Akşamüzeri iş çıkışı eve gitmek üzere iş yerinden ayrıldım. Yorgun ve acelesiz adımlarla yürürken, cep telefonumun titrediğini hissettim. Muhtemelen evden arıyorlar, bir ihtiyaçları vardır diye düşündüm. Ama yanılmışım. Arayan kişi daha önceden aynı işyerinde beraber çalıştığımız Hakan Bey idi:
– Efendim Hakan Bey.
– İyi akşamlar hocam. Rahatsız ediyorum, kusura bakmayın.
– Estağfirullah…
– Basri Bey rahatsızlanmış.
– Basri Müdür mü?
– Evet.
– Sorun ne?
– Kalp krizi geçirmiş.
– Ne zaman?
– Yarım saat önce. Hizmetliler görmüşler, ambulans çağırmışlar, acil ameliyata alınacakmış.
– Hangi hastane?
– ……… Hastanesi. Ben hastanedeyim. Ameliyathane kapısındayım.
– Tamam Hakan Bey. Ben de geliyorum.
Hastaneye gittiğimde, ameliyathane önünde bekleyen arkadaşları ve Basri Bey’in ailesini gördüm. Geçmiş olsun dileklerinden sonra, nasıl olmuş, önceden kalple ilgili bir problemi var mı gibi sorular sordum. Gerçi sormamın bir yararı yoktu ama insan merak ediyor işte. Acil serviste yapılan ilk müdahaleden sonra ameliyathaneye getirmişler. Ameliyatı gerçekleştirecek doktor ve ekibi de içeriye girdi. Uygun kan temini yapılmış. Ve beklemeye başladık. Bir yandan arkadaşlarla hasbihal ederken diğer yandan Basri Bey’in ailesini teselli etmeye çalıştık. Dışarı çıktık, içeri girdik, bekledik, dua ettik… Yaklaşık dört saat sonra doktor ameliyathaneden çıktı. Hepimiz doktora doğru yönelmiştik. Merakla, doktorun ağzından çıkacak sözü bekliyorduk. Doktor, yorgun bir tavırla:
– Çok ciddi bir kriz yaşamış. Çok uğraştık, elimizden geleni yaptık. Hastayı yoğun bakıma alacağız. Servise çıkarmadan net bir şey söyleyemeyiz. Çünkü her ameliyat sonrası riskler gelişebilir. Hele bu kalp ameliyatı olunca… Hepinize geçmiş olsun.
– Teşekkürler hocam.
Basri Bey’i ameliyathaneden çıkartıp yoğun bakıma aldılar. Ailesine geçmiş olsun dileklerimizi iletip evlerimize dağıldık. Ailesi sabaha kadar yoğun bakım odasının kapısında bekledi. İki gün yoğun bakımda kaldı. Üçüncü gün ancak servise çıkardılar ve kısa ziyaretlere izin verdiler. Servisteki odasında, geçmiş olsun ziyaretine vardığımda, sözleri çok anlamlıydı:
– Hocam öbür tarafa bir gittik geldik. Her şey karanlıktı. Her halde biletimiz kesildi dedim. Ama vademiz dolmamış demek ki. Ama doktor, “kalbine iyi bakmalısın, tekrarında götürür” diyor.
Basri Bey’in kalp operasyonu üzerinden iki yıl geçti. Tekrar sağlığına kavuştu. Kim bilir belki de Allah onu ailesine bağışlamıştır. Geçen gün ziyaretine gittim. Sağlığı ile ilgili şikayeti yoktu. Keyfi yerindeydi. Çok sevindim. Bir telefon görüşmesi için dışarıya çıkmam gerekti. Müsaade isteyerek odanın dışına çıktım. Görüşmemi tamamlayıp döndüğümde Basri Bey’i odasında bulamadım. Yardımcısı, binanın dışına kapı önüne çıktığını söyledi. Bizim çayları da oraya istemiş. Dışarıya çıktığımda gördüklerime inanamadım. Basri Bey, sigara içiyordu. Çok şaşırdım:
– Basri Bey, siz ne yapıyorsunuz Allah aşkına!
– Sigara içiyorum hocam.
– Onu görüyorum. Ama kalbiniz için…
– Merak etme hocam. Sizden önce doktor söyledi gerekeni. “Sigara içmen senin için intihar sayılır” dedi.
– Eeeee…
– Ama hocam, sigara içerken o kadar büyük zevk alıyorum ki. Aşkım benim ya!
– İnanamıyorum size Basri Bey!
– İnanmayacak bir şey yok hocam. Her şey görüldüğü gibi.
– Ya kalbiniz, tekrar teklerse?
– O zaman ölürüz hocam.
– Ölümü göze aldınız yani? Değer mi şu sigara için?
– Şu sigaranın tadı, lezzeti var ya, bak şöyle bir çekiyorsun… Ohhhh. Boş ver hocam, sigara içmeyenler ölmüyorlar mı? Hepimiz öleceğiz bir gün. Ama öyle, ama böyle…
– Söylenecek söz bulamıyorum size.
Basri Bey’in yanından müsaade isteyip ayrıldım. İki sene önce ölümle pençeleşen o adam, bu adam mıydı? Çok şaşırdım ve üzüldüm. Sağlıklı bir insanı bile adım adım ölüme götüren sigara, özellikle kalp ameliyatı geçirmiş, kalbinde ciddi sorunlar olan bir insana neler yapardı acaba? Aslında doktorun açık uyarısı olmasına rağmen ölümle dalga geçiyordu, sigara aşkıyla ölüme meydan okuyordu. En çok üzüldüğüm noktalardan birisi de Basri Bey, cahil bir insan değil. Eğitimli ve ailesine çok bağlı bir kişi. Sigaranın zararlarını benden çok daha iyi bildiğini düşünüyorum. Ailesinin, yoğun bakımın kapısında neler yaşadığını, nasıl üzüldüğünü, unuttuğunu zannetmiyorum. Unutmuş mudur yoksa? Sigara aşkından dolayı yaşadığı sıkıntıları hatırlamak istemiyor olabilir mi? Belki de.
Alkol ve madde kullanmaya başlama yaşının giderek daha aşağılara düştüğü bir dünyada; sigaranın, alkol ve maddeden daha tehlikeli olduğu bilincine ne zaman ulaşabiliriz acaba? Madde bağımlısı bir insan, elindeki malzeme bittiğinde yoldan geçen tanımadığı birinden uyuşturucu isteyemez. Ya da alkol almak isteyen bir alkol bağımlısı, yolda karşılaştığı tanımadığı bir kimseden alkol veya alkol parası isteyemez. Lakin bir sigara bağımlısı, sigara bulamadığında, önüne gelen ilk sigara içen kişiden çok rahatlıkla sigara isteyebilir. Ve istediği kişi de hiç yadırgamadan, normal bir algı ile sigara ikram edebilir. İkram diyorum çünkü çok yardımsever bir toplumuz ya sigara verirken karşısındaki kişiye yardımcı olduğunu, ikramda bulunduğunu düşünerek veriyor.
Bunları yazarken, amacım içinde yaşadığım topluma bir ahlak dersi vermek falan değil. Resmi anlamda sigara ile ciddi bir mücadele var zaten. Bu mücadele, ancak takdir edilir ve desteklenir. Lakin, insanların her türlü zararını bildiği ve yavaş yavaş ölüme götürdüğü, adeta bir ölüm makinesine bu denli aşkla bağlı olmaları çok düşündürücüdür.
Bir delikanlının, bir kıza âşık olması, onu çok sevmesi, onun için her şeyi göze alması, ölümüne sevecek kadar aşkını yüce göstermesi, kara sevdaya tutulması anlaşılabilir bir durumdur. Hele aşkı karşılıklı ise bu mücadeleyi iki taraflı yürütüyorlarsa takdir edilmesi gereken hatta saygı duyulması gereken bir aşk vardır demektir. Sevdiği insan için her şeyi göze alan kimse: “ölümüne sevdim” diyor ya hani, içtiği sigara için her şeyi göze alan kişi de “ölümüne içtim” mi diyecek acaba?
Sahi insan, şu hayatta ne için ölümü göze alır? Hangi değerler, uğrunda ölmeye değer?
– Din.
– Vatan.
– Bayrak.
– Namus.
– Aşk.
– Evlat.
– Para.
– İdeal.
– Sigara?
Sigara içen insanlar ölecekler, sigara içmeyen insanlar da ölecek. Bu gerçeği kimse inkar etmiyor zaten. Ama sigara içen insanların yaşam kalitesi, özellikle ilerleyen yaşlarda sigara içmeyen insanlara oranla çok daha düşük olarak gerçekleşiyor. Yaşadığımız toplumda bu duruma “sürünmek” diyorlar. Ölmek bir kaçış, bir kurtuluş belki. Ama sürünmek, ömrünün son deminde çökmek, bakıma muhtaç olmak, başkasına muhtaç olmak ve acı çekerek ölmek…
Gerçekten yazık.
Yakılan her sigaranın, önünde ateş arkasında ölüm vardır.
T.C. Sağlık Bakanlığı
*
Yusuf YEŞİLKAYA