Henüz gün ışımamıştı, fakat sabah yakındı.. Yorgunluğun verdiği ağırlıkla hemen uykuya dalmıştı Bülent!..
İniltiyle benzeyen bir sesle uyandı.. Etraf karanlık olduğundan sesi seçemiyordu.. İniltiyi rüya gördüğüne yordu..
Dudakları susuzluktan adeta çatlıyordu.. Işıkları yakmadan mutfağa gidip suyunu kana kana içti ve yatağına döndü.. Tam uyumak üzereyken, aynı inleme sesi yine kulaklarında yankılandı.. Bu defa sesin geldiği yöne doğruldu.. Bu gerçek olamazdı, ancak rüya olabilirdi.. Bülent’te rüyada olduğuna hükmetti zaten..
Duyduğu ses bir seccadeden geliyordu.. Ve o da evin tek seccadesiydi.. Bülent Bey önce şaşırır ve korkulu bir sesle; konuşan sen miydin, diye sorar seccadeye..
Evet, der seccade..
Peki niçin ağlıyorsun, diye sorar Bülent..
Seccade yine içli bir sesle;
“Seni uykundan uyandıran susuzluğunu, doyuncaya kadar su içerek giderdin, oysa benim susuzluğumu giderecek kimsem yok!..”
Cevap verir Bülent;
“Benim susamam normal, fakat sen nasıl susarsın, sen canlı değilsin ki!..”
Seccade;
“Benim ihtiyacımda bir nevi sudur ama senin içtiğin değil.. Benim susuzluğumu ancak tövbekar kulların gözyaşları giderir..” Şaşkınlıktan açılmış gözleriyle bakarak, anlamadım, der Bülent!.. Devam eder seccade;
“Ağlarım, çünkü Allah’ın kulları hep kabirlerinin aydınlığa ulaşmasını, karanlıklarda kalmamayı, o kutlu günde berrak olmayı isterler.. İsterler ama bu vakitte kalkıp iki rekat teheccüt namazı kılmazlar.. Seni hep izliyorum, bir gün kalkıp şükür için iki rekat namaz kılmıyorsun!..”
Umursamaz bir tavırla, beni rahat bırak, der Bülent.. Ama bırakmamaya kararlıdır seccade ve devam eder..
Ey Allahın kulu; bak işte sabah namazının vakti geldi.. Ezanlar; “namaz uykudan hayırlıdır” diye sesleniyor!.. Sabah namazı.. Namazlar arasında müstesnadır.. Gece gündüz dünyalık için koşuşturuyorsun da, Allah’ın(cc) çağrısına neden icabet etmiyorsun?..
Genç adam iyice sıkılarak;
“Ey seccadem, lütfen beni üzme.. Gündüz zaten yeterince yoruluyorum, biraz daha uyuyayım” der ve yatağın sıcaklığına bırakır kendisini..
Ancak seccade yılmadan adamı uyarmaya ve uyutmamaya uğraşır..
“Demek ki sen dünyaya ahiretten daha çok önem veriyorsun!..” Adam iyice öfkelenir ve “yeter artık, kes sesini” diye bağırır..
Seccade bu çıkışın karşısında önce susar.. Daha sonra sesini iyice alçaltarak;
“Ah o fecir vaktinin bereketini anlamayan insan” der.. Ve ardından ekler;
“Be ey gafil kişi, sen O nurlu Peygamberin(sav) bu vakit için neler söylediğini bilmez misin?..”
Sevgili Peygamberimiz; “her kim ki güneş doğmadan ve batmadan evvel namazlarını eda ederse ateşe girmeyecek.. Kim, şu iki namazı (sabah-ikindi veya sabah-yatsı) kılarsa cennete gider.. Münafıklara en ağır gelen namaz, sabah ve yatsı namazıdır.. Onlar ki o iki namazdaki ecri bilselerdi sürüne sürüne giderlerdi, demedi mi?.. Haberin yok mu bütün bunlardan, ey ademoğlu?..”
Bunun üzerine Bülent Bey bakar ki olacak gibi değil, yatağından doğrulup konuşur;
“Haklısın, sabah namazı gerçekten önemli..”
Seccade;
“Öyleyse kalk ve namazını kıl” der!..
“Yarın mutlaka kalkacağım, ama bugün çok yorgunum” diye cevap verir Bülent!..
Ve yeniden yatağına uzanır.. O andan sonra adamdan tek kelime çıkmaz.. Seccade de bir süre sessiz kalır.. Bülent Bey uykuya devam eder..
Ama heyhat!..
Seccadenin son sözlerini duymaz..
Ömründeki en uzun uykuya dalmıştır zira!..
Seccade adamın öldüğünü anlar.. Zaten ona malum da olmuştur.. O kadar uğraşmıştır fakat Bülent Beye tesir edememiştir..
Yine de kısık bir sesle şunları söyler;
“Ey tövbesini yarına erteleyen zat!.. Bir dakika sonrası için ruhsatın var mı?.. Yarına çıkabileceğini bilebildin mi?.. Süre kısıtlı.. Ve ölüm pusuda bekliyor!.. Veda günü gelip çatar, farkında bile olamazsın!.”
Evet değerli dostlarım, sizlerin karşısına işte böyle ibret dolu bir kıssayla çıktım.. İnşallah, bu kıssadan hepimiz pek çok hisse alırız.. Emredileni ertelemek yerine, emredildiği gibi yaşamaya devam etmek, en birinci vazifemiz olmalı..
Bülent Bey misalinde olduğu gibi ölüm çok yakın ve ondan kaçış yok!..
Ne demiş Ömer Hayyam;
Niceleri geldi, neler istediler..
Sonunda dünyayı bırakıp gittiler..
Sen hiç gitmeyecek gibisin, değil mi?..
O gidenler de hep senin gibiydiler..
*