Çanakkale Savaşları hakkında herkes bir şeyler söyledi, söylemeye de devam ediyor. Savaşın canlı tanıklarından ve kumandanlarından olan Atatürk’ün savaşla ilgili bilgileri pek gündeme gelmiyor. Ruşen Eşref’in Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal İle Mülakat kitabından derlediğimiz bir bölümü sizlere sunuyoruz.
Atatürk’ün savaşı değerlendirmesi ve Çanakkale’de başından geçenleri anlatması oldukça ilginç.
İyi okumalar.
– CİDDEN sizi yorduk. Bu hikâyeler uzadıkça uzadı. Vak’alar o kadar çok, o kadar mühimdir ki bilmem hangisini atlasak!
– Yorulmam efendim.. Bilhassa böyle milletin hayatîyle alâkadar olan bir meseleyi dinleyip bütün karilere de nakledebilmek benim için büyük ve samimî bir zevktir.
– Pek iyi. O halde kahvelerimizi içer içmez başlarız.
– Gece karanlığında yerinizden çıkıyor ve yeni memuriyetinize gidiyordunuz.
– Evet, zulmeti leylden dolayı yol bulmakta birçok sıkıntı çektikten sonra 27 temmuz saat 1,30 evvelde Gümbürdek bayırının cenubunda bulunan grup karargâhına vardım.
Taarruz fecirle başlayacaktı. Vaktim pek azdı. Herkesin malûmatından istifade etmek için tekmil erkânı harbiye heyetini yanıma çağırdım. Benim bu anda anladığıma göre düşmanın Kireçtepe, Kükürtlüpmar, Sülecik, Mestantepe hattında — ki düşman miktarı katiyetle malûm değil —, mü him fakat gene miktarı gayri muayyen diğer kuvvetlerinin de Kocaçimen eteklerinde ve Conkbayırında bulunduğu Ve mütemadiyen Kemiklilere ihracata devam ettiği anlaşılıyordu. Ben de kuvvetlerimi ona göre tertip ettim. Fakat henüz telefon irtibatı yoktu. Lâzımgelen kumandanlara emirleri birer zabitle fırkalara yolladım. Bu zabitler ayni. zamanda haber ve irtibat zabiti olacaklar, bana bizzat doğrudan doğruya rapor vereceklerdi. İşte o zabitlerden biri de budur,, diye yaverini gösterdi.
Yaveri, tıknaz, esmer, az bıyıklı hem sert ve hem muti bakışlı genç bir yüzbaşı idi (şimdi Bolu Meb’usu Cevat Abbas Bey). O anda tetkik edilen evrakı tasnifle meşgul oluyordu. Paşa devam etti:
— Telefon tesisi, umuru sıhhiye ve iaşe için de icap eden emirleri verdim. Kendim de, taarrzu bizzat idare etmek için sat 4,30 evvelde Çamlıtepe şimalindeki tepelerde bulunan tarassut mahalline gittim. 12nci fırkanın taarruzî harekâtına başlamış olduğunu gördüm. 7 nci firka kıt’larının kâffesini göremiyordum.
27 temmuz 5,50 evvelde 12 nci firka, taarruzunun ilerlediğini ve tertibatını raporla bildiriyordu. 7 nci fırkadan da taarruza başlandığına dair malûmat alındı. Taarruz her iki fırkada muvaffakiyetle devam etti. Artık o günkü muharebenin muhtelif safhalarda sevk ve idaresi için verilmiş emirlerle alınmış raporlar ve sair teferruatı icraîyeden sarfı nazar edelimde neticeyi söyliyelim: Suvla şarkın da bulunan düşmanın bir kolordusu ve Büyük Anafarta istikametinde de bir fırka kadar kuvveti mağlûp edilmiş ve kamilen gayrimüsait bir vaziyete atılmıştır. Ben mağlûp düşmanın bu derece faikıyetini gördükten sonra kazanılan muvaffakiyetle iktifa ettim. Taarruzu durdurdum. Elde edilen siperlerin tahkim olunmasını, orade yerleşilmesini emrettim.,,
— Bu kadar faik olduğunu söylediğiniz bir kuvvet böyle, bir gün içinde neden mağlûp oldu?
Paşa, masasının üzerinde duran kitabı açarak:
— Bunun cevabını en iyi Hamiltonun kendi raporunda okuyabiliriniz! Benim o gün gördüğüm sebep şudur: Düşman muhtelif kollarla toplu nizamda olarak ilerliyordu. Bu yürüyüş kolları önlerinde henüz ne hiç bir nevcudiyete, ne de hiçbir faaliyete tesadüf etmiyeceklerini zannediyorlardı. Onun için önlerinde hafif avcı hattı bulundurmakla iktifa etmişlerdi. Bir taraftan kuvvetli ve fedakâr avcılarımızın hâkim sırtlardan inerek mezkûr düşman kollarının başlarına atılmaları, bir taraftan da topçularımızın isabetli şarapnellerinin yanaşık düşman kolları üzerine tesir etmesi düşmanda inzibatı da, kuvvei maneviyeyi de, kumandayı da ihlâl etti.
Baş taraftan tardedilen hafif avcı hatları bu sebeple geriden takviye olunamadı. Düşman da kamilen gözlerini geriye çevirmek ve kaçmak tarikini tercih etti. Filhakika düşman kolordusunda kumadanların müessir olmadığını da Hamilton bilâhare itiraf etmiştir. Fakat benim istiğrap ettiğim cihet Hamiltonun bizzat kendisi de oraya geldiği halde emrini gene infaz edememiş olmasıdır. Her halde Hamilton da dahil olduğu halde ingiliz kumandanları beyninde çok müzakere, çok tereddüt olması, ve bilhassa mes’uliyet korkusu, bize kendilerini mağlûp etmek fırsatını bahsetmiştir. Filhakika mes’uliyetten korkan kumandan ların hiçbir vakit icap eden kararları veremediklerini, bunun neticesinde ise acı felâketler husule geldiğini bizzat ben de muhtelif zamanlarda görmüşümdür.
O gün ihraz olunan muvaffakiyet pek ziyade şayanı memnuniyettir. Fakat vaziyeti umumîyenin ıslah ve temini ve binnetice payitahtın tamamen emniyetli bir surette muhafazası noktai nazarından beni henüz tatmin etmiyordu. Çünkü düşman üç gündür Arıburnu ile Azmak arasında başkaca mühim kuvvetlerle icra ettiği mütevali*ve fedakârane hücumlar sayesinde Conkbayırı ve Şahintepede mevcut tehditkâr vaziyete sahip bulunuyordu. Filhakika Hamilton bütün Kocaçimen silsilesine malik olmak noktai nazarından Conkbayırının zabtını muvaffakiyetine beraeti istihlâl addediyor, bu mevzii, mihveri harekât addediyordu.
Conkbayırı ve Şahintepenin muhafazası için benim kumandayı deruhde ettiğimden evvel orada muharebe eden askerlerimizin pek büyük kahramanlık ve fedakârlık gösterdiğini kemali takdirle yadederim. Ancak şunu da ilâve etmeğe lüzum görüyorum ki: Bu kıt’alar pek ziyade zayıflamış ve yorulmuş bulunuyordu. Fakat yeniden iki piyade alayının tahtı emrime gireceğine dair olan malûmat beni, vakit geçirmeksizin yeni icraatta bulunabileceğime dair ikna etmiş oluyordu. 27 temmuz günü öğleden sonra saat üçte Conkbayırı ve Kocaçimen mıntıkasında bulunan 8 inci ve 9 uncu fırka kumandanlıklarına telefonla dedim ki: Bu gece Conkbayırında kendilerinden büyük faaliyet talep edeceğim iki piyade alayı için orada bulunan kıtaat vasıtasile hiç olmazsa sıcak bir çorba hazırlatmağa imkân bulmanız çok muvafık olur.»
O günkü muharebeyi idare ettiğim mahalli terkedip Çamlıtekkedeki karargâhıma gelirken yolda Liman Pş. Hz. nin yaverleri müşarünileyh tarafından beni tebrik etmek üzere geliyordu. Müşarünileyhin de karargâhıma gelmiş bulunduğunu haber verdi. Conkbayırında düşmana icrasını tasmim ettiğim taarruzun yakından ihzar ve idaresi için bizzat hemen oraya hareket etmek üzere kendisinden ayrıldım. Müşarünileyh beni bizzat ateşin içine girmekten sıyanet etmeği düşündü. Fakat başka türlü de, yapılacak hareketin neticesinden emin olmayacağımı takdir ederek muvafakat etti. Erkânı harbiyemle birlikte Çamlıtekkeden Koca-çimen istikametine teveccüh ettik. Düşmanın bir tayyaresi semti resimize geldi ve bizi takibe başladı. Artık zarurî olarak bütün refakatim heyeti sağa sola açılmak mecburiyetinde kalmış, bunun neticesinde yollarını şaşırarak ve karanlığa kalarak ertesi güne kadar bana mülâki olamamışlardı.
Ben, benden ayrılmıyan süvari ihtiyat zabitlerinden Zeki Efendi ile tuttuğum yolu takibe devam etmeği zarurî gördüm. Kocaçimen üzerinden Conkbayırına gitmek istedim. Fakat bu yol İngilizler tarafından tutulmuş olduğu için ateşe maruz kaldım. Daha cenuptan dolaşarak Conk sırtının şark yamaçlarında bulunan … nci fırka karargâhına vâsıl oldum. Kıt’aların ahvali dahiliyelerini tetkik ettikten sonra bana hazırladıkları çadıra çekildim. Zaten gece de hulul etmişti. Lâzımgelen emirleri verdim. Taze kuvvetlere intizar ediyordum. Bu kuvvetler ise yukarda bahsettiğim iki alaydı. Bunlardan birisi pek geç vâsıl olabilmiş, diğeri ertesi gün ancak muvaffakiyet istihsalinden sonra gelebilmiştir. Bu sebeple kumandanlar ve erkânı harpleri kuvvete nazarı dikkatimi celbettiler; vakıa hakları vardı. Fakat ben muvaffakiyeti çok kuvvete malik olmaktan ziyade elimizde bulunan kuvvete azim ve şiddet vermekte, ve onları benim tasavvur ettiğim gibi kullanabilmekte görüyordum. Geçirilecek zaman bizden ziyade düşmana faidebahş olacaktı. Onun için bütün mütaleata rağmen sureti kat’îyede taarruz edecektim. Hazırlanmaları bitince bana bildirmelerini kıt’alara emrettim.
– Pek iyi bu az kuvvetle ne türlü bir hücum tertip edecektiniz ?
– Gayet basit!… Çonkbayırındaki ve Şahintepedeki düşman karşısında duran kuvvet… nci fırkaya aitti. Yeni gelecek alaylar bu hattın gerisinde ve hemen yakınında toplu saffı harp nizamında ahzi mevki edeceklerdi. Hareket fecirle beraber başlıyacaktı: Hiçbir tüfek, top ve bomba patlamaksızın süngü ile, düşman üzerine atılmak!
– Demek ki o gece bizimkiler pençelerini içeri alıp pusu kuracaklardı. Ve İngilizler o sabah güneşin parıltısı ile uyanmıyacaklar, süngülerimizin pırıltısı ile kamaşıp düşeceklerdi. Fakat zatialiniz, anladığıma göre kaç gündür uykusuz kalıyorsunuz. Hiçbir yorgunluk duymuyor mu idiniz?
— Tabiî duyuyordum. Ve bu muharebe yorgunluğunu hiç olmazsa telâfi ederek ertesi gün hücum anında zinde bulunabilmem için çadırımda yalnız kaldım. Fakat buna imkân var mı idi? Birçok sebeplerle, birçok zevat yanıma gelmek mecburiyetinde kalıyordu. Ayni zamanda bütün grup cephesinin muhtelif kısımlarından heyecanlı raporlar alıyordum. Meselâ, düşmanın Eçe limanı önünde nümayiş için dolaştırmakta olduğu boş gemileri görmesi üzerine İngilizlerin mezkûr limana asker çıkarmakta olduğunu bildiren raporlar gibi… Geceyi işte bu tarzda geçirmiş bulunuyoruz.»
Mustafa Kemal Paşanın tasavvur ettiği hücum 28 temmuz günü takriben saat 4,30 evvelde başlıyor. Hücumu seyretmek üzere paşa da asker ve kumandanlara mülâki oluyor.
Fecir başlamış, ortalık aydınlanmağa yüz tutmuş. Fakat paşa hücum anının gecikmekte olduğunu görüyormuş. “Halbuki bu teahhür biraz daha uzayacak olursa ortalık tamamen açılacak, bizim kesif bir yığın halinde bulunan hücum kıt’alarımızı düşman görecek, karadan ve denizden namütenahi topların bombardımanına maruz kalacaktık, belki de bu bir felâket olacaktı.» Müthiş heyecanlı bir buhran anı değil mi? Mustafa Kemal Bey derhal oradaki kumandanlarla beraber hücum saflarının önüne geçmiş. Askere düşmanın kaçmağa hazırlandığını, fakat buna müsaade etmiyeceğimizi söylemiş. “Bunun için benim ileriden kırbaç sallayarak vereceğim işaret üzerine hemen hepiniz düşmana atılacaksınız, demiş. Beş on adım ileri yürüdükten sonra işaretini verince zabitan ve efradın tereddütsüz bir aslan savletiyle düşmana saldırdıklarını görmüş. Bu hücumun karşısında düşmanın kamilen ezildiğini, hiç silâh kullanmak fırsatına vakit bulamamış olduğunu anlamış.
— Ortalık açıldıktan sonra idi ki, diyor, düşman hakikaten Conkbayırını cehenneme çevirmişti. Denizden, karadan büyük çaplı topların muhtelif cinste mermileri Conkbayırı semasında bitmez tükenmez yıldırımlar vücude getiriyordu.,,
Buraya kadar muhaveremizi, sakin bir vaziyetle dinliyen yüzbaşı Cevat Bey, paşanın yaveri, kalın, sertliği hoşa giden bir sesle:
Bu şarapnel misketlerinden bir tanesi de paşanın göğsünü okşamıştır! dedi.
— Nasıl? dedim.
Paşa tespihi ile oynuyordu. Cevat Bey, parlak çizmelerindeki mahmuzlar şıkırtı yaparak, göğsünün sol tarafındaki nişan kordeleleri sırası ve ipek kordonu kabara ine şöyle anlatıyordu:
— Bulunduğumuz yer tamamen muhacimlerin arası idi. Paşa da ilerliyen efradımızı seyrederken göğsüne bir şeyin gayet kuvvetle çarptığını duymuştur.
— Evet, sağ tarafta ceketimde bir kurşun yeri gördüm. Yanımda bulunan zabit (şimdi Kütahya mebusu M. Nuri Bey): “Efendim, vuruldunuz» dedi. Ben böyle bir söz şuyu bulursa askerimizin kuvvei manevîyesi üzerinde yapacağı tesiri düşündüm.
Elimle zabitin ağzını kapadım. “Sus,, dedim. Cevat Bey devamla:
– Bir şarapnel misketi göğsünün sağ tarafına tamam saatinin bulunduğu cebe isabet etmiştir. Saat parça parça oldu. Fakat o darbe paşanın göğsünde hafif bir leke bırakmaktan başka ileri geçmemiştir.,, dedi.
– O saat sizin için tarihî bir saattir. Görebilimiyim efendim? dedim.
Paşa:
— O saatin enkazını bu muharebeden sonra Liman Pş. Hz. hatıra olarak aldılar. Bana da kendilerinin ailei asalet armasını havi bulunan saatlerini verdiler.,,
Cevat Bey saati gösterdi: Omega markalı siyah bir saat: arkasında bir taç ve “L.Z„ markaları. Paşanın kırılan saati de Mektebi Harbiyedenberi sakladığı Omega markalı kuvvetlice bir talebe saati imiş. Cevat Bey Zenith markalı bir bilezik saati de gösterdi ki onu Mustafa Kemal Paşaya o kurşun değdiği esnada yanında bulunan genç mülâzim vermiş.
Askerinin bukadar yanında giden, onlara ön ayak olan bir kumandana en zorlu düşmanların bile dayanamayacağına aklım eriyordu.
— Pek iyi, siz bu yaranızla uğraştığınız esnada askerleriniz ne yapıyordu? Hücuma devam ediyor mu idi?
— Tabiî. O kahramanlar, başlarında fedakâr zabitleri olduğu halde gayrikabili tevkif savletleriyle ilk düşman hattını bire kadar boğdular. Bundan başka önlerine tesadüf eden, imdada gelen bütün düşman kıt’aları
nı perişan ettiler. Hattâ bizim münferit aksamımız boş buldukları istikametlerden denize kadar gitmişlerdir. Bence maksat hâsıl olmuştu. Karşımda bulunan İngilizleri kamilen imhaya kalkışacak kadar, şeraiti müsait tasavvur etmiyordum. Onun için verdiğim emirle taaruzu kestim.
Çonkbayırında ve Şahintepede yerleştik kaldık. Bu muharebede düşmana binlerce maktul, binlerce mecruh verdirdik. Birçok esliha aldık.
O cephede bulunan makineli tüfenklerini iğtinam ettik. Birçok ta esir alındı.
Bu hücumumuz Sir Hamiltonu bazı mübalâğalı tasvirlere sevketmiş. Bunu sonra, raporunu okuduğum zaman anladım (raporu açıp orada bir sahife arayarak). Bakınız, müşarünileyh diyor ki: “Askerlerini biz, mevcut bilcümle toplarımızla topa tutturmuşuz.» Bu doğru değil, tabanca bile attırmadım. Çünkü, attırsaydım o zaman baskın tarzında yapmak istediğim hücum muvaffak olamazdı.
Zaten onun askerlerile benim askerlerim değil, bizzat benim ve kumandanlarımın onlarla arasındaki mesafe ancak 15-20 hatve idi. Bukadar yakın mesafede düşman hattına topçu endahtına imkân olmıyacağı erbabınca malûmdur, bahusus gece vakti…. Bir de Hamilton iki taburunun boğazlanıp haki helake serildiğinden bahsediyor. Bu doğrudur. Fakat bizim 28 temmuzda Conkbayırında yaptığımız hücumla mağlûp ettiğimiz ingiliz kuvveti Arıburnu ve Damakçık bayırı arasındaki mmtakada bulunan tekmil kuvvetleridir. Bu meydanı harpte şan ve şeref kazandıklarından bahsettiği Ceneral Kayley, bütün erkânı harbiyesile beraber maktul düşen Ceneral Baldwin, tehlikeli surette yaralanan Ceneral Koper nelere kumanda ediyorlardı, yalnız iki tabura mı?»
Galip askerin, doğruyu söylemiyen mağlûp askere karşı esirğeyemediği tezyif tebessümü Paşada pek vazıhtı.
— Maamafih, dedi, Sir Hamiltonun askerimizin hücumunu tasvirdeki meharetini pek takdir ederim. Doğrudur! Onun kullandığı tabirleri istimal ederek diyebiliriz ki bu muharebede askerlerimiz İngilizler için o gün bir afet oldular, önlerinde durmağa yeltenenleri haki helake serdiler. Conk-bayırı tepesinin zirvesini tamamen tarayıp temizlendikten sonra, gene Hamiltonun tabiriyle söyliyorum, kovanından çıkan arı sürüleri gibi güç halle yakalarını muhakkak bir ölümden sıyırabilen öteki kollar üzerine saldırdılar. “İngilizler için bu derece nevmidane ve hunrizane olan muharebenin tafsilâtı asla ve asla sahaifi evrak üzerine konamaz. Türkler biribiri ardınca meydanı kâru zare atıldılar. Ve ismullahı zikrederek hakikaten pek gazanferane ve şirane harbettiler.„ diyor. Bu hücumlara karşı duran. İngiliz efradı, oldukları yerde telef oldular.
Ha, bir şey daha söylemeli. Hamilton askerimizin mareke meydanında yorolmuş oldukları, tükenmiş oldukları zehabında bulunuyor. Aklanmıştır zavallı.
Bizim askerimiz hücum için vermiş olduğum emirde olduğu gibi, tayin ettiğim hatta durmalarına dair olan emrimi de ayni itaat ve gayretle tatbik etmekten başka bir şey yapmamışlardır. Bu muharebenin daha fazla tafsilâtını gene Hamiltonun raporunda okumak mümkündür. Onun için biz bu kadarla iktifa edebiliriz. Yalnız şunu diyeyim ki 28 temmuzda vuku bulmuş olan Conkbayırı muharebesi Anafartalar muvaffakiyetinin en şanlı safhasıdır.»
Yaver Cevat Bey, bu muharebelerde askerimizin gayet şiddet ve gayretle hareket ettiklerine dair izahat verdi, misaller getirdi. Onlardan biride şu ki kuvvei maneviyesi yerinde olan, mafevklerinin fedakârlığına tamamen inanan askerde mevcut kuvvetli ruhu göstermek itibarile mühim buldum. Sıhhiye efradımız bir yerde istirahat ediyorlar ve yemek yiyorlarmış. Tam o esnada bir obüs pek yakınlarına düşmüş. Askerler bir müddet toz duman arasında kalmışlar. Sonra o sis sıyrılır sıyrılmaz görmüşler ki o askerler arka üstü yatmış kahkaha ile gülüyorlar, kendilerine zararı dokunmamış olan bu obüsle alay ediyorlar.
Paşa dedi ki: “29. 30. 31 temmuzda, 1 ve 2 ağustosta büyük mikyasta hadisat yoktur. Olanlar da sizi alâkadar etmez.
“3 Ağustos muharebesi (Kireçtepe): Kireçtepe Anafartalar muharebe cephesinin sağ cenahında pek mühim bir mevzidir. Düşman 2 Ağustos günü akşam saat 6,30 sonrada bir liva kadar kuvvetiyle grupun sağ cenahına taarruz ve Kireçtepenin bazı aksamını zaptetmişti. Fakat ayni gece kıt’alarımız tarafından yapılan mukabil taarruzla Kireçtepe mevzii istirdat edildi. Düşman 3 Ağustos günü daha faik kuvvetlerle tekrar Kireçtepeye taarruz etti.
*
Hazırlayan: Adem Suad
ademsuad@gmail.com