En deneyimlimiz bile ne kariyer hataları yapıyor. Yanlış meslek seçtiğini anca yirmi yıl bir sektörde çalıştıktan sonra anlayıp her şeye sıfırdan başlıyor.
Ya benim yeni mezunum ne yapsın? Hangi kariyer pistini seçeceğine, yükselmeye nereden başlayacağına nasıl karar versin? (Turgut Özal tarzına dikkatinizi çekerim.) Hakan Yaman
En deneyimlimiz bile ne kariyer hataları yapıyor. Yanlış meslek seçtiğini anca yirmi yıl bir sektörde çalıştıktan sonra anlayıp her şeye sıfırdan başlıyor.
Ya benim yeni mezunum ne yapsın? Hangi kariyer pistini seçeceğine, yükselmeye nereden başlayacağına nasıl karar versin? (Turgut Özal tarzına dikkatinizi çekerim.)
Taze mezun, okulu bitirip iş hayatına atılacağı dönemde gerçek bir şok yaşar. O ruh haliyle de ilk kariyer adımlarını, akıldan çok içgüdülerin etkisinde kalarak atar. Ben buna "Temel İşgüdü" diyorum. Yani; genç profesyonelin lise veya üniversite mezuniyeti sonrası, etraflıca düşünmeden, kendisini ve sektörleri yeterince tanımadan, suni faktörlerin seksapeline kapılıp bilinçsizce pozisyon seçmesi.
Şimdi gelin, yeni mezunlarımızı yönlendiren çeşit çeşit işgüdüler arasında en popüler olanlarına birlikte bakalım.
Parlak Çocuk Sendromu
Okuldayken ligi hep ilk üçte bitiren parlak öğrenciden, başarı serisine iş hayatında da devam etmesi beklenir. O da ne yapsın; sevdiği kariyere burun kıvırıp, adı en çok bilinen ve en yüksek maaşı veren şirketlerin peşine düşer. Sadece eş, dost ve akraba memnun olsun diye kabul edilen pozisyon kısa zaman sonra, dışarıdan başkalarını içerden ise genç profesyoneli yakmaya başlar.
Bakın, uluslararası bir şirkette çalışan bir üst düzey yönetici, geç anladığı bu durumu nasıl ifade diyor: "Bugüne kadar benden istenen her şeyi yaptım. İyi bir oğul, koca ve yönetici oldum.
Ben ise, kendime kim olduğumu sorduğumda yanıt bulamıyorum. Uyum sağlamak için o kadar uzun bir zamandır çabalıyorum ki, artık kim olduğumu ben bile hatırlamıyorum…"
Ne Olur, Biraz Daha Burada Takılayım…
Hani ilkokul sabahları annemiz bizi yataktan kazımaya çalıştığında, ondan beş dakikalık bir "uzatma" dilenirdik ya; bazı yeni mezunlar da benzer duyguların esiri olurlar. İş aramanın ve bilmedikleri bir hayata atılmanın stresinden uzak durmak için, mezuniyet sonrası hemen bir üstlisans programına yazılırlar.
Eğer kişi bir alanda uzmanlaşmayı veya okulda kalmayı hedefliyorsa sorun yok; ama niyet kampüsün rahat ve sıcak ortamında biraz daha takılmaksa, bu eğitim zaman ve para kaybıdır. Bir de bakarsınız ki, siz okulda keyif yaparken dönem arkadaşlarınız piyasada pişmeye ve sektörleri tanımaya başlamışlar…
Ne aceleniz var? Belki, iş hayatına atıldıktan beş yıl sonra, size çok uyan ve uzmanlaşmak isteyeceğiniz bir alan keşfedeceksiniz. Belki bir üniversite o konuya cuk oturan bir program açacak ve iş deneyiminiz sayesinde, dersler size çok daha fazla katkı yapacak.
Batsın Bu Dünya ve Diploma…
Türk filmlerinin demirbaş senaryosudur; fakir kız "Ben küçükken trafik kazasında ölmüşler." diyerek, ailesini hoşlandığı zengin çocuktan saklar. Popüler okullardan mezun olmadığı için iyi bir kariyer yapamayacağına körü körüne inanmış genç de diplomasından aynen böyle utanır. İş görüşmelerinde dik duramaz, ezilir. "Nasıl olsa beni almazlar." diye yetenekli olduğu ve çalışmak istediği sektörlerden, şirketlerden uzak durur.
Oysa diploma her şey değildir. Kafası çalışan işveren, karşısındaki adayın niteliklerine, çalışma ve öğrenme hevesine de bakar. Hem bakmasa ne olur! Sektörlere, şirketlere, pozisyonlara kıran mı girdi?
Bırakın bazı şirketler insanları değil diplomaları işe alsın. Siz hırs yapıp oyunu bozun, ekmeğinizi taştan çıkarın. Diploma handikapını, diğerlerinden dört kat fazla çalışarak kapatın.
Kariyer mi "Kariyel" mi?
Kariyel: Kişinin, meslek hayatıyla ilgili önemli kararları geçici trendlere göre vermesi. Pozisyonların kendisine uyup uymadığını ölçmeden ve ilerisini düşünmeden, o gün hangi rüzgar esiyorsa kapılıp, şirketten şirkette, sektörden sektöre sürüklenip durması.
Örneğin, bu aralar bilgisayar okumak moda. Oysa bir dönem hepimiz doktor olmak istemiştik. O trendi endüstri mühendisliği ve işletme takip etti. Sonra rüzgarlar başka yönden esmeye başladı. Yetenekliler "tesadüfen" seçtikleri mesleklerinde başarı elde ettiler, diğerlerinin ise hayli fırtınalı bir iş hayatları oldu.
Kampüs Kutusunun İçinde Düşünmek
Üniversitedeyken, sektörleri, şirketleri ve fonksiyonları inceleme zahmetine katlanmamış, staj yapmak yerine yan gelip yatmış öğrencilerde sık rastlanan bir işgüdüdür.
Bu kişiler araştırmalarını, İşletme Kulübü'nün kampüste düzenlediği kariyer günleriyle sınırlı tutarlar. Şirketler ayaklarına kadar gelsin ve tekliflerini sunsun isterler. Gazete ve internet sitelerinde yayımlanan iş ilanlarını, mezuniyet yumurtası kapıya gelmeden takip etmeye başlamazlar. Okuldan çıkıp sokak sokak gezmek pek işlerine gelmez. Mezun olunca da kampüste kendilerini ziyaret eden uluslararası şirketlere özgeçmiş gönderip, evde yanıt beklemekten başka bir şey yapamazlar.
Oysa, küçük ve az bilinen bir şirket, yeni mezuna daha çok sorumluluk ve şans verebilir. Bu firma pazarla ve esnafla daha içli dışlı olduğundan, genç profesyonel işi daha kısa sürede kapabilir. Büyük şirkette başlayan arkadaşları ilk senelerini bilgisayara data girerek veya PowerPoint konusunda uzmanlaşarak (!) geçirirken, o piyasanın kurdu olabilir.
Cüzdan mı Vicdan mı?
Yeni mezunun kafasını en çok meşgul eden sorulardan birisi de şudur: "Sevdiğim işi mi yapmalıyım, yoksa maaşı daha iyi olan diğer pozisyonu mu kabul etmeliyim?" Yanıt basit değil ama temelde konunun iki boyutu var.
1. Kısa dönem: Hemen para kazanmak ve faturalarımızı, taksitlerimizi ödemek zorundayız. Zor durumda kalan kişinin kısa dönemde "kalbinin sesi" yerine "cüzdan"ı tercih etmesi doğaldır ve doğrudur.
2. Uzun dönem: Para kazanmaya devam etmek zorundayız, ve ekonomik istikrarı ancak seçtiğimiz alanda başarılı olarak sağlayabiliriz. Yanlış meslek seçimi, uzun dönemde tıkanmamıza neden olur; bu da sıkıntıların başlaması demektir.
İşin sırrı, vereceğimiz kararın her iki boyutla da barışık olmasında.
İnsan risk almaktan korkar. Bütün hayatı başarı, mutluluk ve refahla dolsun, taşsın ister. Maalesef hayat bir peri masalı değil. Bana inanmazsanız televizyona bakın. Bütün programlar mutlu sonla bitiyor; haber bültenleri hariç…
Risk almaktan ve başarısız olmaktan korkan yeni mezun, ilk işinin, hayatının geri kalan dönemine damgasını vuracağını düşünüp kendisini gereğinden fazla kasar. Oysa asıl soru "İlk adımı nasıl atmalıyım?" olmalıdır.
Uzmanlar çok az kişinin 30-40 yıl boyunca aynı şirkette çalıştığını veya aynı işi yaptığını söylüyor. Bugün, çalışanların kariyerleri boyunca iki, hatta üç meslek (Pozisyon değil!) değiştirmeleri bile normal karşılanıyor.
Yeni mezunlar için en iyi haber de, belli ölçülerde hata yapmaya ve çuvallama şanslarının olması. Elbette deneyimi kısa zamanda edinip, hemen doğru yolu bulmak çok önemli. İşte size bir örnek: Akciğer kanseri teşhisi konan hastalar, doktorla şu tipik konuşmayı yaparlar:
Sigara kullanıyor musunuz?
Otuz beş sene içtim, sonra bıraktım.
Ne zaman bıraktınız?
– Geçen hafta.
– !…
Nasıl geç gelen adalet adaletten sayılmıyorsa, zamanında öğrenilip hayata geçirilmeyen ders de ancak eşe dosta nasihat verip kafa ütülemeye yarar. Siz geç kalmayın ama çok da panik yapmayın. Bu aşamada dikkatinizi temel işgüdülerden uzak durmaya verin; gerisi kendiliğinden gelecek…
Kaynak:insankaynakları.com