Seçenekler Çok Olunca Neden Zor Seçeriz?

0
1074

Yapılan araştırmalara göre alternatif çok olunca seçmek de zorlaşıyor. Yani gardırop ne kadar dolu olursa olsun ortaya bir seçim zorluğu çıkıyor. Uzmanlar, bu sendromun kaynağını alternatifin çok olmasına bağlıyor…

DOLABIM TIKA BASA DOLU AMA GİYECEK HİÇBİR ŞEYİM YOK!

‘Giyecek hiçbir şeyim yok!’ sendromu birçok kadının başına gelen bir durum. Dolap giysilerle dolu olsa bile bir türlü o gün giyecek bir şey bulamayız. Bu hem günlük hem de iş hayatımız için geçerli. Hele hele her gün süslenip işe şıkır şıkır gidilmesi gereken sektörlerde bu sendrom daha ağır yaşanabiliyor. Stresli ve yoğun iş hayatında kendilerine küçük mutluluklar arayan kadınlar kendilerini alışverişe veriyor ve belki de hiç giymeyecekleri kıyafetleri sırf o an hoşlarına gittiği için alabiliyorlar. Sonuç: Giyilmeyen kıyafetlerle dolu bir dolap.

Kılık kıyafet kadınların belki de her gün kafa yordukları konulardan biri. “Yarın/bugün işe giderken ne giyeceğim? Onu geçen hafta giydim, bu hafta giysem fark edilir mi? Toplantı var, çok şık olmalıyım!” düşünceleri birçok kadına tanıdık gelmiştir. Özellikle insanlarla direkt iletişime geçiyorlarsa veya vitrin denen konumdalarsa giyimlerine daha çok dikkat etmeleri gerekiyor. Bazı sektörler giyim konusunda daha rahatken bazı sektörlerde işe her gün özenerek ve şık gitmek gerekiyor. Sadece kadınlar değil tabii. Erkekler de dikkat ediyor fakat kadınların önem göstermesi gereken çok detay var. Birçok erkek takım elbiseyle işi kurtarırken kadınlarda seçenek çok olduğu için karar vermek de zor oluyor. Kot pantolon ve tişört giyerek gidilen işlerde bu sıkıntı çok yaşanmıyor. Fakat kumaş pantolon, etek, gömlek, ceket giymek zorunda kalan kadınlar bu kararsızlığı daha sık yaşıyorlar. Hemen hemen her kadın “Koskoca gardırop, içi de tıka basa giysi dolu, yine de giyecek bir şeyim yok!” diye sitem etmiştir. Bunun nedenini psikolog Beyhan Budak iki şekilde açıklıyor: İlk sebep, kadınların kendilerini yeterince tanımamaları. Kendini, tarzını tanımayan kadın rastgele alışveriş yapıyor. Ucuzluk olduğu için bir sürü kıyafet alıyor ya da ısrarcı ve dilbaz bir satış personelinin “çok güzel oldu, harika durdu” gibi komplimanlarına kanıp alabiliyor. Ya da vitrinde güzel duran elbiseyi içinde rahat edemeyeceğini bile bile alıyor. Bir başka neden de bunu alayım, zayıflayınca giyerim düşüncesi. Budak, bunun aslında “içinde rahat edebileceğim, bunlarla ben beğenilerimi yansıtıyorum’ diyebileceği hiçbir şeyim yok anlamına geldiğini söylüyor. İkinci sebep ise o güne başlarken gösterilen mükemmeliyetçi tutum. Örneğin kadın, önemli bir toplantıya gidiyorsa mükemmel görünmek isteyebilir. Kıyafetlerden beklentisi bu olduğunda hiçbir kıyafetinin buna uygun olmadığını fark edebilir. Beklenti yüksek olduğundan hiçbir kıyafeti o gün için yeterli buladığı için gardırobun karşısına geçtiğinde giyecek hiçbir şeyi olmadığını düşünüyor.

 

ANLIK MUTLULUK İÇİN GİYSİ ALIYORUZ
Fransa’da iki uzman araştırmacı ‘Elbise, zevk ve işkence: Kadınlık hakkında’ adında bir kitap yazdı. Bu uzmanlardan psikanalist Lydia Taieb’e göre “Her kadın zaman zaman zor dönemlerden geçer. Çıkıp alışveriş yapmak, üstümüze yeni bir iki şey almak, deri değiştirme hissi bize iyi gelir” diyor. Çok sık olmamak kaydıyla bu da olumlu bir şey. Fakat uzmanlar bu sendromu yaşayan birçok kadının asıl sorununun “Fakir fukaranın iki tane elbisesi var. Ben bir dolap dolusu elbisenin karşısına geçmiş, ‘giyecek şeyim yok’ diye sızlanıyorum” düşüncesi olduğunu söylüyor. Yani kendilerini suçlu hissediyorlar. Denizbank’ta bireysel danışman olarak çalışan Sevinç Kafadar için güzel bir gün olacaksa, kıyafet seçmek çok vaktini almıyor. Eğer sıkıntılıysa karar veremiyor. Kafadar, her gün süslenip püslenip işe gelmenin zor olduğunu anlatıyor: “Kıyafet bulmak zor oluyor, her gün süsleniyorsunuz. Sizden bakımlı olmanız bekleniyor. Sürekli aynı şeyi giymek de olmaz. İnsanlarla iş yapıyoruz ve ilk izlenim çok önemli. Bu da giyim ve makyajla oluyor.” Kafadar, dolapta giyilmeyen birçok kıyafet olmasını şu şekilde açıklıyor: “Çok stresli bir tempoda çalışıyoruz ve aralarda kendimize küçük mutluluklar arıyoruz. Bunu da genelde alışverişle sağlıyoruz. Çok kısa bir süreliğine de olsa alışveriş yapınca mutlu oluyoruz. Alırken de çok düşünemiyoruz. O an, o ruh haliyle 1-2 defa giyeceğimiz ya da hiç giymeyeceğimiz şeyleri alabiliyoruz.. Bunun sonucunda da dolapta bir sürü giyilmeyen kıyafet oluyor.”

Yapılan bazı araştırmalara göre alternatif çok olunca seçmek de zorlaşıyor. Yani gardırop ne kadar dolu olursa olsun ortaya bir seçim zorluğu çıkıyor. Budak, bu sendromun kaynağını alternatifin çok olmasına bağlıyor. Büyük ihtimalle daha az elbisesi olan bir kadın bu sendromu daha az yaşıyor. Gardırop diyeti de bu düşünceyi destekleyen bir uygulama. Amaç, kıyafetlerinizle olan ilişkinizi gözden geçirmeniz. Bu diyet ‘alma’ demiyor, ‘bilinçli ol, ihtiyacın olmayan şeyleri alma’ diyor. Doğuş Grubu Strateji Grup Başkanı Özlem Denizmen de bu diyeti uygulamış. Bir ay boyunca sadece 6 kıyafet giymiş. Denizmen, ne alacağınızı bilerek ve neyi neyle kombinleyeceğinize karar vererek alışverişe çıkılmasını tavsiye ediyor: “Zayıflayınca giyerim, ne de olsa 20 TL diye düşünerek alışveriş yapmayın. İndirimlerde kendinize şunu hatırların: Bugün dünyadaki tek indirim günü değil!” Giyim tercihlerinde bireyin psikolojik, sosyal, estetik ihtiyaçlarını tatmin etme arayışı da var. İmaj Danışmanı Suna Kabadayı, giyimin kişinin vaadini desteklemesine bakıyor. Kıyafetin onu nasıl temsil edeceğine kişi kendi karar vermeli diyen Kabadayı, kişiye yakışmış mı, fiziğine uygun mu, tenine gitmiş mi, kişiliğini, değerlerini yansıtıyor mu gibi soruların önemli olduğunu söylüyor.

GİYİMLE ETRAFA MESAJ VERİLİYOR
Dolabı açıp giyecek bir şey göremeyen kadın kendini alışverişe veriyor. Fakat kadın vücudunu tanımazsa, tarzını bilmezse yine aldığı kıyafetler dolabın bir köşesine giyilmemek üzere gidiyor. Bu durumun kadınlarda görülmesinin nedeni çekicilik kriterlerinin genelde kadın ve erkek için farklı olması. Kadınların giydikleri kıyafetler aslında çevrelerine verdikleri bir tür mesaj. Giyilen kıyafetler de kurulan iletişimi etkiliyor. Örneğin, önemli bir toplantıya giderken daha muhafazakar, sade kıyafetler tercih ediliyor. Bu kıyafet çevreye “şu anda ciddi konular konuşacağız ve iş modundayım” diyor. Kişiyi de iş moduna geçmesi açısından destekliyor. Giyim ile psikoloji açısından çift yönlü bir iletişim olduğunu belirten Budak giydiklerimizi ruh haline göre seçebildiğimiz gibi giydiklerimizin de ruh halimizi etkileyebildiğini söylüyor. Modacı Özlem Süer, gri, lacivert, siyah renklere yönelen tek renkli kombinlerde otoriter imajın daha kolay sağlanabileceğini söylüyor. Tek parça, tek renk ve detaysız mürebbiye elbiseleri, yüksek yakalar, sivri bitimler, asimetrik kesimler bu algıyı pekiştiren detaylardan. Gözlük, otorite imajına güç katarken saç modeli ve makyaj da keskin ve net ifade adına önemli unsurlar arasında.

KIYAFET PSİKOLOJİYİ ETKİLİYOR
Giysiler ve o giysilerin içinde nasıl hissedildiği kişinin bütün gününü etkiliyor. Dar tıkış bir ceket hareket kabiliyetini kısıtlayabiliyor veya kısa bir etek nedeniyle rahat oturulamıyor. Bu da yapılan işlerin aksamasına neden oluyor. Diğer yandan kendinizi o giysi içinde iyi hissetmiyorsanız veya yakıştıramadıysanız başkaları ne düşünür düşüncesi bütün gün kafanıza takılabiliyor. Bu da konsantrasyon sağlanmasını engelliyor. Budak böyle durumlarda bazı kadınların beğenilmeyeceği korkusuyla iletişim kurmak için bile isteksiz olduklarını söylüyor. Bir tekstil firmasında insan kaynakları uzmanı olarak çalışan Gözde Çimen, kot-tişörtün kendisi için ideal kıyafet olduğunu söylüyor: “Hafta sonu rahat giyindiğim zaman ‘ohh’ dediğim oluyor.” Her sabah gardırobun önünde yarım saat harcadığını belirten Çimen, tam bulduğunu düşünürken hep kafasında bir soru işareti olduğunu ve başka bir kıyafet denediğini söylüyor. Giyim kuşama çok para harcadığını belirten Çimen alışverişin ne kadar keyif verse de, maddi açıdan biraz zorladığını söylüyor. Böyle durumlarda Çimen’in imdadına kardeşinin kıyafetleri yetişiyor.

Hangi sektörde ne giyilmeli?
– Hukuk, bankacılık, denetim gibi geleneksel sektörlerde çalışan kadınlar otoriter, ciddi, mesafeli, güvenilir mesajını vermek için klasik resmi giyim diye tanımlanan koyu renk takımlarla beyaz, krem, bej tonlarında bluzlar veya bir kumaştan kalıplı elbise, onu tamamlayan ceketler tercih edebilir. Aksesuarlar ise dikkati yüze odaklayacak şekilde, abartıdan uzak durmalı.

– Hizmet, satış, pazarlama, danışmanlık alanında çalışan kadınlar için, uzlaşmacı, güvenilir bir imaj vermek için etek, pantolon veya elbiselerle uyumlu farklı renklerde gömlek, bluz ve ceket giyilebilir.

– Reklam, mimari, medya gibi giyim konusunda katı kuralların olmadığı sektörler için ise kadınlar şık spor giyim tarzını samimi ve yaratıcılık vaadini güçlendiren tercihlerle kullanılabilir. Burada kişinin kendini anlatması daha ön planda. Alışılagelmişin dışında aksesuarlar, renkli gözlük çerçeveleri, ilginç takılar kullanılabilir.

Öneriler
– Çalıştığınız kurumun giyim kültürüne dikkat edin.
– Göz alıcı makyaj yapmayın, abartılı takılar takmayın.
– Modayı takip etmek adına profesyonel duruşa zarar verecek aşırılıklardan kaçının. Mesela desen modası, geleneksel sektörde önerilmiyor.
– Beyaz gömlekler, etek ceket, etek pantolon takımlar olmazsa olmazlar arasında.
– Lacivert, siyah gibi koyu renklerde 2 takım, klasik kesimlerde pantolon ve kalem etek, beğendiğiniz renk ve kesimlerde birkaç ceket, kaşmir ve merserize hırka, bunları tamamlayacak aksesuarlarınız olsun.
– Ne giyeceğiniz konusunu son ana bırakmayın.
– En sevdiğiniz 2 elbisenizle ‘bunları niye aldım bilmem ki’ dediğiniz 2 elbisenizi dolaptan çıkarın. Bu elbiselerin çağrıştırdığı sıfatları yazın: Hanım hanımcık, orijinal… Bu sıfatları alt alta koyunca neyi sevip neyi sevmediğinizi göreceksiniz.
– Sorunların adını koyun. Sorun renklerde mi, boyda posta mı? Sonra elbisenin size nasıl bir imaj vermesini beklediğinizi de belirleyin: Ciddi mi, otoriter mi, genç görünümlü mü?

 

Yazan : Zeynep Mengi Kaynak : www.yenibiris.com/HurriyetIK

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız