Hayat Nasıl Gidiyor?

0
1010

Yaşamımdan ne kadar memnunum? Yaşamım ne kadar bana ait? Yaşamımı ne kadar kon- trol edebiliyorum? Bana verilen bu hayatı başkaları mı yaşıyor yoksa? Sevdiklerim, yakınlarım ve birlikte yaşadığım insanlar benden ne kadar …

 

 

 

 

 

Yazar : Çocuk Gelişimi ve Eğitim Uzmanı
Nilgün GÜLER
nilharran@hotmail.com

Yaşamımdan ne kadar memnunum? Yaşamım ne kadar bana ait? Yaşamımı ne kadar kon- trol edebiliyorum? Bana verilen bu hayatı başkaları mı yaşıyor yoksa? Sevdiklerim, yakınlarım ve birlikte yaşadığım insanlar benden ne kadar hoşnut? Ya ben onlardan? Yaşamımda değiştirmek istediklerim var mı yoksa her şey yolunda mı?

Şu an her neredeyseniz, sizden öncelikle arkanıza yaslanmanızı, aldığınız derin birkaç nefesten sonra dünyanın karmaşasından beş dakikalığına arınmaya çalışarak zihninizi boşaltmanızı istiyorum. Bu satırlarla baş başa kalmaya ve bugün kendiniz için iyi bir şeyler yapma hazır mısınız? Demek cevabınız EVET! Bu harika!
Şimdi son günlerde sizi mutlu etmek için ama sadece sizin için yapılan herhangi bir şey hatırlayın! Hatırlayamadınız mı? Sorun değil! O halde kendinizi mutlu etmek için, yalnızca kendiniz için yaptığınız bir şey söyleyin! Görevleriniz, rutin işleriniz ve olması gerekenlerin dışında bir şey olsun.
Yanıtlarınızı verirken zorlanıyorsanız kendinizi ne kadar da ihmal ettiğinizi kolayca anlayabilirsiniz.

Evet ne yazık ki şu yaşam hengamesi içinde modern insan olma gereklerinin buyruklarıyla ilgilenmekte olan milenyum insanı kendine karşı ihmalkar, kendi dışındaki her şeyle lüzumundan fazla ilgilidir. Akıp giden hayatın ardından hızla koşarken kendinden ne kadar da hızla uzaklaştığının farkına varmakta zorlanan milenyum insanı kendi içselliğini hatırlamayacak kadar meşguldür! Öyle ki modern dünyanın gürültüsünden kalbinin sesini işitemez olmuştur. Kim olduğunu, neyin peşinden koştuğunu anımsayamayacak kadar kendine yabancılaşmış modern insana –depresyon çağı insanına-  kim olduğu ve yaşamının anlamıyla ilgili soruları kendinden önce soran kişi genellikle bir psikiyatr ya da uzman psikolog olur. Oysa kendimizle ilgilenmek bir uzmanla birlikte bu sorular üzerinde konuşmaktan daha kolay ve daha keyiflidir.
Yaşamımdan ne kadar memnunum? Yaşamım ne kadar bana ait? Yaşamımı ne kadar kontrol edebiliyorum? Bana verilen bu hayatı başkaları mı yaşıyor yoksa? Sevdiklerim, yakınlarım ve birlikte yaşadığım insanlar benden ne kadar hoşnut? Ya ben onlardan? Yaşamımda değiştirmek istediklerim var mı yoksa her şey yolunda mı? Gözlerimi araladığımda yeni bir günü karşılarken o tazeliğin sevincini ta içimde duyumsayabiliyor muyum? Günün sonuna doğru ölüm meleği ile buluşma vaktim gelmiş olsa, o anı tebessümle karşılayabilir miyim? Bu dünyayla vedalaşmakta zorlanacak mıyım? Yoksa yarım kalmış onlarca işlerimin, iş yerinde alacağım terfilerin, kırdığım ve özür dilemeyi unuttuğum kalplerin, hiç de sık “seviyorum” demediğim sevdiklerimin özlemiyle birlikte derin bir telaş mı düşecek içime? Bilelim ki ancak güzelce yaşamayı becerenler güzelce ölebilir!
Yaşamın bir armağan olduğunu bilenler gibi bir bebek gülüşü ve bir çocuk hayreti ile bakabilmeli hayata. Dünyanın dönüşüne heyecanla eşlik edenlerden değil de yaşamın güzelliklerini ıskalayan gönül yorgunlarındansanız ölümünüz; hatırı sayılır bir ölüm olmayacaktır! Huzur içinde yaşamadıysanız huzur içinde ölmek ayrıcalığını yakalayamazsınız.
Uğruna ölünecek kadar anlamlı varoluş idealine sahip olanlar ve bu idealin kendilerine yükledikleri anlamla yaşama tutkuyla bağlananlar, gitme vakti geldiğinde, dünyayı terk ederken hiç de nazlanmazlar! Dudaklarında beliren tebessüme tedirginliğin bulaşmaya cesaret edemediği ender yüzlerin talihli sahipleri, yaşamayı bilenler yani; ölüm meleğini ne de güzel ne de alışılmamış sevinçle karşılarlar.
Şu gizemli yolculuğun aziz bir yolcusu olarak ardında iz bırakanlardan sayılmadıysak, bu yolda yürüdüğünüze şahitlik edecek bir şeylerimiz yoksa bu yola hiç çıkmamış sayılacağız. Bu dünyaya bırakacak bir şeylerimiz olmalı elbet! Bir samanlı kağıt üzerine sevdiklerimiz için karalanmış birkaç gecikmiş söz olsa bile! Dünyaya bırakacak bir şeyimiz olmamışsa ve bu hususta bir çabamız, ne kadar var olmuş sayılabiliriz ki?
Yaşamımızın anlamı kadar mutluyuz. Bu anlam kadar varız. Yaşamlarımızı anlamlı kılanlar ise tutkularımız ve varoluş ideallerimizdir.
Bir tutkunuz yoksa yarım ve eksik kalmışınız demektir. Bir varoluş idealiniz yoksa yaşadığınızdan söz etmek olanaklı değildir. Eğer yaşamak sizin için nefes alıp vermekten öte bir şeyse elbet! Ancak varoluşa dair bir ideal yaşamınıza anlam katacaktır…
Nedir varoluş ideali? Tek bir gerekçesi başka her şeyin gerekçesini oluşturan şey ya da şeyler… Bu tanıma uygun herhangi bir şey varoluş idealinizi oluşturabilir. Aristo’nun “Uğruna başka şeyleri yaptığımız ama kendisi başka hiçbir şey için feda edilmeyen” sözleriyle özetlediği varoluş idealimizi sorgulamanın başka bir uzantısı kendinizin farkında olmaktır. Farkında olunmayan bir “ben”le varoluş ideali tanımlanamaz. Gerçekçi olmayan bir benlik algısı açığa çıkarılmazsa varoluş idealini sorgulama süreci başarıyla tamamlanamaz.
Keşfedilmemiş bir yaşam gerçek bir yaşam değildir ancak yaşamın anlamını bulmanın yolu kendinizi keşfetmektir. Kendi yaşamınıza ancak siz anlam verebilirsiniz. Ve bu “anlamlaştırma” süreci kendinizi fark etmekle başlar. Kendinizle ilgilenmeden söz konusu farkındalığa ulaşamazsınız.
Nasıl ki bir şeyi isteyerek yapmakla zorunluluktan yapmak arasındaki fark “tutku” yu açıklamaktaysa, varoluşla biyonik yaşam arasındaki fark “yaşamın anlamını” açıklar. Hiç zaman kaybetmeden içten içe sürükleneceğiniz bir hayal edinmekle başlayın işe ve bu hayali gerçeğe dönüştürmek için sancılar edinin ki; yürekleriniz her günü yeni bir gün ışıltısıyla karşılayabilsin.
Şimdi gelin hep birlikte, varoluş ideallerimizi yani uğruna her şeyi yaptığımız ama kendilerine dokundurmadıklarımızı yeniden anlamlandıralım! “Hayat nasıl gidiyor?” gibi bir hatır sualine “Bana sormadan gidiyor” cümlesinden fazla söyleyeceklerimiz, hayatımız üzerinde “hayati” rolümüz olsun. Bu hatır sualinin hatırına, hatırı sayılır ve istediğimiz bir yaşam kuralım kendimiz ve sevdiklerimiz için. Şu günün ışıltıları hatırına bir kez daha düşünelim “Yaşadığımız hayat yaşamak istediğimiz hayat mı?” Gerçekten “Hayatınızın efendisi siz misiniz?”
Kendiniz ve varoluşunuzla ilgilenmediğiniz sürece varolmayacaksınız. İstekleriniz ve size verilenlerle ilgilenmediğiniz sürece isteklerinizle ilgilenilmeyecek belki de hepsi ansızın elinizden alınacak. Size verilenleri, sahip olduklarınızı fark etmek ve onları sıkça anmak için bugün bir söz verin kendinize. Bugün var olanlara tutunmak, var olmasını istediklerinizin ardına tutkuyla düşmek, dileklerimize ölümüne sahip çıkmak için bir başlangıç olsun.
Bugün bir dilek tutun kendiniz için. Anlamsızlığın gölgesi yaşamınıza ve yüreğinize düşmeden önce bugün bir dilek tutun. Ardından bugünü tarih düşün.
Şimdi bu satırları okumaya başladığınız beş dakika öncesindeki kişiden çok daha fazlası ve yaşamını tazelemiş ayrıcalıklı bir birey olarak işinizin başına dönebilirsiniz. Hayatınızın gidişatını önemsediğiniz, kendinizle baş başa kalmayı kendinize çok görmediğiniz için teşekkürler. Huzurlu bir şimdiniz ve şimdiden güzel yarınlarınız olması dileğiyle! Hoşçakalın, kendinizle kalın.

Size verilenleri, sahip olduklarınızı fark etmek ve onları sıkça anmak için bugün bir söz verin kendinize. Bugün var olanlara tutunmak, var olmasını istediklerinizin ardına tutkuyla düşmek, dileklerimize ölümüne sahip çıkmak için bir başlangıç olsun.

“Yaşamımızın anlamı kadar mutluyuz. Bu anlam kadar varız. Yaşamlarımızı anlamlı kılanlar ise tutkularımız ve varoluş ideallerimizdir.”
“Şu günün ışıltıları hatırına bir kez daha düşünelim “Yaşadığımız hayat yaşamak istediğimiz hayat mı?” Gerçekten “Hayatınızın efendisi siz misiniz?”

www.gencgelisim.com

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız