Otizm, ADHD, Astım, Alerji; geri döndürülebilir!

0
2236

Maalesef -hepsi olmasa da- birçok çocuk psikiatristi ve nöroloji uzmanı otistik çocukların anne babalarına, otizmin bilinen bir nedeni olmadığını, genetik olduğunu, hiçbir zaman düzelemeyeceğini söyleyip çocuklara çeşitli ilaçları vermekte ve davranış modifikasyonunun sundukları dışında bilinen başka tedavi olmadığı söylenmektedirler.

Statükocu hekimlerin çevresel faktörleri ve biyomedikal tedavileri gözardı etmeleri yüzünden son yirmi yıl içinde otizm %1500 oranında arttı. Yani otizm önü alınamaz bir salgın gibi. Bildiğiniz gibi 2 Nisan Otizm Farkındalık Günü. Bu yazıda otistik bir çocuğun annesi olan Nevin Penny otizmin biyomedikal tedavisi ile ilgili olarak yeni okuduğu ve oldukça beğendiği bir kitaptan çıkarttığı notları ve önemli alıntıları bir araya getirmiş. Kitabın adı: Healing the New Childhood Epidemics: Autism, ADHD, Asthma and Allergies.  Yazarları otizm alanında tanınan uzmanlar; Dr. Kenneth Bock ve Kamerun Stauth.  Bu geniş notlar ve özetler oldukça değerli. Bunları okuduktan sonra İngilizcesi olanlar bu değerli kitabın tamamını okuyabilirler.

OTİZM SALGINI ÜZERİNE NOTLAR

Endüstri devriminden sonra alt yapı hizmetlerinin düzelmesi, besinlere daha kolay ulaşılması nedenleri ile malnütrisyon (kötü beslenme) ve enfeksiyon hastalıkları salgınları iyice azaldı. Fakat aşırı endüstrileşme toksinler, ağır metaller, tarım ilaçları, radyasyon ve elektromanyetik dalgalar gibi dış etkenlere bağlı olarak çocuklarda yeni salgınların ortaya çıkmasına neden oldu. Yani salgınlar yer değiştirdi. Dr. Kenneth Bock çocuklarda görülen yeni salgınlara 4 A bozukluları ismini vermiş. Bunlar Autism (otizm), Asthma (astım), Allergy (alerji) ve Attention deficit hyperactivity syndrome (ADHD) (Dikkat dağınıklığı- hiperaktivite sendromu).

Son yirmi yıl içinde otizm %1500,  Dikkat dağınıklığı- hiperaktivite sendromu %400, Astım %300, ve alerjiler de %400 oranlarında artmıştır. Bu hastalıklar çoğu kez birlikte görülürler. Çünkü 4-A bozukluklarının ortak bir mekanizması vardır. 1. Genetik yatkınlık, 2. Çevresel toksinler. Bu çocukların genetik olarak toksinleri temizleme mekanizmaları (sülfasyon ve metilasyon) tembeldir. Bu iki sistemin bozulması sonucu vücutta toksinler birikmeye başlar. Gerçi toksinler olmazsa bu hastalıklar ortaya çıkmamaktadır. Yani genetik yatkınlık bir kader değildir. Bu toksinler hem sinir sistemini hem de bağışıklı sistemlerini bozarlar.

4-A  bozukluklarında başta kurşun ve cıva olmak üzere ağır metaller ve diğer kimyasal toksinler birikir. Bu toksinler düşük dozlarda bile çeşitli organ sistemlerini etkileyerek dil, hafıza, dikkat, ince motor hareketlerde bozukluklara yol açabiliyor. Bu toksinler bağışıklık sistemindeki Th1 (T yardımcı 1) ve Th2 arasındaki dengeyi Th2 lehine bozrak alerjilere ve otoimmün bozukluklara yol açarlar.

Kronik enflamasyon 4-A bozukluklarının ortak paydalarından biridir. Toksinlerin yeteri kadar temizlenmemesi oksidatif strese ve kronik enflamasyona (iltihap) yol açıyor.

4-A bozukluklarının hepsi son derece komplekstir. Ama basit bir tarzda ifade edilirse;

  1. Otizm durumu geri dönüştürülebilir, özellikle çocuk belirli bir dönem normal gelişim göstermişse ve sonra gerileme söz konusu oldu ise ve çocuksa küçükse. Genel biyolojik tedavilerle otizmin tedavi edilemeyeceği inancı yanlıştır. Otistik spektrumdaki diğer cocuklar, buna Asperger durumu da dâhil tedaviden büyük fayda sağlarlar.
  2. ADHD geri dönüştürülebilir. Bu durumdaki birçok çocuk hayat boyu yan etkilerini çekebilecekleri Ritalin ve diğer ilaçları kullanmak zorunda kalmayabilirler.
  3. Astım geri dönüştürülebilir. Hatta en tehlikeli, yani ölümcül ataklarla giden formu bile. Astımın nedenleri genellikle otizm ve ADHD durumunu oluşturan aynı nedenlerdir.
  4. Alerjiler geri dönüştürülebilir. Çocukları huzursuz kılan, gelişmelerini durduran hatta bazen öldüren de semptomlardan kurtarırlar. Alerjiler aynı zamanda otizmin ve ADHD, astım durumunun ağırlaşmasını artırırlar.

İyileşme Programı

Dr. Bock’a göre otizm ve diğer 4-A bozuklukları eksiklikler ve fazlalıklar durumu. Bu dengeyi sağlayarak yani eksiklikleri takviye ederek, fazlalıkları atarak hastalık tablolarını düzeltebiliriz.

  • Artık yaşamımızdan toksin içeren her türlü maddeyi atmalıyız.
  • Var olan toksinleri sistemimizden temizlemeliyiz.
  • Toksinlerin yol açtığı zararları onarmalıyız.
  • Sinir sistemi, bağışıklık sistemi ve sindirim sistemini işler hale getirmeliyiz.

TEDAVİNİN BÖLÜMLERİ

Birinci bölüm: Besin tedavisi

  • Mümkün olduğunca organik gıda
  • Alerjik gıdaların tamamıyla kesilmesi
  • Mantarları (özellikle pamukçuk mantarı kandida) azdıracak gıdalardan uzak durulması
  • Glüten/kazein içermeyen diyet
  • Karbonhidratları mümkün olduğunca az tüketmek

İkinci Bölüm: Takviyeler

Detoks etkisi yapan takviyeler: Metil B12, folinik asit, dimetilglisin gibi takviyeler ile metilasyonu işler hale getirmek gerek.

Metabolizmayı destekleyici takviyeler: Karma vitaminler, antioksidanılar, yağ asitleri gibi.

Enerjiyi arttıran takviyeler: Karnitin, koenzim Q10 gibi

Bitkisel takviyeler: Özellikle mantar, parazit, bakteriler için

Probiotikler

Beyni destekleyen takviyeler: Fosfatidilkolin, amino asitler gibi algılamayı, ruh durumunu etkileyen destekler

3. Bölüm: Detoksifikasyon

  • Şelasyon, ağır metallerin temizlenmesi
  • Metilasyon döngüsünün işler hale getirilmesi
  • Organları desteklemek, karaciğer, böbrekler, bağırsaklar, deri

4. Bölüm: İlaçlar

  • Anifungal ilaçlar
  • Antibiyotikler
  • Antiviraller
  • Antienflamatuarlar
  • Antidepresanlar
  • Antipsikotikler
  • Stimülanlar
  • Antihistaminikler

OTİZM-ENFLAMASYON (İLTİHAP) FAKTÖRÜ

Otizmin kronik, beyin hücrelerinin iltihaplanması yani nörolojik iltihabi durumla yakın ilgisi var. Bağışıklık sisteminin bozulması beyin enflamasyonunu tetikler. Enflamasyon nörotransmitterlerin fonksiyonlarını engeller. Beyindeki enflamasyon ağır metallerin atılımını zorlaştırır hatta mevcut durumu daha da artırır. Enflamasyon beyin hücrelerini etkiler, öldürebilir de. Otizm ve ADHD’nin dopaminle ilgili sorunları vardır.

Beynin sevgiyi isleyen bölümü nörolojik korteksin frontal loblar bölümü önde, korkuyu içine alan ve daha az gelişmiş amygdala ise arka taraftadır. Birçok otistik kişinin bu bölümler ilgili bozuklukları oluyor. Korku, endişe artıyor, çocuk sürekli panik durumunda, OCD, içten gelen uyarım kontrolünü sağlamada zorluk, kızgın saldırgan durum, paranoya ve aşırı korku durumu ile ilgili. Bu bölüm aşırı çalışırsa diğer bölümleri de etkiliyor. Mesela ona yakın olan talamusu. Ki otizmli kişilerde bu bölümün fonksiyonları da bozuk. Bu bölüm özellikle duyularla ilgili yaşanan durumu ilgilendiriyor. Genelde otizmli kişilerde bu bölüm küçük ve zedelenmiş. Bu bakımdan duyusal bombardımana maruz kalıyorlar ve iç dengeyi sağlamak için tekrarlayıcı hareketler, sabit bir yere odaklanma davranışlarını geliştiriyorlar.

Üstelik talamus hafıza, duygular, dikkat gibi otizmde sorun olan üç fonksiyonu gerçekleştiren bölüm. Motor hareketleri kontrol ediyor, birçok otistik çocuğun hareketlerinde koordinasyonları zayıf. Talamusun önemli başka bir rolü daha var, nörotransmitterleri kontrol etmek, sağlıklı işlemesini sağlamak. Özellikle sakinleştirici (sinir ileticisi) nörotransmitter serotonin ve zevk nörotransmitteri olan dopamin seviyesi arasındaki dengeyi sağlayan bölümü kontrol eder. Dr. Bock bu iki nörotransmitter arasındaki uyumsuzluğun vücudu stres hormonu kortizonu artırarak amigdalayı sürekli korku, endişe durumuna ittiğini söylüyor.

Dr. ilginç başka bir duruma değiniyor; ayna nöronlar. Bu beyin hücreleri bir başka kişinin deneyimlerini fark etmemize, duygudaşlık, paylaşım, ilgi ile ilgili. Otizmlilerin bu üç durumda da büyük eksiklikleri var, MRI taramaları bunları doğruluyor, bu nöronlar endişe durumunu artırıyor.  Otizmli kişiler için herkes aynı maskeyi takmış gibi, karşısındakini yorumlayamıyor ve doğal olarak endişe, korku hali ortaya çıkıyor.

Bu nöronların ikinci temel etkisi ise sevginin önünde engel oluşları. Karşısındaki kişinin duygularını, vücut dilini yorumlayamadıkları için sevgiye karşı umursamaz bir davranış sergiliyor olabiliyorlar.

Dr. Bock’un yaklaşımı sadece bir bölgeye odaklanma değil, bunu reddediyor. Çünkü vücut bir bütün ve her hücrenin birbiri ile ilişkisi var. Dr. müdahaleyi yapıyor ve vücudun kendi kendini tedavisini bekliyor.

Metilasyonun mucize etkisinden bahsediyor uyguladığı çocuklarda. Sistemik toksik durum metabolik ve nörolojik zarar vermiş zaten, metilasyonla bu zarar verme durumu olumlu anlamda geri dönüşümü sağlıyor sağlıkta.

PROGRAMA BAŞLARKEN!

Testleri yaptırdıktan sonra ilk adım programın ilk ayağını inşaya gideriz. İlk ayak besin değerlerini düzeltmek, desteklemektir. Diyette, beslenmede değişiklikler her şeyden önce gelir. Bazen bu adım bile mucizeler yaratır. Bazense aile için diyete hemen geçmek zordur, o zaman takviyelere başlarız.

Birinci adımdan takviyeler ile desteklemeye geçeriz. Bu adım genellikle birçok gelişmenin tetikleyicisi olur.

Takviyeleri programa dâhil ettikten kısa bir süre sonra detoksifikasyon yani vücudu temizleme işlemini başlatırız. Birçok çocuk için bu adım, gelişmeyi hızlandırandır. Bunu söylemekle beraber detoks olayının yavaş, yan etkileri ve iyileşme krizlerini en minimuma indirecek şekilde uygulanmasına dikkat ederiz. Çocuğun ihtiyacına göre program boyunca ilaç kullanımı devreye girebilir. Programın başlangıcında ilaç kullanımı bazen çok sorunlu durumları ortadan kaldırır, bazen de güçlü bir stimülasyon etkisi yaparak iyileşme programının son dönemine ilave olur. Programın dört unsuru birlikte çocuğun klinik tablosunda ve yaşamında büyük değişiklikler yapabilir. Birçok hastalarımda bu duruma şahit oldum.

BESLENME TEDAVİSİ

YENİ BİR BESLENME DÜZENİNE BAŞLAMA
İyileşme programında olan bütün çocuklar beslenme rejimlerini önemli ölçüde değiştirmelidirler. Diyette değişiklik sonrası 4-A bozukluklarının dışavurumlarında büyük olumlu değişiklikler görülür. İyileşme programında herkese uyacak tek bir cins diyet yoktur. İyileşme programının bir ayağı olan besin terapisinin 6 basit diyet planı vardır.  Fakat öncelikle çocuğu değerlendirip bu diyetlerin ona uygun olup olmadığına bakılması gerekir. Bu 6 diyet şunlardır;

1. Glütensiz-kazeinsiz diyet (buğday, süt ürünleri vs)
2. Özel bazı yiyeceklere karşı tepkiyi hedefleyen diyet (The Specific Food Reaction Diet)
3. Mayalı gıdaları dışlayan anti-mantar diyeti.
4. Anti-Hipoglisemik Diyet
5. Özel karbonhidrat diyeti (SCD=The Specific Carbohydrate Diet)
6. Düşük oksalat diyeti

Genelde otizmli çocukların var olan sorunlardan dolayı kombine edilmiş diyetlere ihtiyacı vardır, yani birden fazla diyet gereklidir. Son ikisi (özel karbonhidrat diyeti ve düşük oksalat içeren gıda diyeti) çocuk ilk 4 diyete cevap vermemişse denenir.

Genel kurala göre diyetlere birer birer başlanır, mesela önce glütensiz-kazeinsiz diyet, sonra gıda entoleransına karşı uygulanan diyet, bunu takiben mantar diyeti ve sonra glisemik indekse göre ayarlanan gıda diyeti. Bu sıra takibi neyin etkili olduğunu göstermesi açısından da önemlidir ama tüm çocuklara uygun tek bir diyet yoktur.

İKİ YİYECEĞİN REAKSİYONUNA KARŞI DİYETLER

Bu diyetlere çocuğunuza iyi gelmeyen gıda maddelerini diyetten çıkartmakla başlarsınız. Bu yiyecekler şu tepkilere neden olurlar; alerjiler, hassasiyetler ve o gıdaya karşı tahammülsüzlük (entolerans) durumu.

Yiyecek reaksiyonlarının belirtileri

IgE alerjileri, IgG hassasiyeti, tahammülsüzlükler (entoleranslar)

Bu üç tip yiyecek reaksiyonlarının belirtileri benzer olabilir. Çocuğunuzda şunları takip edin; ödem, sindirim sistemi problemleri, göz yaşarması, nedensiz gece terlemeleri, baş dönmesi, denge bozukluğu, baş ağrıları, migren, omuz, boyun ağrıları, egzama, ellerde, yüzde ya da başka bölgelerde şişmeler, öksürük,  göğüste sürekli hırıltı, astım belirtileri, eklem ağrıları, bacaklarda kramplar, bacaklarda karıncalanma, algılama problemleri, dikkat dağınıklığı, hafıza ve net düşünememe, duyusal problemler, depresyon, gözlerin sulanması,  göz çevresinde şişmeler, gözaltlarında kara halkalar ya da yatay kırışıklıklar, gazlı durum, karın şişmesi, geğirmek, mide yanması, ülser, ishal, kabızlık, mide bulantısı ya da kusma, burunda, sinüslerde boğazda sürekli akıntı.  Bunlara enfeksiyonlar da eşlik edebilir.

Bu reaksiyonlar bağışıklık sisteminin neden oldukları değil o gıda maddesine karşı kimyasal reaksiyondan kaynaklanır. Sıkça görülür ve ciddi belirtileri olabilir. Klasik alerjilerden daha sık görülürler ve daha az ciddi sorunlara yol açarlar. Ağır fakat sık görülmeyen yiyecek reaksiyonlarıdır. Bazen iki diyet aynı anda başlayabilir; glütensiz-kazeinsiz diyet ve kandida (pamukçuk mantarı) problemine karşı uygulanan diyet gibi.

Bu 4-A hastalıklı çocukların çoğu beslenmede çok seçicidirler. Bu seçicilik, uygulanan diyetlerle birlikte azalır. Bağımlı olunan bu gıdalara karşı gösterilen aşırı yeme arzusu glütensiz-kazeinsiz diyet devreye girdikten sonra azalır. Ailenin kararlı, sabırlı ve tutarlı olması gerekir. Bir başka önemli konu ise organik olmayan gıdaların alımı ile vücuda zararlı hormonlar, antibiyotikler ve çeşitli toksinlerin girmesidir.  Kısaca mümkün olduğu kadar organik, katkısız gıda alımını sağlamak hedeftir. Bu toksinler yorgunluk, isteksizlik, uykusuzluk ya da dinlendirmeyen uyku hali, kronik yatak ıslatma, aşırı tükürük salgılama, konuşurken tükürük saçma ve ağız akması gibi belirtilere yol açar.

GLÜTENSİZ-KAZEİNSİZ DİYET

Bütün 4-A belirtileri olan hastalarıma en azından bir ay boyunca glütensiz-kazeinsiz diyet öneririm.

Tedavi ettiğim otizmli, ADHD ve astımlı hastaların %60’ı bu diyete olumlu cevap verdiler. Bazen gelişmeler çok kısa süre içinde görülebilir. Otizm, ADHD ve astımda en çok kullanılan diyet budur. Çünkü alerjik değildir. Özellikle buğday ve süt gibi gıda maddelerine entoleransı olan klasik alerjik hastalar için en uygun diyettir. Bu diyetle bağırsaklarda düzelme, dilde gelişme, hiperaktif davranışta, ruhsal durumdaki dalgalanmalarda azalma, derideki problemlerde azalma, uykusuzluk, yorgunluk, ağlama problemlerinde iyileşme ve tiroit bezi bozuklukları gibi çeşitli metabolik bozukluk durumlarında düzelme olarak özetlenebilir.

Bazı 4-A durumu yaşayan hastalarda iyileşme bu diyet olmadan imkânsızdır. Glüten buğday, arpa, çavdar, yulafta (daha az) bulunan bir proteindir; sakız gibi yapışkan bir yapısı vardır. Pirinç, mısır, karabuğday ve akdarıda bulunmaz. Amerika’da büyük bir çoğunlukta glüten içeren gıdalardaki proteini parçalayan DPP4 enzimi yetersizdir, bu ayni zamanda süt proteinini de parçalar. Bu enzim görevini yapamayınca, glüten kısmen parçalanır, bu kısmen parçalanan proteinler ya da peptitler bazen opiatlarin (morfin gibi) kimyasal bulgularını taklit eder. Bu peptitler ayni zamanda insanlarda endorfin olarak adlandırılan opiatlara çok benzerler. Yeterli DPP4 enzimi olmayınca hastalar zihinsel dalıp gitmeler hatta bazen alkol almış (entoksikasyon durumu) gibi bir durum yasarlar, bu durum çocuklara öyle bir zevk verir ki glüten ve kazein içeren gıdalardan kolay kolay vazgeçemezler. Meslektaşım Dr. John Pangborn PhD bu kısmen parçalanan glüten ve süt proteinlerinin metilasyona zarar verdiğini keşfetmiştir. Metilasyon işlemi ise toksinlerin vücuttan atılımında çok önemli bir rol oynar.

Metilasyon aynı zamanda nörotransmitterlerin (sinir ileticisi) olması gereken seviyesini sağlar, mesela sıkça ADHD ve keza obezite durumunda görülen dopamin seviyesini yükseltme açısından bu çok önemlidir. Bazı laboratuar testleri vardır, bunlardan biri aşırı glütene karşı hassasiyet gösteren çölyak hastalarında kullanılır. Keza IgE ya da IgG besin alerji testleri de glütene karşı hassasiyeti gösterir. Maalesef bu DPP4 enzim yetersizliğini giderecek bir şey yoktur.  Alınan enzim ek verilenleri kısmen yardımcı olur ama sorunu tamamen çözemez.

Çölyak hastalığı Tip 1 Diyabetle de ilişkilidir. Her 20 çölyak hastasının birinde bu durum görülür. Çölyak hastalarındaki benzerlikler otizm ve ADHD ile örtüşür.  Bu yüzden glüten hassasiyetinin bu iki durumun da büyük bir rol oynadığına inanılır.

Sütün proteini olan kazein, vazgeçilmesi en zor olanıdır. Kazein sütün peynirimsi katı kısmıdır. Peyniraltı suyuna ise whey denir.  DPP4 enzimi kazeini kısmen parçalar, peptitlere indirger. Fakat bu enzim otistk çocuklarda düşük eviyededir. Bu durumu meslektaşım Sid Baker MD arkadaşı Dr. PANGBORN ile birlikte yazdığı ‘Autism; Effective Biomedical Treatments’ adlı kitabında oldukça güzel anlatmaktadır.

Yeteri kadar sindirilmeyen kazein (peynirimsi süt proteini) kazemorfinleri oluşturur ki bunlar da glüten peptitlerinin neden olduğu alkol alındığında oluşan çakırkeyiflik ve morfine duyulan alışkanlık gibi bir durum yaratırlar. Bu ise o yiyeceğe karşı duyulan aşırı istek olarak ifade edilebilir. Süt aynı zamanda IgE alerjilerine de neden olur. Süt entoleransı genelde süt şekerini parçalayan lâktaz enzimi yetersizliğinden kaynaklanır. Bu durum lâktaz enzimi içeren takviyeleri almakla yeterli bir çözüme kavuşur.  Fakat DPP4 enzim yetersizliği çeken çocuklara ya da IgE alerjisi olanlara faydası olmaz.

Bu yüzden katı bir glütensiz-kazeinsiz diyet öneriyoruz. Deneme amaçlı 3 hafta süt içermeyen, 3 ay da glüten içermeyen gıda beslenmesini devreye sokabilirsiniz. Diyetle beraber bazı istenmeyen yan etkiler görülebilir. Bu durum bir alkol ya da uyuşturucu bağımlısının gösterdiği durumla aynıdır. Glüten içermeyen gıdaları ve süt ürünlerini kestiğinizde görebileceğiniz geçici, istenmeyen belirtiler ortaya çıkabilir; uykusuzluk, kızgınlık, aşırı endişe, yorgunluk, gece ve gündüz terlemeleri, aşırı hareketlilik, kabızlık, ya da ishal, sızlanan, mide sorunları, algılamada bozukluk, otistik ve ADHD davranışlarına geri dönüşler ortaya çıkabilir. Bu belirtiler genelde 48 saat içinde azalarak kaybolur.

Glütensiz-kazeinsiz diyetten kaynaklanan bir sorun da hipoglisemi (şeker düşüklüğü) durumudur. Eğer çocuk kesilen gıdaların yerine fazla miktarda karbonhidrat (unlu gıdalar) ya da şeker alıyorsa hipoglisemik durum ortaya çıkabilir.

Bu yüzden glütensiz-kazeinsiz diyetinde olanların ayrıca hipoglisemik diyette de olmalarında da fayda vardır. Aileler bu diyetlerle yeterli kalsiyum alınmadığından kuşku duyarlar. En iyi destekleme yolu takviyelerdir, çünkü pratiktir ve doğru oranda verirsiniz. Bazen çocuklar arada kaçamak yaparlarsa destekleyici bir enzim vermenin yararı vardır, bunun için peptidaz  (DPP4) içeren bir enzimi almanız yeterlidir.

Keçi sütü kazeine reaksiyon gösteren birçok kişi tarafından daha iyi tolere edilir, çünkü başka bir cins kazein içerir. Öte yandan bazı insanlar ise kazeine karşı şiddetli reaksiyon verirler, hem keçi hem de inek sütüne büyük tepki verirler.

2. BAZI YİYECEKLERİN REAKSİYONUNA KARŞI UYGULANAN DİYET (THE SPECIFIC FOOD REACTION DIET)-anti-alerjik diyet

Ben glütensiz-kazeinsiz diyetine ilave tüm hastalarımı bu diyete tabi tutarım. Bunlara ilave diğer yiyecek reaksiyonları şunlardır;

1) IgE alerjileri

2) IgG hassasiyeti

3) Tahammülsüzlükler (entoleranslar).

Bu alerjiler 4-A bozukluklarında yaygındırlar. Bu yiyecek reaksiyonlarına glüten kazein içeren gıdalar da dâhildir. Yiyecek reaksiyonları özellikle, hassaslıklar eğer çocuklar bir ya da daha fazla reaksiyon verdirecek gıdalardan yediklerinde ortaya çıkarlar. Keza glüten ve süt de bu 6 grup yiyecek grubuna dahildir.

Aşırı reaksiyon verdiren 6 çeşit gıda maddesi;

1. Buğday
2. Süt ürünleri
3. Yumurta
4. Yerfıstığı
5. Mısır
6. Soya

İkinci grup en fazla reaksiyon verdiren gıdalar;

7. Çikolata
8. Mayalı gıdalar
9. Çeşitli kuruyemişler

Üçüncü grup: en fazla tepki verdiren gıdalar

10. Narenciyeler (portakal gibi)
11. Domates
12. Aspartam ve MSG
13. Sirke
14. Kabuklu deniz yiyecekleri
Fakat bu tablo genelde kişiye özgü farklılıklar gösterir.

Dördüncü grup: ara sıra tepki verdiren gıdalar

15. Jambon, domuz eti
16. Tarçın
17. Hardal
18. Muz
19. Üzüm, kuru üzüm
20. Hindistan cevizi
21. Soğan
22. Çilek türevi meyveler
23. Bezelye
24. Kereviz
25. Baharatlar
26. Fasulye
27. Kavun
28. Ananas
29. Mantar
30. Biber
31. Erik
32. Arpa
33. Sığır eti
34. Tavuk
Bu yiyecekler besin değeri bakımından zengindirler, bazıları nadiren sorun yaratır.

Genellikle hiç sorun çıkarmayan yiyecekler

1. Pirinç
2. Armut
3. Koyun eti
4. Somon baliği
5. Sazan baliği
6. Hindi eti
7. Zeytin
8. Lahana
9. Havuç
10. Karnabahar
11. Kayısı
12. Brokoli

ÖZEL YİYECEK REAKSIYONLARI İÇİN YAPILAN TESTLER

Üç cinstir; 1.Deri testleri 2. Kan testleri 3. Eliminasyon testi (elimine ederek alerjik gıdayı tespit etme; hasta şüphelendiği yiyeceği beslenmesinden çeker, tek tek gıdaları tarar).

Ben genelde önce kan testini, ara sıra da deri testini isterim ve bunu bizzat hastanın diyetinde deneme yolu ile yapılan testle uyum sağlayıp sağlamadığına bakarım. Bana göre eliminasyon testi  (Gıdaları tek tek elimine ederek tarama, ne dokunup ne dokunmuyor anlamak için) yiyecek hassasiyetlerine en doğru sonucu veren testtir. Sadece IgE alerjilerini gösterir. 4-A bozukluklarında IgE alerjileri şimdi daha yaygın görünüyor. Bu test derinin daha alt dokusuna belirli bir alerjen maddeyi vererek yapılan deri testi kadar güvenilir değildir, bu ikinci deri testini ise acı verdiği için çocuklar genelde reddederler.

Deri ve kan testleri hem IGE hem de IgG alerjilerini verdiği için tercih edilir. İki cins kan testi vardır; RAST(radioallergoabsorbent test) ve ELISA testi (enzyme-linked immunosorbent assays.) Her iki testin de oldukça etkili olduğuna dair deliller vardır. Testlerden sonra doktorunuz size IgE reaksiyonu mu yoksa IgG reaksiyonumu veridiğinizi ve vücudun gıdaya karşı tepkisindeki dereceyi söyleyecektir. Eğer çok hafif bir IgG reaksiyonu varsa çocuğunuz ara sıra, genelde 4 ile 7 gün arasında dönüşümlü olarak o yiyeceği yiyebilir (rotasyon diyeti)

Total Eliminasyon Diyeti (şüpheli alerjen gıdayı tamamıyla çekerek)

Gıdalara katılan tüm yiyecek katkı maddelerinden kaçının. (bunları tek tek yazmıyorum)

Yiyecek reaksiyonlarını çoğaltan çevresel ve kimyasal faktörler

Başka bir alerjen olan gıdaya karşı bunun hassasiyetini giderecek tedavi (desensitasyon) Low Dose Allergen Therapy (düşük dozda alerjen terapisi) olarak adlandırılır. Her iki ayda bir alerjen madde aşı seklinde verilir. Karma alerjen maddeleri kapsar; yiyecekler ve solunumla ilgili, kimyasallar gibi. Bu aşı karışımı bir enzimle bağışıklık sisteminin tepki göstermesini sağlar; güvenlidir.

Bir üçüncü yol solunum alerjileri ile ilgilidir. Bulunduğunuz ortamı kontrolünüz altına alın, yatakları koruyucu bir özel örtü ile kaplamak, odayı havalandırmak, hayvan beslememek gibi.

ÖZET: YİYECEK REAKSİYONLARI

Bu sorunu çözmeniz birinci derecede önemlidir. Yapmanız gereken glütensiz-kazeinsiz diyeti uygulamaktır.

Yiyecek alerjisi testini yaptırmak. En iyi olanı kanda bakılandır.

3. Bazı yiyecekleri beslenmeden çekerek tepkiyi gözlemlemek

Bütün alerjen gıdaları süresiz olarak beslenmeden kaldırmak
Bulunduğunuz çevrede gerekli tedbirler almak, mümkün olduğunca alerjik tetikleyicilerden kaçınmak

1. MAYA İÇERMEYEN DİYET(THE ANTI-YEAST DIET)

Mantarın vücuttaki çoğalmasını kontrol etmek çok önemlidir. Bu durum 4-A çocukları arasında yaygındır. Dikkat etmeniz gereken belirtiler;

  • Karın bölgesinde genelde mayalı yiyecekler yedikten sonra görülen şişme
  • Genital organlarda, ya da mukozal dokularda kasıntı, kızarıklık
  • Parmak, ayaklarda tekrarlayan mantar enfeksiyonları
  • Nedensiz yorgunluk
  • Nedensiz depresyon, nedensiz
  • El, yüz, ayaklarda şişme
  • Hafıza, algılamada yaşanan sorunlar
  • Kronik burun tıkanıklığı
  • Uykusuzluk, dinleneme hali
  • Eklem ağrıları, baş ağrısı
  • Kilo alma, kilo verememe
  • Karbonhidratlar için, ekmek için aşırı yeme isteği
  • Geçmişte steroid kullanımı
  • Antibiyotik kullanımı

Kandida (Pamukcuk mantarı) ile nasıl başa çıkılır?

1. Diyet 2) takviyeler 3) İlaç kullanımı
genellikle üçü birden devreye girer, ilaç kullanımı etkilidir ama her zaman gerekli değildir.

Mantara karşı uygulanan diyet

Bu diyet glütensiz-kazeinsiz diyet ve yiyecek reaksiyon diyetine ilaven aynı anda yapılabilir. Bu diyet hipoglisemik diyetle birlikte yapılır, çünkü sınırlama ikisi için de geçerlidir.

Bu diyette;
Mayalı gıdalar
Mantarın çoğalmasına yol açacak gıdalar (şeker) gibi ya da farklı formda küf ya da mantar içeren gıdalar (peynir gibi, mantar gibi) diyetten çıkartılır.

Kaçınmanız gereken yiyecekler

Ekmek, kek, unlu gıdalar, alkol; özellikle bira.

Mantarı uyaran küf ve fungus tipinde yiyecekler.
Her türlü şeker, bal dâhil, kuru üzüm, meyve suları, peynir, sirke, turşu, zeytin, mantar gibi.

Mantara karşı uygulanan diyetin en büyük faydası sindiremeyen gıdaların bağırsaktan çıkarak sisteme girmesine yol açan bağırsak dokusundaki mikroskobik delinmeleri durumunda iyileşme sağlamasıdır. Bu sindirilmeyen gıdaların vücuda verdiği, özellikle sinir sistemine ve bağışıklık sistemine verdiği zarar büyüktür. Bu durum ‘Leaky gut’ sendromu olarak bilinir ve genelde nedeni bağırsaktaki kandida durumudur.

Kandida mantarları bağırsak hücrelerinin birbirlerine sıkıca yapışmasını önlerler ve yiyecek moleküllerinin dışarı sızmasını sağlamış olurlar. Kandida sorununu çözmek bu durumu iyileştirir.

Arada mayalı yiyecekleri verirseniz tepkileri gözlemleyin. Eğer çocuğunuz rahatsızlandığına dair hiçbir belirti vermiyorsa demek ki tolerans gelişmiş, vücudu dengeyi sağlamış demektir, arasıra mayalı yiyeceklere çok az miktarda göz yumabilirsiniz. Fakat bunu belirli bir süre sonra, çocuğunuz kendisini uzun bir süre iyi hissettiği dönemden sonra deneyin.

İnsan vücudu sürekli değişir, bazen değişiklikler hoş da olmayabilir, özellikle de iyileşme krizlerinde. Çok miktarda kandidanın kısa bir sürede ölmesi bazı istenemeyen durumların yoğunlaşmasına yol açabilir, bu durum bir kaç günden bir haftaya bazen biraz daha uzun bir süreye yansır. Bu durum genelde kandida diyetinin başlangıcında görülür. Eğer çok rahatsız olursa mantar ilacını geçici olarak kesebilirsiniz. Aktive kömür (charcoal) almak da toksinlerin dışarı hızla atılmasına yardımcı olur. İlaca tekrar başlayacaksanız küçük dozlarla başlamalısınız. Kandidaya büyük önem verin.

ÖZET

Kandidaya karşı uygulanan diyette mayalı gıdaları kesin ve doğru takviyeleri ve ilaçları alın.

Tedavi çok rahatsızlık verirse bu isi yavaş bir tempo ile uygulayın. 4-A bozukluğu olan çocuklarda hipoglisemi ya da sekerin düşmesi sıkça görülür, özellikle otizm ve ADHD’de.

Hipogliseminin belirtileri otizm ve ADHD de görülen belirtiler gibidir; algılamada zayıflık, huzursuzluk, dalıp gitmekler, yorgunluk, fiziksel olarak güçsüzlük, kelimeleri doğru telaffuz edememe gibi.

Kanımca hipoglisemik belirtiler otizm ve ADHD durumunu etkiliyor, bazen de yanlış teşhislere yol açıyor.

Hipoglisemi belirtileri

  • Sinirlilik, endişe
  • Algılamada, hafızada zayıflık
  • Kafa karışıklığı
  • Konuşma güçlüğü
  • Kâbuslar
  • Yorgunluk
  • Dalıp gitmeler
  • Depresyon
  • Aşırı terleme, gece terlemeleri
  • Uykusuzluk
  • Yiyeceklere aşırı ilgi duyma, özellikle tatlı ve karbonhidratlı yiyeceklere karşı
  • Sıkça yemek, ya da atıştırma isteği, eğer yapamazsa sinirlilik belirtileri

Tabii bu belirtilerin çoğu yiyecek reaksiyonlarında ve kandida durumunda da görülüyor. Gördüğünüz gibi bir durum diğer bir durumla iç içe geçiyor. Böyle olunca güçlü belirtiler veriyor ve otizm, ADHD tablosunu yansıtıyor. Özellikle bu belirtiler hipotiroidi, kronik enfeksiyon, toksik durum, besinsel eksiklerle birleşince beyin ve sinir sistemi için ağır bir saldırı oluyor.

Hücrelerdeki düşük şeker insuline karşı direnç yaratıyor, bu durum da sıkça var olan bir iltihabi durumdan tetikleniyor. Bu yüzden iltihaba karşı takviyeler yardımcı olabilir. Hipoglisemik durumun en sık görülen nedeni beslenmenin yetersiz, fakir olması ve yüksek miktarda karbonhidrat tüketimidir. Karbonhidrat ya şeker ya da nişasta içerir, sindirim sisteminden hızla emilirler ve kan şekerinde önce hızlı yükseliş ve daha sonra düşüşe neden olurlar (reaktif hipoglisemi).

Bu yüzden hipoglisemik diyetin temeli sindirim sisteminden yavaş emilen, yüksek protein ya da lif içeren gıdaların alınmasıdır. Bu diyete uygun en iyi besin maddeleri; yağsız et, balık, soya fasulyesi (!), yumurta ve düşük nişastalı sebzelerdir. Eğer süt ürünleri çocuğunuz tarafından tolere ediliyorsa bunlarda bu diyet için uygundur. Eğer çocuğunuzda hipoglisemik durum varsa her yemekte bu bahsettiğim yüksek protein içeren gıdalardan alması büyük önem taşır.

Yapmanız gereken şey şeker, tatlı içeren ve zengin nişastalı gıdalardan kaçınmaktır. Yüksek nişastalı gıdalara örnekler; patates, pirinç, mısır.

Tahıllar da genelde hipoglisemik durumu olumsuz etkiler, çünkü nişasta bakımından zengindirler ve çabuk sindirilirler. Hipoglisemik çocuklar tahıl alımını sınırlamalıdır, daima temel yemek olarak değil de ek olarak alınmalıdır. Bütün sebzeler, meyveler ve tahılların glisemik indeksini öğrenmek için ilgili çizelgelere bakınız. Bu sizin rehberiniz olmalı. Glisemik indeks bakımından en düşük olandan en yüksek olana kadar bir kaç örnek yiyecek:

  • Fasulye
  • Düşük nişastalı sebzeler
  • Elma, armut gibi meyveler
  • Buğday ürünleri
  • Kuruyemiş ve yağ ilave edilmiş tatlılar
  • Esmer pirinç
  • Çok tatlı meyveler (kavun, kuru üzüm gibi)
  • Haşlanmış patates
  • Hazır sabah kahvaltılıkları
  • Bal
  • Pirinçten yapılan gıdalar
  • Çay sekeri

ÖZET

Yüksek protein, yüksek lif içeren gıdalar alınmalı

  • Yağsız et, tavuk, soya fasulyesi, yumurta, balık gibi
    düşük kalorili, düşük nişastalı ve yüksek lif içeren sebzeler alınmalı,
  • Tatlı tüketiminden kaçınmak
  • Tahılı sınırlamak, yeniyorsa yüksek lif içeren (tam) tahıl alınmalı
  • Kafein içeren içecekler alınmamalı
  • Meyve sularını kesinlikle sınırlandırılmalı, eğer alınıyorsa bol su ile sulandırmak
  • Proteinden zengin yemekler

3) Özel karbonhidrat diyeti

Bazı çocukların buna ihtiyacı vardır. Çocukların çoğuna bu kadar sınırlı bir diyetin uygulanması gerekmez. Genelde DAN camiasındaki terapileri almayanlar, bu diyete yönlendirilirler. Çocukta fark etmeniz gereken bulgular şunlardır; müzmin (kronik) ishal, karın şişkinliği, gazlı durum, karın ağrısı ve kabızlığa eşlik eden kolit. Bu diyet çocuğundaki ağır ülseratif koliti tedavi eden Elaine Gottschal tarafından geliştirilmiştir.

Glütensiz-kazeinsiz diyet, mantar diyeti ve hipoglisemik diyetler denenmiş ve bunlarla birlikte davranışsal, algılama da olumlu bir gelişim durumu yok ve bağırsakta probiyotik dengesizliği durumu (bowel dysbiosis) hala devam ediyorsa özel karbonhidrat diyeti uygulanmalıdır. Dr. Side Bakar bizzat kendisi bu diyetin etkilerini anlamak için denemiş ve otizmli birçok çocuk için en iyi diyet olduğuna karar vermiştir. Bu diyet daha fazla karbonhidrat alımını sınırlıyor. Çünkü bu karbonhidratlı gıda maddelerinin bakteriyel enfeksiyonları azdırıp bağırsakta enflamasyon durumunu olumsuz etkilediğine inanılıyor.

Bu durum nişastalı gıdalar ya da şekerin tam anlamıyla enzim eksikliği nedeni ile sindirilememesinden kaynaklanıyor. Bu özel karbonhidratlar bazı insanların iki şeker moleküllü disakkaritlerin sindirememesinden kaynaklanıyor. Bu parçalanamayan gıda molekülleri enflamasyona neden olup aşırı mukus salgısı, bakteriyel durumu arttırıp geçirgen bağırsak (leaky gut) sendromununa katkıda bulunuyor.

Özel Karbonhidrat diyetinde elimine etmeniz gereken yiyecekler

Bu diyette diğerleri gibi uzun süredir devam eden bağırsak sorunlarını iyileştirmek amaçlanır, vücut toksinleri atarken ve kendini yeniden dengelerken zaman zaman rahatsız edici dışavurumlar olabilir. Çocuğun sağlığında ve davranışlarında gerileme diyete başladıktan sonra 2., 3. veya daha sonraki aylarda görülebilir. Bu huzursuz durum bir kaç hafta devam edebilir. Eğer bu gerileme görülürse iyileşme yolunda iyiye işaret demektir. Bu dönmede çocuğun huzursuzluğu hafifletmek için detoks olayına hız verebilirsiniz. Bu diyet herkes için değildir, birçok çocuk buna ihtiyaç kalmadan iyileşme gösterirler. Özel karbonhidrat diyeti süt ve tahıl içermeyen ve taş devri diyetine benziyor. Özel karbonhidrat diyeti otizme besinsel anlamda müdahalede yenidir. Henüz klinik olarak faydası yeterince ispatlanmamıştır. Böyle bile olsa eğer çocuğunuz hiçbir şeye cevap vermiyor ise bu diyet pozitif bir yaklaşım olabilir.

4-Düşük oksalatlı diyet

Bu diyet otizmde en yeni ve en az kullanılan olanıdır, fakat ümit verici işaretler var.
Çocuğun diğer diyetlere cevap vermemişse karbonhidrat alımına karşı reaksiyonlarını gözlemleyin
(Diyetin etkilerini gözlemleyin, faydalı oluyor mu diye).

Eğer etki yoksa diyeti bırakın. İnek, keçi, soya, pirinç sütü, Hindistan cevizi sütü, çay ve meyve suları, fırınlanmış sert kabuklu yemişler, tuzlu fıstık, konserve meyveler, kurutulmuş meyveler, reçeller, pirinç, karabuğday, akdarı, bulgur, çavdar, konserve sebzeler, patates, yer elması, soya fasulyesi ve nohut, işlenmiş et (sucuk, sosis gibi) işlenmiş balık ve peynir.

Anti hipoglisemik diyet

4-A bozukluğunda özellikle astımda, çocukların toza, küfe, polene, hayvan tüyüne, akarlara karşı alerjen olmaları sıkça görülen bir şeydir. Eğer bunlar dikkate alınmazsa iyileşme görülemez. Özellikle solunum alerjenleri çimene ya da polene bazen mevsimsel daha çok yiyecek alerjileri ile birlikte görülen ürtiker durumuna benzer belirtiler verir. Genelde solunumla ilgili alerjiler IgE polen alerjisini tespit etmek kolaydır ama zor olanı IgE olmayan reaksiyonların tespitidir.

Bazı alerjistler kimyasal maddelere karşı hassasiyeti şüphe ile yaklaşırlar. Ben aynı fikirde değilim. Evet çok sık görülmüyor ama hassasiyeti olan bazı ufak grup çocuklarda bu durum vardır. Bu durumla mücadelenin en iyi şekli kaçınmaktır. Bunu yaşama yansıtmak ise zordur. İnsanlar bu alerjen maddelerden kaçınamadıklarından alerjistler desensitize etme yoluna giderler, kısaca deri altına bu alerjen gıdayı verme işlemidir. Bu, mesela solunum reaksiyonlarına yol açan polen gibi. Bu tedavi 6 ay veya daha fazla sürebilir, eğer belirtiler çok ağır bir tablo çiziyorsa denemekte fayda vardır.

Düşük oksalatlı diyet

Bu diyet henüz deneme safhasındadır. Daha fazla test yapılmalıdır: Herkese olmasa da belki bir grup çocuk için faydalı olabilir. Oldukça sınırlayıcı bir diyet ama bir grup çocuk için faydalı olacağına dair işaretler var. Bu diyetin özelliği yüksek oksalat içeren gıdaların alınmamasıdır. Oksalat birçok gıda maddesinde bulunur, bazı insanlar bunları doğru metabolize edemezler. Oksalat kalsiyumla bağlanır, aşırı oksalatlı gıda alındığında bu böbreklerde böbrek taşı oluşumuna yol açabilir. Genelde böbrek taşı olanlar bu diyeti takip ederler. Özel karbohidrat diyetinde çocuklar yüksek oksalat içeren badem türü gıda maddelerini alırlar, belki de bundan dolayı yarar sağlamamışlardır. Oksalatın kalsiyum metabolizmasına karışması haricinde aşırı bir şekilde alınan oksalatlı gıdalar toksiktir ve oksalat bağırsakların düzgün fonksiyonunu etkiler.

Çocuklarda bu konuda gözlemlemeniz gereken ipuçları;

  • Yemek yedikten 2 saat sonra karında ağrı.
  • Sık sık tuvalete çıkmak
  • Yağ emiliminde güçlük
  • TMG ve DMG karşı reaksiyon verme
  • Kronik kabızlık ya da ishal
  • Oksalat içeren gıdalara karşı aşırı yeme ilgisi
  • Bağırsakta enflamasyon yapan çikolatalı süt, kakao, yüksek oksalat içeren meyvelerden yapılan içecekler

Yüksek oksalat içeren gıdalar

Badem, domates soslu konserve fasulye, yeşil fasulye, yer fıstığı ezmesi, susam, ayçiçeği, tofu, ceviz, çilek gibi bütün çilek cinsleri, incir, kuru üzüm, kivi, limon kabuğu, portakal kabuğu, mandalina ve bunlardan yapılan içecekler, kuru fasulye, kereviz, pırasa, maydanoz, biber, ıspanak, domates çorbası, sebze çorbası, tarçın, kuru biber, zencefil, soya sosu, maydanoz.

Eğer çocuğunuz diğer diyetlere olumlu cevap vermedi ise oksalat diyetini deneyin ve etkilerini gözlemleyin.
Oksalat içeren gıdaları sınırlayın,  sürekli durumu takip edin, eğer yardımcı olmuyorsa diyeti bırakın.

İyileşme Programında Besin Terapisinin Kısa Özeti

Alerjik reaksiyon veren gıdaların alımını keserek bunu glütensiz-kazeinsiz diyet ile birlikte bir kaç ay uygulayın. Mayalı gıdalara dikkat edin, aşırı karbonhidratlı, unlu gıdalar vermeyin, organik almaya özen gösterin.

Bunları yaptınız ve durum hala iyileşmiyorsa, özel karbonhidrat diyetini ve daha sonra da gerekirse oksalat diyetini deneyin.

Normal gelişimdeki çocuklar da bu diyetlerden fayda sağlarlar. Reaksiyon verdirmeyen yiyecekler herkes için zaten iyidir. Bu metot iyi uygulanırsa oldukça iyi sonuç vericidir. Şüphelendiğiniz gıdaları 7 ya da 10 gün için çocuğunuzun beslenmesinden çekin, vermeyin sonra verin ve tepkisini ölçün. İşlenmiş bir gıda birçok reaksiyon verdirecek maddelerle dolu olduğu için beslenmede yer almıyor.

Bu uygulamanın zor yani, iki hafta gıdayı çekseniz ve sonra verseniz vücut o gıdaya karşı hassaslık taşıdığı halde şiddetli tepki vermeyebilir, bu ise insanı şaşırtır. Bu testi ikinci seçenek olarak kullanmak, özellikle çocuklar için bence daha uygundur.

Probiotikler

Bağırsaktaki bozukluk (Bowel dysbiosis) A-4 A çocuklarında sıkça görülen bir durum olduğu için probiotiklerin kullanımı çok önemlidir. Probiotikler iyi bakterileri arttırlar ve mantar gibi kötüleri de kontrol altına alırlar. Yoğurtta probiyotik vardır ama takviyelerdeki daha zengindir. Antibiyotik kullanan çocuklarda probiyotik vermek önemlidir. Çünkü antibiyotikler kötü bakterilerin yanında iyileri de öldürürler.

Bir cins probiyotik (Saccharomyces Boulardii) mantara doğrudan saldırır. Probiotikler ayrıca TH1 bağışıklığını geliştirir ve aşırı uyarılmış TH2 bağışıklık sisteminin sakinleştirir. Probiotiklerin alımında mantarı arttıracak yiyeceklerin ve alerjik gıdaların tüketilmemesi önem taşır.

Probiotikler candidaya karşı oldukları için arasıra istenmeyen mantarların ölmesinden dolayı rahatsızlık veren duruma neden olurlar. Bu durum geçicidir; bir kaç gün sürebilir. Eğer çocuğunuzda laktoz ya da kazeine (peynirsi süt proteini) karşı reaksiyon varsa (ki %60 otizmli çocuklarda olan durum budur), probiotikleri sütten çoğaltılan türevde almayın. Genelde 1-2 yüksek, kaliteli bir probiyotik markası öneririm.

İkinci Grup takviyeler

Bu gruptaki takviyeler genelde büyük bir oranda A-4 bozukluklarındaki çocukların tedavisinde kullanılırlar. Bu gruptaki takviyeler herkes için değildir ya da tedaviye daha sonraki bir evrede protokollerine dâhil edilebilir. Mesela selenyum herkes için iyidir ama ben önceliği C vitaminine veririm.

Bu gruptakiler bazı çocuklar için elzemdir, hatta çok kritik bir önem taşırlar. Benim önerdiklerim özellikle
enzimlerdir.

Sindirim sistemi problemi ile sorunları olanlar;
% 69 oranınında reflü
%42 oranınında kronik gastrit
%67 oranınında kronik duodenit
%58 karbonhidrat enzim eksikliğinden çekiyorlar. Dr. Andrew Wakefield, Dr. Arthur Krigsman ve Dr. Karoly Horvarth mide-bağırsak sorunları ile bulgularına referans veriliyor bu bölümde. Bunlara ilave kronik yangı, enflamasyon pankreasın yeterli sindirim enzimi üretememesinin ana kaynağıdır.

Otizmli çocuklarda sıkça görülen durumlar;

  • DPP4 enzim yetersizliği ki bu enzim glüten/kazein proteinlerini parçalıyor,
  • Lipaz enzim eksikliği ki bu da yağları parçalıyor.
  • Şekeri sindiren enzimlerin eksikliği ki bu da kompleks şeker alımında çok önemli
  • Bu enzimlerin eksikliğinden kısmen parçalanmış glüten/kazein, yağ asitleri, şeker molekülleri ile beraber nörotoksik kısmen parçalanmış proteinler ya da peptitler oluşuyor. Bu peptidler ise nörolojik durumu tetikliyor ve davranış bozukluklarına neden oluyor.

Bu bakımdan otizmli çocukların şu enzimleri alması büyük önem taşır;

Peptidazlar. Bu enzim peptidlerin parçalanmasını sağlıyor
Lipaz yağların sindirimini sağlıyor
Amilaz. Nişastalı besinlerin sindirimini sağlıyor
Disakkaridazlar (lâktaz, maltaz, sükraz ve izomaltaz) çift şekerleri parçalıyor.

(Bunu söylemekle beraber bazı insanların bu grup şeker içeren gıdalardan tamamıyla uzak durması lazım, özel karbonhidrat diyetinde önerildiği gibi ).

Enzimler nadiren de olsa ishal yapabilir, bu etki doz azaltılınca kaybolur.  Bazı çocukların enzimlere tahammül edemedikleri görülmüştür. Enzimlerin çocuklarda kullanımı yine çocuğa özeldir; bazılarının kombine bir şekilde almasına bazılarının ise eksik olanı tamamlama, tek tek almasına yönelik kullanım söz konusu.

Ben her yemekte genelde bir-buçuk ya da 2 kapsül enzim kullanımı öneririm. Ama doz, çocuğun yaşına, vücudunun gücüne ve aldığı diğer tedavilere bağlı olarak ayarlanır.

B6 Vitamini yıllar önce psikolojik hastalıklara karşı etkisi ispatlanarak kullanılmaya başlanmıştır. Dr. Bernard Rimland otizmde B6 kullanımına dair 22 bilimsel araştırmayı değerlendirmiş ve bunlardan 21’i pozitif etki göstermiştir.

B6 vitamininin en önemli faydası metionin metabolizmasında gelişme sağlamasıdır. Bu metabolizma metilasyonun çok önemli bir unsurudur. Özellikle aşırı glütamat ya da GABA eksikliğinden kaynaklanan epileptik kriz durumlarına önemli pozitif etkisi vardır.

B6 vitamini dekarboksilaz enziminin eksikliğini hafifletir. Eksiklik halinde çocuklukta huzursuzluk, uyku sorunları, gelişmede gecikme, zayıf kaslar ve gözlerdeki sürekli hareketlilik olur. B6 vitamininin Carpal-tunnel sendromuna da olumlu etkisi vardır.

Bu problemlerin çoğu özellikle metiyonin metabolizmasının bozulmasına bağlıdır ve otizmli çocuklar arasında yaygındır. Otistik çocuklar B6 vitaminini iyi metabolize edemezler. Bu yüzden sıklıkla P5P (aktif B6 vitamini), B6 ile birlikte verilir. Bazen B6 çocuklarda aşırı hareketlilik, kendi kendini stimüle edici sabit hareketlerde artış yaratabilir, dikkatle gözlemleyin.

Yemekle birlikte verin

  • Yeterli çinko verin; B6 vitamininin metabolize olması için.
  • B6 etkisini artıracak yeterli amino asit verin, bunun bir yolu sindirim sistemi enzimlerini vermektir.
  • Magnezyumu B6 ile beraber verin, sinerjik (aynı yönde) etki yaratır.
    Benim önerim günde 100-500mg

Taurin

Otizmde en eski kullanılan amino asittir.  Dr. Sid Baker 1984’ten beri kullanmaktadır ve otizm protokolünün en önemli unsurlarından biridir.

Taurin bir kaç önemli fonksiyonu vardır;

  • Magnezyumun etkisini arttırır. Esansiyel (elzem, omega) yağ asitlerinin metabolik işleminin bir parçasıdır.
  • Güçlü bir antioksidandır.
  • Metilasyon işleminin dolaylı bir parçasıdır. TMG ve metil B12 ile sinerjik çalışabilir.
  • Bazı hastalarda epileptik krizleri azaltır ve GABA aktivitesini arttırır.
  • Sülfür içerir, sülfat geçiş yolu gelişmemiş çocuklara böylelikle yardımcı olur.

Taurin eksikliği otizm durumunda özellikle sistein seviyesi düşük olduğunda ortaya çıkar. Eğer yenen et iyi sindirilememişse, bakteri ve enfeksiyon varsa taurin seviyesi düşer. Ben genelde bağırsaktaki mantar durumu düzelinceye kadar taurin vermem. Önerim 500-2,000mg’dir.  Dozaj kişinin kilosu, yaşı ve uygulanan diğer tedavi protokolüne göre değerlendirilir.

Folinik asit

Folinik asit metilasyonda metilB-12 ya da metilkobalamin üretimine yardımcı olur, metil gruplarına kobalamin eklenmesini sağlar.

Folinik asit etkisiz, hareket edemez bir hale gelebilir ki bunun da metilasyona etkisi olumsuzdur. Yeterli dozda alındığında durum düzelir.

Bazen kan testlerinde folik asit normal görünür ama aslında metilasyona hizmet eden özel birimlerde düşüklük olabilir. Bu yüzden mesela kan değerinde folik asit normal bile olmasa B12 vitaminini bırakmayın.

Önerim: 800-1,600mcg günlük olarak N-asetil-sistein
Önerim: 50-100mg merhem seklinde, ya da 250-500mg günlük ağızdan seklindedir.

Amino aitler ve dallı-zincirli amino asitler:

Bunlar detoks sürecinin önemli birer parçasıdırlar. Vücudumuzda proteinleri yapan 21 farklı amino asit vardır, bunlardan bazıları kaybolmuşsa ya da düşükse tüm amino asitleri zayıflatırlar.

Amino asitler nörolojik, immunolojik ve sindirim sistemi fonksiyonları için çok önemlidirler. Enzimleri, antikorlar, immünglobulinler, nörotransmitterler ve hormonları inşa ederler.

Otistiklerin üçte birinde dallı-zincirli amino asitler (lösin, izolösin ve valin) düşüktür. Bunların bu isim altında adlandırılmalarının nedeni biyokimyasal esnekliği artıran zincirli karbon moleküllerinden dolayıdır. Bu üçlü amino asidi genelde NAC (n-asetil sistein) ile birlikte veririm. Böylelikle ağır metallerin atılımında istenmeyen etkiler azalır. Bu durum özellikle kabızlık çeken çocuklarda önemlidir, çünkü metaller tekrar yığılmaya başlar. Bunlara ilaveten iki özel amino asit testlerde sıklıkla düşük bulunur; lizin ve metionin.

Lizin kronik herpes virüsüne vücudun direnç göstermesine yardımcı olur, metionin ise metilasyon döngüsünde kritik bir rol oynar. Yine birçok takviyede görüldüğü gibi bazı çocuklar metionin durumunda eksiklik olmamasına rağmen metionin takviyesi alırlarsa buna tahammül edemiyorlar.

TMG ve DMG

Her ikisi de folinik asit ve metil-B12 ile sinerjik bir şekilde etkileşime girerler. Her ikisi de otizmli çocuklara olumlu etki yapmıştır, özellikle konuşma ve göz kontağında. Bunların yüksek dozda verilmesi istenir ama, düşük dozda başlamak akıllıcadır.%7 oranında bir çocuk grubu DMG’ye, hiperaktif ve huzursuzluk belirtileri ile negatif reaksiyon göstermiştir. TMG’ye negatif oran ise %14 gibidir, buna ara sıra görülen saldırganlık tepkileri de dâhildir.

Eğer; düşük sistein, yüksek histidin ve yüksek serum folat varsa DMG verilmesine ihtiyaç olabilir.

Eğer yüksek homosistein, düşük metionin ve yüksek serum folatı varsa TMG verilmesine gereksinim doğmuş olabilir.

Önerim: DMG-125 -1000mg günlük
TMG: 175-2000mg günlük

D Vitamini

Kışın güneş ışını daha azdır. Güneşten kazanılan D vitamini seviyesi düşüklüğünün grip, nezle hatta belki mültipl skleroz gibi otoimmün bozukluğuna neden olduğu gösterilmiştir.

D vitamini balık karaciğeri yağında bulunur (balık yağında ise bulunmaz). Balık karaciğeri yağında aynı zamanda 10 kere fazla A vitamini de vardır. Bu bakımdan bazı çocukların özellikle kış dönemlerinde balık yağı ile birlikte D vitamini almasında yarar vardır. Yağda çözülen A vitamini gibi D vitamini de fazlası toksik etki yaratır, bunun için kontrol edilmesi gerekir.

Önerim günlük 400-800 i.ü.

Coenzyme Q-10

Streste vücudun CoQ-10 durumunu azaltır. Viral enfeksiyon döneminde beyaz kan hücrelerinde CoQ-10 düşüktür. CoQ-10 eğer bağışıklık problemleri, hipotoni, yorgunluk ve mitokondriyal problemler varsa önerilebilecek bir takviyedir. Ben günde 30mg-200mg arası öneririm.

Transfer Faktörü

Kolostrumda (ağız sütü, ilk süt) bulunur. Transfer faktörü ayrıca TH-1’yi geliştirir, 4-A çocuklarda olumsuz yönde aşırı uyarılan TH-2 ile dengeyi sağlar.

Transfer faktörü genelde yumurtadan ya da inek sütünden elde edilir. Laktoz piyasada çok bulunur, fakat çoğunda transfer faktörü düzeyleri düşüktür ve kazein içerir. Transfer faktörünü bir kaynaktan almak önemlidir. Transfer faktörü hastalıklara karşı vücudu güçlendirir. Eğer çocuk sıkça hastalanıyorsa, otoimmün bozukluk varsa, alerjiler hâkimse transfer faktörü kullanılabilir. Ayrıca kronik, düşük seviyede bağırsakta ya da başka bir organda viral enfeksiyonu olan çocuklara da ben sıkça öneririm. Genelde 200-1.800mg günlük olarak öneririm.

Selenyum

Bu çok güçlü bir antioksidandır. 4-A çocukları için çok önemlidir çünkü glutatyon metabolizmasında önemli bir rol oynar.

Otistikler arasında glutatyon metabolizması kısmen anormal bir tablo çiziyor ki bu da cıvanın varlığından kaynaklanıyor. Selenyum kısmen de olsa glutatyonun etkisini artırıyor.  Selenyum keza bağışıklık sisteminin önemli bir güçlendiricisidir, az dozda bile etkisi görülür. Vücutta yüksek seviyede selenyum olması kanser riski taşıyor. Selenyum hücre zarını oksitlenmeden korumaktadır. Fakat aşırı alım negatif reaksiyonlar veriyor ve monitorize edilmelidir. Ben günlük 100-400mcg arasında öneririm.

Demir

Bu takviye herkes için gerekli değildir. Demir eksikliği olanlarda yorgunluk, bitkinlik, neşesizlik, kayıtsızlık gibibelirtiler vardır. Bu belirtiler genellikle anemik durumdan önce ortaya çıkar. Bazen çocuklar (özellikle ADHD) kayıtsız tavırlar gösterdiklerinde aslında demir düşüktür vücutlarında, başka bir şeyle mesela Ritalinle bu maskelenirse de ana sorun aynı kalır.

Demir bağışıklık sistemi için önemlidir ve kronik enfeksiyon geçirenlerde testlerde düşük demir seviyesi kontrol edilmelidir. Demirde eksiklik lenfosit tüketilmesine, antikorların azalmasına ve sitokin üretimine yol acar ve T-hücre aktivitelerini olumsuz etkiler. Eğer demir düşükse bu durumu düzeltilmelidir.

Demir birçok enzim için gereklidir. Eğer aşırı miktarda alınırsa zararlıdır. Serbest radikalleri uyarır. Ayrıca aşırı demir bakteri ve mantarların yeniden çoğalmasına neden olur.

Gerekli durumda günlük olarak 10-80mg elementer demir öneririm, tabii çocuğun yaşı, kilosu ve tedavi protokolüne göre doz değişebilir.

Karma Vitamin ve Mineraller

4A çocuklarına karma vitamin ve mineralleri vermek oldukça mantıklıdır. Çünkü çocukların çoğunda eksiklikleri vardır, fakat bazıları klinik olarak görülmez bile. Bu karma vitaminler genelde çok sayıda takviyeyi almayı reddeden çocuklar için de iyidir. Handikapı içindeki bir maddeye karşı reaksiyon varsa, bunu tespit etmenin zor olduğudur. Genelde ben eğer çocuk takviyeleri rahatlıkla tolere edebiliyorsa o zaman öneririm. Bakır içerenden kaçının, çünkü bakır toksiktir. Zaten 4-A çocuklarında genelde bakır yüksek çıkmaktadır.

A ya da B6 vitamini alımını da çocuğun ihtiyacına göre sınırlamanız gerekebilir.

CoQ10

CoQ10 özellikle süt salgılama (laktasyon) işlemi sırasında oluşur. Şimdi takviye olarak da almak mümkündür. CoQ10 bağışıklık sistem hücrelerinin birbiri ile iletişimine yardım eder. Bir hücrenin diğerine zararlı patojeni nasıl tanıması gerektiğini öğretir. CoQ10, vücudun ürettiği doğal bir moleküldür; yiyeceklerde de bulunur. Vücutta her hücrede bulunur.

Hücrelerin enerji üreten bölgeleri için mitokondriye büyük ihtiyaç vardır. Eğer CoQ10 düşük seviyede mitokondriler iyi çalışamaz. Bunun dışa vurumu aşırı yorgunluktur. Ben genelde tedavi ettiğim çocuklarda yorgunluk, bir şeye kendini verememe durumu varsa bu takviyeyi öneririm. Vücudun CoQ10 üretmesi zordur yiyeceklerden bunu almanız içinde çok büyük miktarlarda yemeniz gerekir. En iyi kaynak sardunya balığıdır ama 30mg gibi küçük bir miktar için bile çok miktarda yemeniz gerekir. Takviye vermek işi kolaylaşır. Son yıllarda CoQ10’nun önemi daha iyi anlaşılmıştır.  CoQ10’nun bağışıklık sistemine katkısından dolayı temel takviyelerden biri kabul ediliyor; özellikle kanser vakalarında.

D vitamini

D vitamini bağışıklık sisteminin güçlenmesine yardımcı olur. Otoimmün ve alerjik hastalıkların önlenmesine yardımcı olur. Bu bakımdan ayni zamanda otoimmün durumu ve alerjilerle birlikte giden genel bağışıklık zayıflığı 4-A hastalıklı çocuklar için çok yararlıdır.

TMG, DMG

Bu ikisi ağır metallerin atılımında metilasyon döngüsüne katılımlarından dolayı çok özel bir etkileri vardır. Birbirlerine benzerler, TMG, DMG’den bir fazla metil grubu taşır.

Amino asitler

Amino asitler proteinlerin yapı taşlarıdır ve genelde otizmli çocuklarda düşüktürler. Özellikle bazı amino asitlerin düşüklüğü daha sık görülür;  taurin, lizin, metionin ve bunlara ilave lösin, izolösin ve valin gibi dallı-zincirli amino asitler.

Sistein

Bu amino asit NAC (n-asetil sistein) olarak da  bilinir ve vücudun detoks yeteneğini arttırır. Ayrıca vücutta metilasyonu artıran glutatyon seviyesini de yükseltir. Ağır metalleri, kimyasal maddelerin atılımını kolaylaştırır. 30 yıla yakın bir kullanım geçmişi vardır. Keza iyi bir antioksidandır. Sülfür içeren enzimleri korur. Kendisi sülfür içerir ve sülfasyon işlemini geliştirir. Fakat sülfür mantar üremesini de arttırır. Kandida sorunu olanlar ağızdan alınan NAC’den olumsuz etkilenirler. Eğer mantar sorunu varsa NAC’yi deriye sürülen merhem  tarzında verin.

Folinik asit

Bu besinde metilasyon için çok önemlidir. 4A-deki çocukların çoğu metilasyonu bunu ilave etmezler ise tam yapamazlar. Metilasyonun sadece önemli tek bir unsuru olmasına rağmen metilasyonu destekleyen B12 vitamini ve DMG gibi diğer ek verilenlerle de birlikte alınması gerekir. Folinik asit B kompleksi vitaminlerden folik asidin ya da B9 vitaminini bir formudur. Folinik asit folik asitten farklı metabolize olur, otizmli çocuklar için doğru formu önemlidir. Bazı çocuklarda folik aside tahammül edemezler.

Krom

Bu eser element insuline yardımcı olur ve kan şekerinin hücrelere gitmesini destekler, bazı hastalar için önemlidir. İnsuline direnç sık görülür ve hiperglisemik duruma neden olur, bu da diyabetik bozukluğun bir öncüsüdür ve belki de birçok iltihabi bozukluğun.

Krom takviyesinin hipoglisemik durumu azalttığına ve bu şekilde diyabetiklere yardımcı olduğuna söyleniyor ama krom alan birçok kişinin seker ve karbonhidratlarının emilimini daha etkin bir şekilde yapabildikleri görülmüyor. Ben kromu genelde reaktif hipoglisemik ya da daha hafif glisemik dengesizlik (ki bu da tatlıya karşı aşırı bir istek vardır) durumlarında öneririm. 50-400mcg günlük doz önerimdir.

Metil B12

Bu özel formdaki B12 aynı zamanda metilkobalamin diye de bilinir. Metilasyon sürecinde ve özellikle ağır metallerin atılımında çok önemli bir rolü vardır. Maalesef cıvanın vücutta bulunması vücudun kendi metil B12 işlevini bloke ediyor.  Metil B12 takviyesi yapılınca metilasyon işlevi düzeliyor ve glutatyonla beraber ağır metaller tekrar elimine edilebilir hale gelebiliyor.  Klinik deneyimime göre %70 çocuk metil B12’den fayda sağlamış görünüyor. %10-15 hastada ise yan etki olmuştur (hiperaktivite, uykusuzluk, huzursuz durum ve saldırganlık). Bu belirtiler metil-B12 bıraktığınızda kayboluyor, bu süreç bir kaç günden bir kaç haftaya kadar sürebilir.

Metil-B12 ya burundan ya da enjeksiyon seklinde verilir. Eğer çocukta bağırsak sorunları varsa ağız yoluyla verilen sekil etkili değildir, enjeksiyon tercih edilir Dr. James Neubrander bu tarz tedaviyi insülin iğneleri ile deri altından veriyor.  Burada önemli nokta biz bir eksikliği tedavi etmiyoruz, bağımlılığı ediyoruz. Yani yüksek Metil-B12 vermekteki amacımız B12 vitamini eksikliğini gidermek değildir. B12 vitamini düzeyi normal bile olsa ama metabolik tıkanıklıkları aşmak için uyguluyoruz. Hastalarıma genelde ikinci bazen ilk görüşmemizde öneririm.

Eğer metil-B12 uygulayacaksanız, tam formu kullanacaksınız, tabletleri değil, iğneleri tercih edin. Önerim vücut ağırlığına göre her üç günde bir 65mcg/kg enjeksiyon seklindedir.  Burundan her gün 1,250 veya 2,500mcg da verilebilir.  Yine çocuğun kilosu, yaşı ve uygulanan tedavileri dikkate alınmalıdır.

Melatonin

Melatonin en iyi uyku ilacıdır; antioksidandır. Üstelik enflamasyonu arttıran sitokin aktivitesini de bloke eder. Melatonin ayrıca beyinde piridoksal kinaz enziminin aktivitesini de arttırır. Ben melatoninin spektruma geniş etkisini bilmekle beraber, çocuklara sadece uyku düzensizliği varsa, bu durumda ve bu amaçla veririm. Doz önerim çocuğun kilosuna ve diğer faktörlere göre günde 0.5-3mg arasında değişir.

ÜÇÜNCÜ GRUP DESTEKLER (TAKVİYELER)

Bu gruptaki takviyeleri belki bazı hastalar belirli dönemlerinde kullanmışlardır. Bazıları ise belki de hiç kullanmamışlardır. Bu grupta bitkisel kaynaklı takviyeler de kullanırım, özellikle solunum yollarındaki tıkanıklıklar, enflamasyon ve enfeksiyon durumlarında. Bazı hastalar için bu son takviyeler çok önemlidir.

DMAE (dimetilamin etanol)

DMAE vücudun düşünce ve hafıza ile temel ilintili bir nörotransmitteri olan asetilkolinin üretmesini sağlıyor. Birçok otizmli ve ADHD’lı çocukta görüldüğü gibi asetilkolinin seviyesi genelde düşüktür; bu da düşünce ve algılamada güçlük olarak yansıyor hastaya. Seviyenin yükselmesi ise göreceli olarak algılamada iyileşme durumunu ortaya çıkarıyor.

DMAE fosfatidilkolinle (lesitinden elde ediliyor) birleştiğinde asetilkolin üretiyor; beraberinde B vitamini ya da pantotenik asit verin. Bu bakımdan olumlu bir etki görmek isterseniz DMAE’yi diğerleri ile birlikte verin.

Bazı çocuklarda DMAE kullanımı duygusal durumda olumlu gelişme gösterebiliyor. Asetilkolin seviyesini genelde arttırmak sakinleştirici bir etki yaratıyor, fakat bazı çocuklarda ise bu uyarılma farklı etki yaratabiliyor; uykusuzluk gibi. Fakat bu takviyenin kullanılması epileptik hastalar ve bipolar bozukluğu olanlar için iyi değildir; durumlarını daha da kötüleştirir.

Önerim: çocuğun yaşı, kilosu ve tedavisi dikkate alınarak günde 100-500mg verilmelidir.

Kreatin
Kreatin kas yapıcı olarak bilinir. Sizin de bildiğiniz gibi sporcular, vücut geliştiricileri kreatini sıkça kullanırlar. Otizmli çocukların büyük bir kısmının kas gelişimleri zayıftır,  bu bazen kreatin eksikliğine bağlıdır.  Kreatin ayrıca beyin ve kaslar arasındaki enerji transferi ile de ilişkilidir. Detoks ise hücresel gelişimin devam eden bir işlemidir ve enerjiye ihtiyaç vardır. Düşük kreatin seviyesini yükseltmek kasların gücünü ve oluşumunu arttırır.

Kreatin ayrıca bir hücrenin başka bir hücre ile iletişiminde ( ki buna beyin hücreleri dâhildir) önemli rol oynar. Düşük seviyedeki kreatinin otizmli çocuklarda sözel dilde eksikliğe neden olabildiğine de inanılıyor.

Kreatin eksikliğinin klinik ipuçları

Zayıf kas gelişimi, hem güç hem de şekil olarak
Kanda kreatinin seviyesinde düşüklük
İdrarda kreatinin seviyesinde düşüklük
Amino asitlerden ornitin ve beta-alanin seviyesinde yükselme
Önerim: günde çocuğun durumuna bağlı olarak 750mg’dır.

Gamma Globülin

Bu takviye güçlü bir bağışıklık sistemini uyarıcısıdır, iğne yolu ile damardan verilir.  Şimdilerde ağızdan verilme şekli de çıkmıştır. Gamma globülin seçilmiş serumdan geliştirilen yoğunlaştırılmış IgG antikorların bir formudur. Bu serumdan elde edilen IgG molekülleri çok büyüktür ve bağırsaktan emilemezler. Sindirim sistemi içinde aktiviteleri sınırlıdır.

Oral (ağızdan) gamma globülin, bağışıklığı zayıf olan çocuklar için uygun bir tedavidir. Özellikle disbiyozis durumu görülen sindirim sistemi bozukluğu olan bağırsak hastaları için uygun bir tedavidir. Bazen gamma globülin başka takviyelerle elde edilemeyen bağışıklık durumunu iyileştirici etkiyi sağlayabilir.

Bu iyileşme krizlerinde aniden baş ağrısı, mide bulantısı ya da gribal belirtiler olabilir.
Ağızdan verilen (oral) gamma globülin bağırsak disbiyozu (ki bu da enfeksiyonlarla ilintilidir) için yardımcı olabilir. Ben ara sıra bu takviyeyi kullanırım. Önerim ağızdan toz şeklinde günde 1-2 ölçektir.

N-asetil-karnitin

Bu takviyenin algılama fonksiyonunda gelişme gösterdiği görülmüştür ve bazı araştırmacılar beynin iki küresi arasında iletişimi artırdığına inanıyor. Beyin için iyi bir antioksidanıdır ve yaşlılıkla ilintili hafıza kayıplarının görüldüğü vakalarda, ya da Alzheimer hastalarında kullanılıyor. Bu takviyeye ihtiyaç olduğuna dair görülen belirtiler:

  • Kanda trigliserit seviyesinin yüksekliği
  • Kanda karnitin seviyesinin düşüklüğü
  • İdrarda ya da kanda adipik, suberik ve oktonedionik yağ asitlerinde yükselme
  • Kaslarla ilgili hastalıklar, kas zayıflığı, kronik yorgunluk

Bu takviyeyi en iyisi besin tedavisinden ve sindirim sistemi sorunlarını iyileştirmeye başladıktan sonra vermek gerekir. Önerim: günlük 500-2000mg’dır.

Activated Charcoal (aktif tıbbi kömür): Bu takviye toksin temizliği için kullanılır.
Önerim: bir ya da iki kapsül, günde iki ya da üç kere.

Sillimarin

Bu takviye karaciğer hücrelerini korumak için yaygın bir şekilde kullanılıyor. Karaciğer zehirlenmesi, hepatotoksik hasarlar, siroz ve hepatit tedavilerinde etkin olduğu görülmüştür. Aynı zamanda bazı ilaçların toksik etkisine karşı, bazı zehirli mantarlara karşı da karaciğeri koruyor.

Sillimarin vücudu aktif kömürle temizlenmede yakalanamayan toksinlere karşı koruyor. Bu toksinler daha çok karaciğer hücrelerine zarar veriyor.

Sillimarin DNA ve RNA sentezini uyararak ve karaciğer hücrelerinin toksinlere izin veren reseptörlerini bloke ederek onları koruyor. İyi bir karaciğer antioksidandır, glutatyonu arttırır ve oksidatif stresi azaltır.

Milk thistle bitkisinden elde edilmiştir, bu takviye ilaç olarak gerektiğinde kullanılmalıdır.
Öneri: Günlük 80-525mg

Fosfatidilkolin

Asetilkolinin, fosfatidilkolin üretimi için DMAE ve B5 vitamini ile birlikte alınmaları algılamada güçlü bir etki yapar.

Fosfatidilkolin sadece nörotransmitter asetilkolin üretmekle kalmaz, zedelenen nöronların iyileştirilmesinde de rol oynar. Buna ilave beyin haricinde yağ metabolizmasında kullanılır. Kolesterolü kontrolde tutmada kullanılır. Ayrıca beyinde sinirleri saran miyelin kılıfının yapımını da destekler. Fosfatidilkolin hücreler arası zarının önemli bir unsurudur. Karaciğeri korur ve temizler.

Genelde bu takviye sakinleştirici etki yapar ama bazı çocukları aşırı uyarabilir.
Önerim: günlük 1,500 -9,000 mg

5HTP

5 -HTP serotonin aktivitesini arttırıcı ilaçlara karşı bir alternatif takviye olabilir. Bu ilaçlar SSRI (serotonin geri alım inhibitörleri) yaygın adı ile antidepresanlar olarak tanınırlar. Bazı kişilerde verilen SSRI ilaçların güvenilir ve güçlü etkisine rağmen 5-HTP kullanılırsa benzer etki görülebilir. Bazı araştırmalar 5 HTP depresyon, uykusuzluk, panik atak ve kilo kontrolünde etkin bir takviye olarak kullanılabileceğini göstermiştir.

5-HTP genelde iyi tolere edilir ama bazılarında sinirlilik halleri yaratabilir. Bunun nedeni belki zaten bu kişilerde yüksek serotonin seviyesinin varlığıdır. Aşırı serotonin yükselmesi de düşüklüğü de bozukluklara yol açar, en iyisi dengede tutmaktır. 5 HTP ayni zamanda karbonhidratlara karşı aşırı bağımlılığı azaltır. Önerim: günde 50-200mg, genelde gece alınır, bazen dozlar bölünebilir.

Karnosin

Bu kısmi bir proteindir, özellikle epilepsi durumunda faydalıdır. Anlaşıldığı kadarı ile sadece epileptik krizleri azaltmakla kalmıyor, algılamada, bozulmuş konuşma fonksiyonunda da iyileşme sağlayabiliyor. Teoriye göre karnosin beyinde ve merkezi sinir sisteminde var olan yatıştırıcı nörotransmitter GABA’yı zenginleştiriyor, epileptik kriz aksiyonunu düşürüyor.

Karnosin kas zafiyetinde olumlu iyileşme sağlıyor ve daha çok müsküler distrofi hastalıklarında kullanılıyor.

Otizmli çocukların %20’sinde karnosin seviyeleri yüksek bulunuyor. Nedeni çinko eksikliğidir. Çinko karnosin parçalıyor ve çinko seviyesi otizmlilerde düşüktür. Karnosin zaten aşırı yüksek bir seviyede var olan otizmli çocuklara verildiğinde ise onları hiperaktif yapıyor, bu ek verilen bırakılınca bir kaç gün sonra etkisi kayboluyor. Yine bireysel tedavi protokolü yapmanın önemi bir kere daha görülmüş oluyor böylelikle. Önerim: Günlük 200-800mg

SAMe

Ben nadiren kullanırım. SAMe’nin olumsuz reaksiyonlarını göz önüne alarak metilasyonu B12, folinik asit, DMG ve TMG verilenleri ile desteklemeyi tercih ederim. Önerim: günlük 200-800mg.

Pycnogenol

Serbest radikaller ve enflamasyon ile ilişkili birçok hastalık durumu olduğu için bu takviyenin geniş bir kullanım alanı vardır.
Önerim: günlük 25-200mg

Diğer Bitkisel kökenli takviyeler

Asırlar boyu insanoğlu bitkisel kökenli, yoğunlaştırılmış doğal takviyeleri ilaç olarak kullanmışlardır. Ayrıca birçok farmakolojik ilaç da çeşitli bitkilerden geliştirilerek elde ediliyor. Ben daha çok enfeksiyonlara karşı kullanılan bitkisel takviyeleri tercih ederim. Çünkü bakteri, virüs, parazitler ve mantar gibi zararlı patojenlere karşı tedavide etkilidirler. Farmakolojik ilaçlar sadece tek bir grubu etkilerler, mesela antibiyotikler sadece bakteriyi öldürür, bazen bir cins bakteriye karşı etkindirler. Antiviral ilaçlar ise sadece virüslere karşı etkindirler, ayni şey mantar için de söylenebilir. Bitkisel kökenli ilaçların başka bir özelliği de daha hafif yan etkilerinin olduğudur. Sıkça kullandıklarım;

Kuersitin

Bu egzama ve alerjilerde histamin salgısını bloke ettiği ve enflamasyonu azalttığı için kullanılır. Doğal bir histamin ve iltihap karşıtıdır. Günlük: hastanın durumuna göre 600-1800mg öneririm.

Zerdeçal

Güçlü bir antioksidandır, en önemli etkisi doğal bir iltihaba azaltıcısı olmasıdır. Ayrıca sinirleri koruyucu özellikleri de vardır ve bağırsak tedavisinde de kullanılabilir. Günlük doz; 500-1500mg arasında değişir.

Oregano oil (kekik )

Kaprilik asit: (Zeytin yaprağı ekstresi)

Bu doğal takviye virüs ve bakterilerin neden olduğu bir dizi enfeksiyon durumunda etkilidir. Viral çoğalmayı durdurması gibi az görülen bir etkisi de vardır. Alerjiler için de yararlıdır. Günlük doz: 500-1500mg

Sarımsak Özü: Laurisidin

BAZI DURUMLARA KARŞI ÖNERİLEN TAKVİYELER

Bu gruplarda görülen takviyeler bir hastanın tüm destek protokolünü oluşturmaz. Mesela birinci grupta verilenler buradaki ilgili gruplarda görülenlerle birlikte verilebilir, belki diğer iki grup takviyeler de alınabilir, yani hastanın durumuna göre seçilir.

Demir (algılamayı açmak için)

Bağışıklığı arttırmak için

Mantara karşı çinko
Balık yağı
A vitamini
Esansiyel yağ asitleri
Probiotikler
C vitamini
E vitamini
D vitamini
Transfer faktörü
Oral gamma globülin

Özel bitki özlü takviyeler

L-arjinin
L-glutamin

Enflamasyonu azaltmak için verilenler

Enflamasyona karşı besinler ve flavonoidler, kuersitin, psinogenol ve diğerleri (transfer faktörü dahil)

Hipoglisemiye karşı verilenler

Krom
Çinko
Magnezyum
Niasin
L-glutamin

Viral enfeksiyona karşı verilenler

Sarımsak
Laurisidin
Transfer faktörü
A Vitamini
C Vitamini
Selenyum
Zeytin yaprağı ekstresi
Çinko
Arabinogalaktan

Bağırsak sızdırmasına (Leaky Gut syndrom) karşı verilenler

Probiotikler
Acidophilus
Bifudus
Saccharomyces boulardii
Çinko
L-glutamin
Pantothenik asit
Gamma orizanol
Çuha çiçeği yağı (Evening primrose oil)
Paramicrocidin (üzüm çekirdeği özütü)
Kapilik
Sarımsak
Laurisidin
Oregano Oil
Probiotikler
Çinko
C Vitamini
Transfer faktörü
Biyotin

 

ADHD (dikkat dağınıklığı)

  • DMAE
  • Fosfatidilkolin
  • Magnezyum
  • Çinko
  • Demir
  • L-Tirozin
  • Metil-B12
  • C Vitamini
  • Pantotenik asit
  • Taurin
  • Omega 3 yağ asitleri

Hiperkaktivite (ADHD) durumu için

Magnezyum
L-Teanin
Taurin
GABA
Inozitol
Metil-B12
Omega-3 EFA yağ asitleri

Astım için

Magnezyum
C vitamini
Gamma linolenik asit (GLA)
B6 vitamini
Pantotenik asit
Kuersitin
Pycnogenol
Balık yağı (EPA/DHA)
L-Arjinin

Metilasyon için

Metil-B12
Folinik asit
DMG
TMG
Çinko
N-asetil-sistein (NAC)
Glutatyon

ÖZET

Bu bilgi sizi korkutmasın, 50 farklı besin takviyesi verdim size, ama belki çocuğunuz sadece 10 tanesini kullanacaktır. Çocuğunuzun durumu iyileştikçe zaten siz buna sarılacaksınız.

HTPr
Metil B-12
DMAE
Fosfatidilkolin
N-asetil-karnitin
B-kompleks vitaminleri, pantotenik asit dahil
Çinko

Bu ilaç gibi olan yağ Hindistan cevizinden elde ediliyor, bakteri, virüs, mantar ve parazitleri temizlediğine inanılıyor. Günlük doz 10-40 hap seklinde, aktif olan içindeki madde alisindir ve virüs parazit, mantar, bakterilere, enfeksiyonlara karşı etkilidir. Sülfür grubundan olduğu için ağır metallerin atılımında doğal bir detoks aracıdır. Günlük doz 500-3000mg’dır. Bu yağ asidinin virüs ve bakterilere karşı etkin olduğu görülmüştür. Bazı uzmanlar mantara karşı da etkin olduğunu düşünüyorlar. Günlük doz 800-1200mg’dır. Temel unsuru karkavaldır; bakteri, mantar ve parazitlere karşı etçildir. Günlük doz bir iki damla zeytinyağı ile karıştırılmış bir şekilde de alınabilir. Kan-beyin engelini geçebilen belki de bir kaç antioksidandan, koruyucudan biridir, doğrudan nöronları etkiler. Güçlü bir oksidatif stres önleyicisidir. Çalışmalar C ve E vitamininden daha fazla etkisi olduğunu gösteriyor. Yüksek dozda güçlü bir enflamasyona karşı kullanılan takviyelerden biridir. Bazı kişilere faydalı olabilir. Metilasyon işleminde de faydalı olabilir; 5 çocuktan birinde olumlu etkisi gözlemlenmiştir.

Bu takviye triptofan adlı amino asidin bir formudur. Bu ise sakinleştirici bir nörotransmitter olan serotoninin temel besin öncüsüdür. Serotonin seviyesi sıkça görüldüğü gibi otizmli ve ADHD çocuklarda düşüktür. Karkaval bazen bu seviyeyi yükseltebilir. Aktif unsuru bilinen bir besin maddesi olan lesitinden elde ediliyor. Lesitin ise düşün ve hafıza ile ilintili, bir nörotransmitter olan asetilkolinin besin öncüsüdür. Bu önemli besinde bir eksiklik algılama üzerine önemli etki yapar. Günlük bir diyet 1000mg bu besinden almamızı sağlar, iyi bir netice görmek için buna katlamamız gerekir.

Takviyeler genelde kapsül formundadır ve özel bir amaç için kullanılır. Sindirim sisteminde toksinlerle bağlanır ve sistemden atılmalarına yardımcı olur. İlaçlar ve ek verilenlerin tetiklediği, toksinlerin neden olduğu, mantar, bakteri gibi zararlı patojenlerin temizlenmesinde görülen ani reaksiyonun (die off) tedavisi bu ek verileni kullanmanın bir değeri vardır. Aktive kömür diğer ilaç ve ek verilenlerden, yiyeceklerin emilimi etkilediği için farklı zamanda alınmalıdır. Geçici olarak gaita da kararma yapar, zararsızdır geçicidir. Kötü yan etkisi çok nadirdir. Bu besin takviyesi vücudun enerji üreten her hücresine, mitokondrilere yağ asitlerini taşır. Mitokondrial bozukluk olanlarda etkilidir.

N-asetil-karnitinin en tercih edilen formu L-karnitindir, çünkü daha fazla nöroaktifligi vardır. Bu amino asit genelde otizmli çocuklarda düşük seviyede, çünkü metabolizmaları cıva tarafından bloke edilmiş durumda. Doğal farmakolojiye yeni katılan takviyelerden biri ama etkisi bazı hastalarda çok olumlu oldu. Özellikle algılamada güçlük, hafıza zayıflığı, dikkatini verememe durumlarındaki genelde bu durum ADHD çocuklar da görülüyor.

Şelasyon öncesi sorunlar-1

Bu konu önemlidir, çünkü var olan toksinleri temizlemeye çalışırken yeni ilaveler yapmamak gerekir. Bunun için;Cıva içeren amalgamları kullanmayın, var olanı temizletin. Çünkü yemek yerken, içerken, diş gıcırdatırken ufak miktarlarda da olsa cıva ağza yayılıyor. Bu konu oldukça tartışmalı. Çoğunluk diş doktorları amalgamın sorun yaratmadığına dair hem fikirler, fakat birçok diş doktoru da bu perspektife karşı. Ben de cıva içeren amalgamın zararlı olduğuna inanıyorum. Bireyin metabolik durumu ve kaç adet dolgu taşıdığı bu risk faktörünü belirleyen en önemli öğelerdir.

Belki birçok insan neden bu amalgam dolgulardan sorun yaşamıyor diye düşünülebilir.  Muhtemelen bu kişiler diğer toksinlerden de önemli ölçüde etkilenmezler. Mesela bir kişi yüksek ya da orta seviyede derecede kurşun,  arsenik,  alüminyum ya da başka toksik maddeler almışsa çok az miktarda cıvaya tahammül edemeyebiliyor. Esas sorun bu toksinlerin artarak (birikici etki) bir etki yapabileceğini sağlık alanında çalışanların henüz görememiş olmaları. Bu durumu meslektaşım John Green MD, bir kokteyle benzetiyor, yani çok az miktarda farklı alkol maddesi alsanız bile sonuç tüm alkol almış gibi sizi fena etkilemesi, çünkü birleşip kombine bir etki yaratıyor.

ŞELASYON ÖNCESİ SORUNLAR-2

Besin değerlerinin gözden geçirilmesi, eksiklerin tamamlanması

Otizmli çocuklarda besin unsurlarında eksiklikler vardır. Bunlar halledilmeden başlanırsa şelasyon detoks işlemini etkiler hatta çocuklar da metabolik sorunlar yaratır.

Şelasyon metaller atılırken mineral değerlerini düşürüyor. Mineral seviyesini şelasyon öncesi zenginleştirin. Özellikle çinkoya önem verin. Kalsiyum, magnezyum, selenyum takviyesi yapmak bu minerallerin değerleri düşürmese bile iyidir. Bakır içeren ek destekten kaçının. Mineral seviyesini düzenli olarak kontrol etmek gerekir. Üstelik vücudun metilasyon işlemini harekete geçirecek detoksu aktif hale getiren bazı özel ek besin maddelerini vermek önemlidir. Metilasyonu düzeltmek önemlidir, çünkü şelasyon durdurulduktan sonra doğal olarak vücut bu işlemi sürdürür eğer fonksiyon yapabiliyorsa. Otizmli çocukların birinci temel problemi metilasyonun sorunlu olmasıdır. Metilasyonu zenginleştirmek için glutatyon aktivitesini artırın. Bunun içinde onu oluşturan üç ana amino asidi önemseyin; sistein, glisin ve glutamik asit. Glutatyon güçlü bir antioksidandır ve doğal bir detoks ilacıdır.

ŞELASYON ÖNCESİ SORUNLAR-3

Birçok otistik çocuğun gastrointestinal sistem ile ilgili büyük sorunları vardır. Bunlar çözümlenmeden şelasyon yapmak doğru değildir, çünkü hasta daha kötü olabilir. Özellikle kabızlık durumu önemlidir. Ağır metaller dışkı ile birlikte dışarı atılıyorlar, bu işlemin hızlı olması gerek ki yeniden geri dönmesin ve bağırsaktan kana tekrar emilim olmasın.

Başka mide-bağırsak sorunları ise ishal ve disbiyozisdir. Özellikle mantar ve bakteri üremesinde aşırı artma. Şelasyonda sırasında eğer ağızdan n-asetil-sistein ya da alfa-lipoik asit alınırsa bu sorunlar kötüleşir. Bu nedenle herşeyi doğru bir sıralama ile yapmak önemlidir.

ŞELASYON ÖNCESİ SORUNLAR -4

Karaciğeri ve böbrekleri kontrol altında tutmak

Şelasyonu sizinle takip edecek doktor bunu ancak çocuğun böbreklerle ilgili fonksiyonunu kontrol ettikten sonra (BUN ve kreatinin testi ile) ve karaciğerin fonksiyonunu testlerle değerlendirdikten sonra (AST, ALT, GGT ve bilirubin testleri) karar vermelidir. Ayrıca, beyaz kan hücrelerinin (lökosit) sayımı da önemlidir. Çünkü şelasyon ilaçları belirli bir stres yaratıyor. Kemik iliği, böbrekler ve karaciğerin bunu kaldırıp kaldıramayacağının iyi bilinmesi gerekir.

Ayrıca doktor çocuğun tam kan sayımını detoks işleminden önce yapmalıdır. Bu testler çocuğun şelasyona hazır olup olmadığı belirlerler. Bu testler şelasyon devam ederken periyodik olarak tekrar edilmelidir.

ŞELASYON TEDAVİSİ

En sık kullanılan ilaç DMSA’dır. Diğerleri DMPS ve kalsiyum EDTA’dır. Ayrıca alfa-lipoik asit de vardır (ki bu hafif bir şelasyon ilacıdır).  Başka bir sülfür içeren ilaç olan, ağır metalleri özellikle arseniği temizleyen TTFD hakkında fazlalık olmaması açısından daha az bilgi vereceğim.

Bazen doktorunuz bunlardan birini, bazen bir kaçını kombine bir şekilde kullanır. Bazen farklı hastalar bir şelasyonun ilacına daha iyi cevap verirler. Hangi şelasyon ilacının kullanılması gerektiğine ait karar doktorunuza aittir.

DMSA

DMSA diğer şelasyon ilaçları gibi ağır metallere bağlanır. Bunlar olmaksızın ağır metaller vücuttan atılamazlar. Dokuları, hücreleri bloke ederler, normal fonksiyonlarını bozarlar. Özellikle beyindeki hassas nöronları ve bağışıklık sistemindeki hücreleri bozarlar.

DMSA genellikle ağızdan verilir, ayrıca fitil olarak, ya da deriye merhem olarak sürülerek de verilebilir. DMSA kurşun temizlenmesinde kabul edilmiş bir ilaçtır ama doktorlar tarafından diğer toksik durumlarda da yaygın olarak kullanılmaktadır.

Genellikle DMSA doğru kullanıldığında güvenlidir ama güçlü bir ilaçtır, yan etkileri de ağır olabilir; özellikle hassas bünyeleri ve ağır metallerle yüklü olan 4-A çocuklarında. Bu yüzden doktor tarafından verilmesi ve takip edilmesi gerekir.

DMSA’nın farklı metallere bağlandığı tespit edilmiştir. Bunlar arasında kurşun, cıva, arsenik, teneke, nikel ve antimuan da vardır.  Cıva kadar diğer metaller de zararlıdır, özellikle kurşun zekâ seviyesini düşürür.
Çocuğunuza şelasyon yapılıyorsa kontrol için bazı testlerin yapılması gerekir. Bunlar tam idrar tahlili, BUN ve kreatinin testi (böbrekler için) ve tam kan sayımı (kemik ilgi baskılanmasını görmek için) ve karaciğer testleridir (özellikle transaminazlar (ALT, AST) ve GGT).

Mineral testlerinden özellikle çinko önemlidir, çünkü DMSA çinko atılımını ikiye katlıyor.
Bakır durumu da kontrol edilmelidir.

DMSA ile tedavi üç gün sürer, bunu takip eden 11 gün şelasyon ilacı alınmaz. Bu iki haftalık bir dönüşüm yaratır ve aşırı miktarda ilaç alımını önler. Verilen ilaç miktarının artışı ağır metallerin hacmini de artırabilir ki bu da organlara büyük stres yaratır (onun için 3 gün ilaç kullandıktan sonra, 11 gün dinlenme dönemi vardır).

Bu iki haftalık dönüşümlü tedavi birçok çocukta bu tedaviyi aylarca sorunsuz yürütme imkânını vermiştir. Tabii bunu söylerken çocuğun durumu, kilosu, yası ve diğer faktörlere de bakmak gerekir. Bu tedavi çok az miktarda metal atılımına neden oluyorsa bırakın.

DMSA’nın yan etkisi ancak 19 gün devamlı alındığında görülmüştür ve doktorların referans kitabında vardır.

Bu olumsuz etkiler;

Mide-bağırsak bozuklukları
Vücut ağrısı
Serum transaminazlarında (ALT, AST) artış
Boğaz ağrısı, öksürük
Döküntü
Baş dönmesi
Gözlerde rahatsızlık
Karaciğer enzimlerinde artış
Kemik iliğine baskılanma (bu sonuç bir kişide görülmüş, 19 gün DMSA alındıktan sonra)
İlacın diğer yan etkileri son derece nadirdir.

Bir vakada müköz zarda enflamasyon (ki bunun adı erythema multiforme ya da Steven-Johnson sendromu) görüldü. Başka bir ciddi deri bozukluk durumu ise toksik epidermal nekroliz ya da TEN adlı durumdur; bu da DMSA’nın olumsuz etkisi olarak bir vakada görüldü. İlacı bırakınca durum düzeldi. Özetle yan etkiler nadirdir, ama bilmek gerekir.

DMSA doğru bir şekilde alınırsa yan etkiler nadir ve hafiftir bunlar; hiperaktivite, huzursuzluk, uyarıcı davranışların artısı gibi yansıyabilir. Bağırsaklardaki bozulma, mineral eksikliği de bu belirtilere katkı yaparlar.

Diğer Şelasyon İlaçları

DMSA haricinde sıkça kullanılan bir ilaç da kalsiyum EDTA’dır. Kalsiyum EDTA özellikle kurşun, kadmiyum, alüminyum, antimuan, nikel ve tenekeyi temizlemede etkilidir; ama cıva temizliğinde etkisi azdır. Kurşunu temizlemede özellikle damardan verilince çok etkilidir. Bazı çocuklar kan testlerinde görülmese bile dokularında yüksek kurşun deposuna sahip olabilirler. Bu durum onların algılamasını bozmakta ve IQ’lerini düşürmektedir. Kurşun aynı zamanda kırmızı kan hücrelerine ve böbreklere de zarar verir.

Kurşun sadece eski tahtalarda değil havada, tozda, suda, endüstride, toprakta her yerde vardır. Eve bazı meslekte çalışanlar tarafından da getirilebilir; boyama, radyatör tamircileri, inşaat, pil dükkânları. Kurşun artık boya malzemelerinde kullanılmıyor, ama eski evlerde hala mevcuttur. Kurşunun ayrıca sinerjik etkisi de var, yani diğer toksinleri daha toksik hale getiriyor.

Tamamlayıcı tıp doktorları EDTA’yı kurşun ve diğer metaller için kullandıklarında daima kalsiyum formunu kullanırlar; disodyum EDTA’yı değil. Verilmesi gereken daha önce de vurguladığım gibi kalsiyum EDTA’dır.

DMPS

DMPS oldukça popüler bir şelasyon ilacı. Fakat FDA tarafından onaylanmış değil. Amerika’da DMSA’dan daha az kullanılıyor. Avrupa’da ise daha yaygın kullanılıyor, Almanya da reçetesiz alınıyor. DMPS cıvaya karşı etkili, ama diğerlerini de temizliyor. Ağızdan ya da fitil halinde (rektal) kullanılabiliyor. Damardan ve merhem seklinde sürülerek de veriliyor. Yan etkileri DMSA benziyor ama DMSA kadar ya etkileri açısından yeterli araştırma yapılmış değil.

Bir başka daha az kullanılan şelasyon ilacı TTFD’dir; bir çeşit yağda çözülür; karaciğerden sonra idrardan ağır metallerin atılımını sağlıyor. Diğer sülfür içeren taurin ve metionin gibi amino asitler ise sülfat seviyesini arttırıyor. Eğer hastada sülfat seviyesi düşükse ya da hasta ağır metallerle özellikle arsenikle yüklü olduğuna dair belirti varsa bu kullanılabilir.

Bir başka şelasyon ilacı alfa-lipoik asit ya da ALA. Bu doğal şelasyon ilacı diğerlerine göre daha az etkili, ilk tercih edilenlerden değil.

ALA, DMSA bir süre tek başına verildikten sonra şelasyon protokolüne dâhil edilirse ve birlikte verilirse daha etkili oluyor. Bir negatif etki ise bağırsakta mantar üremesini arttırması. Bu durum görülürse ilacı kesin ve mantarları tekrar kontrol altına alın.

Şelasyon hiç bir tedavinin yapamadığını yapıyor. Eğer çocuğunuz ağır metallerle yüklü ise size en ısrarlı bir şekilde doktorunuzla konuşmanızı ve şelasyonu düşünmenizi öneririm.

Detoks-Toksinlerden Arınma

Toksinler, çevresel kimyasallar epidemik otizm durumunu yaratan en önemli nedenlerdir. Bunlar ADHD, astım ve alerjilerde de önemli bir rol oynuyorlar. Daha da özel söylenirse ağır metallerden cıva sorunun merkezindedir.

4-A epidemik bozukluklarına etki eden başka faktörler de var kuşkusuz; kötü beslenme, bağışıklıkla ilgili sorunlar, sindirim sisteminde yaşanan sorunlar, genetik zayıflık ve virüs, mantar, bakterilerin varlığı gibi. Fakat eğer toksinler, özellikle ağır metaller durumu bu kadar ağırlaştırmasaydı, bunlar başarılı bir şekilde çözümlenebilirdi.

Bozulmuş Detoksifikasyon

Eğer herkes vücudundan toksinleri atabiliyor olsaydı toksinler bu kadar tahrip edici olmayacaklardı. Maalesef 4-A çocuklarının özellikle detoks sistemleri zedelenmiştir. Zedelenmiş detoks sistemi ise su sorunları yaratıyor;

Oksidatif stres

Vücudun tüm hücrelerine, beyinden sinir sistemine kadar hepsine zarar veriyor, yok ediyor.

Kronik Enflamasyon Durumu

Buna nörolojik enflamasyon ve bağırsakta, bağışıklık sistemi dâhildir.

Toksik birikim

Toksinler hücrelerde ve kanda, birikiyor ve tüm vücuda zarar veriyor.

Toksinler iki şekilde etkiliyor;

Ekzojen toksinler

Vücudun dışında var olan toksinler: ağır metaller, haşere ilaçları, tarımdaki kullanan kimyasallar, havayı kirleten toksik maddeler.

Endojen toksinler

Bu cins ise vücudun kendi bünyesinden kaynaklanan, metabolik artıklar, bakterilerin ürettikleri, bağırsaktaki bozulmuş durum. Bu iki grup toksinler beş grupta toplanabilirler. Çocuğunuzun her gün bu iki gruptan toksinlerle temas etmesi mümkündür.

Toksinlerin 5 ana kaynağı

1. Metabolizmanın yarattığı artıklar

Bu toksinler vücutta başka şekiller alıyor. Mesela idrarda amonyak, metabolik işleme gereksinim olan hormonlar ve mantarların oluşturduğu yarattığı asetaldehit. Bütün çocukların vücudunda bunlar var ama bazıları temizleyemiyor bunları.

2. Mikroorganizmalar

Bakteri, virüs, mantar ve parazit gibi mikroorganizmalar vücuda yayılabilirler. Varlıklarını önleyemeyiz ama etkilerini detoks uygulayarak sınırlayabiliriz.

3. Kirleticiler (Contaminants)

Bunlar çevremizi kirleten toksinlerdir. Ağır metaller, tarım ilaçları, haşere ilaçları ve PCB gibi çeşitli kirleticiler. Bu toksinler eğer atılmazlarsa hücrelerde ve beyin dokusunda birikirler. Bunların içinde özellikle cıva en kötüsüdür.

4. Uyuşturucular ve alkol

Bu gruptakiler genelde farmakolojik ilaçlar, eczaneden reçetesiz aldıklarınızı kapsar. Eğer doğru dozda alınırsa toksik değildirler ama uzun süre kullanımlarında metabolize olamazlar ve detoks gerçekleşmezse toksik etki yaparlar.

5. Gıda katkı maddeleri

Gıda renklendiricileri, tatlandırıcıları, koruyucuları ve MSG, aspartam gibi uyarıcı toksinler. Ayrıca bu gruba gıdalara katılan hormonlar ve antibiyotikleri de ilave etmek lazım.

DETOKSUN DÖRT EVRESİ

Birinci evre

Bu aşamada amaç toksinlerin vücuttan güvenli bir şekilde dışarı atılıp temizlenmesidir. Ama eğer bağırsaklar mantarın aşırı çoğalmasından kevgir gibi geçirgen bir halde ise detoks başarılı olamaz, bağırsaktan kan geri emilim olur.

İkinci sorun toksinleri etkisiz kılan IgA antikor sisteminin çalışamamasıdır.

Başka bir olumsuz durum ise bağırsaklarda sindirilmiş besinlerin dışarı atılımının yavaşlığıdır (kabızlık). Bu durum elimine edilen toksinlerin dışarı atılmadan tekrar sisteme geri dönme tehlikesini taşıyor. Eğer bağırsaklar böyle yavaş çalışıyorsa, gıdadan alınan posalı yiyecekler yani lifler ya da besin değerleri çok düşükse (Vitamin /mineral eksiklikleri) yiyecekler boşaltım sisteminde çok yavaş hareket ederler ve toksinlerin buradan kana geçmeleri mümkündür.

İkinci evre

Bu safhada önemli olan karaciğerdir. Toksinler bağırsaktan karaciğere hareket ederler. Yağda eriyen toksinler karaciğerde suda eriyen toksinlere dönüşürler, çünkü bu şekilde daha kolay atılırlar. Bu aşamada toksinler geçici olarak gerçek durumlarından daha toksik hale gelirler, daha yapışkan olurlar. Karaciğeri toksinlerden korumanın önemi büyüktür. En iyi takviyeler, B vitaminleri, mineraller ve karaciğeri koruyan sillimarindir.

Üçüncü evre

Bu aşamada bazı besin maddelerin toksinleri bağlama, birleştirme ve tutunmasını sağlarlar. Bu özel besinler toksinlerin dışarı atılımını hızlandırırlar. Bunlar glutatyon, glisin, sistein, taurin ve sülfattır.

Bu besin maddeleri toksinlere yapışırlar, onları daha az toksik duruma getirirler ve sistemden atılmalarını sağlarlar. Toksinlerin bu temizlenme aşamasında bağırsaklar ve idrar sistemi iyi çalışmalıdır. Bol posalı yiyecekler yemek ve susuz kalma durumundan ya da kabızlıktan kaçınmak gerekir. Ayrıca bazı özel seçilmiş gıdaları tüketmek de yararlıdır. Bunlar sarımsak, lahana, karnabahar ya da brokoli gibi sülfat içeren fitokimyasallardır.  Eğer yiyecek olarak alamıyorsa hap, kapsül ek destek verilen şeklinde almasında yarar vardır.

Dördüncü evre

Alkali-asit dengesini (pH) korumak vücudun doğal detoks sistemini destekler. Kural olarak detoks yaparken alkali vücut asidik vücuttan daha iyidir. Gördüğüm çocukların çoğu asidik durumdadırlar. Vücudun alkali durumunu artırmak için bol yeşil sebze, az yağlı et, az şeker ve bazen potasyum sitrat almak yararlı olabilir. Alkali durum detoksu hızlandırır, yeşil içecekler (bitkisel içecekler), yaygın kullanılan bitkisel formüller bu amaçlıdır.

DETOKSTA GLUTATYON

Glutatyon detoksta önemli bir rol oynuyor. Bir sıralama yaparsak;

  • Sadece ağır metalleri değil, kimyasal toksik maddeleri de temizliyor.
  • Güçlü bir antioksidan, serbest radikalleri temizliyor.
  • Proteinleri oksidasyondan koruyor.
  • Mitokondrilerin toksik maddelerden korunmasını sağlıyor
  • Mitokondriyal tarafından üretilen enerjiyi arttırıyor.
  • Bağırsağı saran dokuyu (epitel dokuyu) koruyor ve toksinlerin sisteme girmesini önlüyor.
  • Normal T-hücre fonksiyonunu sağlıyor ve hücre ölümlerinde T-hücrelerini koruyor.
  • C, E vitamini gibi antioksidanların okside olmasını önlüyor, böylelikle antioksidan aktiviteyi korumuş oluyor.
  • Metilasyon işleminde SAMe’nin formasyonunda önemli bir enzimi aktif hale getiriyor.

Glutatyon 4-A çocuklarında genellikle düşük seviyededir ve bunun düşük olmasının neticeleri ciddidir.

Glutatyon seviyesinin düşük olmasının etkileri

Detoks işleminin zayıf olması hücre zarının fonksiyonunu değiştiriyor. Hücre zarları hücrelerden artıkların çıkarılmasını ve yerine besinlerin girmesini sağlıyor. Düşük glutatyon seviyesi ise bu işlemi bozuyor.

Zayıf sinir bağlantısı

Yeterli glutatyon olmadan sinir hücreleri, buna beyin hücreleri dâhil, mesajları bir hücreden diğerine etkili bir şekilde iletemiyorlar. Glutatyon seviyesinin düşüklüğü beyin hücrelerinde ağır metallere, toksinlere karşı hassasiyeti artıyor.

Nörotoksik proteinlerin emilimi

Glutatyon seviyesi düşükse, zararlı peptitler beyine giriyor.

Glutatyon seviyesinin düşüklüğü bağışıklık sisteminde Th2 hücrelerini aşırı uyarıyor, bu durumda vücudun kendi sistemini sabote edici otoimmün reaksiyonlar ve alerjiler ortaya çıkıyor.

Vücudun doğal detoks mekanizması olan metilasyon da düşük glutatyon seviyesinden olumsuz etkileniyor.

Glutatyonun destek olarak verilmesi bazı çocuklarda, artan kendini uyarıcı davranışlar, hiperaktivite, huzursuzluk ve nadir olarak da obsesif davranışlar (takıntılar) gibi yan etkiler gösterebiliyor.

Ben genelde glutatyonu laboratuar testinden sonra öneririm. Laboratuara göre düşük glutatyon, düşük sistein, düşük sülfat ve yüksek lipit peroksitler glutatyon verimini destekler. Eğer sistein seviyesi yüksekse bu glutatyon verimine karşı bir reaksiyon görülebileceğine işaret olabilir. Düşük dozda başlarım ve gözlem yaparım. Glutatyonu damardan çok yavaş, bazen yavaş bir serum gibi (damla damla) veririm. Tek basına bir tedavi olarak vermem, öncesinde ve sonrasında C vitamini, fosfatidilkolin ya da şelasyonda kullanılan kalsiyum EDTA ile birlikte kullanırım.

Oral glutatyon genelde iyi emilemiyor, fakat yeni oral, lipozomal form belki daha iyi emiliyor. Glutatyonu vermek belki takviyelerin etkisini de arttırıyor. Birlikte verilebilecek takviyeler;

Bir çalışmada günlük 500mg C vitamininin glutatyon seviyesini %50 artırdığı görüldü. Ben buna ilave olarak 100-400 İÜ arası E vitamini de ilave ederim.

N-asetil-sistein

Bu besin glutatyonun bir öncüsüdür ve otistik hastalarımın %60-70’inde kanda düşüktür. N-asetil-sistein vermek olumlu etkiler gösterebileceği gibi yan etkiler de yapabilir, aynen glutatyon verilmesinin sorun olabileceği durumlarda olduğu gibi. Keza ağızdan alındığında bağırsak disbiyozisine neden olur, özellikle mantar sorunları olanlarda. Bu durumlarda merhem, enjeksiyon ya da nebülizasyon şeklinde verilebilir.

Metil-B12

Bu vitamin de glutatyon seviyesini yükseltir ve metilasyonu hızlandırır. Bu ürünü folinik asit, TMG veya DMG, çinko ile birlikte vermek de etkilidir. Bazen B6 vitamini de glutatyon seviyesini artırır.

DETOKSUN BASKA METODLARI

Başka bir doğal detoks metodu da saunalardır. Saunalar şelasyonlarla beraber yapılabilir. Ağır metallerin atılmasını kolaylaştırır. Bazı durumlarda, özellikle toksik yüklenme ağır değilse şelasyona girmeden bu doğal detoks yolunu kullanma iyidir.

Metilasyonu artıran takviyeler

Metil B12

TMG

DMG

Folinik asit

SAMe (Bazen)

C ve E vitaminleri

Glutatyon

N-asetil sistein

Çocuğunuzun ağır metallerini temizlerken, diğer toksik atıkları, kimyasal maddeleri de temizlemelisiniz.

Buna yardımcı olacak besin takviyeleri

C vitamini

B6 vitamini

Taurin

A vitamini

Fosfatidilkolin

Sillimarin

NAC (N-asetil sistein)

Alfa-lipoik asit

Glutatyon

Ayrıca bol miktarda su alarak, egzersiz yaparak, derin derin soluyarak, kabızlıktan kaçınarak ve terleyerek doğal detoks yapılabilir.

Terlemenin önemli bir yeri var, deri bazen “üçüncü böbrek” olarak adlandırılır. Bir grup 4A-çocuklar düzenli olarak aldıkları far-infrared saunalardan büyük fayda sağladılar. Ben tramplende zıplamayı da öneririm, susuz kalmadan kaçınmalıdırlar. Saunadan önce az miktar niasin almak iyidir, çünkü niasin kılcal damarları genişletir.

Saunaların başka bir rolü de toksinlerin toplandığı yağ hücrelerini parçalamaktır. Bu karaciğerden atılmalarına yardımcı olur. Bunu söylemekle beraber eğer doktorunuz saunayı önermişse, tepkileri gözleyecek demektir.

Başka bir metot ise damardan fosfatidilkolin vermektir. Bu ek verilen hücre dokusu fonksiyonu ve karaciğer detoksu için önemlidir. Ayrıca temel nörotransmitter, asetilkolini oluşturur, sakinleştirici etkisi vardır.

Detoksa yardımcı olan diğer besin takviyeleri C vitamini ve magnezyumdur. Bunları damardan vermek bağırsak sorunları olanlar için tercih edilebilir.

Oldukça yakın bir geçmişte otizm hastaların hiperbarik oksijen terapisi (HBOT) devreye girmeye başladı. HBOT’un otizmdeki etkilerinden bahsetmek için henüz erken, ama yapılan bazı çalışmalar olumlu olabileceğini gösteriyor. HBOT otistik çocuklarda enflamasyonu azaltır, beyin kan akımını artırır. Jeff Bradstreet MD gibi bazı doktorlar bunu bu tedaviyi sıkça kullanıyorlar ve olumlu etkileri gözlüyorlar; özellikle dil, algılama ve sosyal becerilerde artış gibi. Fakat daha fazla araştırma gerekiyor.

Şelasyon tedavisi

Şelasyonun ağır metallerin atılımında, en etkili bir biyomedikal metot olduğuna inanılıyor. DAN doktorları şelasyonu binlerce çocuğa başarı ile uygulanmıştır. Doktorlar otizmli çocukları ağır metal durumu için idrarda ilaçla uyarılmış test uygularlar. Bu test şelasyona gerek olup olmadığına karar vermede etken olur. Şelasyondan başarılı sonuç almak farklı nedenlere göre değişir. Çocuğun vücudunda şelasyon öncesi ağır metaller yüksekse şelasyonla görülen gelişme çarpıcıdır. Bazen çocuğun yaşı da etken olur. Yaş ilerledikçe belki fiziksel ve nörolojik zarar daha derine islemiş olabilir. Bazen çocuk idrarda ağır metalleri büyük miktarda atmasa dahi gelişme görülebilir. Bazen küçük bir atılım bile büyük fark yapar. Gelişme bazen hızlı olur ki bunu metal atılımına bağlayamayız. Bu durum belki de sülfat durumunun iyileşmesinden ya da oksidatif stresin azalmasından da kaynaklanabilir.

Şelasyonun güvenli olmasını sağlamak birinci derecede önemli

Şelasyon diğer tıbbi işlemler gibi çok dikkatli bir şekilde yapılmalıdır, yoksa zarar verir. İki olum olayı yaşandı, iki çocuk ani kalsiyum kaybının neden olduğu kalp krizinden öldüler. Bu durum hastalara yanlış şelasyon ilacının disodyum EDTA verilmesinden kaynaklanmıştır. Onlara kalsiyum EDTA verilmeliydi.

Yanlış verilen disodyum EDTA bazı durumlarda kullanılabilir ama kural olarak çocuklara verilmemelidir.

Bu üzücü ölümlerde bir başka neden yavaş yavaş, damardan serum gibi (drip-damlayarak) verilmemesi, aksine hızla şırıngadan verilmesidir.

Doktorların birçoğu şelasyon terapisinde daha güvenli olduğu için ya ağızdan (DMSA) ya da yavaşça damardan verilen (kalsiyum EDTA)  ilaçlar kullanırlar. Başka önemli bir nokta ekstra mineral verilmesidir. Mineral seviyesi normal olsa bile güvenlik acısından şelasyona başlamadan önce ve şelasyon suresince mineral vermek önemlidir. Şelasyonun yan etkilerinden biri mineral seviyesinin düşmesi, hiperaktivite, huzursuzluk, kendini uyarıcı davranışlarda artış olarak söylenebilir. Başka yan etkiler de olabilir; beyaz kan hücrelerinde azalma, karaciğer enzimlerinde artış, mantar durumunun kötüleşmesi, BUN (kan üre nitrojen) ve kreatinin yükselmesi ki böbrek fonksiyonunun azaldığına işaret eder, kemik iliği fonksiyonunda orta derecede azalma, hipoglisemi ve nadiren kalsiyum seviyesinin düşmesi (IV kalsiyum EDTA’da hiç olmadı).

Şelasyon olması gerektiği şekilde yapılmadığında riskleri olan, zararlı olabilecek bir müdahaledir. Şelasyon yakından izlenmelidir. Detoks uygulayacak doktor şelasyon konusunda tecrübeli olmalıdır. Şelasyona başlamadan önce hastalar doktor kontrolünde laboratuar testlerini yaptırmalıdır.

Ağır metaller için yapılan testler

Kan testi

Saç ve idrar testi

Bir ilaç vererek yapılan kan testleri (Provokasyon testleri)

Bazen kan testleri güncel var olan kurşun, cıva, arsenik, alüminyumu ya da diğer toksik maddeleri gösterirler. Ağır metalleri bulmada kan testleri çok hassas değildir, çünkü ağır metaller genelde kanda uzun süre kalmazlar, dokulara hareket ederler. Fakat kurşun bazen hala kanda görülebilir. Cıva kanda yüksek seviyede görülmez. Maalesef cıva hızla dokulara, hücrelere ve beyin hücrelerine gider.

Teknik olarak bu ağır metaller kanda görülmedikleri için ağır metal yüklenme teşhisi konamaz.

Saç ve idrarda yapılan testler

İdrar testi ağır metaller için kan testindeki sorunu paylaşır. Yakın bir zamanda eğer ağır metallere maruz kalınmışsa bunu gösterir, bu da üç günden fazla olmayan bir süredir. Bu bakımdan güvenilir değildir. Saçta bakılan ağır metal testi tartışmalıdır, yaygın bir şekilde kabul edilmiş değildir.

Çocukların vücudu dokularda toplanmış ağır metallerle yüklü ve bunları atamıyorlar. Çocukların ağır metallerin atılımını sağlayan metilasyon ve sülfasyon sisteminin çalışmasına farklı cevap verişleri var. Metalleri kolay kolay atamayan çocuklar belki de şelasyondan en büyük faydayı sağlayacak olanlardır.

Provokasyon testleri

Bu testler tamamlayıcı tıp doktorları tarafından dokularda ve hücrelerdeki ağır metali tespitte en güvenilir olarak nitelendirilen testlerdir. Bu test metodu tıbbi ağır metallerin detoksu ve şelasyon terapisini işleyen seminerlerde öğretildi. Bu seminerler DAN doktorları ve American College for Advancement in Medicine’den gruplar tarafından düzenlendi.

Uygulanışı söyle;

Önce idrarda ağır metallere bakılıyor. Sonra şelasyon yapacak bir ilaç veriliyor ve idrarda tekrar kontrol ediliyor. Bazı doktorlar ayrıca dışkıda da ağır metallere bakıyorlar. Eğer ilk yükleme testinde çok az metal var ya da hiç metal görünmüyorsa, demek ki metal ya yok ya da çok azdır. Fakat başka bir olasılık da ağır metallerin sıkıca dokulara yapışmış olmasıdır.

Bu nedenle eğer çocuk ilk yükleme testinde bir şey göstermiyorsa, doktor bir ikinci testi isteyebilir. Bu test sadece ağır metal olup olmadığını bize söylemiyor ayrıca şelasyonun başarılı olup olamayacağını da söylüyor. Bazı ağır metaller diğerleri gibi kolay atılamazlar, onlar sistemde kalırlar. Bu durum bazı ağır metallerin şelasyon ilacına bağlandığında olur. Cıva buna örnektir, şelasyon tedavisinin başlangıcında ortaya çıkmaz. Ağır metallerin atılma hızı da kişiye göre değişir. Önemli olan yavaş, sabırlı ve en önemlisi güvenli bir şekilde şelasyonu yapmaktır. Bazen ne yazık ki ilerleme görülmez. Bütün çocuklarda da ağır metal yüklenmesi söz konusu değildir. Ağır metal yüklenmesi sık görülen bir şeydir ama herkeste görülmez. Bu bakımdan tedavi kişiye özgü olmalıdır.

Sıkça kullanılan şelasyon ilaçları

En sık kullanılan DMSA, DMPS ve EDTA’dır. DMSA kurşun, arsenik, cıva ve diğer metallerde etkilidir. DMPS ise özellikle cıvada sonuç verir. Kalsiyum EDTA ise kurşun, kadmiyum, alüminyum ve diğer metallerde etkilidir.

DMSA ile birlikte yapılan provakasyon testi en sık kullanılan testtir. Dr. Bradstreet 221 otistik çocukta ve 18 normal gelişim gösteren çocukta bunu test etmiştir. Otizmli çocukların üç misli daha fazla cıva attığı görülmüştür.

DMPS ve EDTA bazı doktorlar tarafından provokasyon testi olarak da kullanılmıştır ama bunlar DMSA den daha az kullanılıyorlar. Çocukların çoğu birden fazla metali atıyor. Bazen çocuk hatırı sayılı miktarda kurşun atmadıkça cıva da boşalamamaktadır. Küçük bir grup çocuk DMSA ve DMPS’ye olumsuz cevap veriyorlar, çünkü bu ilaçlar sülfür içeriyor. Bu durum olursa tedaviyi geçici olarak durdurun, tedaviyi daha düşük dozda sonra tekrar devreye sokun.

Eğer bağırsaklarda disbiyoz durumu varsa olumsuz reaksiyonlar görülebilir. Mineral seviyesini de önemsemek gerekir.

Şelasyon terapisine başlamadan dört önemli noktaya dikkat çekmek isterim:

1. Daha fazla yeni toksinlerle teması azaltın.

2. Besin değerlerini yükseltin, eksiklikleri kapatın

3. Bağırsak disbiyoz durumunu düzeltin

4. Karaciğer ve böbrekleri tam kan sayımı testi ile kontrol edin

İYİLEŞME PROGRAMININ DÖRDÜNCÜ AYAĞI-4 İLAÇLAR

İlaçlar, buna farmakolojik ve doğal ilaçlar dâhil çocukları daha fazla acı çekmekten koruyorlar. İlaç kullanımında üç ana unsur vardır;
1. Çok çabuk etki ederler
2. Bazı uzun dönem devam eden durumlarda yardımcı olurlar
3. Beyne zarar veren geniş fiziksel bozuklukları düzeltmekte yardımcı olurlar.

Şüphesiz ilaçların bir limiti vardır. Ben ilaçları tek başına hiç vermem, çünkü durumda geri dönüşü sağlamazlar. İnancıma göre çok fazla modern ilaçlar çok fazla kullanılıyor.  Doktor ve hastalar sanki mucize bir şey bekliyorlar. Benim bu ilaçlara bakış açım böyle değildir. Bazen ilaçlar diğer tedavilerin yapamadığını yapabilirler.

İlaçların çok özel üç unsuru

İlaçların etkileri insanı şaşırtabilir, hızla etki yaparlar ve etkileri uzun sürebilir. Bazı alternatif sağlık dalında çalışan doktorlarda modern ilaçlara karşı bir red vardır, yan etkilerinden huzursuzluk duyarlar. Bu yüzden bazı doktorlar verilen ne ilacı olursa olsun reddederler. Bu doktorlar bitkisel preparatlara sarılırlar. Bunlar çok yardımcı olabilir ama genellikle farmakolojik ilaçlar kadar güçlü değillerdir. 4-A çocuklarındaki güçlükleri aşmak için ilaç kullanımına ihtiyaç olabilir.

Şu üç nedeni dikkate alın;

1. İlaçlar hızla davranışsal sorunları, fiziksel sorunları kontrol altına alırlar.
Birçok otistik çocuğun diyet, detoks ve takviyelerle sürdürdükleri tedaviden sonuç almaları zaman alır. Şelasyon 2 yıl, belki daha fazla, glüten/kazein diyetinden etkilenmek en az üç ay, bağırsakları iyileştirmek aylarca sürer. Bu sürede çocuklar oldukça sorun yaşarlar. İlaçlar bu kısa dönem sorunları aşmalarında uzun dönem iyileşme için önemli rol oynarlar. Mesela kısa bir dönem verilen antibiyotikler çocuğun sıkça tekrarlayan kronik enfeksiyonlarına yardımcı olabilir. Ama ilaçlar tek başına, birikici bir etki yapıp gerçek nedenleri tedavi etmede son derece kompleks sorun yasayan 4-A çocuklarına iyileştiremezler.  İlaçlar bazen uzun süren sorunlara cevap olabilirler.

İlaç kullanımına uzun bir süre gereksinim duyulabilir, mesela kronik enfeksiyonlarda. Bu enfeksiyonlar kızamık enfeksiyonu gibi ya da bağırsakta ya da streptokok bağlantılı PANDAS durumunda olduğu gibi aşırı nörolojik davranışsal problemlere yol açabilirler. Bu enfeksiyonlar Th2’nin bağışıklığı bozması ve gerçek soruna ulaşmak uzun zaman alabilir. İdeal olan vücudun tek basına bunlarla basa çıkmasıdır, ama maalesef bu olmaz genelde. İlaçlar enfeksiyonları kontrol altına aldığı zaman vücut kendini yeniden ayarlar ve gelecekteki enfeksiyonlara karşı korur.

Bu yüzden antiviral ilaçlar, Valtrex gibi ya da Zithromax gibi antibiyotikler uzun süreli kullanım içindedirler.

Benzer şekilde mantarın aşırı çoğalmasından kaynaklanan bağırsak disbiyozis durumu sıklıkla diyete, probiotiklere ve bitkisel takviyelere dirençlidirler. Bu durum olursa reçeteye tabii ilaç kullanımına gerek vardır; antifungallar, nistatin ya da flukonazol gibi. Bu cins ilaç kullanımı aylar sürebilir, hatta 1 yıla kadar uzayabilir de.

2. Farmakolojik ilaçlar uzun süre kullanıldığı zaman karaciğeri korumak için bazı takviyeleri almakta fayda vardır. Bunlar sillimarin veya fosfatidilkolin, transdermal N-asetilsistein gibi. Karaciğer enzimleri antifungal ilaçlardan dolayı arasıra yükselebilirler. Bu ilaçları kullanınca ayda bir kontrol akıllıcadır. Başka bir kronik otoimmün streptokoksik durum PANDAS olarak biliniyor. Bu hastalık otizm, ADHD ya da OCD benzer belirtiler gösterir ve tedavileri çok güçtür. Bu zorluklar olunca çocuklar düşük dozda koruma amaçlı yıllarca antibiyotik kullanabiliyorlar. Bu durumda ek olarak probiotikler ve takviyeler alınmalıdır.

Bir başka hayat boyu devam eden durum ise nörotransmitterler arası denge bozukluğudur. Milyonlarca insan bu dengeyi sağlamak için çok hafif bir bozuklukta bile olsa antidepresanları alıyorlar. 4-A bozukluktaki çocuklar nörotransmitter denge bozukluguna karşı alınan tedaviden fayda görürler. Genelde depresyon, uykusuzluk, yeme sorunlari, kronik başağrıları vardır. Ne yazık ki bazı çocuklar gereksiz yere antidepresanları kullanarak aşırı ilaç yüklenmesine maruz kalıyorlar.

3. İlaçlar 4-A bozukluğunu besleyen fiziksel faktörleri düzeltmede yardımcı olabilirler. Bildiğiniz gibi otizm ve ADHD genelde gerçek kökenini bulmak yerine davranışsal bozukluğa göre bir teşhis alıyor. Hâlbuki ana nedenler fiziksel bozukluklar, bağırsak disbiyoz, bozulmuş bağışıklık sistemi, alerjiler, kronik enfeksiyonlar, enflamasyon, besin eksikliği ve metabolik denge bozukluklarıdır.

Bu belirtilerin çoğu ilaç kullanımına cevap verirler. Çocuklar kısa sureli antifungal, antiviral ve antienfllamatuarlara ihtiyaç duyabilirler. Fiziksel problemler otizm ve ADHD den başka mental sorunlar da yaratır. Mesela bakteriyel Lyme hastalığının psikiyatrik belirtileri olabilir ama doktor sorunun kaynağına inmek için antibiyotik kullanımı verir.

4-A grup çocuklarda birçok alt gruplar daha vardır, bu yüzden ben onları viral gruplar, bağırsak-beyin bağlantılı gruplar, mantar sorunu olanlar, enflamasyondan çekenler, hipoglisemik çocuklar, yüksek dopamin grupları ya da düşük dopamin grupları diye ayırıma tabi tutarım. İlaçlar bireye göre verilmelidir.  Bazen bir ilaç özel bir grup çocuk için iyi gelebilir, sekretin buna örnektir. Kişisel deneyimim sekretinin kronik ishal durumunda pozitif bir etki yarattığına yöneliktir.

Bazen bağırsak-beyin bağlantılı sorun yasayanlar sekretine inanılmayacak kadar güzel cevap verirler.

Namenda

Başka bir örnek psikotropik bir ilaç olan Namenda’dır. Bu ilaç Alzheimer hastalarında kullanılmaya başlandı, simdi otizm için araştırılıyor. Benim pratiğimde bazı çocuklar çok iyi cevap verdiler, bazılarında ise tam tersi oldu. Çünkü Namenda glutamat aktivitesini azaltıyor, bazı çocuklarda bu aktivite zaten düşük. Tersi bir durum ise birçok çocukta glutamat zaten yüksek ama yine de bireysel farklılıklar önemlidir.

OTİZM İÇİN İLAÇLAR

İlaçlar iki gruba ayrılırlar;
1. Psikoaktif ilaçlar (doğrudan beyini etkilerler)
2. Eşlik eden bozuklukların ilaçları: bunlar enfeksiyon gibi dolaylı yoldan beyini etkileyen ilaçlardır.

Otizmde kullanılan psikoaktif ilaçlar şu gruplarda toplanırlar;

  1. Antidepresanlar
  2. Atipik antipsikotik ilaçlar (ya da nöroleptikler)
  3. Antikonvülsanlar
  4. Stimülanlar (ya da ADHD ilaçları)
  5. Anti-opioidler
  6. Diğer ilaçlar

Bu gruptaki ilaçlar iyileştirmekten ziyade, bozukluğun sorunlu belirtilerini azaltmak için kullanılır.

Otizmde antidepresanlar

Otizmli birçok çocuğun, (özellikle ADHD durumundakilerin) serotonin isimli nörotransmitteri ile sorunları vardır. Antidepresanlar bu sorunu düzeltebilir. Bu antidepresanların çoğu serotoninin fonksiyonunu düzeltmek içindir. Bu grup ilaçlar aynı zamanda panik ataklara, hiperaktiviteye, depresyona ve uykusuzluğa da yardımcı olurlar. Tekrarlayıcı düşünce ve davranışa sahip olan çocukların %17’sinde Luvox adlı ilaç çok etkili olmuştur. Sakinleştirici, obsesif-kompulsif bozukluğu azaltıcı bir etki yapmıştır.

Lexapro yeni bir ilaç; Prozac, Zoloft ve Celexa’ya nazaran daha az yan etkisi var.

Anafranil (Tofranil) eski bir trisiklik antidepresan, çok fazla yan etkisi var, obsesif-kompulsif bozukluğu ve istenmeyen düşünce paternine sahip olanlarda kullanıldı.

Zoloft: Bazı çocuklar tolere ediyor, bazıları ise değil. Obsesif-kompulsif bozukluk ve panik ataklarda kullanılıyor. Uyku verici etkisi var.

Prozac: Çok az yan etkisi var, çok sık kullanmam, bazı çocuklar bu ilaçtan faydalanmışlardır.

Paxil: Prozactan daha kısa süreli etkisi var, çocuklarda kullanmam, sakinleştiricidir ama intiharvari düşünceleri geliştirebilir.

OTİZMDE ATİPİK ANTİPSİKOTİK İLAÇLAR

Bu grup ilaçlar kulağa korkunç geliyor. Bu yüzden psikozu tedavi eden herhangi bir ilaç korku faktörünü de içeriyor. Thjoraizne ve Haldol, bu ikisi bu gruptan, ağır derecede sedasyon yapıyor, uyutuyor, ağır yan etkileri var.

Fakat nöroleptikler bazı çocuklara fayda sağlar, onları gerçeğe döndürür ve iyileşme programına katılmasını sağlar. Küçük dozlarda güvenle kullanılır. Ama amaç çocukları bu ilaçlara bağlı kalmaktan kurtarmaktır. Kullandığımda kural olarak herşeyi çok düşük dozda tutarım. Bu gruptaki bazı ilaçlar kilo aldırırlar. Risperdal bu grubun içinde FDA tarafından tek onaylanmış olanıdır.

Risperdal kendini ya da başkasını yaralayan çocuklarda ya da saldırgan tavır sergileyenlerde etkilidir. İçten gelen davranışları kontrol etmelerini sağlar. Özellikle bu ilaç yüksek dopaminli olan çocuklara uygundur.
Otizmde ve ADHD’de yanlış ilaç kullanımı yaygındır, Ritalin gibi… Bu bazılarına yardımcı olur ama zaten çok fazla dopamin aktivitesi olan otistik çocuklara değil. Risperdal birçoğuna yardımcı olmuştur, ama amaç çocuğu bundan da kurtarmaktır.

Abilify benim nöropeltik ilaçlar arasında Risperdale benzer ve ikinci tercihimdir. Çocuk gerçek hayatta kalır.

Seroquel: Bazı çocuklarda etkili ama uyku verici etkisi yüksek, eğer kullanırsam gece veririm.

Clozaril: Ben kullanmam çünkü aşırı yan etkileri var. Şizofrenikler, halüsinasyon görenlerde başarı ile kullanılmıştır.

Diğer antipsikotik ilaçlar: bazi doktorlar eski tip ilaçları kullanırlar, ben tercih etmem çünkü çok yan etkileri var. Bunlara örnek: Thorazine, Haldol, stelazine

Otizmde Antikonvulsif İlaçlar
Otistik bir grup çocukta epileptik bozukluk da oluyor.  Bu çocuklarda epilepsi ilaçları kullanılıyor. Fakat epilepsi ilaçları  epilepsisi olamayan bazı çocuklarda da yararlı olabiliyor.  Çünkü bun ilaçlar bir nörotransmitter olan GABA’yı da modüle ederler ve ruhsal dalgalanmaları kontrol edebilirler. Ben bu ilaçlarla genellikle güzel sonuçlar aldım.  Bunlar ADHD’li çocuklarda görülen bipolar bozukluk benzeri durumlarda da etkili olabiliyor.

Depakote

Bu antikonvülsan yaygın bir biçimde epilepside ve bipolar bozuklukta kullanılıyor.  Otistik çocukta duygudurum değişiklikleri nadiren teşhis ediliyor. Çünkü çocuk otizm tanısı olarak alınca tedavi alanı değişiyor. Hâlbuki ikinci grup bozukluğu tedavi ettiğinizde, birinci seviye bozukluğa da etkili oluyor. Bu ilaç özellikle ani ruhsal dalgalanmalar gösterenlerde etkili.

Klonopin

Endişe ve panik ataklar için kullanılıyor. GABA’yı yükseltiyor. Fakat eğer sistemde çok fazla GABA varsa iyi değil, hiperaktivite yapabilir. Bu ilaç benzodiazepin grubu olarak adlandırılıyor. Daha hafif derecede sakinleştirici Valium ve Xanax da bu grupta; keza onlar da GABA’yı yükseltiyor. Aşırı hiperaktif olan hastalara bazen kullanırım. Bazen de operasyona gidecek çocuklar için sedasyon amaçlı kullanabilir.

Trileptal

Duygusal dalgalanmalar yaşayan otizmli çocuklarda kullanılmaktadır.  Üç yasındaki çocuklara bile uygulanmıştır.  Küçük çocuklardaki epileptik krizlerde ve bipolar bozukluk da etkin.

Lamictal

Arasıra bu ilacı da kullanırım. Yan etkisi azdır ama deride aşırı döküntü yapabilir. Diğer duygusal stabilize edici ilaçlar etkisiz kaldığında bu denenebilir.

Tegretol

Antikonvülsandır, ayrıca ruhsal duruma karşı düzenleme de sıkça kullanılır. Çabuk etkiler, bazen ağrı, migren ve maniye karşı da kullanılır. Ben sık kullanmam, çünkü yan etkileri fazladır.

Dilantin

Epilepsi ve ruhsal bozukluklarda etkilidir. Fakat yan etkilerinden dolayı, (diş etlerinde şişme gibi) ben fazla kullanmam.

Otizmde kullanılan stimulanlar (uyarıcılar)

Otizmde ve ADHD’da en sık kullanılan uyarıcı Ritalindir. Ben pek kullanmam. Kural olarak önce bu çocukların otizmle ilgili sorunlarına yönelirim, sonra ADHD durumuna. Aşağıda ismi gecen ilaçlar yüksek dopaminli çocuklara uygun değildir. Çünkü ilaçlar dopamin seviyesini daha fazla yükseltirler.

Ritalin

Ben metilfenidat ilaçlardan biri olan Ritalini pek kullanmam. Bu ilaçların yeni nesillerini (Concerta. Metadate CD ya da Focalin) kullanırım.

Concerta
Ritalinin kısa zamanda aktif olan formudur, hiperaktiviteyi ve ilgisiz davranışları düzeltir, etkisi uzun sürer. Kısa surede Ritalinin etkisi gittiğinde çocuklar çok kötü davranabilirler. Concerta bazı çocuklara yardımcı olmuştur ama uzun süre etkili olan Ritalin bile otizmli çocuklar için uygun değildir.

Metadate CD

Daha çok ADHD’liler için uygundur.

Focalin

Yine aynı gruptandır, ben daha sık kullanırım. Kısa dönem ve uzun dönem etkili iki formu vardır. Dikkat eksikliği olan çocuklarda iyidir. Genelde çocuk otizm teşhisinden uzaklaşıp ADHD belirtilerini gösterince bu ilacı kalan sorunları temizlesin diye kullanırım. Yan etkisi azdır.

Adderall

Otizmli çocuklar için uygun değildir. Dopamini yükseltir. Düşük dopamine seviyesine sahip çocuklar için uygun olabilir.

Otizmde Anti-Opioid ilaçlar

Şu anda önde gelen teoriye göre otizmli çocukların kanına tam sindirilmemiş kazein ve glüten içeren peptitler girince toksik bir durum oluşur.

Bu peptitler kazeomorfin ve glutemorfin ya da gliadomorfin olarak adlandırılıyor. Bunlar tıpkı opiatların (morfin benzeri maddeler) yetişkinleri etkilediği gibi çocukları da etkiliyor. Bu belki çocukların bu gıdalara aşırı bağımlılığının temel nedenidir. Bu yiyecek parçacıklarının morfin etkisi nedeni ile hastalar ağrıya karşı çok dayanıklıdırlar.

Naltrekson

Aşırı miktardaki opiatların etkisini azaltmak için kullanılan bir ilaçtır. Orijinalde alkol ve uyuşturucu bağımlıları için üretilmiştir. Naltrekson opioidlerin beyin hücrelerine girişine izin veren reseptörleri bloke eder. Çok düşük dozda  bile çocuklarda bariz etkisi görülebilir. Dr. McCandless düşük dozda kullanıyor. Etkisi önce ruhsal durumda, algılamada görülür, bazi çocuklarda huzursuzluk, yorgunluk gibi bir durum yaratabilir. Keza düşük dozda naltrekson bağışıklık sistemini modülatörü olarak da kullanılabilir.

OTİZMDE KULLANILAN DİĞER İLAÇLAR

Sekretin
Sekretin gastrointestinal sorunu olan çocuklarda, özellikle ishali olanlarda ektili olur. Ben de bazı çocuklarda her 6-8 haftada bir uygulama ile güzel sonuç aldım. Fakat genelde bunu ancak çocuk genelde bir ilerleme gösterdiğinde öneririm. Tedavinin erken dönemlerinde önermem.

Sekretin bağırsakta bulunan bir hormondur ve pankreasın bikarbonat salgılamasına neden olur. Ayrıca nörohormon olarak beyindeki reseptörleri de etkiler, buna beynin korku merkezi amygdala  da dâhildir.

Lityum

Bu ilaç bipolar bozuklukta uzun yıllardan beri kullanılmaktadır.  Birçok otistik çocukta hem manik hem de depresif tablo değil sadece manik tablo görülüyor. Bu çocuklarda için lityum iyi bir seçimdir. Bazen çok düşük lityum kullanırım, bu doğal bir elementtir; homeopatik ilaçlar gibi. Düşük dozda verilmesi emniyetlidir, testlerle kontrol etmek gereksizdir. Lityum saldırgan davranışlarda, hiperaktivitede ve uykusuzluk da etkilidir.

Namenda

Bu ilaç aşırı glutamat nörotransmitteri olan çocuklarda etkili olabilir. Aşırı glutamat, çocukları hiperaktif yapıyor. Namenda glutamat reseptörlerini bloke ediyor. Hiperaktivite ve uygunsuz konuşma sorunlarında da orta derecede etkilidir.

Inderal

Daha çok kalp rahatsızlıklarında çarpıntısı olan çocuklarda kullanılıyor. Bu ilaç beta-kırıcı grubundan. Genelde yetişkinler için yüksek kan basıncı, angina pectoris, çarpıntı ve migren durumlarında kullanılıyor.  Ben nadiren kullanırım ve kullanırsam da hızlı kalp çarpıntısının gerçek nedenini iyice araştırırım.

Actos

Antidiyabetik ve antienflamatuar bir ilaçtır.  C-reaktif proteini (ki artışı enflamasyonun işaretidir) azaltıyor,  bazı otistiklerde kullanılıyor.

Piracetam

Algılama fonksiyonunu geliştiren ilaçlardan biridir. Avrupa’da yaygın kullanılıyor,  Amerika da değil. İlginç bir şekilde iki beyin küresi arasındaki corpus callosum olarak bilinen bağlantılı sinirler vasıtasıyla beyin iki küresi arasındaki iletişimi geliştiriyor. Bu durum öğrenme güçlüğü olarak kabul edilen dislekside de görülüyor. Ayrıca beynin zayıf oksijen metabolizmasına (hipoksi) etkili oluyor.

Oksitosin

Doğal bir hormondur, ilaç olarak kullanılabilir. Duygusal bağlanmayı sağlıyor, doğum sonrası annenin vücudunda yüksek derecede salgılanıyor. Son yıllarda otistik çocuklara da verilmeye başlandı. Sonuç almak için erken ama ümit verici. Burundan sprey seklinde veriliyor, iyi tolere ediliyor. Aşırı endişeli korku dolu çocuklar için iyi bir seçim olabilir. Beynin korku merkezini (amygdaladaki aktiviteyi) bastırıyor. Göz kontağını da geliştirici özelliği var.

4-A epidemik hastalıklarla birlikte görülen bozukluklarda verilen ilaçlar

Antibiyotikler

Bakteriyel enfeksiyonlar antibiyotiklere iyi cevap verirler. Enfeksiyon dirençli ve kronik olursa daha yüksek dozda kullanılabilir. Bazı özel durumlarda korumak amaçlı olarak düşük doz antibiyotik daha uzun süreli verilebilir,  PANDASta olduğu gibi. Seçilen tedavi enfeksiyona bağlıdır, en sık kullanılanlar; Amoxil, Zuithromax, penisilin, Cefzil, Bactrim, Ceftin ve Biaxin’dir.

Antiviraller

Bildiğiniz gibi enfeksiyonun en sık görüldüğü bölge bağırsaklardır. Özellikle ince bağırsak kronik enfeksiyonlara yatkındır. Kızamık-kabakulak-kızamıkcık aşısından alınan canlı kızamık virüsü de en çok bu bölgede tutulur.
Bu durum bağışıklık sistemini olumsuz etkiler. Şimdilik AIDS’de kullanılan antiviraller dışında kullanılan 11 antiviral var. Bunlar;  Zovirax,  Famvir ve Valtrex (herpes için), Symmetrel, Tamiflu, Flumadine, Relenza (influenza viruse karşı); Vistide, Foscavir , Cytovene ve Virazole’dür (respiratory syncytial virus).
Otizmlilerde yaygın kullanılanlar: Valtrex, Zovirax ve daha az sıklıkla Symmetreldir.

Valtrex

Herpes virüse karşı sıkça kullanılır, suçiçeği ve zona dâhil. Valtrex, Zovirax ve acyclovirle yakından ilintilidir. İki çocukta olumlu sonuç aldım. Hiçbir antiviral kronik bir virüsü iyi edemez, vücudun kendisi bundan kurtulabilecek duruma kadar sadece kontrol eder.

Symmetrel (amantadin)

Otizmde nadiren kullanılır (glutamatı modüle etmek için).

ANTİFUNGALLER
Nystatin

İyi bir mantar ilacıdır. Sistemik olarak emilmez ve bağırsakta etkilidir. Güvenlidir.

Diflucan (flukanozol)

Sık kullanılır, birçok 4-A çocukta aşırı mantar çoğalmasına karşı çok başarılı sonuçlar alınmıştır. Mantarları hızla öldürür. Tedavi uzun sürebilir. Diflucan karaciğerde metabolize olur, tedavi sırasında kan testleriyle izlenmelidir. Ben kullanmaya başlayınca iki hafta sonra kontrol ederim, sonra ayda bir bakarım. Uzun dönem yüzlerce çocukta kullandım, karaciğere olumsuz etkisini görmedim. Nadiren testlerde karaciğer enzimleri yükselse bile ilacı bırakınca durum düzelir.

Antienflamatuarlar  (iltihap karşıtları)

4-A bozukluğunu yaratan etkenlerden başlıcası enflamasyondur. Bu durum beyinde ya da bağırsaklarda ya da sistemik bir şekilde görülebilir.  Farmakolojik ilaçlarla sistemik enflamasyonu tedavi etmek hayal kırıcıdır. Cox 2 inhibitörlerinin sistemik enflamasyonu azaltabileceği ümit edildi ama görünen daha lokal bir durum, eklem yerlerinde etkili gibi. Şiddetli yan etkileri fazla olduğu için çocuklar için uygun değil.

Yaygın enflamasyon için Uzun dönem tedavide en iyi yöntem sağlıklı bir beslenme yanında verilen besinsel takviyelerdir.

Bu doğal takviyeler, ilaç amaçlı kullanıldıklarında oldukça etkilidirler, dozaj anahtar rolü oynuyor. Mesela bitki kökenli pycnogenol’ün etkisi doza bağlıdır. Alerji ve enflamasyona karşı kullanıyorsanız günde iki kere 25-50mg, hatta 100mg almanız gerekir.

Astıma karşı verilen ilaçlar

Bu grupta verilen ilaçlar iki gruptadır. 1. enflamasyonu (Astımın esas nedeni) kontrol eden ilaçlar ve 2. astım krizini rahatlatan ilaçlar. Birçok çocuk bu iki grup ilacı birlikte kullanıyorlar. Enflamasyonu kontrol eden ilaçlar ya steroidler ya da steroid olmayanlar olarak ikiye ayrılıyor. Yakın zamanda yeni bir grup daha devreye girdi; enflamasyon habercilerini bastıran lökotrien inhibitörleri.

Enflamasyon astımın temel nedenidir. Astıma doğal yaklaşım genelde farmakolojik ilaçlara göre daha etkilidir, çünkü hastalığın kökenine iniyor. Ayrıca astım ilaçların yan etkileri de daha fazla. Uzun dönem bronkodilatatör (bronş genişletici) kullanan çocuklarda adrenalin artıyor, daha uzun süren astım krizleri olabiliyor. Bu bronş genişleticiler beta-agonist olarak biliniyor, bazı çocuklar için faydadan çok zarar veriyorlar. Çünkü hassasiyeti artırıyorlar. Steroidler ise daha ciddi yan etkiler ortaya çıkarıyor; yüksek kan basıncı, glokom, kemik sorunlari, katarakt, migren gibi.

Enflamasyonu kontrol eden ilaçlar

Bunlar enflamasyonu önlemiyorlar, ama kontrol altında tutuyorlar. Bu önemlidir. Çünkü astım atakları, enflamasyon bronşları mukusla tıkadığında ve bunu saran kaslar sıkıştığında oluşuyor.

Kortikosteroidler

Enflamasyonda çok sık kullanılırlar. İnhaler (nefesle), tablet ya da şurup seklinde alınırlar. İçe çekilerek alınan inhaler’ler kortikosteroidler gibi etki gösterirler. Bunlar Beclovent ve Vanceril, Azmacoirt, Aerobid ve Flovent isimli ilaçlardır. Bunlar astım tedavisinde astımın kökeni enflamasyon bozukluğu olarak keşfedildiğinden beri kullanılmaktadırlar. Nefes ile alınan steroidler, ağızdan alınan steroidler gibi fazla yan etki yapmazlar, ama uzun dönem kullanımda önemli yan etkiler gösterebilirler. Kural olarak uzun dönem solunarak alınan (inhale) steroid kullanımdan kaçının.

Steroid olmayan iltihap azaltıcılarının yan etkileri daha azdır ama etkinlikleri zayıf olabilir.  Solunum borusunda alerjik reaksiyonları önlerler, spor yaparken geçirilebilecek astım ataklarını önlerler.

Intal (kromolin sodyum)

Antihistaminiklere benzeyen bir ilaçtır. Dolaylı yoldan, vücuttaki enflamasyonun mediatoru olan histaminin etkisini azaltıyor. Halbuki antihistaminikler ise bloke ediyor, yani bu ilaç daha farklı çalışıyor. Alerjik ve iltihabi maddelerin salgılanmasını önlüyor ve solunum hücrelerinde histaminin etkisini bloke ediyor. Yan etkisi az olduğu için iyi bir seçim olabilir.

Uzun süre aktif olan bronş genişleticilerin etkisinin ortaya çıkması zaman alır ama etkisi uzun sürer. Gece egzersizlerden sonra gerçekleşen krizleri önlemede etkindir. En popüler marka Serevent’dir. Uzun zaman aktif olan ve beta-agonist olarak bilinen bu ilaçlar bronşları genişletir.

Lökotrien inhibitörleri

Bunlar yeni bir cins astım ilaçlarıdır, bir enflamasyon kimyasalı olan lökotrienleri bloke ederler, bazen yan etkileri olur. Accolate 12 yaş sonrası, Zyflo 6 yaş ve sonrası verilir, benim kullandığım Singulair‘dir. Singulair akciğerlerdeki enflamsyonu azaltır.  Alerjilerin tetiklediği astım durumunda iyidir,  güvenlidir. Astım ataklarında kullanılanlar hızla etki yaparlar. Genelde soluyarak alınır, bazen ise şurup seklinde ağızdan verilir.

Beta-agonistler

Beta-agonistler adrenalini arttırarak dokuların şişmesini durdururlar.  Genelde akut başlamış bir durumu durdurmak için kullanılır. Ama bazen de önlemek için (egzersiz öncesi) kullanılır.  En çok kullanılanlar: Proventil ve Ventolin (albuterol içeriyor), Brethine (terbutaline içeriyor), Alupoent ve Metaprel (metaproterenal içeriyor), Tornalate (nbitolterol içeriyor) ve Maxair’dir (pirbuterol içeriyor). Hepsinin başlıca yan etkileri baş ağrısıdır,  günde dört kereden fazla kullanılırsa yan etkiler artıyor.

Antikolinerjikler

Bunlarda astım kötüleşince kullanılıyorlar. Bronşlardaki kasların rahatlamasını sağlıyor ama beta-agonistlerden daha yavaş etki yapıyorlar.  Yan etkileri hafiftir, ağız kuruması gibi. En yaygın kullanılan marka Atrovent’dir.

Astımda kullanılan ek ilaçlar

Bunlar antialerjik ve müküs söktürücü ilaçlardır. Bunların arasında antihistaminikler, ağız yoluyla ve burundan alınan alınan söktürücülerdir.

ALERJİ İÇİN İLAÇLAR

4-A bozuklukları içinde alerjiler ilaçlara en az cevap veren durumlardır. Alerjiler astımın birinci tetikleyicisidirler ve otizm ve ADHD hastalıklarını da büyük çapta etkilerler. Bunların başında yiyecek alerjileri gelir.  Genellikle farmakolojik ilaçlarla iyileşmezler. Benzer şekilde soluyarak oluşan alerjiler de ilaç tedavisine iyi cevap vermezler. Fakat her iki durumda da (yiyecek alerjileri ve solunum yolu ile oluşanlar) ilaçla kontrol altına alınabilirler.

Alerjiler için ilaç seçeneği

Alerjik belirtilerin kontrolünde 5 ana seçenek vardir;
1) Antihistaminikler

2) Dekonjestanlar

3) Lokal steroidal inhalanlar

4) Ağızdan alınan ya da enjekte edilen steroidler

5) Doğal ilaçlar

Antihistaminikler

En cok kullanilan alerji ilaçlarıdır. Solunumla ilgili alerjilerin etkilerini azaltırlar (kaşıntı, hapşırma, burun akması gibi), iyi tolere edilir ama çocuklarda sakinleştirici etki yaparlar.

Atarax

Bazen çocuklarda uyutucu, sakinleştirici olarak kullanılır.

Benadryl

Bu da sedasyon yapan bir antihistaminiktir.  Aileler yüksek doz verildiğinde dikkat etmeli, yan etkileri önemli olabilir.

Zyrtec

İyi bir antihistaminiktir, mevsimsel alerjilerde iyi gelir, günde bir kere alınır.

Claritin

Başka bir güvenli antihistaminik, günde bir kere alınır.

Gastrokrom

Ağızdan alınır, IgE-aracılıklı yiyecek reaksiyonlarını önlemek için.

Dekonjestanlar

Histamine üzerine etkileri yoktur, kan damarlarını daraltır, etkilenen bölgeye giden kanı azaltır, şişmeyi azaltır.

Ağızdan alınanlar burun tıkanıklığını açar, fakat kaşıntılı, hapşırmalı durumlara etkisi yoktur.

Sudafed yakın zamana kadar çok kullanılırdı. Reçetesiz bile satılırdı. Ama sokakta satılmaya başlayınca (bir uyuşturucu olan methamhetanmin içeriyor) satışı sınırlandı, zor bulunuyor.

Flonase

Soluyarak alınan bir steroiddir. Nazal membranda şişmeyi büzerek küçültür, alerjik rinit durumuna yardımcı olabilir. Bir dezavantajı nazal membranda kuruluk yapmasıdır.

 

 

Kaynak: Beslenmebulteni.com

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız