Çocuğunuzun Başarısı için taktikler

0
774

Günümüzde eğitim fırsatından yararlanma konusu büyük bir yarış haline gelmiştir. Her yarış gibi bu yarışı kazanmak da strateji ister. Her ne kadar yarış ruhunu abartmayın desek de, gelecekleri için bu dönemi iyi değerlendirmelerinin önemini anlatma gerek yok.

Çocuğunuzun ulaşabileceği en yüksek hedefe ulaşabilmesi; imkânlarından en iyi şekilde yararlanmasına bağlı. Bunun için ise başta sizin ona rehberlik yapmanız gerekiyor. Evet, yapacağınız şey rehberlik, yani yol ve yöntem göstermek olmalı, çocuğunuzu arkadan itmekle ilerletemezsiniz.

Öğrencilerin ergenlik çağının özelliğine bağlı olarak bazı duygusal etkilerle güçlükler yaşarlar. Bu güçlükleri ortadan kaldırmak için siz de yardımcı olabilirsiniz.

 

Ders çalışmaya başlamak

Ders çalışmak hoşa giden bir faaliyet değildir. Hangi öğrenci ders çalışmanın, televizyon seyretmekten, gezmekten, eğlenmekten, keyfine göre hareket etmekten daha zevkli olduğunu söyleyebilir?

Öğrencilerin çoğu ders çalışmaktan hoşlanmaz. Onu sadece yapılması zorunlu olan bir davranış olarak algılar. Çocukluktan çıkan, yetişkin bir birey haline gelmeye başlayan çocuğunuz; psikolojik olarak tüm davranışlarını istediği yöne doğru yönlendirmek isteyecektir. Bu nedenle artık ona bir şeyler yaptırmak kolay değil. En iyisi onu anlamak, neden ders çalışmaya başlayamadığını fark etmesini sağlamak.

Birçok öğrenci ders çalışmayı erteler, bir türlü dersin başına oturamaz. Bunun kişiliğe bağlı olara çeşitli nedenleri vardır. En yaygın neden ders çalışmaktan kaçınmaktır.

Öğrencinin zihninde ders; sorumluluk anlamına gelmektir. Okul hayatında sınavda test edilmek, yarışa zorlanmak, kaybederse kınanmak gibi hoşa gitmeyen ihtimaller söz konusudur.

Bunlar ona hoşuna gitmeyen duygular hissettirdiği için kaçınır, kendini hoşuna giden duygular hissettiği arkadaşlık ilişkileri, duygusal ilişkiler, müzik dinlemek televizyon izlemek gibi şeylere bırakmak ister. Bu kaçınma hoşa gitmeyen şeylerden hoşa giden şeyler kaçınmadır.

Bir başka kaçınma davranışı da, ders çalışmayı kendini daha hazır hissettiği bir zamana erteleme şeklindedir. Daima bir gün kendimi ders çalışmaya uygun hissedeceğim diye bekler, böylece zaman geçer. Oysa bu zaman hiç gelmeyecektir.

Ergenlik çağı benliğin inşa edildiği bir dönem olduğu için bu dönemde isyan ve inatlaşma türü davranışlar da yaygındır. Bazı ergenler “ders çalış!” emri almaktan hoşlanmadığını, kendisine istemediği bir şeyin yaptırılamayacağını ters davranışlarla ifade etmeye yönelmişlerdir. Ertelemenin nedeni de bu inatlaşmadır. Ders çalışmaya başlaması için kendi kararını vermesi gerekmektedir.

Bazı öğrenciler ise şimdiden çalışırsa o zaman dek unutacağını düşünür; nasıl olsa kısa zamanda hazırlanabileceğine güvenir.

Kimisi de bir konuya veya derse aşırı odaklanır; onu iyice öğrenmeden diğerlerine geçmek istemez. Bu sefer de ders programı aksar, karamsarlığa düşer. Bazıları hedefi çok zor ve uzak görür, başarabileceğine inanmaz.

Hatta bazıları da başarıdan korkar. Eğer iyi bir fakülteyi kazanırsa çok zor bir eğitim hayatının onu beklediğini düşünür.

Kendi yolunda yürümek yerine başkalarına odaklananlar da umutlarını kolay yitirirler. Başkalarının çok zeki ve çalışkan, kendisinin ise yeterince zeki ve çalışkan olmadığını düşünerek baştan kaybettiklerine inanmışlardır.

Çocuğumuzun da kişiliğine bağlı olarak yanlış inanç ve yersiz kaygıları olabilir. Bunları ortaya çıkaran, arkadaş çevresi vs. etkiler de söz konusu olmuş olabilir. Öncelikle bu problemleri aşıp, başarmak istemesini sağlamalısınız.

Motivasyon

Hiç kimse istemediği, zevk almadığı bir işi severek yapamaz. Hele de artık hayatını kendisi yönetmek isteyen ergenlik çağı çocuğu, sürekli ikazlar ve emirler almaktan hoşlanmaz. Bu nedenle ders çalışma kararını kendilerinin vermesi önemlidir.

Öğrencilerin ders çalışmaya başlayamamalarının nedeni “Niçin çalışmalıyım?” sorusuna yanıt verememelerinden kaynaklanır. Her davranışın bir nedeni olduğu gibi ders çalışmanın da bir nedeni vardır. Aileler çocuklarının; “neden ders çalışmaları gerektiği” sorusunun cevabını bulmaya yönlendirmelidirler.

Onu bir hedefe heveslendirin. Bu hedefi için okumayı, okumak için ders çalışmayı ister hale gelsin. Eski dilde teşvik, yani şevklendirmek, coşku ve istek uyandırmak, şimdiki dilde motive etmek; iki yolla olabilir; korku ve umut. Siz çocuğunuzu teşvik etmek için daha çok umut aşılayın. İstediği şeyleri elde etmesinin mümkün olduğunu düşündürün.

Eğer çocuğunuz neden okuması gerektiğinin cevabını; “düşündüm de, aslında benim ders çalışmam gerekmiyor. Çünkü ben okumak istemiyorum. Ben …..olmak istiyorum, bunun için ise okumaya gerek yok” şeklinde bulduysa, onu bu cevabın sağlıklı olup olmadığıyla yüzleştirin.

“Peki ….. olmak için daha mı az çalışacağını sanıyorsun?” diye sorun. Bu soru üzerinde düşünüp kafa yormasına izin verin.

Yapmak istediği öteki şeylerin gerçekçiliği üzerinde konuşun. Bunları yapabileceği kesin mi? Yapamazsa bir alternatifi olacak mı?

Kendi gençliğinizle ilgili pişmanlıklarınız varsa samimiyetle paylaşın. Onu düşündüğünüzü hissettirin. En iyisi, okuyarak iyi bir yere gelmiş birini örnek gösterin, böylece öncelikle okumaya motive edin. Tahsil hayatına dönmek için bir daha fırsatı olmayacağını, bu yaşlardaki zekâ ve fırsatını kaybederse geri gelmeyeceğini gösterin.

Severek çalışmak

Ders çalışmayı sevmek, meraklı bir yapıya ve soyut, yüksek zevklere sahip olmakla mümkündür. Zeki kişiler televizyon izlemekten değil, kitap okumaktan, dedikodu etmekten değil, bulmaca çözmekten zevk alırlar. Bilgisayar başına geçince oyun oynamak değil, internette yeni bir şeyler öğrenmek peşinde olurlar.

Çocuğunuza bu yüksek zevkleri açılamanız için öncelikle örnek olmanız ve küçük yaştan itibaren alışkanlık kazandırmanız gerekir. Eğer sizi kitap okurken görürse o da okur. Sizi gevezelik ederken görürse o da arkadaşıyla mesajlaşma ile zaman geçirir.

Ders çalışmayı sevmek için hayattan başarı yoluyla zevk almak alışkanlığı da önemlidir. Bu da yine örnek alma yoluyla kazanılan bir alışkanlıktır. Eğer sizi alışveriş yaparken, kuaförde dış görüşünüzle uğraşırken ve sürekli bu gibi şeylerden bahsederken görürse onun da hayattan beklentisi bu gibi fiziksel amaçlar olacaktır. Ama eğer sizin kişisel gelişimsel veya manevi bir hedefiniz varsa, onun için çalışmaktan zevk alıyorsanız, o da bunu örnek alır.

Ayrıca yüksek zevkler önce biraz sabredilerek kazanılır, sonra doğallaşır. Çocuğunuza şöyle söyleyin; “çalışma istediğini uyandırmak için şimdi çalışmaya başla ve bunu sürdürmeye çalış. Bir süre sonra ders çalışmayı severek yapmaya başlayacaksın. Başardıkça başarma zevki ile daha severek çalışacaksın.”

Birçok öğrenci çalışma isteğinin ortaya çıkması için “İlham” bekler. Oysa “İlham” yapılması istenen davranışlar için gelir. İnsanlar yapmak istediklerini önce düşünürler. Bu düşünceler bilinçaltına atılır. Bilinçaltı otomatik bir pilot gibi devreye geçer. Biz diğer davranışlarla meşgul olurken o çözüm üzerine yoğunlaşır ve çözümü bulur. Böylece “İlham” ortaya çıkmış olur.

Bir başka deyişle, gençler öncelikle ders çalışarak “soruların cevabını samimiyetle merak etmelidir.” Eğer bunu başarabilirlerse, cevapları kolaylıkla kavrayabildiği doğal öğrenme süreci gelişir. Hatta doğru cevaplar ilham gibi kalbinde oluşmaya başlar. Öğrenme zevkini bir kere kazanınca artık öğrenme doğal bir faaliyet haline gelir.

Bu konuda da anne babaların yapacağı en faydalı davranış, “otur dersini çalış” demekten öte bir tavır geliştirmektir. Anne babaların çok azı ders konuları üzerinde konuşmak ve böylece çocuğun ilgisini uyandırmak yolunu seçer. Oysa bu yapılabilse öğrenme hayatın doğal bir parçası haline gelecektir.

İnanç ve kararlılık

Çocuğunuzun okumayı istemesi önemli bir noktadır. Ancak bu isteğin yitirilmesi kolaydır. Çünkü onun henüz hayatını yönetme gücü zayıftır. Bu nedenle ders çalışmaya uzun süre yoğunlaşamama problemi yaşar. O zaman da yılgınlık hisseder.

Düzenli ders çalışma programını sürdürememesinin nedeni; onu algılayış biçimidir. Ders çalışma konusunda öğrencilerin zihinlerinde çeşitli genellemeler vardır. “Ders çalışmak sıkıcı bir faaliyettir. Bundan nefret ediyorum.”

Zihinlerinde bu ve benzeri genellemeler bulunan öğrenciler çalışmayı inanç ve alışkanlık haline dönüştürerek bu durumdan kurtulabilirler.  Bunun için ise ders çalışmak gereğine inanması ve bunun zorluğuna sabretmesi gerekir. Sabır klasik bir tavsiyedir ama etkilidir.

Çocuğunuz şunu iyi bilmeli ki, “ders çalışmaktan hoşlanmayı beklememeli, ama ulaşacağı sonucu düşünerek geçici sıkıntıya katlanmalıdır.”

Bunun için ise, başarabileceğine inanması ve kararlı olması gereklidir. Öğrencilerin etkili bir çalışma sergileyemeyişleri, bu çalışmayı, gezme, Tv seyretme, internet, oyun vb. seçenekler arasında bir tercih olarak görmeleridir.

Oysa ders çalışmak bir tercih değil zorunluluk olarak algılanmalıdır. Zaten hayatı boyunca yapmak zorunda olacağı bir takım zorunluluklar daima olacaktır. Ders çalışmak bunların ilkidir. Yetişkin olmak, işte böyle bir şeydir!

Eğlenmek, gezmek, arkadaşlarıyla konuşmak gibi faaliyetler, ders çalıştıktan sonra belirli bir süre dinlenmek için ayrılan rahatlama zamanları olmalıdır.

Dikkati yöneltme

Öğrencilerin kendi kendilerine çalışırken en yaygın sorunlarından biri, zihnin ya da ilginin başka yöne çekilmesidir. Dikkatin başka yöne yönelmesi genellikle çalışırken veya okurken evde radyo, televizyonun açılması, kardeşlerinin odasına girmesi gibi dışsal etkilerle oluşur.

Dikkatin bu tür dağılmasının önlenmesi için öğrenmelerini en iyi destekleyen çevresel özellikleri belirleyip düzenlemek önemlidir. Bazı günler ona evde uygun ortam hazırlayamayacaksanız kütüphane gibi sessiz bir yere gitmelerini tavsiye edebilirsiniz.

Dikkatin dağılması kimi kez öğrenciden de kaynaklanır. “Bunu anlayamadım”, “Bu projeyi yapma olasılığım zayıf” gibi kendi kendine olumsuz düşünme, güdülenmeyi düşürerek dikkati azaltır. Güven, öğrenmede çaba harcama ve amaca ulaşmada bireyin inançlarında ortaya çıkar. Olumlu öz-konuşmalar, güvenin sağlanması ve sürmesinde etkili olabilir. Güveni olumsuz etkileyen etmenler ise test kaygısı, verilen görevi iyi yapamama korkusu olabilir.

Acaba bu sıkıntının nedeni şunlardan biri olabilir mi?

* Öğrencinin hedefi, yeteneğine ve seviyesine uygun değil. Ailelerin çoğu öğrencilerini olduğundan yüksek görmeye meyillidirler.

“Çalışsa yapar, ama çalışmıyor ki” diye düşünürler. Bu nedenle mesela sayısal yeteneği düşük olsa da ısrarla sayısal hedeflere yönlendirirler. Bu durumda çocuk yapamadığını görerek bezginliğe umutsuzluğa düşecektir. Bu da onun yapabileceğinden de mahrum kalmasına neden olur.

* Bu dersi sınıfta ve dershanede anlamasına engel olan bir durum olabilir. Geçmişte bu dersin temeli olan konuları iyi öğrenememiş olabilir. Öğretmenin devamsızlığı, görevini iyi yapmaması gibi bir durum da olabilir. Öğrencinin bu tip sıkıntılarına ilgi gösterilmesi gerekir.

* Çocuğunuz bu derse karşı ön yargı geliştirmiş olabilir. Ergenler arkadaş çevresinin telkinine çok elverişlidir. Bazı öğrencilerin kendileri anlayamadığı için “matematik, fizik zordur” gibi sözleri sizin çocuğunuzu etkilemiş olabilir. Bazen de öğrenciler, zeki ve çalışkan arkadaşlarını dışlama eğilimine girerler. Bundan etkilenme olabilir.

* Bu konuyu daha önce bu konuda öğrenilenlerle birleştirmesine engel olan bir durum olabilir. Aradaki bağlantıyı kurmasına engel olan kopukluk belki de çok basittir. Önce o bağlantının anlaşılması gerekmektedir.

Eğer çocuğunuzun dersi anlaması bu ve benzer nedenlerden dolayı mümkün olamıyorsa dikkati kolayca dağılır. Bu yüzden çalışma isteği bir türlü uyanmaz. Çalışmaya isteksiz başladığı için sık sık ara verir; hayallere dalar. Bedensel olarak kitapların yanında olsa bile zihinsel olarak oralardan çok uzaklardadır.

Çocuğunuzun bu halini duruşundan, oturuşundan bile anlayabilirsiniz. Gözleri dalgındır; sırtı eğilmeye, omuzlar çökmeye ve vücut coşkulu halini kaybetmeye başlamıştır.

Böyle bıkkın bir edada derslerinin başında oturacağına biraz dolaşsın daha iyi. Açık havada dolaşıp, kendine geldikten sonra yanınıza çağırın; bir üzüntüsü mü var, derse kendini vermesini engelleyen sorunu mu var anlamaya çalışın. Eğer çözemeyeceğiniz bir şey olsa dahi paylaşmak onu rahatlatabilir.

Tatlı bir şeyler yemek gibi, moralini düzeltecek bir şeyler yaptıktan sonra daha şevkli ve canlı bir şekilde dersinin başına otursun.

Çocuğunuzu ders çalışırken dikkatini dağıtan bir şey de, vücudundan gelen sinyallerdir. Özellikle uzanarak, ya da masa üstüne iyice abanıp kendini bırakarak ders çalışıyorsa, uyuklama haline girer. Bu durumda bilinçaltının arzuları ve duyguları onu bürümeye başlar. Artık dikkatini derse veremez.

Derste öğrenme halinin sürdürülebilmesi için vücudu dinç ve canlı hale getirmesi gerekir. Dik bir duruş, alınan birkaç derin nefes, neden ders çalışması gerektiğini düşünüp, şevke gelmek canlanmayı sağlayabilir. Bu durumda beyne yapılacak olan davranışa istekli olunduğu mesajı gider. Beyin gelen bu mesaja göre ders çalışma davranışına olumlu bir duygusal boyut kazandırır.

Kaygıyı yönetmek

Kaygı normal duygularımızdan biridir. Hayatımızda rolü olacak bir durum öncesinde belli bir ölçüde kaygı hissetmek, sağlıklı bir durumdur. Kaygılar insanı tedbirli olmaya yönlendirir, gayrete getirir. Ancak gerçek dışı ve karamsar bir düşünce tarzıyla birlikte endişeye dönüşen kaygılar, kişiyi amaçtan uzaklaştırır.

Daha önce işlediğimiz gibi, kaygının kontrolden çıkması stres dediğimiz bedensel ve ruhsal kötü hissetmelere neden olur. Çocuk bu kötü hisleri yaşamamak için sınavı düşünmekten kaçıp, kendini iyi hissedeceği oyun eğlence gibi faaliyetlere bırakabilir. Sağlıksız olan kaygı, bedene ve ruha hakim olan, yönetilemeyen kaygıdır.

Sınav öncesinde normal düzeyde kaygı yaşayan kişiler, bu uyarımı sınavda daha fazla çaba göstermeye yönelik bir ipucu olarak algılarlar. Kaygısı yüksek olanlar ise yaşadıkları; kalp çarpıntısı, huzursuzluk gibi rahatsızlıklar yüzünden, bunu olumsuz bir durum olarak görmektedirler.

Yapılan araştırmalar, sınav kaygısı yüksek olan kişiler için en büyük sorunun, daha önce öğrenilenleri sınav sırasında hatırlayamamak olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Ayrıca, kaygısı yüksek olan kişilerin kaygısı düşük olanlara kıyasla ders çalışmaya daha çok zaman ayırdıkları görülmektedir. Bu bulgular da sonuçtaki düşük performansın, bu kişilerin ders çalışma sürelerindeki yetersizliğe değil, olumsuz düşüncelerinin kendilerinde yarattığı, başa çıkılamaz derecedeki kaygıya bağlanabileceğini göstermektedir.

Eğer öğrenci kaygısını yönetemezse, sınav sonrasında kendini, süreyi iyi değerlendiremediği için bildiklerini yapamamış, dikkatsizlik nedeniyle işaretleme hataları yapmış, bazen de endişe yüzünden doğru yaptığınız soruları sonradan değiştirmiş halde bulur. Bütün bunlar, kaygının kişiye hakim olup, olumsuz beklentiye sürüklemesinden; potansiyelini kullanmasına engel olmasındandır.

Öyleyse çocuğunuza kaygısını sağlıklı yönetmesini öğretmelisiniz. Bunun için ilk yapacağınız şey; sınav konusunda konuşurken olumsuz cümle kurmamak; bilakis daima iyimser ve ılımlı bir tavır takınmaktır. Mesela “bu sınavda başarısız olursan” diye başlayan hiç bir cümle kurmayın. Hele bu cümlenin devamını çocuğunuzu amacından uzaklaştıracak şekilde kesinlikle bitirmeyin.

“…el aleme ne derim” yada “babanın gözüne görünme” gibi cümleler, çocuğa hiç bir şey kazandırmadığı halde olumsuza yoğunlaştırır. Oysa çocuk ne elalem için okumaktadır ne babası için. Çocuğunuza kendisi için çalıştığını, kendi hayatı için elinden geleni yapması gerektiğini öğretin. Artık elinden geleni yapmışsa üzülmemesini de hatırlatın.

Zamanı yönetmek

Kaygının başlıca nedenlerinden bir de zamanı yönetmek meselesidir. Çocuğunuzun sınava hazırlığını tamamlamak için belli bir süresi vardır. Bu süre içinde öğrenmesi gereken dersler gibi, bir de soruları belli bir süre içinde çözme alıştırmasına da ihtiyacı var. Bu nedenle çocuğunuzun zaman yönetimini öğrenmesi gerekiyor.

Zaman yönetimi konusunda kötü yaklaşım, “Az zaman kaldı ve ben hazır değilim; hazırlanamayacağım.” diye paniklemektir. Bu panik havası içinde daha çok zaman kaybedilir; çünkü dikkat ve enerji sürekli endişelenmeye harcanmaktadır.

Siz de bu sıralar karamsar falcılık yapıp, “sınav yaklaşıyor, senin hiç çalıştığın yok. Başaramazsan hiç şaşırmam.” Diyerek onu büsbütün germeyin. İlla diyecekseniz, “evladım pişman olmak istemiyorsan çalışmaya bak. Şansını kullan” deyin.

Çocuğunuza zamanını en verimli şekilde yönetmesi için yardımcı olun. Sabahları erken kalkıp çalışmasını sağlayın. Sabah saatlerinde zihin berrak ve dinlenmiştir, bu zamanı en zor derslere ayırmasını, kolay dersleri akşam saatlerinde göz gezdirmesini söyleyebilirsiniz.

Ona “Önünde belli bir zaman var. Bunu kendi yararına kullanmak elinde” diyerek, hayatının kontrolünü eline almasını öğütleyin. Kontrolünü yitirdiği konulara dikkat çekin. Yargılamadan, şefkatli bir ses tonuyla,

“Yavrum, televizyon karşısına geçince takılıyor, bir daha kalkamıyorsun. En iyisi mi hiç açma şu aleti.” Deyin. Yada

“Eğer telefonu kapatmazsan seni rahat bırakmayacaklar. Bana kalırsa arkadaşlarınla konuş, belli saatler dışında görüşmeyin. Yazık değil mi, seni de oyalıyorlar, kendileri de oyalanıyorlar.” Şeklinde tavsiyelerde bulunun.

Bunları baskı ve eleştiri şeklinde değil; tavsiye şeklinde söyleyin. Elbette hayatından ders dışındaki herşeyi çıkaracak değilsiniz. Sadece kontrolünü yitirecek şekilde kapılmasını engelleyin.

Öğrenciler imtihan dolayısıyla fazla ders yapmaya zorlandıklarında, sıkılmakta, bunalmakta ve bir bıkkınlık içine girebilmektedir. Bu çocuğun ruh sağlığını zorlayan bir durumdur. Çocuk imtihana hazırlanırken zevk aldığı şeyler tamamen ortadan kaldırılmamalı, ölçülü olarak çocuğun hayatını renklendirmelidir.

Tercihleri yönetmek

Eğitim hayatının başından itibaren çocuğunuzu doğru tanımak ve ona en uygun şekilde yönlendirmek onun başarısı için çok önemli. Elbette bunu doğru yapabilmek için, öğretmenlerinin fikrinden yararlanmalısınız.

Çocuğunuza hedef gösterirken gerçekçi ve esnek olmak çok önemlidir. Hiç bir zaman bir veya birkaç seçeneğe odaklanmayın. Hele de yüksek öğrenim şartları ve çocuğunuzun seviyesi hakkında bilgi sahibi olmadığınız halde yönlendirme yapmaya kalkışmayın. Mesela çocuğunuz vasat bir zeka ve başarı seviyesine sahip olduğu halde,

“Doktor veya mühendis olamayacaksan hiç okuma daha iyi.” Gibi bir cümle kurarsanız onun dünyasını baştan yıkarsınız. Siz aynı şartlarda okusaydınız, bu fakülteleri kazanabilecek miydiniz?

Bu zamanda anne babaların temennilerini içlerinde saklaması, gerçekçi olmayan zorlamalara kalkışmaması daha doğru olur. Çocuğunuzun eğitim hayatını en uygun tercihe yönlendirmesi için rehberlerle bir araya getirin yeter.

Bazı öğrenciler büyük hedeflerle daha kolay motive olur, bazıları ise büyük hedeflere inanamaz; başarısızlıktan korkar. Her iki durumda da birçok seçeneğe açık ve esnek olmakta yarar var.

Çocuğunuza daima şunu aşılayın. “Başarılı olmak ya da olmamak senin elindedir. Herkes kadar senin de şansın var, bunu kullanabilirsin. Bu senin kendi hayatın için bir çaba. Başarısız olursan da bu sadece seni ilgilendirir.”

Böyle bir ifade, çocuğunuzun durumu hem daha gerçekçi hem de daha ciddi olarak algılamasını sağlayacaktır.

Gerçekten de çocuğunuz bu dönemde “sınavda herkes bir yere yerleşir de ben yerleşemezsem el aleme ne cevap vereceğim” kaygısını, kendi geleceğinden daha fazla önemsemektedir. Siz ise bunu ortadan kaldırmalısınız.

Her şeyden önce bu sınavı çocuğunuzun hayatının son şansı gibi görmekten vazgeçin. Hele hele “senin için şu kadar para harcadık” şeklinde borçlandırmaya kalkışmayın. Bu parayı harcamayı siz istediniz, çocuğunuz değil.

Onlardan “Mutlaka başarırım” gibi bir garanti almadınız, hatta büyük ihtimalle bunu isteyip istemediğini ona sormadınız bile. Bu şekilde borçlandırıcı sözler gençleri çok incitebilmekte, hatta intihara kadar götürebilmektedir.

Sınavın iyice yaklaştığı günlerde daha da sakin olun, evde gerilime meydan vermeyin. Gençlere değer verirsek, yardımcı ve yol gösterici olursak sonuç başarılı olacaktır. Umduğumuz ölçüde başarılı olmasalar da hayatın sonu değil; önlerinde uzun bir hayat var. Yeter ki bu sıkıntılı ve gergin dönemden ruhen ve bedenen sıhhatle çıksınlar.

 

Hatice K. ERGİN

www.gencgelisim.com


CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız