Çocuklarda cinsel eğitim konusunda yapılan yanlışlar ve doğrular nelerdir?
Zamanında ve doğru olarak verilmeyen cinsel eğitim ileri yaşamlarında pek çok soruna neden olmaktadır
Cinsel eğitim konusu ülkemizde hep tartışılagelmiştir. Cinsel eğitimi aile mi vermeli, okulda mı verilmeli sorusu etrafındaki tartışmalar henüz neticelenmedi. Cinsel eğitim konusunda yetersiz anne babadan doğan çocuklar bu konudaki eksiklerini nasıl giderecekler? Cinsel eğitim için yaş söz konusu mudur? Cinsel eğitim sırasında kullanılan iletişim dili ne olmalıdır? Cinselliği ayıp sayan bir yaklaşım eğitimde ne kadar başarılı olabilir? Çocukta mastürbasyon, beraber yatma isteğine nasıl bakılmalıdır? Hürriyet Gazetesinden UĞUR İLYAS CANBOLAT ‘Anne Ben Nereden Geldim’ kitabının yazarı pedagog-yazar Ali Çankırılı ile Çocuklar ve cinsellik eğitim üzerine konuştu…
–Ailelerin yanıldıkları konuların başında cinsiyet eğitimi geliyor. Cinsiyet eğitimi için belirli bir yaş var mıdır?
Evet vardır. Elektronik posta ile gelen mektuplarda okuyucularım tarafından ve konferanslarım sırasında dinleyiciler tarafından farklı şekillerde sık sorulan bir soru bu. “Cinsiyet eğitimi ana rahminde başlar” dediğim zaman çok şaşırıyorlar; şaka yaptığımı zannediyorlar inanın. Bilgisayar destekli, yüksek duyarlı elektronik araçlar ve yeni teknikler sayesinde ana rahmindeki embriyonun sadece fiziksel değil, aynı zamanda duygusal ve ruhsal gelişimini de izlemek mümkün olmaktadır. Bu izlemeler sırasında ana rahmindeki embriyonun erkek veya kız olduğu görülmekte, sinirler yoluyla annenin ruhsal durumundan haberdar olduğu ve bundan etkilendiği anlaşılmaktadır. Böylece ana rahmindeki embriyonun hem fiziksel hem de duygusal gelişimini takip etmek mümkün olmaktadır.
-Bu süreçte ailesinin, anne babasının duygularını hissettiğini düşünebilir miyiz?
Aynen öyle… Eğer bu anne ve baba adayının istediği ve cinsiyetinden razı olduğu bir embriyo ise; ana rahmindeki minik bebek bunu hissedebiliyor ve içinde yaşama isteği doğuyor. Eğer ana rahmindeki embriyo, çeşitli sebeplerle, istenmeyen bir bebek ise; mesela anne kazara hamile kalmış, hamile olduğunu öğrendiği zaman üzülmüş ise; ya da anne ve baba adayı erkek beklerken kız olduğunu, kız beklerken erkek olduğunu öğrendiğinde üzülmüş ise, ana rahmindeki minik bebek istenmediğini hissediyor. Duygusal olarak anneye küsüyor. Doğduktan sonra da bu küskünlük bilinçaltında devam ediyor.
-Ailenin çocuğa cinsiyet eğitimi verebilmesi için öncelikle kendilerinin bu konuyu doğru bilmesi gerekmez mi?
Kuşkusuz. Elbette, gerekir. Cinsiyet eğitiminin daha ana rahminde iken başladığını kabul etmeyen bir anne veya babaya, doğduktan sonra da cinsiyet eğitiminin devam ettiğini anlatamazsınız. Doğduktan sonra verilen cinsiyet eğitiminin sağlıklı veya sağlıksız olması anne babanın bebeğe bakım, hizmet ve eğitim verirken takındığı tutuma bağlıdır.
-Cinsel eğitimin sağlıklı olması için karı kocanın bu konuda aynı düşünmesi önemli midir?
Önemlidir tabi! Ancak, bununla birlikte iki insanın, karı koca da olsalar, bir konuda aynı düşünmelerini ve aynı dili kullanmalarını bekleyemezsiniz. Önemli olan doğru bilgi sahibi olmaları ve konuya olumlu yaklaşmaları…
-Çocuklarda cinsel eğitim konusunda yapılan başlıca yanlışlar nelerdir?
Aklı başında, iyi eğitim almış hiçbir anne baba çocuğunu eğitirken yanlış yapmak istemez. Ancak, çocuk eğitiminde iyi niyet her zaman iyi sonuç almaya yetmiyor. İyi sonuç alabilmek için iyi niyetin yanında doğru ve sağlıklı bilginin de olması gerekiyor. Anne baba eğitimi almadan, çocuk psikolojisi ve gelişimi konularında hiç kitap okumadan evlenen iki genç bir süre sonra çocuk sahibi oluyor. Açıkçası, gençlerimizin çoğu anne ve baba olmanın getireceği sorumluluğun bilincinde olmadan anne baba oluyorlar. Her konuda olduğu gibi, cinsiyet konusunda da anne ve babalarından gördükleri gibi çocuk yetiştiriyorlar. Dolaysıyla, farkında olsunlar veya olmasınlar, anne ve babalarının yaptıkları yanlışları tekrarlıyorlar.
-Bu yanlışların en yaygın olanı hangisi size göre?
Bu yanlışların başında cinselliği yasak ve sorulması ayıp bir konu olarak görmeleri geliyor. Çocuk, öğrenmek amacıyla, cinselliğe ait bir soru sorduğunda, soruya muhatap olan anne veya baba paniğe kapılıyor. “Sen daha küçüksün, böyle şeyleri sormak çok ayıp!” diyor. Anne ve babasından cevap alamayan ve soru sorduğu için ayıplanan çocuk ne yapıyor peki?! Başka kaynaklardan, arkadaşlarından, kitaplardan veya internetten sorusunun cevabını bulmaya çalışıyor. Tabi bu kaynaklar her zaman için risklidir, sağlıklı ve doğru bilgiler vermeyebilir.
-Cinsiyet eğitimin bir dili olmalımıdır? Burada kullanılan dilin önemi nedir?
Çoğu anne babalar çocuklarını eğitirken özellikle iki konuda, din ve cinsiyet konusunda, hatalı bir dil kullanıyorlar. Bunun da sebebi bana göre konuya yetişkin gözüyle bakmaları… Yetişkin gözüyle bakınca, ister istemez, yetişkin bir dil kullanıyorlar.
-Çocuğun cinsellikle ilgili soruları mahremiyet içerir mi? Tedirginliğin kaynağı bu mudur?
Çocukta cinsiyet hormonları henüz aktif olmadığından sorduğu sorular öğrenme amaçlıdır; cinsel mahremiyete yönelik değildir. Bu gerçeği bilen bir anne veya baba, çocuğun cinsiyetle ilgili sorusu karşısında paniğe kapılmaz. Sıradan bir soruymuş gibi, yumuşak ve sevecen bir ses tonuyla, çocuğun anlayacağı basit sözcükler kullanarak, teferruata ve mahremiyete girmeden, doğru olarak cevaplar. Cinselliğe ait soru sorduğu için kınanmayan, utandırılmayan, sorusuna cevap verilen bir çocukta hemen her konuda soru sorma ve duygularını paylaşma güveni gelişir.
–Cinsiyet eğitiminin sağlıklı olması için hangi aşamalar olmalıdır?
Cinsiyet eğitimi, sorduğu soruya göre, çocuğun fiziksel ve zihinsel gelişimine uygun olmalıdır. Merak etmediği ve sormadığı bir konuda, fiziksel ve zihinsel gelişimine uygun da olsa, “şimdi vaktidir, gel sana şu konuda bilgi vereyim” denmez; çocuğun soru sorması beklenir. En uygun zaman, soru sorduğu zamandır. Eğer soru sormuyorsa, ya ebeveynden çekiniyordur, ya da başka kaynaklardan bu merakını gideriyordur.
–Cinsiyet eğitiminde kız ve erkek çocuk farkı söz konusu mudur?
Erkek çocuğu ile kız çocuğunun sorularında farklılıklar olabilir. Cinsiyet farkına ait sorular genellikle kız çocuklarından gelir. Mesela, kendisinde bir eksiklik olduğu zannıyla, “neden benim Ahmet gibi penisim yok?” diyebilir. Cinsiyet eğitimi verilirken, kız çocuklarına kadın ve anne olacakları, oğlan çocuklarına da erkek ve baba olacakları hatırlatılarak cinsiyetlerine uygun yönlendirme yapılmalıdır.
–Cinselliği günah ve ayıp olarak telakki etmek eğitimde ne gibi zorluklara neden olmaktadır?
Yaratılışta, kötü ve ayıp yoktur. Ayıp ve günah bizim niyetimizde, zihnimizde, yaklaşımımızda ve davranışımızdadır. Hele konu çocuk ise, ayıptan ve günahtan hiç bahsedilemez. Eşler arası cinsel uyumsuzluklar, cinsel mutsuzluklar, cinsel tacizler ve tecavüzler en çok çocuklara ve gençlere cinsel eğitimin verilmediği, cinsel konuların ayıp ve günah sayıldığı bölgelerimizde görülmektedir. Cinsel konularda bilgisi olmayan çocuklar ve gençler kendilerini nasıl koruyacaklarını da bilemezler.
-Kültürümüzde “leylek getirdi” anlatımı var. Bu neye dayanmaktadır?
Çocukların “Ben nerden geldim?” veya “Ben Nasıl Oldum?” sorusuna yetişkin gözüyle yaklaşan, nasıl cevap vereceğini bilemeyen anne ve babaların bulduğu, çocukları atlatmaya yönelik bir cevaptır. Atlatmanın “Seni yolda bulduk. Seni hastaneden getirdik. Seni bize melekler getirdi. Seni bize Allah verdi” şeklinde farklı versiyonları da var.
-Çocukların sordukları cinsellik içeren tüm sorulara cevap verilmeli midir?
Çocuğun sorusuna cevap vermeden önce, bu sorunun sebebini, yani nereden kaynaklandığını bulmamız gerekir. Kendi merakından mıdır, arkadaşından mı duymuştur, televizyon izlerken mi görmüştür? Sorunun kaynağına inmek için çocuğa, yumuşak ve doğal bir ses tonuyla, “Bu soru nerden aklına geldi? Bu soruyla neyi öğrenmek istiyorsun?” şeklinde sorular sorabiliriz. Sorunun kaynağı ve amacı belli olduktan sonra, detaya ve mahremiyete girmeden, çocuğun anlayacağı basit açıklamalarla merakını gidermeliyiz. Eğer sorusu anlama yaşının üzerinde ise, yani cinsel ilişki ve benzeri mahremiyet içeriyor ise “Bu konuyu biraz daha büyüdüğün zaman anlatırım” diyebiliriz.
-Ses tonuna sık vurgu yapıyorsunuz. Sorulara cevap verirken takınılan tavrın ve ses tonunun önemi ne kadardır?
Hemen her konuda, çocuklar üzerinde sözlerden çok vücut dilimiz ve davranışlarımız etkilidir. Çocuklar iyi bir gözlemcidir. Kızdığımız halde kızmadığımızı söylesek, vücut dilimiz ve ses tonumuz bizi ele verir. Özellikle cinsel konularda soru sorduğu zaman telaşlanıp paniğe kapılırsak, söz ile ifade etmesek bile çocuk bunu fark edecektir. Çocuğun sorusuna cevap verirken kendimizi ne kadar rahat hisseder ve kendimize ne kadar güvenirsek; çocuk da kendisini o kadar rahat ve güvende hissedecektir.
–Cinsel eğitimin zamanında ve doğru biçimde verememenin cinsel kimlik bozukluklarına neden olduğu söylenebilir mi?
Çocuk eğitiminde, sadece cinsel konularda değil, hemen her konuda zaman çok önemlidir. Bildiğiniz gibi, çocuğun kişiliği altı yaşına kadar aileden ve çevreden aldığı eğitimin şekline uygun, üç aşamada (güvenli veya güvensiz, bağımlı veya bağımsız, sorumlu veya sorumsuz kişilik olarak) tamamlanmaktadır. Bu aşamalarda, cinsel eğitim dahil, yapılmış olan ve kişiliğine sinmiş olan hataları geri dönüp onarmak çok zordur; profesyonel yardım gerektirir.
-Basında yer alan ‘efemine’ denilen kişilerin çocuklara ne gibi etkileri vardır?
Kişi hak ve özgürlüklerinin önemsendiği ve korunduğu, demokratik bir toplumda yaşıyoruz. Sayıları az da olsa, toplumda genetik ve hatalı eğitim gibi çeşitli sebeplerle davranışları ve cinsel tercihleri kadın kimliğine yakın “efemine” dediğimiz genç veya yetişkin erkekler yaşamaktadır. Bu insanlar genellikle müzik ve eğlence sektöründe iş bulup geçimini temin etmekte; magazin programlarında ve haberlerinde boy göstermektedir. Önemli olan yaptıkları iş değil, elbette onlar da çalışacak, kimseye yük olmadan geçimini temin edecektir. Önemli olan bu erkeklerin medya yoluyla kadınsı özelliklerinin ön plana çıkarılışı, model insan ve başarılı insan olarak sunuluşudur. Çocuklarımıza onların nasıl ve hangi şartlarda cinsel kimlik değişimine uğradıklarını açıklamalı, onlara özenmeleri önlenmelidir.
–Yanlış ve erken cinsel deneyimlerin eğitimle bağlantısı var mıdır?
Çocuklukta verilen doğru ve sağlıklı cinsel eğitim çok önemlidir. Sağlıklı bir cinsel kimliğin temeli çocuklukta atılır. Ancak, bununla birlikte; okulun, çevrenin ve kitle iletişim araçlarının payını da hesaba katmamız gerekir. Mahremiyete ve ahlaki değerlere önem verilmeyen ailelerde yetişen, cinsel konularda doğru eğitilmeyen ve bilgilendirilmeyen çocuklar cinsel taciz ve cinsel istismar gibi tehlikelere karşı kendilerini koruyamazlar. Bu çocuklar elinde olmayan sebeplerle tacize ve istismara maruz kalabilir. Kız olsun, erkek olsun, yaşadığı erken cinsel deneyim yüzünden intihar eden, çocuk denecek yaşta hamile kalan, tahsiline devam edemeyen, insanlara olan güvenini yitiren çocukların ve gençlerin sayısı az değildir.
-Cinselliği yaşamanın özel ve önemli olduğu çocuklara nasıl anlatılmalıdır?
Çocuklarda taklit önemli bir öğrenme mekanizmasıdır. Erkek çocuk babayı, kız çocuk anneyi taklit ederek cinsiyetine uygun bir kimlik geliştirir. Ailede çocuklar, anne baba ve aile büyükleri arasındaki iletişim, ilişkiler, sorumluluk ve rol paylaşımı çok önemlidir. Çocukların iyi birer gözlemci olduklarını söylemiştik. Anne baba ve aile büyükleri arasındaki ilişkileri gözlemleyerek aile mahremiyeti ve kuralları hakkında bilgi sahibi olurlar.
–Cinsiyet eğitiminde aile ve okulun rolü ne olmalıdır, size göre?
Cinsiyet eğitiminde ailenin birinci dereceden sorumlu olduğu bir gerçek. Tartışma konusu olan okulun cinsiyet eğitimindeki rolüdür. Bazı psikologlara ve eğitimcilere göre, ailelerin çoğu cinsiyet eğitimi hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıkları için bu görevi doğru ve bilimsel olarak okulun yerine getirmesi gerekir. Bu tez doğru gibi görünüyor. Ancak ailelerin endişesi bu bilgiyi ve eğitimi kimlerin nasıl vereceği sorusunda yoğunlaşıyor. Tartışmalar bir süre daha devam edeceğe benziyor. Öyle ise iş yine aileye, yani anne ve babaya düşüyor.
–Cinsiyetinden utanan çocuklar nasıl ortaya çıkmaktadır?
Ailenin cinselliğe bakış açısı sağlıklı değilse, cinsel konuların konuşulması, soru sorulması ayıp ve günah sayılıyorsa; bu ailede yetişen çocuklar cinsiyetlerinden utanmayı öğrenir. Cinselliği yatak odasının mahremiyetinden ve cinsel ilişkiden ibaret zanneden aileler cinsiyet eğitiminin önemi kavrayamazlar.
-Geçmiş yıllara göre çocukların seksle erken tanışmalarını neye bağlıyorsunuz?
Başta televizyon ve internet olmak üzere kitle iletişim araçlarının aile hayatında yer alması ile birlikte çocuklar yoğun bir bilgi bombardımanı altında kalmaktadır. Çocuk henüz kendisi için neyin faydalı, neyin zararlı, neyin gerekli, neyin gereksiz olduğunu, hangi kanalı ve hangi programı izlemesi gerektiğini kavrayacak yaşta olmadığı için her konuda olduğu gibi cinsellik konusuyla da erken tanışmaktadır. Erken yaşlarda televizyon izleyen, bilgisayarda oyun oynayan ve internet kullanan; bu konuda önüne sınır konmayan çocuklarda bir çeşit otizm yani zihinsel gerilik ve zihinsel tembellik ortaya çıkmaktadır.
–Cinsiyet eğitiminde rol modellerin yeri nedir?
Çocuklar için, okul öncesinde, rol model öncelikle anne ve baba, sonra sırasıyla diğer aile üyeleri ve yakın akrabalardır. Çocuk kendisinden sevgi, ilgi ve yakınlık gördüğü yetişkine özenir; onu model alır. Onun içindir ki, ailede rol paylaşımı çok önemlidir. Ailede anne ve babaya düşen roller belli değilse veya biri baskın diğeri silik ise; ailede geçimsizlik varsa, çocuk ideal modelden yoksun demektir. Mesela, annenin baskın, babanın silik olduğu bir ailede yetişen çocuk anneyi model alacağı için eşcinsel kimlik geliştirme riski vardır. Çocuk okula başladıktan sonra okul ve arkadaş çevresi etkili olmaya başlar. Arkadaşın etkisiyle futbola ve müziğe ilgi duymaya başlar. Sevdiği şarkıcı ve futbolcular vardır. Onlara özenir, onlar gibi ünlü ve zengin olmak ister. Burada özendiği ve kendisine model seçtiği futbolcunun ve şarkıcının kişiliği önemli.
–Çocukların cinsel konulara merakı nereden kaynaklanmaktadır?
Çocuk 3-4 yaşlarından itibaren anne ile baba, kız ile erkek arasındaki cinsiyet farkını merak etmeye başlar. Anne ile babanın birbirine sarıldığını, öpüştüğünü, sevgi dili kullandığını görür ve duyar. Aileler arası ziyaretlerde, sohbetlerde hamilelikten ve doğumdan bahsedildiğini duyar; bebek emziren veya doğumu yaklaşmış olan hamile kadınlar görür. Televizyon izlerken gördüğü ve anlam vermekte zorlandığı sahneler, arkadaşlarından duyduğu hikayeler çocukta öğrenme merakı uyandırır; anne ve babasına sorular sorar. Çocukların en sık sorduğu ve benim de bir kitabıma isim olan “Anne ben nerden geldim?” sorusudur.
-Bazı çocuklar farklı bahanelerle ebeveyni ile yatmak istediği bilinir. Bu cinsiyet eğitimi açısından sakıncalı mıdır?
Çocuğun anne baba ile aynı yatakta yatması ruhsal ve cinsel sağlık açısından sakıncalıdır. Çocuğun anne baba ile aynı yatakta yatma isteği yine anne babanın tutumundan kaynaklanmaktadır. Üstünü açıyor, üşüyor, hasta, ağlıyor gibi çeşitli sebeplerle anne baba bebeği yatağına alıyor. Ruhsal ve cinsel sakıncaları bir yana; bebeğin yatağa alınması fiziksel sağlık açısından da risklidir. Uykusu ağır anne baba farkında olmadan bebeğin üzerine dönüyor; bebek ya yaralanıyor ya da havasızlıktan boğuluyor. Bu tarz bebek ölümlerine sık rastlıyoruz. Bu konunun bir yanı. Ruhsal ve cinsel sağlık boyutuna gelince… Yatağa alınma sebebi ortadan kalksa bile bebek anne baba ile aynı yatağı paylaşmaya alıştığı için yalnız başına yatmak istemiyor; yatağını ve odasını ayırmak zorlaşıyor. Neden? Çünkü, bebek genellikle anneye dönük ve yakın yattığı için onun ten kokusuna alışıyor. Kendisini annesine yakınken daha güvende hissediyor.
–Çocuğun anne baba ile yatmasına razı olunduğunda hangi riskler göze alınmış olmaktadır?
İki yaşına ulaştığı, konuşmaya ve yürümeye başladığı halde anne baba ile aynı yatağı paylaşmaya devam ettiği takdirde, ruhsal ve cinsel sağlık açısından risk artıyor. Artık o bir bebek değil… Anne baba uyuduğunu zannederek birlikte olmak istiyor. Ancak gözü kapalı olduğu halde uyumuyor olabilir. Veya anne babanın birlikte iken çıkardığı seslere uyanıyor; ama uyandığını belli etmiyor. Anne baba arasında geçen mahrem ilişkiye kulaktan veya göz ucundan şahit oluyor. Bize gelen vakalarda anne baba ile aynı yatağı paylaşan, onların mahrem ilişkilerine şahit olan ve bu yüzden ağır ruhsal travmalar geçiren çocuklar var. Babanın anneye işkence yaptığını zannedip babaya düşman olan, babayı anneden veya anneyi babadan kıskanan (oidipus kompleksi yaşayan), ileride eşcinsel kimlik sapması riski yüksek çocuklar bunlar.
–Küçüklerde mastürbasyon görüldüğünde aileler ciddi şekilde telaşlanmaktadırlar. Bu durum nedir ve aileler nasıl davranmalıdırlar?
Bebeğin ilk bilgi edinme ve öğrenme araçları dokunmak, kavramak ve ağzına götürmek şeklindedir. Altı açılıp cinsel bölgeleri temizlendiğinde bir rahatlama hisseder. Bezi bağlanmadan önce veya bağlanma sırasında cinsel organına dokunmak ve hissetmek ister. Bu dokunuş ayaklarına ve ayak parmaklarına dokunma ve keşfetme gibi öğrenmeye yönelik bir davranıştır. Ancak, anne bu dokunuşa izin vermez, elini tutup oradan uzaklaştırmaya çalışırsa, bebekte merak ve öğrenme isteği daha da artar; ısrarla cinsel organına dokunmak ister. Anne, bebeğin bu davranışının vücudunu öğrenmeye yönelik, normal bir dokunuş olduğunu bilip müdahale etmese; bebekte tekrarlama isteği doğmayacaktır.
Gelelim oyun çağı yani okul öncesi çocuğuna. Oyun çocuğun en ciddi işidir. Evde, sokakta veya çocuk parkında arkadaşlarıyla oyun oynarken çişi geldiği halde tuvalete gitmez; oyun bitinceye kadar geciktirir. Altına kaçırmamak için sık aralıklarla cinsel organını, kızlar kukusunu, erkekler pipisini tutar ve sıkar. Genital yani cinsel bölgeleri kaşıntıya yol açan mantar ve benzeri enfeksiyonlara maruz kalan çocuklar da cinsel bölgelerini kaşıma gereği duyarlar. Bu davranışların sebebini bilmeyen anne “çek elini oradan, çok ayıp!” diyerek; bilen anne de “git çişini yap!” diye uyararak bu davranışı onaylamadığını belli eder.
-Çocuğun mastürbasyon yapmasının duygusal nedenleri de yok mudur?
Buraya kadar konuştuğumuz şeyler olayın fizyolojik boyutu olup çocuk mastürbasyonuna zemin hazırlayan ön tecrübelerdir. Ciddiye almamız gereken “çocuk mastürbasyonu” bu tecrübelere psikolojik etmenler eşlik ettiğinde ortaya çıkmaktadır. Psikolojik etmenleri uyaran eksikliği ve duygusal açlık olarak iki grupta toplayabiliriz. Oyun ve arkadaştan mahrum kalan, kendisine enerjisini harcayacağı aktiviteler sunulmayan çocuklar uyaran eksikliği sebebiyle kendilerine ve kendi vücutlarına yönelir. Anne ve baba tarafından yeterince sevilmediği ve değer verilmediği düşüncesi taşıyan çocuklar duygusal açlık ve bunun yol açtığı varoluş kaygısı taşır. İş yoğunluğu sebebiyle çocuklarına zaman ayıramayan, onları sevdiklerini söz ve davranışlarıyla belli etmeyen anne babalar, bütün bunları çocuklarının geleceği için yaptıklarını söyler; onları ihmal ettiklerini kabul etmek istemezler. Çocuk mastürbasyonunda uyaran eksikliğinin rolü yüzde yirmi ise, duygusal açlığın, bir başka ifade ile özgüven eksikliğinin, rolü yüzde seksendir.
-Sanırım çocuk mastürbasyonu belirli yaşlarla da ilgili…
En sık görüldüğü yaşlar 3-4 yaşlardır. Kızlar daha duygusal oldukları için erkeklere oranla kızlarda görülme sıklığı daha yüksektir. Çocuk mastürbasyonunda amaç, bazı psikologların iddia ettiği gibi, cinsel haz değildir. Çocuğunu kukusunu yada pipisini ritmik hareketlerle ovuşturup bastırırken ya da sert bir şeye sürterken, ter içinde kaldığını ve sık nefes aldığını gördüğü zaman farkında değilmiş gibi davranarak çocuğun dikkatini başka yöne çekmeli, birlikte oyun oynamayı teklif etmeli. Onu utandıracak söz ve davranışlardan kesinlikle uzak durmalıdır. Ancak bu da yetmez. Anne baba çocuğun duygu açlığı, varoluş kaygısı ve özgüven eksikliği yaşadığını kabul etmeli; ona daha fazla zaman ayırarak, onu sevdiğini ve ona değer verdiğini belli etmelidir.
–Çocuğun cinsel organıyla oynaması ailelerde neden ayıp karşılanır ve çocuk kaş göz ile utandırılır?
Söyleşimizin başında ifade ettiğim gibi, cinsel konularda olaya yetişkin gözüyle baktığı için, masum ve çocuksu davranışı da yetişkin gözüyle değerlendiriyor. Çocuğu cinsel organıyla oynarken görünce utanmasının ve kaş göz işaretleriyle uyarmasının temel sebebi olaya yetişkin gözüyle bakması. Cinsel konularda baskı gören ya da tatsız deneyimler yaşayan nevrotik ve bilgisiz bir anne babalar kız çocuğunu kukusuyla, erkek çocuğunu pipisiyle oynarken görünce normal olmayan tepkilerde bulunur. Kimisi “bir daha yaptığını görürsem eline iğne batırırım!” şeklinde yasaklama yolunu seçerken; kimi de: “Yaptığın çok ayıp! Bir daha yaptığını görürsem seni sevmem! Böyle yapmaya devam edersen eksik akıllı ve terbiyesiz olursun!” şeklinde ayıplama ve korkutma yolunu seçer.
Bunlar sağlıklı cinsel eğitim açısından hiçbir değeri olmayan; ileri yaşlarda cinsel mutluluğa gölge düşürecek hatalı tutumlardır.
-Kız ve erkek çocukların farklı odalarda yatmaları cinsiyet eğitimi bakımından önemli midir?
Çocukların küçük yaşlarda anne baba ile aynı odayı paylaşması, kız ve erkek çocukların ileri yaşlarda aynı odayı paylaşması sağlıklı cinsel kimlik ve bağımsız kişilik gelişimi açısından sakıncalıdır. Sağlıklı cinsel kimlik gelişiminde mahremiyet ve özel zaman, bağımsız kişilik gelişiminde ise özel mülkiyet çok önemlidir. Çocuğun bir adaya ve bu odada özel eşyalara sahip olması, bu odada dilediği gibi kendisine zaman ayırması, günlük tutması kişilik gelişimi açısından çok önemlidir.
-Cinsiyet eğitimi yeterli verilmediğinde ergenlikte ne gibi sorunlar yaşanmaktadır?
Çocukluğunda sağlıklı cinsel eğitim almayan gençler cinsel duygularını kontrol altında tutmayı beceremezler. Okul önlerinde, çarşıda, pazarda kız çocuklarına laf atan, takip ve taciz eden genç erkekler görürsünüz. Yine kız yüzünden kavga eden, birbirini yaralayan, hatta öldüren gençler var. Kaynağı ve amacı belli olmayan ilanlara aldanarak şarkıcı, oyuncu ya da manken olmak için evden kaçan genç kızlar var. Bu madalyonun bir yüzü. Öbür yüzünde okul çıkışında, sokakta, toplu taşıma araçlarında yüksek sesle çekinmeden arkadaşları, öğretmenleri ve anne babaları hakkında argolu konuşan, birbirine sarılan, şakalaşan kızlı erkekli gruplar görürsünüz. Çevreye rahatsızlık verdiklerini ya fark etmezler, ya da umurlarında değildir.
– Yanlış cinsiyet eğitimine maruz kalan çocukların evliliklerinde cinsel yaşamları nasıl olmaktadır?
Aile danışmanlığı yapan psikologlar, eşler arası geçimsizliğin ve mutsuzluğun büyük oranda cinsel uyumsuzluktan kaynaklandığını söylüyorlar; ki doğrudur. Cinsel uyumun ve mutluluğun temelinde, şüphesiz, çocuklukta verilen sağlıklı ve doğru cinsel eğitim var.
kaynak: hurriyetgazetesi
bu başlıklarda ilginizi çekebilir: