Semih Bey, eşi ve çocukları ile birlikte tatile giderken, hayalindeki denize ve sıcak kumlara kavuşabilmek için arabanın gaz pedalına tüm gücüyle yüklendi. Eşi Semra Hanım, Semih Bey’e çok hızlı gittiğini hatırlattı ve biraz yavaş olması için uyarıda bulundu. Semih Bey, kendinden emin bir tavırla:
—Bir şey olmaz! Korkma Semra. Ben yılların şoförüyüm dedi.
Hızını hiç düşürmeyen Semih Bey, aksine daha da hızlandı. Semra Hanım kaç km hızla gittiklerine bakamadı ama yol ip gibi gözüküyordu. İleride çok keskin viraj levhası vardı ama Semih Bey hızını yine azaltmadı. Aracın direksiyonunu toparlayamadı. Ana yoldan 3 metre aşağıdaki tarlaya uçtu. Allah’tan yumuşak düşüş yaptı ve araç takla atmadı. Ufak tefek yaralanmalar vardı ama en azından ölen yoktu. Semih Bey şoka girmişti:
—Bir şey olmaz! Bir şey olmaz! Bir şey olmaz diye sayıklıyordu.
♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦
Mehmet Ali Bey, ilköğretim okulu 3. sınıfa giden oğlu Murat’ın yüzünde ve vücudunun değişik yerlerinde meydana gelen kızarıklıkları önemsemedi. Eşi Müzeyyen Hanım, ısrarla çocuğu doktora götürmesini istedi. Okuldan öğretmen, hastalık diğer öğrencilere bulaşmasın diye Murat’ı eve gönderdi. Ancak Mehmet Ali Bey, durumun ciddiyetinde değildi:
—Bir şey olmaz! Gelip geçer. Çocukken bizde de olmuştu. Birkaç güne kalmaz kendiliğinden iyileşir. Ayrıca öğretmen, bizim oğlanı başından savmış. Yarın tekrar okula gönderelim.
Murat, ertesi gün tekrar okula gönderildi. Önce Murat’ın yanındaki arkadaşları olmak üzere bütün öğrenciler suçiçeği hastalığına yakalandı.
♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦
Sema Hanım, ütü yaparken telefon çaldı. Ütüyü eşinin gömleğinin üzerine bıraktı ve telefona baktı. Arayan kişi, arkadaşı Asuman’dı. Koyu bir sohbet başladı aralarında. Bir ara Asuman, Sema’ya ne iş yaptığını sordu. Sema Hanım, ütü yaptığını ama mola verdiğini belirtti. Asuman, arkadaşını uyarmak istedi:
—Kız Sema, ütüye dikkat et! Yangın çıkar Allah göstermesin, sonra benden bulma karışmam haaa!
—Bir şey olmaz güzelim. Bilen bilir de bilmeyen beni ilk defa ütü yapıyor zanneder. Sen kendi işine bak kızım.
—Sen bilirsin, ben söyleyeyim de.
—Kız Asuman, yanık kokusu geliyor! Amanın ev yanıyor!
Sema Hanım telefonu kapatmadan elinden bıraktı. Gömleğin üzerindeki ütü, önce gömleğin sırtını yakmış daha sonra ütü masasının süngerini tutuşturmuştu. Allah’tan başka yere bulaşmadan Sema Hanım gördü de yangın tüm eve yayılmadan söndürüldü.
♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦
Sabah yatağından kalkan Münire Hanım’ın başı çok ağrıyordu. Kulakları, çınlamanın ötesinde delinirmiş gibi sızlıyordu. Stresli yaşamına dayanamayan midesine kramplar giriyordu. Yataktan kalktığı gibi doğruca ecza dolabına yöneldi. İki tane ağrı kesici, bir tane antibiyotik, bir tane psikosomatik düzenleyici ve bir anti gribal tablet aldı. İlaçları avucuna aldı ve eşi Hayri Bey’den bir bardak su istedi. Hayri Bey, eşi Münire Hanım’a su verirken bir yandan uyarmayı da ihmal etmedi.
—Yahu Münire, kendi kafana göre ilaç kullanıp durma! Bak bir gün zehirleneceksin diye ödüm kopuyor. Yahu bu işin hastanesi var, doktoru var! Allah Allah!
—Bir şey olmaaaaz! Hem başımız ağrıdı diye ikide bir doktora mı gidilirmiş? Sen bana bakma, ilaçları yutayım biraz dinlenince geçer.
Münire Hanım, bir avuç ilacı yuttuktan sonra dinlenmek için tekrar yatağa uzandı. Çok geçmeden Hayri Bey’e sesini zor duyurdu:
—Hayriii! Ölüyorum galiba! Doktor, doktor yok mu?
Hayri Bey, hemen ambulans çağırdı. Hastaneye kaldırdılar ve acilen midesini yıkadılar. Münire Hanım, ölümün kıyısından dönmüştü.
Öncelikle bir şeyi belirtmek istiyorum. Sizlere kısa kısa sunduğum öyküleri çok daha vahim sonuçlarla bağlayabilirdim. Ama öyküde olsa dahi insanın yüreği çok ağır neticeleri kaldırmıyor. Hikâyelerde bile insanları öldürmek, insanların ölümüne sebep olmak kolay olmuyor. Bu nedenle sizlerle paylaştığım kurgularda, ihmallerin sonuçları göstermeyi hedeflerken dönülmez yolların kıyısından kıl payı döndürmeyi daha uygun buldum.
—Bir şey olmaz!
Yapmayı istemediğiz işlerde, yerine getirmediğimiz yükümlülüklerde, tembelliklerimizde, ihmallerimizde, uyanıklıklarımızda hatta bazen vurdumduymazlıklarımızda bu sözcükleri kullanırız. Bu sözcükler, bazen bir kaçıştır bazen umuda sığınma.
Ancak bu sözcükleri, gereksiz yere her kullandığımızda bir şeyleri önemsemediğimize, göz ardı ettiğimize tanıklık ederiz. Çocuğumuzu, eşimizi, işimizi ve yaşamayı çok severiz kuşkusuz. Ama bireysel ve toplumsal duyarlılıklarımız törpülenip yok olmaya yüz tutunca, bu türden sözcükler sığınacak bir liman oluveriyor adeta.
“—Bir şey olmaz!” dediğimiz her pozisyonda, ya bize ya da çevremize bir şeyler oluyor aslında. İhmallerin, duyarsızlıkların, tembelliklerin faturasını ödüyoruz ama bir dahaki sefere gerekli dersi çıkarma konusunda nedense hep sınıfta kalıyoruz. Artık hatalarımızdan ders çıkarma zamanı geldi ve geçiyor.
“—Bir şey olmaz!” demeden önce neler olabileceğini düşünmek ve bu doğrultuda hareket etmek daha sağlıklı olacaktır.
♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦
Dershanelerden, özel öğretim kurumlarından ve sivil toplum kuruluşlarından seminer vermem için teklifler alıyorum. Müsait oldukça seminerler veriyorum.
Bana ulaşabilmeniz için telefonlarım: 0 535 961 56 56 – 0505 268 52 15
Yusuf YEŞİLKAYA
yusufyesilkaya@gmail.com www.yusufyesilkaya.com
bu yazılar da ilginizi çekebilir: