Her öğrenci için ÖSS yeni hayata açılan bir fırsat kapısıdır. 1.5 milyondan fazla öğrencinin girdiği bir sınav olduğundan herkes kazanmak için elinden geleni yaparak diğerlerinin önüne geçmeye çalışıyor.
Bunun için de tüm zamanını, enerjisini bu konuya odaklıyor. Aileler ekonomik şartlarını zorlayarak dershaneye gönderiyor çocuklarını. Çevre bu durumu göz önüne alarak öğrenciye ona göre yaklaşım gösteriyor.
Aslında sınava hazırlanan tüm öğrencilerin sınavı kazanma şansı var. Herkes hazırlanıyor, bilgileri hafızalarına yerleştirmek için gece gündüz demeden çalışıyor. Herkesin kazanmak için iç ve dış kaynakları var. İnsan önce kendini kazanmalı ki sonrasında sınavı da kazansın.
Yapılan araştırmalara göre sınava hazırlanan öğrencilerin genel olarak iki boyutu vardır: Birincisi dışsal, zihinsel boyut. Bu boyut daha çok bilgiyi dışarıdan beyne almayla ilgilidir. Yani çalışma alışkanlığı, verimli ders çalışma teknikleri, zamanı kullanma gibi yönlerle ilgili.
İkinci boyutu ise içsel, motivasyonla ilgili olan, ruhsal, duygusal boyut. Bu boyutta öğrencinin niçin ders çalışması gerektiği, kendini ruhsal açıdan dengeli, yeterli, değerli görmesi gibi yönlerle ilgilidir.
İki boyutu da dengeli kullanan daha çok kazanıyor. Derslere aynı zamanı ayıran iki kişiden neden biri kazanıyor da diğeri kazanamıyor? Farkı getiren nedir? Kırılma noktası neresidir? Bu sorular bizi dışa değil, içe yönlendiriyor. Bu sadece ÖSS için değil, hayatımızın her alanında böyledir.
Hepimizde bu kaynaklar olduğuna göre bunlara biraz göz atmak gerekecek. Dış kaynaklar her öğrenci için söz konusudur. Peki, nedir bu dış kaynaklar? Okul, dershane, öğretmenler, arkadaşlar, maddi ve manevi destek, kitaplar, testler… Sınavı kazanmada bunlar etkili midir? Evet, etkilidir. Bu dış kaynaklar gereklidir ama yeterli değildir. Öyle olsa neden dershaneye gidenlerin hepsi kazanamıyor? Bu soru çok önemlidir sınava hazırlanan Genç Dostum! Kazanmak ile kazanmamak arasındaki farkı oluşturan nedir? Eğer beynini, bilinçaltını harekete geçirmek istiyorsan ilk yapacağın şey, kedine sorular sormaktır. Yaşamda önemli olan cevaplar değil, sorulardır. Sorular neden, cevaplar sonuçtur. Nedenler olmadan sonuçlar olmaz. Yolu açan, sonuca ulaşmanın başlangıç noktası doğru sorulardır.
Dış kaynaklar daha somut, gözle görülebilirdir. İç kaynaklar ise daha soyuttur. Her öğrencinin iç kaynakları var mıdır? Evet, vardır geleceğin teminatı Genç Dostum! Her insan, öğrenci bu dünyaya zorluklarla baş edebilecek iç kaynaklarıyla gelmiştir. Ancak çoğu kişi bunun farkında değildir. Farkı getiren, iç kaynaklardır. Saatlerce çalışmayı göze aldıran, sabah erken kaldırıp gece geç yatıran, rüyalarına getiren ve daha pek çok şeyi yaptıran veya tam tersini, olumsuzu yaptıran hep iç kaynaklarındır. Bu iç kaynaklarının farkında olmayan milyonlarca öğrenci tam anlamıyla ne yapacağını bilmiyor. Peki, nedir bu iç kaynakların? Nelerden oluşuyor?
İç Kaynaklar
a) Bilgin
Bizi güçlü yapan yediklerimiz değil, hazmettiklerimizdir; bizi zengin yapan kazandıklarımız değil, muhafaza ettiklerimizdir; bizi bilgili yapan okuduklarımız değil, kafamıza yerleştirdiklerimizdir.
Bilgi, öğrenilen şeydir. Bilgi, dışarıdan alınan verileri beyin süzgecinden geçirdikten sonra ortaya çıkan düşünsel üründür. Bilgi insanı değerli kılan, gidiş yolunu ortaya koyan, karanlığı aydınlatan ışıktır.
Günümüzde bilgi patlaması yaşanmaktadır. Yeryüzünün hiçbir döneminde günümüz kadar bilgi yağmuru olmamıştır. Her türlü bilgiye internet, televizyon, radyo, gazete, dergi ve cep telefonu aracılığıyla anında ulaşabiliyoruz. Nicelik çok bilgi konusunda. Bu nicelik içerisinde niteliği arayıp bulabilirsek işimize yarayan bilgiyi alabilir ve kullanabiliriz. Hani bir reklamda vardı “Kontrolsüz güç, güç değildir” diye. Bilgiyi kontrol ettiğimiz, işimize yarar hale getirdiğimizde sonuca, hedefimize ulaşabiliriz. Bilgi her yerde var; ancak işinize yarar bilgi her yerde yok. Onu araştırarak, gözlem yaparak, okuyarak, insanlara, büyüklerinize, arkadaşlarınıza danışarak siz elde edebilirsiniz.
b) Hayal gücün
Bundan yirmi yıl sonra yaptıklarınızdan çok yapmadıklarınızdan pişmanlık duyacaksınız. Öyleyse demir alın ve güvenli limanlardan çıkın, rüzgârları arkanıza alın, araştırın, hayal edin ve keşfedin.
Hayal gücü, düşüncelerin resim olarak görünmesidir. Kişi hayal ettiği sürece yaşar. Hayal gücü en önemli iç kaynağındır. Çoğu insan, öğrenci hayallerine değer vermez. Hayallerini önemsemez. Hayal, gerçeğin önsözüdür. Hayal gücü, kelimenin tam anlamıyla insan tarafından oluşturulan bütün planların oluşturulduğu bir atölyedir. Zihindeki hayal kurma yetisinin yardımıyla dürtü ve arzulara şekil, biçim ve hareket kazandırılır. Hayal gerçeğin provasıdır. Önce hayal edersin, daha sonra onu yaşarsın. En önemli şey hayalleri yaşayabilmektir. Kendine hayalim şu üniversitede okumak dediğinde füzenin fitilini ateşlemeye başlamışsın demektir Genç Dostum! Hayal gücü ile yaratıcılık arasında çok büyük bir paralellik vardır. Çoğu öğrenci geleceklerini şekillendirmede hayal gücünü yeterince kullanmıyor. Hep mantık üzerinde yürüyor. Mantık, deneysel işleyişin sonucunda oluştuğu için hep aynıdır. Belli bakış açısını yansıtır. Ancak hayal gücü öyle değildir. Hayal gücü görünmeyeni gösterir.
c) İnançların
İnanç görmediğinize inanmaktır. Bunun armağanı ise inandığınızı görmektir.
İnançların, doğumundan yaşadığın şu ana kadar çeşitli deneyimlerinden çıkardığın sonuçlardır. Bu sonuçlar senin kural haline getirdiğin, hayatının yönünü belirleyen ana ve ara yollardır. Bir yerde senin olaylara yaklaşım tarzın, bakış açındır. Bu inançlar hayatın boyunca seni yönlendirir. Ben ÖSS’yi kazanacağıma inanıyorum, dediğinde artık yavaş yavaş kazanmak için gerekli başlangıç noktasını bulmuşsun demektir. Her şey biter mi bununla? Hayır, sadece olumlu bir başlangıç yaptın. Ben sınavı kazanamayacağıma inanıyorum, dediğinde aslında hiç başlangıç yapamıyorsun, yerinde sayıyorsun demektir Genç Dostum!
a) Düşüncelerin
Düşünce her faaliyetin kaynağıdır. Kaynak temiz olursa, her şey temiz olur. Temiz düşünce de temiz alışkanlıklar doğurur. Kötü düşüncelerden ve fena hareketlerden hiçbir sonuç almaya imkan yoktur. Buğday tohumundan ancak buğday, dikenden de ancak diken çıkabilir.
Düşünce, henüz denenip kanıtlanmamış zihinsel kurgulardır. Elektriksel dürtülere, bizi yöneten ve denetleyen özel zihinsel emirlere düşünce denir. Düşündüğün her şey, bilinçli ya da bilinçsiz olarak kendine söylediğin her düşünce, elektriksel dürtülere çevrilir. Bu da, sonuçta, günün her anında yaptığın her eylemi, her hareketi, her duyguyu elektriksel ve kimyasal olarak etkilemesi ve kontrol etmesi için beynimizdeki denetim merkezlerini yönetir.
Hangi “düşünceleri” kendine programladıysan ya da başkalarının, düşünceleriyle seni programlamalarına izin verdiysen, onlar seninle ilgili her şeyi etkiliyor, yönetiyor ve kontrol ediyor. Düşüncelerin, aslında hafif, uçuşan enerjidir. Madde biraz daha ağır enerjidir. Evren de enerjiden oluşmuştur. Tüm enerji biçimleri birbirileriyle iletişim içindedir ve birbirlerini etkileyebilir. Her enerjinin de manyetik çekim alanı vardır. Duygu ve düşüncelerin de manyetik çekim alanı vardır, bunlar benzer enerjileri çekerler. Duygu ve düşüncelerine uymayanlardan hemen uzaklaşırsın. Düşünceler maddeleştikçe, somutlaştıkça ağırlaşır, yavaşlar. Hayatın işleyiş şekline baktığımızda şekil, düşünceyi takip eder.
Düşünce önce zihninde şekillenir, daha sonra somutlaşır. Beynin çalışma prensibi budur. Neyi düşünürsen onu hayata aktarırsın. Düşüncelerin yoğunlaştığın şeyi kendine çeker. Zihnine ne ekersen yaşamında onu biçersin.
d) Duyguların
Duygu olmadan hiçbir karanlığın aydınlığa dönüşmesi, hiçbir ataletin harekete dönüşmesi mümkün değildir. CARLSUNS
Duygu, hareket halindeki enerjidir. Duygu, düşüncelere bedenin içsel olarak karşılık vermesidir. Başka bir deyişle beyne kalbin eşlik etmesidir. Duyguları yakalamak ya da kontrol etmek oldukça zordur. Ancak nasıl oluştuğunu bilirsek onları kontrol edebiliriz. Duygular düşüncelerin, düşünceler de inançların sonucudur. Yani bir konuda genel inancımız neyse onunla ilgili düşüncelerimiz oluşur. Düşüncelerimiz de o konuyla ilgili duygularımızı tetikler. Bir anda kendimizi mutluluk ya da öfke patlamaları içinde bulmamız bundandır. Duygu da psikolojik bir durumdur. Kendi hayatında bir deneme yapmanı istiyorum Genç Dostum. İki ayrı arkadaşını seç. Biri olumlu duygular beslediğin biri, diğeri de olumsuz duygular beslediğin bir arkadaşın olsun. Bu arkadaşlarınla ilgili inançlarını, düşüncelerini bir gözden geçir. Daha sonra onlarla ilgili olan duygularının farkına var. Özellikle olumsuz düşündüğün arkadaşınla ilgili duygularını düşünce boyutundayken kontrol et. Gerginliğinin daha azaldığını göreceksin.
e) Değişme ve gelişme isteğin
İstemek, istiyorum demek değil, harekete geçmek demektir.
Zamana uyma konusunda değişme ve gelişme önemlidir. Çünkü değişmediğin ve gelişmediğin zaman hep çağın gerisinde kalırsın. Bunun için yaşadığın çağın özelliklerini, atmosferini iyi bilmen gerek. Aksi durumda diğerleri ilerler sen geride kalırsın. Hep ileriyi görerek zamanının ötesini görmen gerek.
f) Özsaygın
Sırf başka biri kendini iyi hissetsin diye kendimi kötü hissetmeyi reddediyorum.
Özsaygı, kişinin kendini değerli ve sorunları çözebilecek kadar yeterli hissetmesidir. Kişi kendini hem değerli ve hem de yeterli görüyorsa özsaygısı vardır ve yerindedir demektir. Özsaygın varsa kendini seversin ve en az diğer insanlar kadar iyi şeylere layık olduğuna inanırsın. Yani kendinden nefret etme, kendini suçlama yoktur sende. Kendinle barışıksın ve insanlara yaklaşımın da dengelidir. Özsaygını geliştirmek istiyorsan Genç Dostum, hayatının her anında kendini sev, kendine değer ver ve başkalarının layık olduğu şeylere senin de layık olacağını bil. Bu arada özsaygı demek bencillik demek değildir. Kendine değer veren başkalarına da değer verir.
g) Özgüvenin
Özgüven kazanmanın en mükemmel yolu, başarısızlığa imkan vermeyecek derecede bir şeyi iyi hazırlamaktır.
Özgüven; kişinin yaşamın zorlukları karşısında ayakta kalabilmesidir. Zorlukları aşmada kendine, yeteneklerine, donanımlarına güvenmesidir. Özgüven özsaygının sonucudur. Kişide özgüven varsa o kişi mücadelecidir, cesurdur. Özgüveni olan kişi zorluklardan yılmaz, kaçmaz, korkmaz. Yapabileceğini, aşabileceğini bilir. Özgüven zorluklar karşısında yeri öptüğünüzde sizi hemen ayağa kaldıran güçtür.
Özgüveni ayakta tutmanın yolu başarısızlıklarınıza takılıp kalmak değil, başardıklarınızı hatırlayıp başaracaklarınıza yoğunlaşmaktır. Hayatta her şeyi başarmak zorunda değilsiniz. Ancak sizin de başaracaklarınızın olduğunu bilip ona göre davranmanız gerekir. İşte özgüven burada devreye girer.
I) Alışkanlıkların
Alışkanlıklar bir halata benzer; her gün bir lifini örer ve sonunda onu koparamayacak hale getiririz.
HORACE MANN
Alışkanlık, şartların tekrarlandığı her durumda çeşitli yollarla yapmayı sürekli hale getirdiğimiz davranışlar bütünüdür. Alışkanlık, iç ve dış etkilerle davranışların tekrarlanması, hep aynı biçimde gerçekleşmesi sonucu beliren, şartlanmış davranışlardır. İnsan alışkanlıklarının çocuğudur. Alışkanlık gideceğimiz yönü kısaltan ya da uzatan bir unsurdur. Çoğu insan alışkanlıklarının sayesinde ya da yüzünden istediğini alır veya alamaz. Alışkanlıklar bilinçaltının eseridir. Çünkü otomatik olan her şey bilinçaltı tarafından yürütülür. Alışkanlıklarımız bizim çok fazla düşünmemizi, sorgulamamızı engeller. Zamandan ve enerjiden kazanırız böylece; ancak alışkanlıklarda bilgi, zeka ve bilinç devre dışı kalır. Olumlu alışkanlıklarda sorun yoktur; ama kötü alışkanlıklarda durum hiç de iç açıcı değildir. Doğru alışkanlıklar edinmek, üniversite yolunda süratinizi artıracaktır.
h) Yeteneğin
Başkalarının güç buldukları şeyi kolayca yapmak yetenek, yetenekli insanların yapmayı imkansız buldukları şeyi yapmak da dehadır.
Yetenek, bir kişinin bir işi yapabilme yatkınlığı, kabiliyetidir. Yeteneği olan kişinin belli eylemlere, işlere yatkınlığı vardır ve o işi yapmak, sonuçlandırmak için özellikleri geliştirilmeye, işlenmeye uygunluğu vardır. Her insanda diğerlerinden farklı yetenek ya da yetenekler vardır. Yeteneği doğrultusunda iş yapan, meslek seçen kişi daha başarılı ve mutlu oluyor.
i) Karakterin
Karakterinize şöhretinizden daha çok önem verin; çünkü karakteriniz, aslında neyseniz odur, oysa şöhretiniz başkaları sizi nasıl tanıyorsa odur.
Karakter konusunu açmadan önce mizaç kavramını iyi bilmek gerek. Karakteri oluşturan en önemli unsurdur mizaç. Mizaç, kişinin doğuştan getirdiği özelliklerdir. Kısaca kişinin ham maddesidir, özüdür mizaç. Günlük yaşamda mizaç yerine huy, fıtrat sözcüklerini de kullanırız. Mizaç, kişinin dış dünyayla girdiği ilişkide vereceği cevabı, davranışı belirler. Örneğin öğrencinin arkadaşına çabuk kızması, bir yerde sıkılması, neşelenmesi mizacın yani huyun, fıtratın yansımasıdır. Bunu değiştiremeyiz ancak kontrol edebiliriz.
Karakter ise insanın zihinsel gücünü oluşturan ve şekillendiren genel özelliklerin tümüdür. Kişiye özgü davranışların bütünüdür karakter. Karakter ailede, okulda, çevrede gelişir, şekillenir. Bu biçimlenme gençlik çağının sonuna kadar devam eder. Karakter yerleşince zor değişir. O yüzden karakterin gelişimine dikkat etmek gerekir. Küçük yaşlardan itibaren karakter şekillenir ve gençlik çağı sonrasında artık son halini alır.
j) Değerlerin
Başarılı bir insan olmaya değil, değerli bir insan olmaya bakın.
Değer, yaşamın gidişini belirleyen, kimliğin temelini oluşturan prensiplerdir. Değer hedefin ardındaki gerçek nedendir. Değerler zihin durumları ve eylem ilkeleridir. Genellikle soyuttur. Her insanın değer ya da değerleri vardır. Değerler davranışlarda ortaya çıkar. Kişinin günlük yaşamında zaman ayırdığı, öncelik verdiği neyse değerleri de odur. Örneğin bir öğrencinin kafasındaki değeriyle yaşamındaki değeri farklı olabilir. Çoğu öğrenci ben büyük biri olmak, sınıf geçmek isterim diye düşünür. Yani birinci değeri başarıdır bu öğrencinin. Ancak yaşamında derslerine zaman ayırmıyorsa, öncelikleri arasında dersleri yoksa onun kafasındaki ve yaşamındaki değer sıralaması farklıdır. Değerler hedefe giden yolu çizer. Değerleriniz neyse yaşamınızda o size gelir. Değerin yaşamdaki karşılığı davranışlar yani eylemlerdir.
Kaynak: Çekim Yasası ile ÖSS’yi Kazanmak / Akis Kitap
www.GencGelisim.com