Kitapların kalbi vardır. Bence her kitabın en güzel cümlesi o kitabın kalbidir de aynı zamanda.
Kitapla ilk tanıştığımda okumayı sökememiş bir çocuktum. Abimin kitaplarını baştan sonra yüzlerce kez çevirirdim. Önceleri yüzüme ferahlık veren kitaplar harflerle dost olduktan sonra gönlüme de ferahlık vermeye başladı.
Maden işçisi bir babanın oğlu olarak evimizin kitap bütçesi hiç olmadı. Çocukluğum harflere hasretlik çekerek geçti. Sırf kitaplara olan özlemimi giderebilmek için köyün bütün yaşlılarının ilaç kutularındaki prospektüsleri defalarca okurdum. Sırf bu yüzden herkes “Doktor olacak bu çocuk!” derdi benim arkamdan.
Sonra gazeteleri keşfettim. Ama pazartesi günleri kurulan pazarın ardından yerlerde toza çamura bulanmış gazete parçalarını. Pazardaki satıcılar okumam için istediğim gazeteleri vermezler ben de Pazar dağıldıktan sonra yerlere atılmış gazete parçalarını toplardım. Pazar alanı toprak alan olduğu için genelde çamur olurdu ve gazeteler çamura bulanırdı. Bir sürü deneme yaptıktan sonra gazeteleri temizlemenin bir yolunu bulmuştum.
Evimizde 24 saat yanan sobanın borusuna gazeteyi sarıyordum. Sobanın sıcaklığında çamur parçaları iyice kuruyor sonra da dökülmeye başlıyorlardı. En son bir ayakkabı fırçası ile güzel temizliyordum. Tabi bu iş için annemle yaptığım kavgaların haddi hesabı yoktu. Sobanın etrafı çamurlandığı için sinerlenen anneme sus payı olarak, defalarca okuyarak ezberlediğim gazete parçalarını sobayı tutuşturması için verirdim. Çıradan kara geçen annem de bu sayede benim bu gazete temizleme tesisime ses çıkarmazdı.
O temizlenmiş gazete parçaları bana dünyanın en muhteşem kitapları olurdu o zamanlar. Satır satır okurdum. Hatta ekonomi sayfaları da olurdu aralarında. Ben köyün içinde dolar euro paritesini, borsanın endeksini bilen tek adam olmuştum bu sayede. Hiç işime yaramasa da bilginin cezbeden sarmalı beni sarardı tüm o gazete parçalarında.
Ortaokul için ilçemizin okuluna gittiğimde tek kelimeyle “Cennet’e gelmiş gibi olmuştum. Çünkü okulun kocaman kütüphanesi vardı ve içindeki binlerce kitap benim okumam için karşımda arz-ı endam ediyorlardı.
Onlara öyle bir huruç ettim ki, lise sona gelmeden tüm kitapları devirmiştim. Dünya klasikleri, Fransız klasikleri, Alman eserleri, Türk yazarların kitapları derken binlerce kitapla içimdeki okuma yangınını söndürebilmiştim.
Sonrasında ise yeryüzünde yapabileceğim tek işi yapmaya başladım. Yazarlık ve yayıncılık! Her günün her 24 saatim kitaplar, harfler, cümleler içinde geçti.
Hala da geçmeye devam ediyor. Bunun için ne kadar şükretsem az.
Başta da dediğim gibi kitapların kalbi vardı. Her kitabın en güzel cümlesi o kitabın kalbidir de aynı zamanda. Çoğumuz kitabı okurken çizer ya da not alır. Ama çizdikleri arasında, not aldıkları arasında bir tanesi vardır ki, o kitaba hayat veren cümledir. O cümleyi unutmanız mümkün olmaz. Aklımız unutsa kalbimiz unutmaz.
O cümle her yazarın söylemek istediği, ömrü boyunca aradığı ama yazamadığına, söyleyemediğine inandığı cümledir.
Harflerinin her birisinde hayatlar vardır, çiçeklerin kokusu vardır, kuşların cıvıltısı, rüzgârın sesi vardır. Bizim kalbimize dokunup geçerken hatıralarımıza dokunurlar. Üzülürüz, seviniriz, içleniriz, kederleniriz ama küsmeyiz asla kitaba. Biliriz ki kitap her zaman arkadaştır, can yoldaşıdır. İstediğiniz anda yüreğini açar bize. Unutup bir kitaplığın içine hapsetsek de asla bunu bir küslük nedeni yapmaz. Merhabamıza içten gülüşleri ile hemen eşlik eder ve buyur eder sayfalarına bizi.
Kitaplar sadece kelimelerden, harflerden ibaret değildir. O sayfaların içinde nice hayatlar vardır. Yazarın dünyasından, hayallerden, rüyalardan yaşamlar vardır. Sadece bunlar mı, hayır! Ta ağaç halinde iken o ağacın altında söylenen çoban türküleri, sevenlerin mutluluk sözleri, dertlilerin gözyaşları vardır.
Can yoldaşımız kitapların en güzel cümlelerinden bir deste sunmak istedik size. Bir cümle dediysek sizi yanıltmasın. Yukarıda saydıklarımızın olduğu kocaman bir dünya vardır bu satırlarda.
Kitabın kalbine bir yolculuğa hoş geldiniz.
*
Adem Özbay
adem@ademozbay.com
‘Bilgelik ve Hikmet Yolcusuna Satırlar’ isimli kitabın önsözü
*
Bu yazılarımızı da okumak isteyebilirsiniz:
Yenile Yenile Yenmeyi Öğrenmek! |