AŞAĞILANMAK VE ALKIŞMAK!

0
698

 

Tarihi ve tarihimizi bilmek, tarihi sorgulamak, tarihi gereği gibi anlamak, bugün dünyada olup bitenleri anlamamızı ve anlatmamızı kolaylaştırır elbette bu doğru.

İçinde yaşadığımız bu günü ve bugünde olup bitenleri anlamak için ille de tarih bilmek, okur-yazar olmak ve hatta 5 duyu organımızı çalıştırmakta gerekmiyor!

Her ne kadar bugün olup bitenlerin farkına varmak için başımızı kumlara soksak, ağlasak, sızlasak da, bugün içinde yaşadığımız dünyada insan olarak bulunmamız, bu günü anlamak için yetiyor hatta artıyor bile.

Öyle ki, bu günü anlamamak mümkün değil!

Çünkü bu gün dünyada yaşananlar o kadar açık ve net ki!..

İşlenen cinayetlerin, yapılan zulümlerin, gasbedilen hakların boyutları o kadar geniş ki boynumuzu ve boyumuzu aşmış olduğundan evrendeki tüm canlılar bu zulme yakasını kaptırmış bulunuyor.

Yeryüzünde ve gökyüzünde fesat çıkartanlar, ekolojik dengenin dengesizliğinde başa oynayanlar, denizi, havayı ve karayı kirletenler, dünyayı bütün canlılara yaşanmaz bir mekan haline getirenler, söylemlerini ve yazdıklarını Din Günü’nü hesaba katmadan;

Dünyevi, şöhretsel ve patentsel kaygılarıyla hesaplayarak, kendilerine ihsan edilen,köşelerinde yahut makamlarında dönen ve döndürülen koltuklarına kurularak, tek taraflı yandaş basın ve medya kuruluşlarını da yanların alarak;

Mevzunun akışına,

Sahnenin rengine,

Konunun ahengine göre kendilerini konuşlandırarak, laci elbiseleri, renkli kravatları ve yılışık yüzleriyle halkın huzuruna çıkıp insanlık, barış ve kardeşlik adına mesajlarını duyurmaktadırlar.

Bunları tanımanın, ifsat ve iğvalarına aldanmamanın yolu,  Kur’ani bilgi, birikim ve feraseti ile mümkün olacaktır.  “Onlara yer yüzünde fesat çıkartmayın dendiği zaman: Biz sadece düzelticileriz derler .  İyi bilin ki onlar ortalığı fesada verenler bozanlardır fakat anlamazlar.(El Bakara 2/11-12)

Hırsızlık yapanlar bunlar!

Malı götürenler bunlar!

Hak-hukuk, kanun-nizam  tanımayanlar bunlar

Halkın kutsallarıyla dalga geçenler bunlar!

Kardeşlerine ihanet edenler bunlar!

Demokrasi, insan hakları vs söylemleri ağızlarında sakız edenlerde bunlar…

Gel de Asrın Şairini anımsama:

“O ihtişâmı elinden niçin bıraktın da,

Bugün yatıp duruyorsun ayaklar altında?

“Kadermiş!” Öyle mi? Hâşâ, bu söz değil doğru:

Belânı istedin, Allah da verdi… doğrusu bu.

Talep nasılsa, tabîî, netîce öyle çıkar,

Meşiyyetin sana zulmetmek ihtimâli mi var?

“Çalış!” dedikçe şeriat, çalışmadın, durdun,

Onun hesâbına birçok hurâfe uydurdun!

Sonunda bir de “tevekkül” sokuşturup araya,

Zavallı dîni çevirdin onunla maskaraya!

Bırak çalışmayı, emret oturduğun yerden,

Yorulma, öyle ya, Mevlâ ecîr-i hâsın iken!

Yazıp sabahleyin evden çıkarken işlerini,

Birer birer oku tekmîl edince defterini;

Bütün o işleri rabbim görür; vazîfesidir…

Yükün hafifledi… Sen şimdi doğru kahveye gir!

Çoluk çocuk sürünürmüş sonunda aç kalarak…

Hudâ vekîl-i umûrun değil mi? Keyfine bak!

Onun hazîne-i in’âmı kendi veznendir!

Havâle et ne kadar masrafın olursa… Verir!

Silâhı kullanan Allah, hudûdu bekleyen O;

Levâzımın bitivermiş, değil mi? Ekleyen O!

Çekip kumandası altında ordu ordu melek,

Senin hesâbına küffârı hâk-sâr edecek!

Başın sıkıldı mı, kâfî senin o nazlı sesin:

“Yetiş!” de, kendisi gelsin, ya Hızr’ı göndersin!

Evinde hastalanan varsa, borcudur: bakacak;

Şifâ hazînesi derhal oluk oluk akacak.

Demek ki: her şeyin Allah… Yanaşman, ırgadın o;

Çoluk çocuk O’na âid; lalan, bacın, dadın O;

Vekîl-i harcın O; kâhyan, müdîr-i veznen O;

Alış seninse de, mesûl olan verişten O;

Denizde cenk olacakmış… Gemin O, kaptanın O;

Ya ordu lâzım imiş… Askerin, kumandanın O;

Köyün yasakçısı; şehrin de baş muhassılı O;

Tabîb-i âile, eczâcı… Hepsi hâsılı o.

Ya sen nesin? Mütevekkil! Yutulmaz artık bu!

Biraz da saygı gerektir… Ne saygısızlık bu!

Hudâ’yı kendine kul yaptı, kendi oldu Hudâ;

Utanmadan da tevekkül diyor bu cürete… Ha?…”

Değerli okur! Bu gerçekleri anlamaz yada anlatmaz isek, bunların ekmeklerine sürülen yağda hepimizin payımızın olacağı muhakkaktır. Unutmayın ki; Firavun kavmini aşağılarken, küçümserken, azarlarken onlar onu alkışlıyordu.(43/54)

ATATÜRK KÖŞESİ

Bu millet bağımsızlıktan yoksun yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır.

DÜŞÜN-TAŞIN

Haksızlık karşısında susan dilsiz Şeytandır.

 

*

 

Yüksel Mert

yukselmertoglu@hotmail.com

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız