Yine sabah oldu, erkenden gözlerim açılıyor, sonra işe gitmek istemediğimi düşünüyorum. Bu, yataktan şevkle çıkmama engel oluyor. Kısa oflamalardan sonra istemesem de yataktan kalkıyorum. Bir anlık aynaya bakıyorum ve isteksiz yüzümle karşılaşıyorum. Bu ben miyim demeden apar topar dışarı çıkıyorum. Trafik yeterince berbat. Bu beni daha fazla sıkıyor. İş yerine ulaşıyorum. Sırada sıradan günaydınlaşmalar var görev olarak adlandırdığım.
Ayak üstü bir kahvaltı ve gergin bir yüz ifadesi ile işe başlıyorum. İşler yığılmış, masam düzensiz, müşteriler benden agresif. Elimi attığım tüm işler yokuşa sürülüyor. Hırsım giderek artıyor. Neredeyse …
Ayşegül Kızılgök
ayse.gul@aktanelektronik.com.tr
Yine sabah oldu, erkenden gözlerim açılıyor, sonra işe gitmek istemediğimi düşünüyorum. Bu, yataktan şevkle çıkmama engel oluyor. Kısa oflamalardan sonra istemesem de yataktan kalkıyorum. Bir anlık aynaya bakıyorum ve isteksiz yüzümle karşılaşıyorum. Bu ben miyim demeden apar topar dışarı çıkıyorum. Trafik yeterince berbat. Bu beni daha fazla sıkıyor. İş yerine ulaşıyorum. Sırada sıradan günaydınlaşmalar var görev olarak adlandırdığım.
Ayak üstü bir kahvaltı ve gergin bir yüz ifadesi ile işe başlıyorum. İşler yığılmış, masam düzensiz, müşteriler benden agresif. Elimi attığım tüm işler yokuşa sürülüyor. Hırsım giderek artıyor. Neredeyse gördüğüm tüm yüzler asık ve müdürüm de hışımla geziyor masaların arasında. Beni hiç sevmemişti zaten. Sevmesi de gerekmiyordu. Onun nasılsa beğendiği elemanları vardı. Aman bana ilişmesin!
Aman ne güzel! Gergin geçen saatlerden sonra öğle arası gelmişti. Çok kısa gelirdi öğlen araları, keşke biraz daha uzun olsaydı! Masamda yığılan kağıtlara elim gitmiyordu ve içimde 'bırak biriksin' sesleri yükseliyordu. Nasıl olsa kimse kıymetimi bilmiyordu, yapsam ne olurdu ki? Şirketi ben mi kurtaracaktım? Sonra eski istekli günlerim aklıma geldi, saatlerce emek verdiğim işler, tatillerden feragat edişlerim…Sırt ağrılarım çoğalıyor, bazen ellerim de uyuşuyor; neden acaba? Gerildikçe daha çok eziliyorum işler ve insanlar altında. Akşam olmasına az kaldı Ayşegül, az daha sabret! Telefonlar ne zaman susacak acaba, seslerine bile tahammül edemiyorum bazen. Az önce biri müdürün odasından çıktı, kesin birileri şikayet edildi. Ben olabilir miyim? Göğsümde bir ağrı var, bir doktora mı görünsem acaba! Ama ne zaman izin istesem müdürümün yüzü değişiyor. Kendimi yarı kapalı ceza evinde gibi hissediyorum. Benim isteklerim neden ağır geliyor herkese?
Mutlu Olma Sanatı
Akşam oldu işte, herkes evlerine gitmeye hazırlanıyor yavaş yavaş. Bense bitmemiş işlerden harap olmuş bir şekilde bilgisayarımı kapatıyorum. Yorgun ve bitkin ilerliyorum her gün geçmekten usandığım yollarda. Eve gitmekte gelmiyor içimden. Nasılsa evde de aynı şeyler bekliyor beni. Beni görmekten, dertlerimi dinlemekten yorulmuş aile fertlerinin yüzü içimi burkuyor. Ben nerede hata yapıyorum, hayatı nerede kaçırıyorum? Neden kimse beni anlamıyor? Neden, neden, neden?
Hafta sonu da geldi. Yaşadığım curcunada hiçbir iş yetişmiyor. Pazar günü bile öylesine geçti. Ne dinlenebildim, ne eğlenebildim. Yine iş başı, yine pazartesi… Keşke bu bir kabus olsa ve ben uyansam.
Kendi kabuslarımızı kendimiz yaratıyoruz, sonra bu kabuslarla baş edemiyoruz. Kendi kendine ördüğün duvarı aş, çevreni özümsemeye çalış. Kendi kendini mutsuz ettiğinin farkında değil misin? Biraz empati, biraz güleryüz ile bak dünyaya. Sen kendini nasıl görüyorsan herkes seni öyle görecektir. Şimdi silkin Ayşegül ve mutsuz olma sanatını mutlu olma sanatına çevir. Damdaki kızgın kedi sendromunu atlat!