Adımlarınızı Zamana Uydurabilir misiniz?

0
891

Zamansızlıktan şikayet eder dururuz. Hep bir yerlere yetişme telaşıyla geçer günlerimiz. Otobüse yetişmek, toplantıya yetişmek, okula yetişmek, dans kursuna yetişmek, arkadaş toplantısına yetişmek… Hele büyük şehirde yaşıyorsak trafik bizi tam anlamıyla köşeye sıkıştırır. Lastik patlar ve en önemli sınavı kaçırırız. Yol kapanır ve uçağımız biz olmadan havalanır. Zamanla yarışan öğrenciler, toplantıdan toplantıya koşturan iş adamları, zil sesiyle irkilen, planları, ödev kağıtları ve notlarıyla derslere yetişmeye çalışan öğretmenler, kapı önündeki hasta kuyruklarıyla strese giren doktorlar, trafikte çalınan kornalar, çığlıklar, kavgalar, yetiştirilmeye çalışılan binlerce iş, koşuşturma, az uyunan geceler …

 

 

 

SİBEL YOLAK
sibelyolak@yahoo.com

 

Zamansızlıktan şikayet eder dururuz. Hep bir yerlere yetişme telaşıyla geçer günlerimiz. Otobüse yetişmek, toplantıya yetişmek, okula yetişmek, dans kursuna yetişmek, arkadaş toplantısına yetişmek… Hele büyük şehirde yaşıyorsak trafik bizi tam anlamıyla köşeye sıkıştırır. Lastik patlar ve en önemli sınavı kaçırırız. Yol kapanır ve uçağımız biz olmadan havalanır. Zamanla yarışan öğrenciler, toplantıdan toplantıya koşturan iş adamları, zil sesiyle irkilen, planları, ödev kağıtları ve notlarıyla derslere yetişmeye çalışan öğretmenler, kapı önündeki hasta kuyruklarıyla strese giren doktorlar, trafikte çalınan kornalar, çığlıklar, kavgalar, yetiştirilmeye çalışılan binlerce iş, koşuşturma, az uyunan geceler… Kaçınılmaz bir yaşam gerçeğini, zamanın değerini yorulmaksızın hatırlatırlar bize…
Uzmanlar bize zamanı doğru kullanmak için programlı ve düzenli yaşamayı tavsiye ediyorlar. Gün içinde hangi saatte neler yapacağınızı, nereye gideceğinizi bir kağıda yazıp göz önünde bir yere koyduğunuzda, yapılacak işleri unutmaz, işinizi aksatan kötü sürprizlere karşı hazırlıklı olursunuz.
Bir üniversitede zamanı doğru kullanma dersi veriliyor. Yani zamansızlıktan kurtulmanın, vakti nakde çevirmenin yolları öğretiliyor. Buradan anlaşılıyor ki, zamanı doğru programlayabilmek bir stratejidir, bir yetenektir ve en güzeli de öğrenilebilir bir beceridir. İşte zamanı doğru kullanmanın birkaç yolu:
< İçinizden bir ses önemli bir iş için ‘yarın yaparsın’ diye fısıldayabilir. Sakın bu sese kulak vermeyin.
< Bir işi bitirmeden diğerine başlamayın. Aksi takdirde elinizde tamamlanmayı bekleyen bir sürü iş birikir.
< Kendinize, ailenize, iş arkadaşlarınıza, komşu ve akrabalarınıza karşı sorumluluklarınızı göz önünde bulundurun. Bu doğrultuda yapacaklarınız konusunda önceliklerinizi belirleyin.
< Neyi ne kadar zamanda tamamlayabileceğinizi belirleyin. Kendinize süre verin ve bu süreyi aşmadan işinizi sonuçlandırmayı hedefleyin.
< Bir gece önceden, ertesi gün neler yapağınıza dair küçük bir program hazırlayın. Hafızanıza güvenemiyorsanız bir kağıda notlar alabilirsiniz.
< Gün içinde aciliyeti olan ya da birkaç gün içinde tamamlanması gerekenler için karşınızdaki duvara ya da masanıza küçük notlar yapıştırın.
< Asla ‘ben unutmam’ demeyin. Yapılacakları hatırlayamamak çok doğal. Hele yoğun bir iş temponuz varsa! Onun için siz tedbiri elden bırakmayın ve bir ajanda bulundurun.
< Küçük adımlar birikerek size uzun yollar kat ettirir. Boş durmayın, her zaman yapacak bir şeyler bulun.
< Önemsemediğiniz zaman aralıklarında bir şeylerle meşgul olmak size çok şey kazandırır. Otobüslerde, duraklarda, bir arkadaşınızı beklerken iki satır da olsa bir şeyler okumayı ihmal etmeyin. Günde ortalama on dakikadan, ayda 5 saate varan bir okuma seansı gerçekleştirebilirsiniz böylece.

Zaman Büyümeyi Öğretir
İnsanlar acı çekerek olgunlaşırlar. Her geçen gün bize yeni şeyler öğretir. Çözüme ulaştığımız, dikenli yolları aştığımız her gün biraz daha büyür ve olgunlaşırız. Bu yüzden büyüklerimizin ve yaşlılarımızın öğütleri bizim için çok önemlidir. Yüzlerindeki her çizgi ve her kırışıklık bir öğretinin aynasıdır. İşte size güzel bir hikaye…

 

Elmalar 

Öğretmen, 2 öğrencisine birer sepet verir ve bahçeye elma toplamaya gönderir. “En tatlılarını getiren mezun olur” der.
Öğrenciler 1 saat sonra dönerler. Biri, arkadaşının sepetine yan gözle bakıp kendi getirdiklerinin muhteşem göründüğünden emin olmanın rahatlığıyla koyar sepetini ortaya. Her biri tornadan çıkmışçasına muntazam, pürüzsüz, göz alıcı elmalar oradadır.
Ardından diğeri koyar sepeti. Eğri büğrü, kötü görüntülü, ezik, tomurcukken yağmur değmiş, yaralı bereli ne kadar elma varsa toplamıştır. Öğretmeni “Gördün, gösteren ol, yolun açık olsun.” der ve uğurlar öğrenciyi.
Diğeri “Nasıl olur!” diye hayıflanır; bir kendisinin bir de giden öğrencinin elmalarına bakarak… Öğretmen çakısıyla birer parça keser; bir onun harika görünümlü elmasından, bir de giden öğrencinin elmasının bereli kısmından… “Tat” der, “En tatlısını getir dedim, kabuğu en güzelini değil.” diyerek uzaklaşır.
Gerçekten de, pazardan aldığınız, üzerine dolu değmiş bir meyvenin o kısmını koklayın ve tadın, bal gibidir.
Yaralanarak büyüyor, yaralandıkça tatlanıyoruz, yaralarımızla güzeliz hepimiz.

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız