Sen Elifsin Ben Vav

0
1063

Sen Elifsin Ben Vav kitabının yazarı Hatice Kübra İpek ile söyleşi yaptık. İyi okumalar.

 

1.) Bize kısaca  kendinizi tanıtır mısınız? Hangi okullarda okudunuz? Nerelerde  çalıştınız bugüne kadar?

1988 İstanbul – Fatih doğumluyum. İlkokulu 4. Sınıfa kadar devlet okulunda sonra ise kolejlerde okudum. Liseyi açıköğretimde okudum. 2.5 sene yatılı medrese talebeliği yaptım. Lise çağında; Arapça, Osmanlıca, Almanca ve İngilizce lisan eğitimlerinin yanı sıra, Bilgisayar Programcılığı, Tasarım, Bitkiler ve Şifaları, Hitabet gibi 20 farklı alanda kültürel ve el becerisine dayanan eğitimler aldım. Sonrasında 2 sene boyunca IELTS’e hazırlanan öğrencilerine özel ders verdim. Bunun sonrasında formasyon alarak, bazı kurum, vakıf ve kuruluşlarda gönüllü eğitmen olarak çalıştım. Bir yandan da Diş kliniğinde asistan olarak çalıştım. Bir süre tezgâhtarlık yaptım. 1.5 sene Bilişim firmasında çalıştım. 1 sene İnşaat firmasında muhasebeci olarak çalıştım.  Şu an Edebiyat Fakültesinde okuyorum. 2009’dan beri de evliyim.

2.) Ne zaman ve nasıl  yazmaya başladınız?

Farklı bir çocukluk dönemi geçirdiğime inanıyorum. Yaşıtlarım gibi oyuncaklarla oynamak yerine kitaplar, kalemler ve defterlerle oyalanırdım. Anne ve babamın bulunduğu konum itibariyle seminerler ve sohbetler içerisinde, birçok yazarı ve eğitmeni dinleyerek büyüdüm. Evde hiç televizyon olmaması ve güncel kütüphanemiz sayesinde kardeşlerim de ben de, kitap okuma konusunda gerçekten iştiyaklı olarak büyüdük. Çocukluğumuzdan itibaren bize okunan hikâyeler, kıssalar ve dinlediğimiz marşlar, ezgiler, ilahiler ufkumuzun farklılaşmasına sebep oldu. Bunu nasıl açıklayabilirim bilmiyorum ama anne ve babamın kalemi ve fikriyatı oldukça kuvvetlidir. Sanırım bize gerçekten güzel örnek oldular. Babamın bana çocukken getirdiği orijinal defterler ve dolma kalemler de beni çok teşviklendirdi. Zaman zaman sevdiklerime yazarak daha rahat kendimi ifade ettiğime inanmaya başladım. Hatta kızgınlıklarıma ve kırgınlıklarıma da yaren olarak yazmayı edindim. Yaşadığım hayat ve mücadele içerisinde edindiğim yaraları bir bir kaydederek onlarla iyileşebilmek için mücadele ettim.

3.) Kitabınızın  içeriği nedir?

Sen elifsin ben vav; Hezarfen Ahmet Çelebi ve Lagarili Hasan Çelebi’nin hayatı, buluşları ve araştırmaları üzerine hazırlanan bir çalışmadır. Bu âlimler hususunda elbette kitaplar var. Fakat var olan kitaplar genellikle bilgi içerikli. Bilgi içeriğinin dışında olan yazarları örnek almaya çalıştım. Böylelikle biz olaya biraz da renk katmak adına bu âlimleri ziyade bir muhabbetle işlemeye çalıştık. Kitabın içerisinde hem biyoloji, hem ornitoloji, hem metalürji, hem tasavvuf, hem aşk, hem maneviyat, hem de muhabbet ve dostluk yer alıyor. Başta bu kadar farklı tarzın bir arada olması karışıklık gibi gözüküyor olabilir. Ama işin teveccühü buluşlar olunca âlimlerinde aklını ve gönlünü ne ile meşgul ettiğini daha net gösterebilmek istedik.

4.) Neden sen elifsin ben vav?

Elif olan kişinin nefsi ve kendisidir. vav olan ise kalbi ve muhabbet kabıdır… Eliften maksat günümüz insanlığının en çok rehavetine kapıldığı ve “fazla özgüven” olarak nitelendirilen bu kibir ve riyanın aslında nasıl bir acziyet içerisinde olması gerektiğini anlatmaktı. Ötekileştirmenin, bana benzemiyorsa ölsün (aslında BEN değilse ölsün) gibi bir vahim durum aldığı bir dönemde yaşıyoruz. Bilenin üzerinde bir bilen var. Onunda üzerinde bir bilen var silsilesi duruyor aslında alenen ama fark edilemiyor. Âlimliğin ve bilgeliğin yarısının da “Bilmiyorum” diyebilmek olduğunu unutuldu…

Yazara kalemi tutturan, bilgiyi akla yerleştiren var. Güzelin yüzünü ona bahşeden, sesi güzele sesi veren, zekâya idrak gücü veren var. Yani; Varları var eden bir Vacibul Vücub Yaradan var. Buradan da Aslolan yazar aslında kendine, kendi nefsine bir davet veriyor. Tüm çirkinliklerinden ayrıl, halis bir niyet edin, sevdanı ve muhataplığını Muhammedi eyle ve hayırlı bir kul olabilmek için bu adımları at, diyor kendine. Yani sen elifsin ben vav aslında kendimize bir hitap… O yüzden de kitapta mutlu bir son yok. Okuyan mutlu sonunu bulsun diye yazıldı.

5.) Bu çalışmaya başlarken en çok neye dikkat ettiniz?

Âdem bey ile istişare ettikten sonra çalışma bambaşka bir hal aldı. Adı unutulan veya unutturulan âlimleri araştırdık. Avrupa’da şehirlere, okullara, üniversitelere ve hastanelere adlarını vermelerine rağmen, keşifleri ve aktardıkları bilgiler günümüz gençliğinde var olmayan yeterince ilgi ve alaka göremeyen neredeyse kaybolan âlimler seçildi. Tabi bu âlimlerin sayısı gerçekten çok fazla…

Çalışma esnasında en zorlandığım husus; bahsettiğim bu âlimlerin hayatlarının neredeyse kaynağını bulmanın mümkün olmayışıydı. Allah razı olsun aynı âlimleri araştıran çok güzel tarihçilerle ve yazarlarla karşılaştım. Onlar sayesinde başka pencerelerde edindim. Ama genelde eski kütüphanelerde yer edinmiş olmalarına üzüldüm.

İngilizceden ve Osmanlıcadan eserlerin en önemli kısımlarından çeviriler yaptım. Ve bunu yaparken âlimlerin doğduğu ve vefat ettiği tarihi, dönem padişahları, aynı dönemde yaşayan ve etkisi olan âlimleri, o zamanın takıntılarını ve farklı keşiflerini, halkın içinde bulunduğu durumu, silsilelerini, özel hayatlarını… akledebildiğim her ayrıntıya bakmaya çalıştım. Bulduklarımın sağlamasını yapmak çok zor oldu. Farklı düşünen birçok tarihçimiz var. Burada gönlüme en çok yatanı seçmeye çalıştım.

Ama en çok dikkat ettiğim şu husus oldu; Yarın vefat ettiğimde âlimlerin benden hesap sormayacağı, bunu neden ve niçin yazdın demeyeceği mükellefiyetsiz bir çalışma gerçekleştirmeye çalıştım. Yazarlık size verilen bir fırsat olarak da görülebilir. İstediğiniz kişiye isim vermeden sevginizi de, siteminizi de, öfkenizi, kırgınlığınızı da… Velhasıl tüm duygularınızı sarf edebilirsiniz. Ve sizle aynı hissedenlerle bu duyguyu kuvvetlendirebilirsiniz. Bir de; “Ya Rabbi! Ben kırgınlığımı da yarelerimi de ancak sana ısmarladım, seninle paylaştım. Dilediğin muameleyi sana bıraktım. Rızanı kazanabilmek için kalemi elime aldım ve seni anladığım kadar anlattım. Anlayamadıklarımı anlamamı sağla. Sen kalemimi de beni de güzelleştir. Rızanı kazanabilecek hale getir beni Rabbim.” Diyerek de yazılabilir.

6.) Bundan  sonra hangi çalışmaları yapacaksınız?

Yeniçağa ve nesle hitap edebilecek çalışmalar yapmayı istiyorum. İleride kardeşlerime, sevdiklerime ve nasip olursa evlatlarıma bir miras gibi kalsın. Babam ve annemin bize okuduğu kıssalar gibi okunsun istiyorum inşallah. Bunu yazabilecek kıvama gelebilmem için ömür vefa eder mi bilemiyorum…

7.) Ne kadar  kitap  okuyorsunuz?  Nasıl bir okuma programınız  var?

Çocukluktan beri neredeyse tek ilgi alanım kitaplar olduğu için her türlü kitabı ayırt etmeksizin çok rahat okuyabiliyorum. Gündemde olan ve herkesin en çok tercih ettiklerini de okumaya gayret ediyorum. Okuduğum esnada kendi kendime eksik gördüğüm yanlarımla alakalı olan veyahut sağlamasını yapmak istediğim mevzuları seçiyorum; fıkıh, akait, tefsir, İslami mevzular, felsefe, kişisel gelişim… Gibi. Bir yazarı en çok geliştiren unsurun okumak ve tefekkür etmek olduğunu düşünüyorum. Elimde ki kitaplar konusunda genel de eleştiri de alıyorum. Evet, kalitesiz kitap çok. Evet, haz etmediğim yazılar çok. Ama ben hiç birini zaman kaybı olarak görmüyorum, emeğe binaen de sonuna kadar okuyorum. Kişisel olarak üsluba ve mahremiyete çok özen gösterdiğim için bu kitapları okurken üzülüyorum. Zira ayet-i kerimede;

“Görmedin mi, Allah güzel bir sözü nasıl misal getirdi? (güzel bir söz) kökü sağlam, dalları göğe yükselen bir ağaç gibidir. Bu ağaç Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir.  Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misaller getirir. Kötü bir sözün durumu da; yerden koparılmış, ayakta durma imkânı olmayan kötü bir ağacın durumu gibidir” (İbrahim, 14/24-26)

Buyurulduğu gibi Hak söz, Batılı yok eder, bu yüzden söylediğin sözün maksadına dikkat etmek gerekir diye düşünüyorum. Neticede her yazar kalıcı olmak ister. Ve… Yeryüzünde kalıcı olmakta ki maksat; öldükten sonra kendisine eza olup azabını arttıracak sözler değil de, ötelerin hayatını güzelleştirecek, bakışlarını değiştirecek, gönlünü sükûn buldurup hidayete vesile kılacak arkasından bir Fatiha okutacak veyahut bir hayır dua alınacak bir yazı olmalı diye düşünüyorum. Daha güzel olan ve beni de güzelleştirebilecek gönüller çıksın diye çalışmak için her kitabı daha doğrusu her insanı okuyorum… Her kitap bir insan. Her yazılan bir kanıt… Sanırım nasıl hatırlanmak istiyorsanız aslında öyle yazıyorsunuz…

8.) Sizce gençlerin okumama sebepleri nelerdir. Gençlere okumayı nasıl sevdirebiliriz?

Kitapları her yerde görmekten şu an son derece mutluyum. Ama benim tek dileğim kütüphanesiz hiçbir ev kalmasın. Yılmadan teşvik etmek istiyorum tüm gönlü güzel kardeşlerimi bu konuda.  Hap kitap anlayışı hâkim bu günlerde anladığım kadarıyla ve ben buna çok üzülüyorum…

Çocukluğundan beri görsel bir sistem ile büyümüş bir insanın eline 400 sayfalık bir kitap tutuşturduğunuzda elbette gözünde büyüyor. Tadına bakmadığı bir yemeği yemek istemeyen bir insan modeli gibi… Lezzetini bilmiyor aslında… Bu mana da teşvik yine görsel olarak göndermeli zihinlere diye düşünüyorum. İnternet, televizyon, radyolar ve bu konuya hâkim olan herkes teşvik unsuru olmalı. Çünkü bu gençler okusalar; içlerinde ki boşluğu, etraflarında ki hazin sonları, üzerlerine yığılan ağırlıkları ve incinen yanlarını onarabilecekler…

Şöyle ki; boşlukların aslında iman zafiyetinden olduğunu ve etrafında ki insanların vicdan muhasebesi ve Allah korkusu taşımadıklarından bu şekilde davrandıklarını anlayacaklar. O insanların da aslında kendilerine zulmettiklerini bilerek, “onlar bilmiyorlar ki!” diyebilecek bir kıvama gelecekler… Zira Efendimiz (s.a.v.) “Ya Rabbî, onlar bilmiyorlar, bilselerdi yapmazlardı.” Buyuruyor. Ve bahsi geçen üzerinde ki ağırlıkların birer imtihan olduğunu kavrayarak sabredebilecek kıvamda olacaklardır. Çünkü “Lâ tahzen, innAllahe meânâ.” Üzülme! Allah bizimle beraber. Muhatabı olduğunu öğrenerek Rabbisinyle arasında olan muhabbeti kuvvetlendireceklerdir. Ve şunu okurken asla unutmamak gerekmektedir; tüm kitaplar tek bir kitabın anlaşılması içindir. O da Kuran-ı Kerimdir. Ve kişinin mana ufku aslında onu okuyarak sükûnet bulur.

9.) Kitabınızı  okuyan gençler sizce ne kazanırlar?

Öncelikle aciz bir insanın ilk acemi çabası ile karşılaşacaklar. Ve sonrasında bu kardeşimiz güzelleşmek için çabalamış veyahut bu şekilde olmamış keşke şu şekilde yazsaymış diyerek eleştirel veyahut destekleyici bakış açısı ile bize ulaşacaklar inşallah. Her okuyan muhabbetullaha aşina olsun diye dua ile yazıldı. Dualarda bulunabilmekten başka bir arzu da taşımıyor.

10.) İyi ve şuurlu bir Müslüman olmak isteyen  gençlere neler tavsiye edersiniz?

Benimde hali hazırda bir genç olmam münasebetiyle bu soruya fikriyatım ile cevap veremem. Ama bana verilen öğütler ile cevaplayabilirim inşallah.

İslam şuuruyla yetişecek olan ve Muhammedi olmak isteyen genç; fikri donanımı İslam daveti ve davası üzerine kurulu olmalıdır. En başta Efendimiz (s.a.v)’in 23 yıllık hayatını idrak edebilecek kıvama gelene kadar tekrar tekrar okumalıdır. Ayetleri ve hadisleri anlayarak fehim ve basiret açıklığı kazanabilmek için tabiatını güzelleştirip, aynı Ashab-ı Kehf’de bulunan teslimiyetle dolabilmek amaçlanmalıdır. Gönlü yumuşak olana kadar nefsi ile mücadele edip, sözlerini, yaşam tarzını, amellerini, daha doğrusu yaşadığı her anı Efendimiz (s.a.v.) bu hal üzere iken nasıl muamelede bulunurdu? Veyahut nasıl benden memnun olur? Suallerine aldığı cevap ile hareket etmelidir. Kişi Nasıl olsun ki insanların hayatına din gelsin? Diye tefekkür ve dert edindiğinde, Her ev bir Mescid-i Nebevi olsun. Her evde kandiller yansın. Her hane huzur ve bereket ile dolsun. Niyazı içerisinde kalacaktır. Unsuru ne olursa olsun tüm imtihan ve saadetlerde Muhammeden Resulullahsız asla olmaz. Diyebilecek kıvama gelmek için mücadele şarttır. Örnek olabilecek kıvama gelebilmek için ise nedamet ve acziyet içerisinde bulunmak gerekmektedir. Kişi hep kendi nefsi ile uğraşıp kendi eksikliklerinin farkında olduğunda; kendi ile barışık, ailesiyle barışık ve toplumla barışık hale gelecektir. Şair diyor ya; “Bin bir derde uğradım ben bile bile, Neler çektim neler, bu kafa ile…”

İşte o kafanın güzelleşmesi için bir ömür çabalamak gerekir. Şuurlu Müslüman ve şuurlu genç dünya işini ibadete çevirendir. Yani her haline muhabbetin ve samimiyetin mührünü basandır. İslamiyet’i öğrenen, anlayan, anlatan ve yaşayandır. Mevlana diyor ya; Keser gibi olma; hep bana, hep bana… Rende gibi olma; hep sana, hep sana… Testere gibi ol; hem sana, hem bana…

 

İfrattan, tefritten kaçınarak, hep hoş gönüllü ve hakikatten gayrısına hep boş gönüllü olmaktır. Cihad ehli olmaktır. Allah’a asker olup, yeryüzünü bir talimgâh bilerek manaya savaş açan ile yani cehaletle mücadele etmektir.

*

Safure Nermin Öz

az@ahirzaman.com.tr

www.gencgelisim.com

 


LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız