HAYALLERİ YIKAN DEĞİL, MOTİVE EDEN KİŞİDİR

0
879

HAYALLERİ YIKAN DEĞİL, MOTİVE EDEN KİŞİDİR

“Güne iyi bir motivasyonla başlamak, cebindeki paranın miktarından daha önemlidir.”

Niyazi F. ERES

Motive etmek, motivasyon, son yıllarda dillerden düşmeyen, bilinçli ya da bilinçsiz kullanılan sözler arasındadır. Türkçe karşılığı, sözlükte güdülenme olarak yer alıyor. Fiili de güdülemektir. Bu da bir kişiyi kendi düşünce ve amacı doğrultusunda yönetmek anlamına geliyor. Motivasyonun bir anlam genişlemesiyle, yönlendirmek fiili yerine de kullanıldığını görebiliriz. Türk Dil Kurumunun önerisi ise, isteklendirmek olarak kullanılmasıdır.

Motivasyon kişinin hem kendine hem de başkalarına uygulayabileceği bir kavramdır.

“İnsanlar nasıl motive olurlar?”en basit ve kısa cevabı şudur: İnsanlar beklentilerine, gerçekleriyle örtüşen hayallerini istek haline dönüştürerek gerçekleştirmeye çalıştıklarında destek görürlerse motive olurlar.

Sosyal bir varlık olarak insanın ihtiyaçlarına bakıldığında her insanın ortak ihtiyaçları olduğu görülür.

Sosyal alış veriş; konuşma, paylaşma, birlikte yaşam, yardımlaşma, arkadaşlık, evlilik, iletişim vs.

Ortak işler yapma; belirli guruplara aidiyet hissetme, hedefler için çalışma vs.

Bunlar her insanın az ya da çok ihtiyaç duyduğu yaşamsal unsurlardır.

İnsanların ayakta kalan ve ulaşmaya çalıştığı hayalleri, gerçek durumlarıyla örtüştüğü sürece Maslow’ un ihtiyaçlar hiyerarşisinin hangi basamağında olduğunun önemi yoktur.

Maslow’ un ihtiyaçlar hiyerarşisi:

  1. Temel fizyolojik ihtiyaçlar: Yemek, uyumak, giyinmek, barınmak vs.
  2. Güvenlik ihtiyacı
  3. Sosyal ihtiyaçlar: Bir guruba ait olmak, sevilmek, yardımlaşmak vs.
  4. Saygı ve statü ihtiyacı: Takdir edilmek, saygı görmek, kendine güvenmek
  5. Kendini gerçekleştirme

Çünkü böyle bir hiyerarşiyi savunmak insanları motive etmek yerine onların hayallerini yıkıcı etkiler yapar. Böyle bir hiyerarşinin dayatılması, kişinin hayallerini ve motivasyonunu belli kalıplara sokmak olur ki bu, insanın tüm yaşam verimliliğini olumsuz etkiler.

Her ne kadar insanın ilk ihtiyaç duyacağı şey bu hiyerarşinin ilk basamağı olsa da yine de 3. – 4. belirtilen sevgi ve saygı görme ihtiyacını hisseder. Bu da çok normaldir. Fakat bu hiyerarşiye göre birinci basamağı aşamamış bir insanın sevgi ve saygı hakkı yoktur. Hayallerinin peşinden gidemez.

Bana göre ihtiyaçlar bir dalgalanma halindedir ve kişinin psikolojik durumuyla, motivasyon düzeyiyle direkt etkileşimdedir.

Bu göz önüne alındığında, insanların hayallerini, bunlara ulaşılabilirliğini desteklemek, onları motive etmek, hem onların hem bizim başarımızı olumlu etkileyecektir.

İnsanları motive etmek, onlardaki gerek topluma gerekse kendilerine ve yakın çevrelerine karşı sorumluluk duygularını beslemek, teşvik etmek bu insanların yıpranmalarını önlemekle kalmaz; olumlu yönlerini, yetenek ve potansiyellerini de besler.

Günümüzde motive edebilmek önemli bir sanat hatta ilim haline gelmiştir. Motive etmek, halk tabirinde kullanıldığı gibi insana gaz verme – gaza getirme değildir. Hayalleri beslemek, hayalleri istek haline çevirip diğerlerini eleyerek bir zaman ve plan dâhilinde kişinin bunlara ulaşmasına yardımcı olmaktır. Motivasyon, kişi ile hayalleri arasındaki perdeyi ortadan kaldırır.

İnsanların hayalleri onların dünyasıdır. Bu dünyaya yıkıcı bir etki ile girmek, hayalleri altüst etmek, onlarda düzeltilmesi zor hasarlar meydana getirebilir.

Başarılı insanlar bu hayalleri yıkmak yerine, bu hayallerin istek haline getirilmesine ve ulaşılmasına yardımcı olmak için kişiyi bu yönde geliştirmeye, motive etmeye çalışır. Kişinin ulaşabileceği hayallerine ulaşabilmesi için yol gösterir. Motive edici kuvvetleri, hisleri ve uyarıcıları belirleyip fark edilmesini sağlar.

Ayrıca, insanların kendi kendilerini motive etmelerinin de mutlak sağlanması gerekir. Çünkü sürekli dıştan gelen motivasyonlar kişiyi körleştirir, motivasyon tembelliği oluşturur.

İnsanların hayalleri değişkendir. İstekleri ise, bu hayallerin içinden çıkan, ulaşıldığında da başarı diyebileceğimiz unsurlardır. Bunlar, kişisel ya da toplumsal fayda ve tatmin sağlarlar.

İnsanların hayallerini bilinçsizce beslemek obez hayallere, gerçeklikten kopmalara sebep olur. Ölçülü bir şekilde motivasyon kullanarak kişi harekete geçirilmelidir.

Motivasyon faktörleri arasında, sadece fizyolojik ihtiyaçların karşılanmasının yanında; başarı hissini yaşatma, yeteneklerini ve potansiyelini ortaya koyarak somut sonuçlar elde etme, fark edilme, sevdiği işleri yapma fırsatı verme, ilerleme, yükselme hissi verme, sorumluluk verme, vardır. Bunlar, motivasyonun kurmay subaylarıdır.

Motivasyon, kişinin içteki fünye diye örneklendirebileceğimiz harekete geçme isteğini çekebilmelidir. Yoksa sadece kişiyi tahrip eder ve asıl istenen etkiyi yapmaz.

Motivasyonda eğitimin ve sosyal yaşantının da önemi büyüktür. Çünkü hayallerin sınırını da bunlar belirler. Dünya savaş tarihinden bir örnek verecek olursak; 1904 – 1905 Rus – Japon savaşını Japonya’nın kazanmasında eğitimin ve doğru motivasyon şeklinin kullanılmasının büyük rolü vardır. Neredeyse %90’ın üzerinde okur – yazar olan Japon ordusu, %60 okur – yazar oranına sahip Rus ordusunu yenmeyi başarmıştır. Bir başka yöne bakacak olursak; Rus Çarı, askerlerini motive etmek için cepheye kutsal fotoğraflar, aziz ve azizelerin fotoğraflarını gönderirken, Japon İmparatoru cepheye ayrıntılı savaş haritaları göndermiştir.

Bu ayrıntılı haritalar Japon askerlerinin savaşı kazanma ve yaşama hayallerini besleyerek onları bilinçli bir şekilde motive etmiştir.

Dinsel öğeler ise Rus askerlerine ölümü çağrıştırarak kazanma ve yaşama hayallerini tahrip etmiş içlerindeki ölüm korkusunu beslemiştir.

Görüldüğü gibi motivasyonda, içinde bulunulan durumun ve kişilerin zihinlerinde oluşan korku, endişe, hayal ve arzuların ne olduğu hayati önem taşımaktadır.

Hayallerini paylaştığınız, desteklediğiniz, anlamaya çalıştığınız, bu hayallerine ulaşmasına yardım ettiğiniz, ait olduğu ortamda var olmasını sağladığınız her insan, büyük bir şevkle sizin yanınızda yer alır.

Motive edemediğiniz bir insanla ne iyi ilişkiler kurabilirsiniz ne de onun verimliliğin artırabilirsiniz ne de ona liderlik yapabilirsiniz. Motivasyon doğru yaptığınızda çölde susuz kalmış bir insanı bile ayağa kaldırabilirsiniz. Motivasyon, kişilerin ilişkilerini, iletişimlerini verimli ve sağlıklı hale getirir.

İnsanların hayallerini yıkmadan o0nları motive etmek, kişileri tanımanıza, yetenek ve potansiyellerini görmenize, değerlendirebilmenize imkân sağlar. Bu arada motivasyonun dozunun da iyi ayarlanması ve kişi üzerinde nasıl bir etki yapacağının gözlenmesi gerekir. Motivasyon poh poh lamaya döndüğünde kişinin şımarmasına ve kendini dev aynasında görmesine sebep olur. dozu az olan motivasyon da olumsuz sonuç doğurur.

Motive etmek ya da motive olmak için, insanları birbirleriyle yarıştırmaya ve ya bizim yarışmamıza gerek yoktur. Her insan kendine özgüdür ve ancak kendisini en iyi şekilde ortaya koymak için kendisiyle yarışabilir. “Tavşan kaç, tazı tut” mantığıyla sağlanamaz. Böyle bir tarz motivasyon, kişileri “Kazanmak için her yol mubahtır” yaklaşımına iter ki bu, ahlaki zaafları ortaya çıkartır.

İnsanları hayal âleminde yaşamaktan kurtarabilmek ancak onları hayallerini yıkmadan, hayallerini elemelerini sağlayarak ulaşabilecekleri hayalleriyle gerçek âleme çağırmak ve motive etmekle mümkündür. Hayallerine yıkıcı etkiler yapılan insanlar, hayal tembelliğine yakalanırlar ve onlara ulaşmak zorlaşır.

Sporda start tembelliği denen bir durum vardır. Sporcunun bir yarışmada yetersiz motivasyonu olması sebebiyle ortaya çıkan durumdur. Sporcu isteksizdir, yarışmak istemez, mücadele isteği yoktur, sahip olduğu yetenekleri tam olarak kullanamaz.

Hayal tembelliğine yakalanan kişiler de, isteksiz, potansiyel ve yeteneklerini kullanamayan, mücadele etmekten kaçan ve sadece belli standartları yerine getirerek iş gören, yaşayan insanlar haline gelirler. Bu durumu aşmak ancak o kişilerin hayallerine ulaşmakla mümkündür. Motivasyon, kişilerin yaşam güçlerini ortaya çıkarır.

Yıllardır motivasyonun doğuştan geldiği düşülmüştür. Bazı insanlarda vardır, bazılarında yoktur. Oysa günümüzde yapılan çalışmalar sonrasında tersini öğrenmediğimiz sürece, tüm insanların doğuştan kendini yeterli hissetme dürtüsüne sahip olarak dünyaya geldiğini gözlemlenmiştir. Oynayan çocuklar izlendiğinde, çocukların kendi sorunlarını kendilerinin seçtiğini görülür, çünkü bunları ilginç ve üstesinden gelinebilir bulmaktadırlar. Yöneticiler için yapılan bu tür bir halka atma oyununda da yine (motivasyonunu kaybetmemiş) kişilerin her olumlu deneme sonunda halka atma mesafesini % 50 arttırdığı görülmüştür. Benzer şekilde, belli bir göreve motive olmamız için “duygusal bağ”, “meydan okuma” ve “getiri”ye sahip olmamız gerekir. En etkili getiri, dışarıdan verilen bir ödül değil, “iç doyum”dur. Aşırı denetime yönelir, meydan okumaları kendimiz belirler ve bunları henüz kişisel getiri elde etmeye hazır olmayan durumdaki kişilere dayatırsak, motivasyon sorunuyla baş başa kalırız.

Bunu aşmak ve insanların iç doyumlarını sağlayabilmek için onların hayal dünyalarını önemsemeli ancak o dünyada kaybolmalarına izin vermemeliyiz.

İnsanların hayallerine yapılan bilinçsiz ve kasıtlı saldırılar, onların motivasyonlarını düşürür. Hayalleri ne kadar saçma ve ulaşılmaz olsa da o hayaller o kişiye aittir. Yapmanız gereken, bu kişileri gerçekleşme imkânı olan hayallere motive etmek ve gereğe doğru çekmektir. Bunu yapmazsanız tam bir adam harcama canavarı gibi göremediğiniz birçok yeteneği, potansiyeli kaybedersiniz. Bu kayıplar bir süre sonra sizin üzerinizde motivasyon bozucu etkiler yapmaya başlar. Çünkü çevrenizde yeterli yetenekte insan sayısı azalacaktır.

Motivasyonu açıklayan kuramlardan biri de Vroom’un “Bekleyiş kuramı” dır. Buna göre kişileri belirli bir yönde motive eden temel dürtü, kişinin o şeyi elde etmek için gösterdiği istek ve o şeyin gerçekleşmesi konusundaki beklentisine bağlıdır.

Buradaki arzulama derecesi, kişinin belirli sonuçlar arasından belirli bir sonucu seçme nedeninin şiddetini, yani bireyin o şeyi elde etme isteğinin derecesini yansıtır. Bekleyiş ise kişinin belirli bir davranışının belirli sonuçları olacağı konusundaki inancının gücünü, yani bireyin o şeyin olması konusundaki beklentisini ifade eder. Kuşkusuz bu beklenti, o şeyin olacağına ilişkin kişisel tahminden başka bir şey değildir.

Kişinin herhangi bir şey konusunda motive olabilmesi için, o şey konusunda güçlü bir isteğe ve o şey konusunun gerçekleşmesi konusundaki yüksek bir beklenti düzeyine sahip olması gerekmektedir. İstek ve beklenti düzeyi düştükçe, bireyi o şey” yönünde motive etme olasılığı da azalmaktadır.

Dikkat edilirse burada belirli bir konu üzerinde motivasyonu etkileyen iki temel faktör vardır. Bunlardan birincisi, kişinin o konuyu arzu etme derecesidir. Kişilerin belirli konulardaki arzu ve istekleri ise, kişisel ihtiyaçları (dolayısıyla bireysel gelişim düzeyleri) ile kişilik özelliklerine bağlıdır. Dolayısı ile uygulanacak motivasyon araçlarında bu olgular dikkate alınmalıdır. Buna karşın kişinin istediği, yani kişiyi motive edebilecek sonuçların gerçekleşmesi yönündeki beklentilerini artırmak gerekir. Bu nedenle, motivasyon araçları ile yapılması gereken, kişilerin istedikleri şeylerin gerçekleşebileceği konusunda onların beklentilerini artırmaktır. Ama bunun için kişilerin ne istediğini belirlemek gerekecektir.

İnsanların isteklerine ulaşmaları yönündeki beklentileri, İslam’daki tevekkül anlayışı ile benzeşir. Gerçekleşmesi istenen bir şeyin olabilmesi için, gereken çalışmayı yapıp, motivasyonu yüksek tutup sonra sonuç beklenmelidir. Bunu tevekkül anlayışını açıklayarak ve örnekleyerek açıklayalım:

Tevekkül, yapacağımız herhangi bir iş için bütün gücümüzle çalışıp elimizden geleni yaptıktan sonra, sonucu Allah’tan beklemektir.

Tarlasından iyi bir ürün almak isteyen bir çiftçi; önce tarlayı güzelce sürüp tohumu eker, gübresini atar, gerekirse sulamasını da yapar. Ekinin zararlılardan korunması için her türlü tedbiri de aldıktan sonra gerisini Allah’a bırakır, O’na güvenir. Çünkü çiftçi, elinden geleni yapmıştır. Artık ekinin büyümesi ve ürün vermesi için Allah’a güvenecek, sonucu O’ndan bekleyecektir. Gerçek tevekkül budur.

Yoksa hiç çalışmadan bir işin olmasın istemek, kendinin yapması gereken şeyleri Allah’tan beklemek, tevekkül değildir.

Devesini bağlamayıp salıveren ve Allah’a tevekkül ettim diyen bir kişiye Peygamberimiz (s.a.s.) Efendimiz şöyle buyurdu: “Önce deveni bağla, sonra tevekkül et.” bu sözünden de anlaşılıyor ki, kişi önce elinden geleni yapacak, sonra tevekkül edecektir.

Bizde önce kişilerin hayallerini yıkmadan uygun şekilde motive etmeli ve sonra sonuç beklemeliyiz.

Lu’ lu devlet adamlarından biri Konfüçyüs’ a sorar: “İnsanları nasıl ciddi ve sadık kılabilirim ki hevesle çalışsınlar?”

Konfüçyüs şöyle der: “Onlara başkanlık ederken saygınlığını eksik etme ki, ciddi olsunlar. Babacan ve şefkatli ol ki, sadık olsunlar. İyiyi teşvik et, acemiye öğret ki, hevesli olsunlar.”

 

Yazan: Niyazi Fırat Eres

www.gencgelisim.com

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız