Bütün değerli ve pahalı şeylerin bir bedeli vardır. Bedel ödemeden hiçbir şey alamazsın. Bir çay içmek için bile bir şey ödemen lazımdır ama sen, en değerli ve pahalı şeyleri hiç çalışmadan ve bir bedel ödemeden elde etmek istiyorsun. Bu, akla ve mantığa uygun mu bir düşün. Başarı, gelişim, mutluluk, şöhret, bilgelik gibi şeyler de böyledir, bunların da ödenmesi gereken bir bedeli vardır. Bir şeyin değeri ne kadar yüksekse, ona ödenecek bedel de o kadar yüksek olur. Başarıyı üstün ve istenilir yapan, onun yüksek bir bedel karşılığında elde edilmesidir. Herkesin kolaylıkla elde ettiği ve ulaştığı şeylerin değeri olmaz.
Bedel ödemeden bir şeye kavuşmayı dileriz fakat bu mümkün değildir. Ayrıca bedel ödemeden kavuştuğumuz şeylerin kıymetini de bilmeyiz. Zahmet çekeceksin ki bir şeyin değerini bilesin. Bir adam, çocuğunu, boş durmasın diye bir yere çırak olarak verir. Oğlan her akşam, kazandığı parayı getirip babasının avucuna koyar. Baba bundan şüphelenir ve getirdiği parayı alıp kuyuya atar. Oğlanda hiçbir hareket olmaz. Baba, “Oğlum, bundan sonra yanımda çalışacaksın.” der. Birkaç gün sonra baba yine parasını alıp kuyuya atmak isterken oğlan, eline yapışır; “Baba ne yapıyorsun? Ben onları kazanmak için akşama kadar çalıştım!” der.
Bazı insanlar, mal ve hizmetlerinin bedelini yüksek tutar ki değersiz sanılmasın. Gerçekten, çok ucuz bir şeyin değeri bilinmez. Ondan kuşku duyulur. Freud, psikanalizcinin, tedavi ücretlerini yüksek tutmasından yanadır. “Bir şey için bedel ödenmemişse değeri bilinmez ve kimseye yararı olmaz.” der. Birisine bedava öğüt verirsiniz, en yüksek hakikatleri söylersiniz, bir kulağından girer bir kulağından çıkar. Bu yüzdendir ki Nietzsche haklı olarak, “Bir savaşı kutsal yapan, onun davası değil; bir davayı kutsal yapan onun uğrunda verilen savaştır.” der. Bütün dinler ve tarikatlar, bağlılarından oruç ister, ibadet ister, belli görevler ister.
*
Cuma Özusan
Kaynak: Bilgece Yaşamak
www.gencgelisim.com