi anlatacağım, bakalım beğenecek misiniz?

Aşk… Aslında bu mucizevî kelimenin arkasında bir salata var. Tamamen bir hormon ve salgı salatası… Evet, bir salgı salatasıdır aşk. Dopamin, noradrenalin ve feniletilamin gibi salgıların karışık bir kokteyli… Biri size manasız bir mutluluk aşılarken, öbürü ayaklarınızı yerden keser, bir diğeri de kalbinize ritm katar. İyi de, tüm bunları neden ve ne zaman yapar? Çünkü bu salgılar zaten bedeniniz tarafından çeşitli amaçlarla salgılanan kimyasallardır. Onları böyle bir mucizevî amaç için salgılanmaya iten “sır” nedir?

Aslında daha aşkın neden gelip sizi bulduğu ya da neden âşık olduğunuzu anlatabilen bir babayiğit çıkmadı. Tam cevabını veremeyeceğimiz için de kenarından köşesinden, size onu tarif etmeye çalışacağım.

Aşk, kabaca içgüdüsel ve dürtüsel bir yönelimdir. “O”nu gördüğünüzde bedeniniz bu birkaç hormonu salgılar ve sizi olduğunuzdan daha enerjik, mutlu ve coşkulu yapar. Tabi bu mucizevî tablo, aşkı mutlu bir şekilde yaşadığınızda ortaya çıkar. Bir de bunun tam tersini düşünün… Yani âşık olduğunuz kişinin sizi istemediğini… İşte, işler bu andan itibaren biraz karışır. Az önce size mucizevî mutluluklar yaşatan o birkaç hormon, dizginleri eline alır ve hayatınızı kâbusa çeviriverir. Bu yoğun dopamin ve noradrenalin salgısı sizi resmen ona karşı takıntılı bir ruh haline sürükler. Sadece onu düşünmek, onunla ilgili hayaller kurmak ve onun peşinden gitme isteği zamanla bir dürtüye dönüşür. İşte içinizdeki “Frankeştayn” tam bu zamanlarda ortaya çıkar. Kalbinizdeki minik bir arzu, zamanla dizginleri eline alan bir psikopata dönüşür. İştahınız azalır, uyku sorunlarınız başlar, asosyal ve karamsar bir hale dönüşürsünüz.

University College London tarafından yapılan araştırmalar, bu şekilde âşık olan insanlarda mutluluk hormonu olan seratonin hormonunun normalden daha az salgılandığı obsesif kompulsif bozukluklara, yani tekrar eden takıntılı davranışları olan insanlara benzediğini ortaya koymuştur. Terkedilme korkusu, yalnızlık hissi, karamsarlık, öfke ya da intihara meyil… Enteresan değil mi? Bir yanıyla sizi cennete götüren böyle bir mucizenin, diğer yanıyla size cehennemi yaşatabiliyor olması ne kadarda enteresan… Ama aşk böyle bir şey işte… İki ucu keskin bıçak…

Yapılan araştırmalar, insanın hayatı boyunca birçok kez âşık olabileceğini gösteriyor. 20’li yaşlarda daha aktif olan bu yoğunluk, 60’lı yaşlarda yerini dinginliğe ve huzura bırakıyor. Ama ikinci baharını yaşamak isteyenlere de açık bir kapı var. İlk görüşte aşktan tutun da aşkı uğruna canını veren kişileri anlatan bir sürü efsane var. Leylâ ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Kerem ile Aslı… Kimini çöllere savuran bu hormon salatası, kimine de akıl sır ermeyecek işler yaptırmış, dağları deldirmiş. Mevlânâ’nın Şems’e, mü’minin Allah’a olan bu mucizevî duygusu, kimini sonsuzluğa, kimini de aşkına kavuşturmuş.

Ne dersiniz, âşık olmakta mı yoksa olmamakta mı kurtuluş?

 

Serkan Ertem

www.gencgelisim.com

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız