Sanatın konusu güzelliktir. Güzellik duygusu, insanlara ait bir şeydir. Hayvanlarda güzellik duygusu yoktur. Güzel sanatlar insan ruhunu yükseltir, ondan anlamayan ve hoşlanmayan kimseler, basit insanlardır. Güzellik duygusu aynı zamanda ahlakın da temelidir. Güzel sanatların yanında bir de güzel yaşama sanatı vardır. Estetik duygusu gelişmemiş insanlar ham, kaba ve görgüsüzdür. Güzel sanat eserlerinden anlamayanlar, yüce duygulardan ve heyecanlardan yoksundurlar. Bir hadis, “Allah güzeldir, güzel olanı sever.” diyor. İslam tasavvufuna göre Tanrı, güzelliğini izhar etmek ve sevdirmek için insanı yaratmıştır.
Sanat eserlerinin insan davranışları üzerinde büyük etkileri vardır. Özellikle edebiyat, musiki, sinema ve tiyatro çok önemlidir. Bunlar insanı bilgilendirmekten ziyade dönüştürmeye ve anlatılanı içselleştirmeye çalışırlar. Akıl ve zekânızdan ziyade hissinize ve hayalgücünüze hitap ederler. Bu etki kalıcıdır. Seyrettiği bir filmin, okuduğu bir romanın ve dinlediği bir müzik parçasının, insanları nasıl etkilediği, izahı gerektirmeyecek kadar açıktır. Bir ilim ve fikir kitabında bunlar yoktur. Mantık ve muhakemeden ziyade hayal gücüne hitap edenler insanları etkilemiştir. Şiir ve söz sanatları, büyüleyen bir etkiye sahiptir.
Sanat, insanın acılarını boşaltıp rahatlamasına yarıyor. Trajedilerin bu kadar beğeni ile seyredilmesinin sırrı budur. Büyük sanat eserleri, insanın ifade edemediği duygularını ifade etmeye yarıyor. Fakat yine de bunlar yetersiz kalıyor, kullandığımız ifade vasıtalarının hiçbiri, hissettiklerimizi bütün doygunluğu ile anlatmaya imkân vermiyor. En büyük sanatkârlar bile bunu yapamamaktan şikâyetçidirler. MehmetÂkif,“Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bizarım.” diyor. Başka bir şairimiz, “Lügatler, bana bir kelime verin.” diyor. Onlar bu kadar âcizse,bizler ne yapacağız?
Romancıların, benliklerini aşmış erdemli kişiler olması lazımdır, çünkü iyi bir gözlemci olmadan kimse gerçeği olduğu gibi algılayamaz. Bunun için de kişisel sorunlarımızı aşıp ruhen olgunlaşmış olmalıyız. Büyük romancılar, hayatın anlamını kurcalar, insanın bu dünyadaki görevini ve yerini sorgular, bize yeni bir bakış açısı sunmaya çalışır. Roman, insan ahlakını olumlu etkilemelidir.
Flaubert, “Sanatçının bir dini ve fikri olmamalıdır.” der. Fakat Tolstoy, bunun aksini savunur. Ona göre sanat, insanlara güzel ve yüce bir yaşam göstermelidir. Böyle olmayan sanat, sadece olanı hikâye etmekten ibarettir. Sanatın üç temel unsuru; ahlaka uygunluk, içtenlik ve şekil mükemmelliğidir. Bazıları ideolojinin sanatı gerilettiğine bazıları da ilerlettiğine inanır.
İfadede açıklık yani şekil mükemmelliği çok önemlidir. Heykeltıraş mermere, şair kelimelere, romancı olaylara, müzisyen seslere, ressam renklere, dansçı hareketlere şekil verir. Şekil olmadan yeni anlamlar ortaya çıkmaz. Sanatta gevşek bir tarzda da olsa mutlaka bir şekil kaygısı olmalıdır. Tamamen serbest bir sanatçı, kendini yaratıcılığa zorlayamaz. Sanatta belli sınırların olması lazımdır ki bu sınırları aşmak için insanda bir çaba doğsun. Özgürlükle disiplinin bir dengesi lazımdır. Fazla disiplin ruhları boğar, disiplinsizlik de yoğunlaşmaya engeldir. Vezin ve kafiye, bir metni şiir yapmaz fakat iyi şiire gereklidir.
Sanat, dindarlık duygusunun gelişmesinde de önemli bir etkiye sahiptir. Bunlar birbirinden ayrılmazlar. Sanatçı, kendini aşmaya ve külli olana ulaşmaya en uygun insandır. Dindarlığın artmasını istiyorsak, insanlara sanat eserlerini sevdirmeli ve onlardaki zevki tattırmalıyız. Bu iş, ilmihâl bilgileri ile olmaz. Onlar şekli anlatır, ruhi heyecanın eksikliğini dolduramaz. Sanat ve edebiyatı sevmeyen ve anlamayanların ruhları bomboş bir çöldür, orada insanlık ve merhamet bitkileri yetişmez.
Sanatla hayatı birbirinden ayırmalıyız. Gerçeğin dünyası ile sanatın dünyası farklıdır. Sanatta makbul olan her şeyin hayatta da makbul olması gerekmez. Sanat için, rolünüzü ne kadar iyi yaparsanız o kadar iyidir, fakat hayatta rol yapmaya kalkarsanız çirkin ve çekilmez olursunuz. Sanat, hayata taşınamaz. Filmde efelik yapan bir kimse gerçek hayatta bunu yapmaya kalkarsa zor duruma düşer. Günlük yaşantımız doğal, rahat, içtenlikli ve yapmacıksız olmalıdır. Resim çektirirken insanlar, sırıtarak poz veriyorlar. Gerçek hayatta mizansen olmamalı.
*
Cuma Özusan
Kaynak: Bilgece Yaşamak
www.gencgelisim.com