Dünyanın değişik coğrafyalarındaki milletler yaşadıklarını, düşündüklerini ve çevrelerinde gördüklerini dile aktarırlar. Kendi hayatlarına dair ne varsa bunları dil sayesinde muhafaza ederler. Bundan dolayı her millet kendi hafızasını dille oluşturur. Milletlerdeki bu dil hafızasını incelediğimizde karşımıza çok ilginç sonuçlar çıkıyor.
Dillerde yaşayan birçok kelimenin, milletlerin yaşadıkları bölgelerden ve yaşayış tarzlarından fazlasıyla etkilendiğini görüyoruz. Karasal bir iklimde yaşayan milletler, geçimlerini daha çok tarım ve hayvancılıkla sağladıkları için bu hayat tarzını, kullandıkları kelimelere yansıtmışlardır. Deniz kenarında yaşayan milletler de deniz ve balıkçılıkla uğraştıkları için …
Erdal Altun
erdalaltun25@hotmail.com
Dünyanın değişik coğrafyalarındaki milletler yaşadıklarını, düşündüklerini ve çevrelerinde gördüklerini dile aktarırlar. Kendi hayatlarına dair ne varsa bunları dil sayesinde muhafaza ederler. Bundan dolayı her millet kendi hafızasını dille oluşturur. Milletlerdeki bu dil hafızasını incelediğimizde karşımıza çok ilginç sonuçlar çıkıyor.
Dillerde yaşayan birçok kelimenin, milletlerin yaşadıkları bölgelerden ve yaşayış tarzlarından fazlasıyla etkilendiğini görüyoruz. Karasal bir iklimde yaşayan milletler, geçimlerini daha çok tarım ve hayvancılıkla sağladıkları için bu hayat tarzını, kullandıkları kelimelere yansıtmışlardır. Deniz kenarında yaşayan milletler de deniz ve balıkçılıkla uğraştıkları için kelimelerine bu uğraşlarını geçirmişlerdir.
Türkler, yaşadıkları coğrafyalarda daha çok tarım ve hayvancılıkla uğraştıklarından at, keçi, koyun, inek ve öküz gibi hayvan isimlerini dilimizde sıkça kullanıyoruz. Kendi bölgelerinde yaşayan bu hayvanlara hemen Türkçe isim koymuşlardır. İsimleri başka dil kaynaklı olan hayvanların adlarını ise orijinal haliyle bırakmış ancak Türk insanının hançeresine göre seslendirmişlerdir. Örneğin keçi, at ve koyun gibi hayvanları Türkler evcilleştirdiği için bu hayvanların isimlerini kendileri koymuşlardır. Fakat inek, öküz, horoz ve tavuk gibi hayvan isimlerini kendilerine en yakın olan milletlerden almışlardır. İnek Sanskritçe, öküz Pehlevice veya Moğolca, horoz Farsça, tavuk da Moğolca’dan dilimize geçmiştir.
Dilimizdeki hayvan isimleri sadece hayvan isimleri olarak kalmamıştır. İnsan ve hayvanlardaki benzer özellikler dikkate alınarak atasözleri ve deyimlerde kullanılmıştır. Dilimizin en önemli söz varlığı olan atasözleri ve deyimlerde hayvan isimlerinin yer alması, farklı anlamları ilgi çekici şekilde ifade etmemize imkan sağlamıştır. Örneğin tilkide olan kurnazlık bazı insanlarda da vardır. Bu benzerlikten faydalanılarak “tilki gibi kurnaz” deyiminin sıkça söylenmesi dilimize etkili ifade zenginliği katmıştır.
Zebra (İtalyanca) ve penguen (Fransızca) gibi hayvanların isimleri atasözleri ve deyimlerde kullanılmaz. Zira bu hayvanlar bizim coğrafyamızda yaşamadığı için insanımız bu hayvanların özelliklerini de bilmez.
Dil; yaşayan canlı bir organizma olduğu için atasözleri ve deyimlerde kullanılan bazı hayvan isimleri zamanla unutulduğu gibi atasözleri ve deyimleri de kullanımdan düşürebilir. Bunların yerine iletişim çağında yaşadığımız için farklı hayvan isimlerinden yeni deyim ve atasözleri türeyebilir. Örneğin, “Azimli çoban tekeden yağ çıkarır” atasözünde geçen teke kelimesi genç neslin hayatında olmadığı için pek bilinmez. Haliyle teke sözcüğünün geçtiği atasözü de zamanla yeni neslin hayatından çıkacaktır. Nitekim bir ihtiyacı karşılamayan kelimeler ve kelime grupları dilden bir yaprak misali düşerek yok olur, gider. Bunların yerini ise yeni anlamlar taşıyan yeni ifadeler doğacaktır.
Atasözleri ve deyimlere baktığımızda daha çok yararlanılan ve evcilleştirilen hayvanların isimlerini buluyoruz. İnsanlar bir hayvanı ne kadar çok tanırsa, o hayvanla ilgili o oranda atasözü ve deyim üretiyor. Bu anlattıklarımızın dilimizde ne kadar canlı yaşadığını ve fazla olduğunu göstermek için aşağıdaki bazı örnekleri dikkatinize sunuyorum.
Aslan (Türkçe ve Çince birleşimi)
Atasözleri: Aslan kükrerse atın ayağı kösteklenir. Aslan yatağından belli olur. Aslan postunda gönül dostunda güzeldir.
Deyimler: Aslan kesilmek, Ekmek aslanın ağzında, Aslan gibi…
Tilki (Türkçe)
Atasözleri: Tilki tilkiliğini anlatıncaya kadar post elden gider. Tilkiye, “Tavuk kebabı yer misin?” demişler, “Adamın güleceğini getiriyorsun.” demiş. Tilkinin dönüp geleceği yer kürkçü dükkanıdır.
Deyimler: Tilki gibi kurnaz
Kurt (Türkçe)
Atasözleri: Kurt köyünü değiştirir, huyunu değiştirmez. Kurdun oğlu akıbet kurt olur. Kurt kocayınca köpeğin maskarası olur.
Deyimler: Kurt ağzı bağlamak, Kurdu koyunla barıştırmak, Kurda kuzu teslim etmek.
Eşek (Türkçe veya Ermeniceden)
Atasözleri: Eşeğin kuyruğuna kalabalıkta kesme; kimi uzun der, kimi kısa. Eşek at olmaz, ciğer et olmaz. Eşeğe cilve yap demişler, çifte atmış.
Deyimler: Eşeğe gücü yetmeyip semerini dövmek, Eşek hoşaftan ne anlar, Eşek cilvesi.
At (Türkçe)
Atasözleri: At, adımına göre değil, adamına göre yürür. Atlar nallanırken kurbağalar ayak uzatmaz. Ata binersen Allah’ı, attan inersen atı unutma.
Deyimler: Ata et, ite ot vermek, Atını sağlam kazığa bağlamak, At çalındıktan sonra ahırın kapısını kapamak.
Fare (Arapça)
Atasözleri: Fare deliğe sığmamış, bir de kuyruğuna kabak bağlamış. Fare çıktığı deliği bilir. Eceli gelen fare, kedi bıyığını kaşır.
Deyimler: Fare gibi kaçmak, Fareler cirit oynamak.
Maymun (Grekçe)
Deyimler: Maymun iştahlı, Maymun gözünü açtı, Maymuna döndürmek.
Yılan (Çince)
Atasözleri: Yılana yumuşak diye el sürme. Yılanın sevmediği ot, deliğinin ağzında biter. Yılan sokan uyumuş, aç kalan uyumamış.
Deyimler: Yılan gibi sokmak, Yılanın kuyruğuna basmak, Yılan hikayesi, Yılana ağı veren.
Kedi (Rumca)
Atasözleri: Kedinin kanadı olsaydı serçenin adı kalmazdı. Kedinin boynuna ciğer asılmaz. Kedinin kabahatini önüne koyarlar.
Deyimler: Kedi ciğere bakar gibi bakmak, Kedi gibi dört ayak üzerine düşmek, Kedi olalı bir fare tutmak.
Öküz (Moğolca veya Pehleviceden)
Atasözleri: Öküze boynuzu yük olmaz.
Deyimler: Öküzün altında buzağı aramak, Öküz öldü ortaklık bozuldu, Öküzün trene baktığı gibi bakmak.
Horoz (Farsça)
Atasözleri: Horozu çok olan köyde sabah geç olur. Horoz ölür, gözü çöplükte kalır. Horoz ne kadar öterse ötsün, civciv tavuğun dıkdıkına bakar.
Deyimler: Horozlar ötmek, Horoz akıllı, Horozdan kaçmak.
Tavuk (Moğolca)
Atasözleri: Tavuk kaza bakmış da kendini yırtmış. Aç tavuk kendini darı ambarında sanır.
Deyimler: Tavuk ayağı yemek, Tavuk gibi yumurtlamak.
Köpek (Türkçe)
Atasözleri: Köpeğe gem vurma, kendini at sanır. Köpekle yatan pire ile kalkar. Köpeğe sürünmekle etek kesilmez.
Deyimler: Köpeğin ağzına kemik atmak, Köpeğe atsan yemez, Köpeğe hoşt, kediye pişt dememek.
Domuz (Türkçe)
Atasözleri: Domuzun kuyruğunu kes yine domuz. Domuzdan toklu çıkmaz. Domuz derisinden post eski düşmandan dost olmaz.
Deyimler: Domuzdan kıl çekmek, Domuz gibi tıkınmak, Domuz gibi…
Keçi (Türkçe)
Atasözleri: Keçinin uyuzu, çeşmenin gözünden su içer. Keçi geberse de kuyruğunu indirmez. Keçi nereye çıkarsa oğlağı da oraya çıkar.
Deyimler: Keçileri kaçırmak, Keçi gibi inatçı olmak, Keçiye rakı içirmişler kurdun evini sormuş.
Deve (Türkçe)
Atasözleri: Deve Kâbe’ye gitmekle hacı olmaz. Deveye bindikten sonra çalı ardına gizlenilmez.
Deyimler: Devede kulak kalmak, Deveye hendek atlatmak, Deve yapmak.
Arı (Türkçe)
Atasözleri: Arı gibi eri olanın dağ kadar yeri olur. Arı bal alacak çiçeği bilir. Arı söğüdü, akıllı öğüdü sever.
Deyimler: Arı gibi sokmak, Arının yuvasına kazık dürtmek, Arı gibi çalışmak.
Koyun (Türkçe)
Atasözleri: Koyun can derdinde, kasap yağ derdinde. Koyunun bulunmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler. Koyunu yüze yetir, el onu bine yetirir.
Deyimler: Koyun kaval dinler gibi dinlemek, Koyun gibi melemek.
Kuş (Türkçe)
Atasözleri: Kuşa süt nasip olsa anasından olurdu. Kuşu kuşla avlarlar. Kuş kanadına kira istemez.
Deyimler: Kuş uçmaz kervan geçmez, Kuş beyinli, Kuş sütüyle beslemek.
Ayı (Türkçe)
Atasözleri: Ayı sevdiği yavrusunu hırpalar. Ayıyı fırına atmışlar yavrusunu ayağının altına almış.
Kaynaklar
Türk Dil Kurumu Sözlüğü
Aksoy, Asım, Ömer, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, İst., 1989.
Eyuboğlu, Zeki, İsmet, Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü, İst., 1988.
Aksan, Doğan, Türkçenin Gücü, Ank., 1993.
Kelebek Kozasının Verdiği Yaşam Dersi
Bir gün, kırlarda gezintiye çıkan bir adam, kenara oturduğu otlardan birinin dalında, küçük bir kozanın varlığını fark etti. Koza ha açıldı ha açılacak gibiydi. Adam, bunun bir kelebek kozası olduğunu tahmin ediyordu. Böyle bir fırsat bir daha ele geçmez diye düşündü ve bir kelebeğin dünya yüzü gördüğü ilk dakikalara şahit olmak istedi. Dakikalar dakikaları kovaladı, saatler geçmeye başladı, ama kelebeğin küçük bedeni o delikten bir türlü çıkmıyordu. Kelebeğin dışarı çıkmak için çaba harcamaktan vazgeçmiş olabileceğini düşündü adam.
Sanki kelebek elinden gelen her şeyi yapmış da artık yapabileceği bir şey kalmamış gibi geldi ona. Bu yüzden, kelebeğe yardımcı olmaya karar verdi. Cebindeki küçük çakıyı çıkarıp kozadaki deliği bir cerrah titizliğiyle büyütmeye başladı.
Böylece bir-iki dakika içinde kelebek kolayca dışarı çıkıverdi. Fakat bedeni kuru ve küçücük, kanatları buruş buruştu. Adam kelebeği izlemeye devam etti; çünkü kanatlarının her an açılıp genişleyeceğini ve narin bedenini taşıyacak kadar güçleneceğini umuyordu. Ama bunlardan hiçbiri olmadı. Kelebek, hayatının geri kalanını, kurumuş bir beden ve buruşmuş kanatlarla yerde sürünerek geçirdi. Ne kadar denese de, asla uçamadı.
Adamın bütün iyi niyetine ve yardımseverliğine rağmen anlayamadığı şey, kozanın kısıtlayıcılığına karşılık kelebeğin daracık bir delikten dışarı çıkmak için göstermesi gereken çaba, Allah’ın kelebeğin bedenindeki sıvıyı onun kanatlarına göndermek ve bu sayede kozanın kısıtlayıcılığından kurtulduğu anda onun uçmasını sağlamak için seçtiği bir yol olduğuydu.
Bu gerçeği öğrendiğinde, hayat boyu unutamayacağı bir şey de öğrenmişti: Bazen, hayatta tam olarak ihtiyaç duyduğumuz şey, çabalardır. Eğer Allah hayatta herhangi bir çaba olmadan ilerlememize izin verseydi, o zaman bir anlamda sakat kalırdık. Olabileceğimiz kadar güçlenemezdik. Ve asla uçamazdık…
www.gencgelisim.com
bu konularda ilginizi çekebilir: