Zihin Haritaları

0
1246

Artık eğlenirken öğrenmek için yeni bir aracınız var: Zihin Haritaları

Zihin Haritalarının en çok sevdiğim yanlarından biri de işte bu! Zihin Haritalarını kullanırken hem öğreniyor, hem de eğleniyorsunuz ya da eylemlerin yerlerini değiştirebiliriz; hem eğleniyor hem de öğreniyorsunuz. Her iki durumda da sonuç değişmiyor. Kısaca şunu söyleyebiliyoruz bu durumda: Zihin Haritaları ile çalışırken eğlence ve öğrenme bir arada gerçekleşiyor. Oldukça etkileyici ve avantaj sağlayıcı bir durum, ne dersiniz?

“Öğrenmek” ve “eğlenmek” fiillerinin aynı cümle içerisinde yer alması ve birbirlerini tamamlıyor olmaları, birçok insan için ne büyük açılımlar yaratabilir. Gerek daha çok küçük yaşlarımızda, hayatımızın ilk gelişim ve öğrenme deneyimlerini yaşadığımız aile ortamımızda gerekse eğitim sistemimizin içerdiği kalıplaşmış öğretilerden öylesine etkileniriz ki. Ne yazık ki bu etkilenme çoğunlukla olumsuz izler bırakarak gelişmemize sebep olur. Bunun sonucu olarak da sahip olduğumuz yetenek ve potansiyelimizin farkına varamadan, bizlere öğretilmiş olan çaresizliğin içinde, kurulu olan kalıplar dahilinde yaşamaya devam ederiz. Bu kalıplar bir süre sonra bizim sınırlayıcı inançlarımız haline gelir, hayatımızda bir atılım gerçekleştirmeye niyetlensek ya da en azından şöyle bir aklımızdan geçirsek hemen bir karşı savunma beliriverir zihnimizde; “yok sen yapamazsın!”, ardından da bunu destekler nitelikte birçok kanıt sıralanır: “Bunu yapmak için zamanın yok”, “paran yok”, “çevren yok”, “sen o kadar da zeki değilsin”, “bu hayalleri gerçekleştirenlerin sahip oldukları bir çok imkanları var ama senin yok”, “senin bu söylediklerin hayalden öteye gidemez, ancak filmlerde olur”, “ya bir de başarısız olursan ne dersin çevrendekilere, neler düşünür herkes”… Ne dersiniz bu cümleleri çoğaltmak mümkün mü? Kendi örneklerinizden ya da yakınlarınızdan duyduklarınızla arttırabilir misiniz bu cümleleri? Hepsini ardı ardına sıralayınca biraz abartı gibi gelebilir. Şöyle bir durup düşünün sadece bir gününüzde, bu cümlelerin kaçını ve ne sıklıkta kullanıyorsunuz ya da duyuyorsunuz? En azından, yeni atılımlar ve ihtiyacınız olan şeyler için bile günde kaç kez “hiç zamanım yok!” ifadesini kullanıyorsunuz, bir hatırlasanıza.

Bizlere öğretilen kalıplar, sıradanlıklar işte böylesine etkiliyor şu anımızı ve sonramızı. Eğer bunların farkına varırsak değiştirebilmek için bir şans yakalamış oluruz. Geriye değiştirmek için niyet etmek ve adım atmak kalır. Ya bir de farkına varamadığınız durumlarda ne olur? Değiştirme şansınız olmadığı gibi, yaşamınızın anlamsız bir şekilde sıkıcı olduğunu, ne yaparsanız yapın mutlu olamadığınızı hissedersiniz. Akabinde zincirleme bir reaksiyon gibi yoğun stres durumları, eylemsizlik, istemsizlik, amaçsızlık birbirini takip eder durur.

Oysa ki sadece iki farklı sözcüğü aynı cümle içine yerleştirivermek ne kadar da sihirli bir etki yaratabiliyor. “Eğlenmek” ve “öğrenmek”. Baktığınızda alışık olduğumuz haliyle bizim eğitim sistemimize göre çok fazla bir arada bulunmayan sözcükler bunlar.

Sınav maratonları içerisinde mücadele eden, öğrenmek zorunda oldukları ders ya da konuların müfredatta neden bulunduklarını bile algılayamayan ve sürekli “bu öğrendiklerim benim ne işime yarayacak?” sorgulaması yapmakta olan öğrencilerimize, çocuklarımıza göre öğrenmek ne kadar eğlenceli dersiniz? Şu an orta öğrenim gören çocuk ve gençlerimizin ne kadarı ders çalışmaktan mutlular? Cevaplarla gelen sonuçlar elbette çok yüz güldüren seviyede değil. İstekle ders çalışan öğrencilerin bile çok düşük bir oranı öğrenmekten keyif alıyor geri kalan kısmı, sadece hedefine ulaşmak için çalışıyor, yani zorunlu olduğu için.

Bir de şöyle bir gözlemim var. Öğrenciler, çalışmak zorunda oldukları dersler için isteksiz davranırlarken, ders dışı ilgilerini çeken konularda araştırmaya, okumaya ve bir kısımda yazmaya oldukça önemli diyebileceğimiz seviyede bir eğilim göstermekte. Şöyle bir sonuca varabiliriz kolaylıkla; demek ki çocuklar ya da gençler aslında okumayı, araştırmayı, yazmayı seviyorlar ve ilgi duyuyorlar, onlara sıkıcı gelen ve direnç oluşturmalarına sebebiyet veren şey ise öğrenmeye zorunlu tutulmaları, bu zorunluluk içerisinde kendi duygu ve düşüncelerinin dikkate alınmaması ve önemsenmemesi var. Hal böyle olunca, işin içine eğlence faktörü katılmamış dolayısıyla süreç oldukça katı ve istek duyulmayan bir öğrenme şekline dönüştürülmüş oluyor.

Bu olumsuz durumu tersine çevirmek için sizlere oldukça pratik ve geniş kullanım alanına sahip Zihin Haritaları metodolojisini hayatınıza katmanızı şiddetle tavsiye edebilirim. Gerek çalışanların ve yöneticilerin profesyonel ve özel yaşamlarını, gerekse öğrencilerin öğrenme sürecini keyifli hale getirerek çalışma sürelerinin uzamasını sağlayacaktır. Aslında klasik yöntemlere göre çok daha kısa sürede öğrenme gerçekleşmekte olduğu için, zaman yönetimi bakımından da iki kat daha kazançlı hale getirecektir.

Zihin Haritaları, klasik çalışma yöntemlerine göre çok daha estetik, doğal esnek çizgiler içeren, renk ve şekillerden oluşan, bütünsel görüş alanı sağlayan, farklı çağrışımlar uyandırma özelliği olan, fikir üretmeyi teşvik eden, akılda kalıcılığı çok yüksek seviyede olma özelliklerinden dolayı, keyifli bir çalışma ortamı ve süreci sağlamaktadır. Öylesine esnek bir yapıya sahiptir ki, istediğiniz her alanda, istediğiniz şekilde kullanabilirsiniz. Ders çalışma, toplantı yönetimi, günlük işler listesi, not alma, organizasyon, planlama, proje geliştirme, ekip çalışması ve daha aklınıza gelebilecek her alanda rahatlıkla ve pratik bir şekilde uygulama imkanına sahip olabilirsiniz. Öyle ki; okuduğunuz kitapların Zihin Haritalarını çıkartarak, her bir kitabı tek bir sayfada bütünsel olarak görebileceğiniz boyuta taşıyabilirsiniz.

Şunu unutmamak gerekir ki, öğrenme sürecini ne kadar eğlenceli hale getirebilirsek elde edilen başarı da o oranda artacaktır. Hem yetişkinler hem de çocuk ve gençler için bu genel bir kuraldır. Özellikle henüz yoğun öğrenme aşamasında olan öğrencilerimize, gençlerimize; büyüklerin sahip olduğu öğretilmiş olan olumsuz kalıpların sonucu kısıtlayıcı, sınırlayıcı inançlara sahip olmamaları, onların çok daha geniş ufuklarla gelişim göstermeleri ve yaratıcı yönlerini cesurca ortaya koyarak fark yaratabilmeleri ve kendi potansiyellerini kullanabilmeleri için fırsat verebiliriz.

Hızla gelişen bilim, teknoloji ve sanat dünyasında yer alabilmek için, yepyeni, sınırsız, yaratıcı, geliştirici ve fark yaratan fikirlere ne kadar ihtiyacımız olduğunu göz önünde bulundurursak, ne kadar önemli bir boyutta gereklilik olduğu çok daha net ortaya konabilecektir.

 

Yasemin Özkul Aydın

www.gencgelisim.com

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız