Bir varmış bir yokmuş… Bir büyümüş çocuk varmış… Evden işe gelirken yolda durmuş… Caddede arabalar hızla yanından geçiyormuş… Hala yaşıyor olmak büyük bir mucize diye düşünmüş…
Annesi erken kalkmasını tembihlediği halde yine bildiğini okumuş… Şimdi yasak saatte işe gitmek için durakta otobüs bekliyormuş… Beklediği otobüs uzun süre gelmemiş… Beklemek sıkıcıymış… Arkasındaki parkta çim biçiyormuş bir makine, vızır vızır… Durak sarsılmış, dengesini kaybeden makine camları parçalamış. Hastanede açmış gözlerini büyümüş çocuk… Yüzü sargı içinde, annesi bir köşede şaşkın ağlıyor, “Yüzü bir daha asla eskisi gibi olamaz” diyor doktor… “Göz kapaklarını kontrol edebilir belki.”
SEMA TÜRK
semacoi@gmail.com
Bir varmış bir yokmuş… Bir büyümüş çocuk varmış… Evden işe gelirken yolda durmuş… Caddede arabalar hızla yanından geçiyormuş… Hala yaşıyor olmak büyük bir mucize diye düşünmüş…
Annesi erken kalkmasını tembihlediği halde yine bildiğini okumuş… Şimdi yasak saatte işe gitmek için durakta otobüs bekliyormuş… Beklediği otobüs uzun süre gelmemiş… Beklemek sıkıcıymış… Arkasındaki parkta çim biçiyormuş bir makine, vızır vızır… Durak sarsılmış, dengesini kaybeden makine camları parçalamış. Hastanede açmış gözlerini büyümüş çocuk… Yüzü sargı içinde, annesi bir köşede şaşkın ağlıyor, “Yüzü bir daha asla eskisi gibi olamaz” diyor doktor… “Göz kapaklarını kontrol edebilir belki.”
Birden irkilmiş, çim biçme makinesi hala çalışıyormuş vızır vızır parkta… Hayalle gerçek arasında kısa bir an durmuş… Hayalin baskın durumu iyi gelmiş 🙂
Derken yanına bir kurt gelmiş… Nereye gidiyorsun büyümüş çocuk demiş… İşe gidiyorum demiş büyümüş çocuk… Kurt demiş ki bu saatte işe mi gidilir?.. Al kitabını, dergini git Sultanahmet’e, otur çayını iç, zaten geç kalmışsın… Bir günlük tatil ver kendine… Büyümüş çocuk düşünmüş… Evet, iyi fikir… Ama kurt bu, sözüne güven olmaz ki… Basmış Sultanahmet’e gitmiş… Oturmuş çayını içmiş… Gerçekten bu ara vakit ona iyi gelmiş…
Kurt bu arada gitmiş, büyümüş çocuğun patronunu yemiş… Oturmuş patronun yerine beklemiş… Masal ya bu!.. Gelip soracaklar, patron senin ağzın neden bu kadar büyük diye… Ne gelen olmuş, ne giden… Kimse bir şey sormamış kurda…
Bir Varmış Bir Yokmuş, Hayallerimiz Küçülmüş
Gidenin yokluğu, kalanın boşluğu, fark edilmez olmuş dünyada… Hayallerimiz bir bardak çay mesafesi kadar küçülmüş… Yasak ormanda çiçek toplamak, sepetinde mis gibi kek kokusu yok artık… Ya da hiç olmadı… Çocukken inanmak daha kolay olduğu için mutluyduk belki de… Artık yapabileceğimiz en büyük yasak, işe bir saat geç gitmek… Ama onun da sonu sorumsuzsun diye ‘yuh’lanmak 🙂
Diğer taraftan; özlediğimiz, beklediğimiz şeylerin gölgesinde kalıyor sahip olduklarımız… Gerçekten mutlu yaşamak için biraz kabullenmek lazım, biraz elimizdekiyle yetinmek…
Gerçek olmadığına şükredeceğimiz hayaller kurmalıyız bazen… Yasak orman yok… Ne kötü!.. Hastanede uyanmak, parçalanmış bir yüz de yok… Ne iyi!..
Olamayacak iyi şeylerin olabilirliğine inanmak, olabilecek kötü şeylerin olmadığına şükretmek lazım… Hiçbir şeyin yolunda gitmediğini düşünürken… Bir sabah yerinde olmayan elimize, çok sevdiğimiz bir insanın cenazesine, yanmış evimizin küllerine bakarken bulabiliriz kendimizi… Daha kötü şeyler de sıralayabiliriz ya, neyse…
Yeniden başlayabilmek için, kaybetmeyi beklemek zorunda değiliz…
Yani ne kurdun dediğine bakalım, ne kuzunun gözüne… Var olanı yaşayalım, olmayana var olunca bakalım :).. Bildiğimizi söyleyelim, bilmediğimizi okuyalım… Kitaplarda bulamıyorsak, bir bilene soralım…
Ses verelim insanlara… İçimizi boş bırakmayalım ki yankı yapmasın… Çok zorlanırsak belki, biraz susalım… Ama susarsak dönüşümüz muhteşem olsun…
Çünkü; ne var ne yok önemli değil çok fazla… Önemli olan biz varız… Bu zamanda ve bu mekanda… Haykıralım ki sesimiz çıksın fezaya 🙂