Girişimci İşiyle Yatar,Eşiyle Kalkar

0
835

Herkes girişimci olabilir mi?
Girişimcilikle ilgili olarak, Kayserililere yakıştırılan şaka kabilinden bir anlatı vardır. Derler ki; yaz tatili dolayısıyla okullar kapanır kapanmaz çocuk babası tarafından tanıdığı bir esnafa çırak olarak verilirmiş. Yaz sonunda, oradan gelecek değerlendirmeye göre okuyup okumayacağına karar verilirmiş.
Esnafın önerileri iki türlü olurmuş:
– Bu çocukta iş var, bir yere ver, meslek öğrensin.
– Bu çocukta iş yok, bırak okusun.
Bu değerlendirmeye tam olarak katılmak elbette mümkün değil. Bilgi çağına ulaştığımız bu dönemde, gerekli eğitimi almadan bir yere varılamayacağını, özellikle okuma şansı bulamayıp başarısız olanlar çok daha iyi biliyorlar. Ama her şakada bir gerçek payı olacağını da unutmamamız gerek. Ben o değerlendirmeyi daha çok, çocuğun …

 

ELSÜN ÇALIŞKAN
bilgi@gencgelisim.com

 

Herkes girişimci olabilir mi?
Girişimcilikle ilgili olarak, Kayserililere yakıştırılan şaka kabilinden bir anlatı vardır. Derler ki; yaz tatili dolayısıyla okullar kapanır kapanmaz çocuk babası tarafından tanıdığı bir esnafa çırak olarak verilirmiş. Yaz sonunda, oradan gelecek değerlendirmeye göre okuyup okumayacağına karar verilirmiş.
Esnafın önerileri iki türlü olurmuş:
– Bu çocukta iş var, bir yere ver, meslek öğrensin.
– Bu çocukta iş yok, bırak okusun.
Bu değerlendirmeye tam olarak katılmak elbette mümkün değil. Bilgi çağına ulaştığımız bu dönemde, gerekli eğitimi almadan bir yere varılamayacağını, özellikle okuma şansı bulamayıp başarısız olanlar çok daha iyi biliyorlar. Ama her şakada bir gerçek payı olacağını da unutmamamız gerek. Ben o değerlendirmeyi daha çok, çocuğun girişimci olup olamayacağı yönüyle ele alıyorum. Çünkü biliyorum ki herkes girişimci olamaz. Özellikle ticarette başarılı olmak, eğitimin yanında özel yetenekleri de gerektirir.

Başarılı işlere imza atmış bir girişimcisiniz. Girişimciliğin tanımını bir de sizin pencerenizden öğrenelim…
Bilinen bir anlatımdır: Gelini ata bindirmişler, ağlamaya başlamış. “İstersen vazgeç.” demişler, “Hem ağlarım, hem giderim.” diye sızlanmış. Girişimcilik denilince, nedense gelinin bu sözünü hatırlarım hep. Bana göre girişimcilik bir tutkudur. Bir heves, bir serüven, çetin bir yoldur. Bir anlamda; ata binen gelin gibi var olan her şeyi arkada bırakıp yepyeni ufuklara açılmak ve yeni bir başlangıç yapmaktır.
Bitmek bilmeyen bir arayış, bir hastalıktır girişimcilik. Kraldan çok kralcılıktır. Risk açısından bakıldığında, kumardır. Gemileri yakmak, her şeyi göze almaktır. Gözü karartmaktır.  Din açısından ele alındığında; emirdir, umurdur, sabırdır. Sosyal açıdan bakıldığında; insani bir görevdir. Sağlık açısından ise oldukça ağır bir yük, zaman zaman da kahırdır. Girişimcilik, bir anlamda yaratılış gereğidir. İnsanda doğuştan vardır veya yoktur.
Girişimcinin sorunları devamlıdır. İşine, kuvözdeki prematüre bebek gibi ilgi göstermedikçe, hiçbir zaman başı dertten kurtulmaz. Onun için de, her zaman dikkatli, tutumlu ve özverili olmak zorundadır. Bu nedenle; girişimciliğe soyunan bir insanın, daha işin başında bu gerçekleri bilerek, kendisinin o şartlara uygun olup olmadığını bizzat tartarak ve doğabilecek birtakım zorlukları göze alarak seçimini yapması gerekmektedir. Aksi halde, daha işin başında başarısızlığa hazır olmalıdır.

Girişimci bir ruha sahip olduğunuzu nasıl keşfettiniz?
Daha ilkokula başlamadan önce, bağ evinde oturduğumuz yaz günlerinde, bir hayli uzaktaki çeşmeden doldurduğum ufacık güğümü getirirken “buz gibi” yerine çocukça söylediğim “gibil buz” sözleri çınlıyor kulaklarımda. Anlaşılan, ben daha o zamandan reklama önem veriyormuşum, diye düşünüyorum. Sonra biraz daha büyüyünce yazlık sinemada kâğıttan yaptığım külahlara doldurduğum “nohut çekirdek”leri satışımı, hele nane şekerlerini tanıtırken “sinek öpmesine, kedi tepmesine, karın ağrısına, mide bulantısına, gelin kaynana kavgasına bire bir, hasiyeti nane vaaar!” diye haykırışımı, kadınların her seferinde bir daha tekrar ettirerek satın almalarını ve o satışlardan kazandığım paralarla ailenin o geceki sinema bileti ücretlerini ödediğimi hatırlıyorum da; ben daha o zaman girişimciliğe soyunmuşum, diyesim geliyor.

Bir girişimcinin 24 saati nasıl olmalıdır?
Mühendislik bürosu kurarak başladığım ilk işimde, bir anlamda yeni evlilik yıllarının güzel günlerinde, eşimle birlikte gece yarılarına kadar çalıştığımızı bugün gibi hatırlıyorum. Ben hesap yapardım, sevgili eşim ise aydınger üzerine çini mürekkebi ile proje çizerdi. Ertesi gün, yorgun argın ve “o yaşın güzelliklerini daha sonraki günlere ertelemiş olarak” işimizin başında olurduk. Eskilerden duyardık; mart ayı, şubattan bir-iki gün ödünç istemiş. Sonra da insanları beklemedikleri şekilde üşütünce, yaptığı iş hoşuna gitmiş ve geri vermemiş o günleri. O günden beri şubat ayına “güdük ay” demişler. Mart ayının anılması da “Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır.” şeklinde olmuş.
Girişimcinin günü de bir anlamda böyledir. Onun günü 24 saat değil, 25 saattir. Ama o fazlalığı nereden ve ne süreyle aldığı bilinmez. Tek bilinen ise, o 25 saatin bile kendisine yetmediğidir. Girişimci işiyle yatar, eşiyle uyanır.

Girişimcilerin Özellikleri
Girişimci Asker Gibidir
Askerliğimiz sırasında, sıkça duyduğumuz bir benzetme yapılırdı: “Asker uyumaz, asker üşümez, asker yorulmaz, asker acıkmaz, asker susamaz, asker ağlamaz, askerin evde anası ağlar.” Şu kadarını rahatlıkla söyleyebilirim ki, “asker” yerine “girişimci” sözcüğünü koyarsanız, aynı sözler daha bir anlam kazanacaktır. O özelliklerin çoğu, vatanı uğruna her zorluğu göze alabilen askerlerimiz kadar, girişimcilerde de vardır.

Girişimci Dürüst ve Adil Olmalıdır
Çocukluğum sırasında duyduğum, yaşanmış bir av öyküsü var. İsimlerini şimdi hatırlayamadığım iki kişi, bizim Marmara Gölü’ne avlanmaya gitmişler. Av esnasında ikisi de aynı anda atış yaptıklarından, avı kimin vurduğu belli olmaz diye önceden aralarında anlaşmışlar.
Av boyunca ne vururlarsa, eşit olarak bölüşecekler. Ama evdeki hesap ya da avdaki hesap paylaşmaya uymamış. O günkü av biraz kesat geçmiş. Topu topu üç uçarı düşürebilmişler. Ufak bir karatavuk, orta halli bir ördek ve kocaman bir kaz.
Avcılardan biri oldukça uyanık, diğeri kendi halinde bir adam… Uyanık olanı öneride bulunuyor; “İstersen kazı ben alayım, ördekle karatavuk sana kalsın; istersen ördekle karatavuğu sen al, kaz benim olsun.” diyormuş. Öteki karar veremedikçe de aynı öneriyi tekrarlayıp duruyormuş. Sonunda nasıl anlaşmışlar bilmiyorum; ama saf adam kahvede olayı anlatırken şöyle diyormuş:
“Ha bire konuşuyordu, ben de dinliyordum. Be Allah’ın kulu, ne yapıp ediyor kaz hep ona kalıyordu. Bir kerecik kaz benden yana geçse hemen he diyecektim emme olmadı.”
Girişimci, dürüst ve adil olmak zorundadır. Ayrıca, öyle olduğunu karşı tarafa da hissettirmelidir ki, arada güven duygusu oluşabilsin. Ben dürüstüm demekle dürüst olunmaz.
Dürüstlüğün yolu titiz olmaktan geçer.

Girişimci Akıllıdır
Akıllı insanın en büyük özelliği, olaylar karşısında itidalli davranabilmesidir. Bazen karşı taraf öylesine hırçın ve haksız bir davranış içinde olabilir ki, o kargaşanın içinden ancak akıllı olanlar çıkabilir. Zira, akıllı insan kavga etmez.
“Cahilin sonunda gördüğünü akıllılar önceden görür.” deniliyor. İşin başında son gizliymiş ama onu, akıllı önceden, cahil sonunda görürmüş.
Girişimci denilen insan, her an karar verilip sapılması gereken birkaç yolun kavşağında gibidir. Önemli olan, o yollardan her birini hızlı ve bilinçli bir şekilde inceleyip öncelikli ve yararlı olanı seçerek harekete geçmektir. Biliyoruz ki, bazı yolların dönüşü olmuyor.

Girişimci Kararlı ve İstikrarlıdır
İmalat işine ilk girdiğimiz 1969 yazında tanık olduğum bir olayı hatırlıyorum. Süleymaniye semtinde, Nihat Usta adında bir kalıpçıya iş yaptırıyordum. Durumu kontrol etmek için atölyesine gittiğimde, yanımda bir arkadaşım da vardı. Belli etmeden bir süre izledik onu.
Büyük bir dikkatle freze başında çalışırken, hafiften bir şarkı mırıldanıyordu. Yaptığı işten keyif aldığı her halinden belliydi. Bizi görünce şarkısını kesti, selamlaştık. Kısa bir hoşbeşten sonra tekrar frezesinin başına geçti. Bir taraftan bizimle konuşurken, bir taraftan da işini yapıyordu. Bir anlamda dikkati dağılmıştı.
Arkasından hata gelmekte gecikmedi. Günlerce üzerinde uğraştığı kalıp parçasını, yanlış bir paso vererek tamir edilemez şekilde bozmuştu. Günlerce diyorum, çünkü o günün şartlarında bütün kalıp işleri klasik tezgahlarda el emeği ve göz nuru ile yapılıyordu.
Üzüntüden donup kalmıştım. Onun dikkatini dağıttığım düşüncesiyle kendimi suçluyordum. Ne diyeceğimi, ne söyleyeceğimi bilemiyordum. Adeta dilim tutulmuştu.
Bu durum karşısında, Nihat Usta’nın ne yapacağını, nasıl davranacağını merak ediyordum. Fakat o, beni hayrete düşüren bir şey yaptı: Yeni bir çelik parçası aldı, frezeye bağladı ve sil baştan işlemeye koyuldu. Hafiften bir şarkı mırıldanmaya başlayınca da hepimiz rahatlayıverdik.

 

Gazanfer Sanlıtop Kimdir? 
1940’ta Akhisar’da doğdu. 1963’te İTÜ Makine Fakültesi Makine Yüksek Mühendisi diplomasını aldı. Bayındırlık Bakanlığı’ndaki 10 aylık devlet memuriyeti tecrübesinden sonra 1969’da kendi işini kurdu. Halen EMAS Grubu olarak elektroteknik, otomotiv ve elektronik konularında üretim, satış ve ihracat yapan kuruluşlarında, baskı dalında Avrupa ödüllü Esen Ofset’te çalışmalarını sürdürüyor.
Yazarın yayınlanmış kişisel gelişim ve şiir kitapları bulunuyor.

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız