Osmanlı’yı Zirveye Taşıyan Muhteşem Padişah – KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN

0
926

Asya’da Kafkas dağlarından Acemistan içlerine, Yemen’e, Aden ve Arabistan Çöllerine; Afrika’da Mısır, Tunus, Fas ve Cezayir’e; Avrupa’da Viyana önlerine kadar uzanan topraklarla Osmanlı İmparatorluğu’nu en geniş sınırlarına ulaştıran Kanuni, Müslümanlar tarafından Şanlı Süleyman, Avrupalılarca Muhteşem Süleyman(Magnificent, Magnifique, Der Practige, Grand Turc) olarak anılır. Yıllardır Osmanlı topraklarında uygulanan kanunları İslam Hukuku esasları altında toplattırarak yazılı hale getirmesi nedeniyle de kendisine Kanuni unvanı verilmiştir. Aynı zamanda şair olan Kanuni, ‘Muhibbî’ mahlasıyla şiirler yazmıştır. Savaş meydanlarının yenilmez savaşçısı bu çok unvanlı padişah, 16. yüzyılın en büyük ve akıllı adamlarından biri olarak geçer tarihe. Ancak aynı zamanda büyük aşkı Hürrem, iç isyanlar, saray entrikaları arasında dönemin en trajik figürlerinden biri olmuştur.          

 

ÖZLEM KOCUKELİ
ozlem@gencgelisim.com

 

Asya’da Kafkas dağlarından Acemistan içlerine, Yemen’e, Aden ve Arabistan Çöllerine; Afrika’da Mısır, Tunus, Fas ve Cezayir’e; Avrupa’da Viyana önlerine kadar uzanan topraklarla Osmanlı İmparatorluğu’nu en geniş sınırlarına ulaştıran Kanuni, Müslümanlar tarafından Şanlı Süleyman, Avrupalılarca Muhteşem Süleyman(Magnificent, Magnifique, Der Practige, Grand Turc) olarak anılır. Yıllardır Osmanlı topraklarında uygulanan kanunları İslam Hukuku esasları altında toplattırarak yazılı hale getirmesi nedeniyle de kendisine Kanuni unvanı verilmiştir. Aynı zamanda şair olan Kanuni, ‘Muhibbî’ mahlasıyla şiirler yazmıştır. Savaş meydanlarının yenilmez savaşçısı bu çok unvanlı padişah, 16. yüzyılın en büyük ve akıllı adamlarından biri olarak geçer tarihe. Ancak aynı zamanda büyük aşkı Hürrem, iç isyanlar, saray entrikaları arasında dönemin en trajik figürlerinden biri olmuştur.    

Süleyman çok iyi bir eğitim ve terbiye gördü. İlk eğitimini ninesi Gülbahar Hatun’dan aldıktan sonra yedi yaşına geldiğinde İstanbul’a, dedesi İkinci Bayezid’in yanına gönderildi. Burada yoğun olarak edebiyat, tarih, fen ve din eğitimine tabi tutuldu. Ayrıca Süleyman astronomiye de özel bir ilgi duyuyordu. Savaş teknikleri dersiyle ise onun imparatorluğu en geniş sınırlarına ulaştırmasını sağlayacak askeri hüneri yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya başlamıştı. Adeta tahtta büyüyen Süleyman, küçük yaştan itibaren imparatorluğun sorunlarını biliyor ve bunlara çözümler üretebiliyordu. Küçüklüğünden beri okuduğu Kuran-ı Kerim ise idari konuda dersler çıkardığı bir kaynak kitap görevi görmüştü. Babası Yavuz Sultan Selim’in ölümü üzerine, 30 Eylül 1520’de 25 yaşındayken 46 yıl kalacağı Osmanlı tahtına geçti. Osmanlılarda tahta geçen her padişah için imparatorluk sınırlarını genişletmek en önemli sorumluluktu. Kanuni de Osmanlı tahtının üzerine yüklediği bu mesuliyeti hakkıyla yerine getirmek üzere ilk olarak Belgrat’a yöneldi ve 1521’te burayı Osmanlı topraklarına kattı.

Kanuni Sultan Süleyman Nasıl Biriydi?
< Kanuni yuvarlak yüzlü, elâ gözlü, doğan burunlu, kaşlarının arası açık, uzun boylu ve seyrek sakallı, vakur ve ağırbaşlı biriydi.
< Adam seçmeyi ve yetiştirmeyi iyi bilen Kanuni, devlet kadrosunda değerli ve eğitimli kişilere görev verirdi. Bu nedenle kendisine önemli görevlere getirilmek üzere kişi tavsiye edilmezdi.
< Hoşgörülü biriydi; ancak din ve devlet söz konusu olduğunda bunlar aleyhine gerçekleşen durumlarda affedici davranmaz, en sevdiklerine ve yakınlarına dahi kıyabilirdi.
< Devlet görevlilerinden her birinin yetki ve sorumluluklarını belirlemişti.        Özellikle hukuk ve idari alanda herkes kendi yetkisini kullanıyor, başka birisinin buna müdahele etmesi söz konusu olmuyordu. Örneğin sadrazamın otoritesi yüksek ve kesindi. Padişah, sadrazamın işlerine karışmazdı.
< Yetiştirdiği ve destek verdiği alim ve şairlerin eserlerini kütüphanesinde saklardı. Edebiyat eserlerine ve sanatçılara verdiği öneme Kelile ve Dimne’nin mütercimi Alaeddin Ali Çelebi’nin Hümayun-nâme adı ile yaptığı çeviriyi bir gecede okuyarak mütercimi Bursa kadılığına tayin etmesi önemli bir örnektir.
< Geniş bir ufka, yerel değil evrensel bir bakış açısına sahipti. Mesela Almanya’da Hıristiyanlığın özünün yıpratılmış ve değiştirilmiş olmasına karşı Martin Luther tarafından kurulan Protestanlık mezhebini desteklemişti.
< Çalışanların psikolojisini iyi bilirdi. Saray yapımında işçilerle birebir ilgilenir, onlara bir işveren gibi öğütlerde bulunurdu. Onlar da bir istek ya da ihtiyaçlarını doğrudan Kanuni’ye iletirlerdi.
< Sakin kafayla düşünür, işlerini aceleye getirmezdi. Temkinli davranır, kararları verirken vezirlere danışmayı ihmal etmezdi.
< Sözünü bir kez söyler, ne sözünden ne de verdiği emirden dönerdi.
< Adalete çok önem verirdi. İngiltere Kralı VIII. Henri, İstanbul’a bir heyet göndererek adalet mekanizmasının nasıl işlediğini tetkik ettirmiş ve bu heyetin raporu doğrultusunda İngiltere adliyesinde yeni uygulamalara gidilmişti.
< Halkın halinden anlar, uygulamalarında onların ihtiyaçlarına öncelik verirdi. Mısır’dan gelen verginin fazla olduğunu ve halkın cefa ve sıkıntı çektiğini düşünerek Mısır valisini değiştirmesi buna güzel bir örnektir.

Rodos Adası’nı Osmanlı Toprağı Yapan Taktik
Hıristiyanların Osmanlı’ya en yakın en gözde adası olan Rodos, Osmanlılar açısından Türk denizinde yer alıyor ve alınması gerekiyordu. Adada bulunan 15.000 asker, tüm Hıristiyan dünyasından seçilmiş olan eğitimli şövalyelerden oluşuyordu. Tam anlamıyla bir Müslüman-Hıristiyan çatışmasına sahne olacak bu adanın alınmasında Kanuni top kullanmanın dışında farklı bir taktik geliştirdi. Ordu bu kez surları yıkarak tepeden inmeyi denemeyecekti. Daha önceden uygulanan bu taktik çok kan akmasına sebep oluyordu. Bunun yerine askerler çok kısa bir süre içinde ada içlerine kadar ilerleyen 50’ye yakın tünel kazdılar. Bu son derece tehlikeli çalışma adayı dipten yıkmanın en emin yoluydu. Ada içine girmeden 150 güne yakın bir süre kuşatmada beklendikten sonra saldırıya geçilerek tüneller sayesinde karşı güç kırıldı. Bu adanın alınması Süleyman’ı bir padişah olarak daha da güçlü bir konuma getirdi. 

Tüm Avrupa’da hakimiyet sağlamayı amaçlayan Alman İmparatoru Şarlken’e esir düşen Fransa Kralı Fransuva’nın annesi Düşes Dangolen, Kanuni’ye bir mektup yazarak yardım istemişti. Bunun üzerine Kaptan-ı Derya Barbaros Hayreddin Paşa Fransa’nın Akdeniz kıyısındaki şehri Nis’e giderek Şarlken’in donanmasını yenilgiye uğrattı. Böylece hem Fransa, hem de Fransuva kurtulmuş oldu.

Sanat, Mimar Sinan ve Kanuni Sultan Süleyman
Ülke topraklarında büyük bir imparatorluğun şanına yaraşır bir manzara yaratmak isteyen Kanuni, sanata ve mimariye öncelikli olarak önem verdi. Güzelliğe ve sanata aşık olan bu muhteşem padişah bulunduğu mekanları bir çiçek bahçesi gibi güzelleştirmeye meylederdi. İstanbul’un pek çok yerinde yaptırılan han, hamam, mescit, kütüphane, çeşme ve saraylar yanında bunlara doğanın zarif ve asil çizgileriyle eşlik etmek üzere bahçe mimarisine de önem verilmişti. O zamanların İstanbul’unda bahçesiz bir ev düşünülemezdi. Şehrin neresine uzansanız gerek mimaride, gerekse tabiatta milli ve dini bir karakter bütünlüğü göze çarpıyordu. Çini, dokuma, ciltçilik, alçı, ayna, hakkâklık(oymacılık) ve halı sanatları da çok ileri seviyeye ulaşmıştı.

Mimari ve musiki, Kanuni için vazgeçilmezdi. Ayrıca Osmanlı padişahları için ticaretin sembolü olan altına da tutkundu. Onun zamanında yapılan cami, saray ve köşkler görülmeye değerdir. Dünya çapında bir sanatçı olan Mimar Sinan, Osmanlı İmparatorluğu’nun zirveye ulaştığı bu dönemde yaşadı ve pek çok eser verdi. Eşsiz güzellikte ve özgünlükteki eserleriyle tüm dünyayı hayran bırakan bir mimari üslup oluşturan Sinan’ın eserlerindeki ihtişam, mimari ayrıntılardaki incelik imparatorluğun büyüklüğü yanında duyarlı yapısını sembolize ediyordu. Sinan’ın yapıları ‘Ben güçlüyüm, kralların kralı benim.’ der gibidir adeta. 315 eser veren Mimar Sinan’ın İstanbul Süleymaniye Camii ve Külliyesi, Edirne’deki Selimiye Camii, İstanbul Haseki Külliyesi, İstanbul Şehzade Camii ve Külliyesi, Fındıklı Molla Çelebi Camii gibi yapıları yüzyılların ötesinden bir vakar, bilgelik, sağlamlık ve incelik sembolü olarak durur.

Haremde Bir Kadın; Hürrem   
Osmanlı Hanedanı’nın sırlarla örülü mahrem bölgesi Harem’de Kanuni’nin kalbini çalan kadın, Slav kökenli bir köle olan Hürrem’di. Asıl ismi Roksalena olan Hürrem oldukça akıllı ve uyanık bir kadındı. Harem ile Kanuni arasında mekik dokuyarak saraydaki pek çok entrikanın başını çekti. Sarayın merkezindeki kadın olarak anılan Hürrem, Osmanlılar’ın doğudaki en büyük rakibi Safeviler’in de yardımını alarak oğlu Mustafa’yı tahta geçirmek istiyordu. Bu aynı zamanda kendi iktidarının da başlangıcı olacaktı. Ancak Kanuni, gizli bir kararla çok iyi bir eğitim görmüş ve güç sembolü olarak anılan oğlu Mustafa’nın öldürülmesini emretti. Gencecik Mustafa’nın hiç tereddüt edilmeden öldürülmesinden bir yıl sonra Hürrem de hayatını kaybetti. Bu beklenmedik ölüm Kanuni’nin kendisini koca sarayda yapayalnız hissetmesine neden oldu. Şiirlerinde kendisini hiç yalnız bırakmayacağını söylediği Hürremi ondan ayrılmış, Kanuni artık ölüm ve ayrılık üzerine şiirler yazar olmuştu. Kanuni’nin kendisini yalnız hissetmeyeceği tek yer savaş meydanlarıydı. Kanuni, son seferini Macaristan üzerine düzenledi. Zigetvar Kalesi’nin kuşatılması sırasında 1566’da 6-7 Eylül gecesi vefat eden Kanuni Sultan Süleyman’ın ardından Osmanlı bir daha aynı güce erişemedi ve gerileme sürecine girildi.   

Kanuni Sultan Süleyman
Babası Yavuz Sultan Selim’in ölümüyle tahta geçmesi üzerine “Arslan öldü, yerine kuzu geçti” diye sevinen Avrupalıların kısa sürede kapılarına dayanarak heveslerini kursaklarında bırakan bir idari hüner…  46 yıl tahtta kalarak babasından 6.557.000 km2 olarak devraldığı toprakları 14.893.000 km2’ye çıkararak imparatorluğu en geniş sınırlarına ulaştıran bir askeri beceri… “Ben bu dünyanın sultanıyım.” diyordu Muhteşem Süleyman. “Ben Süleyman’ım. Mekke ve Medine’nin koruyucusuyum. Bağdat’ın şahıyım. Bizans Roma’sında Sezar’ım. Ve Mısır’da sultanım.”

Sultan Süleyman Kânunnâmesi 
Sultan Süleyman’a Kanuni unvanı yeni kanunlar koyması nedeniyle değil, varolan kanunları tanzim edip kitaplaştırması neticesinde verilmiştir. Osmanlı Devleti’nde iğneden ipliğe kadar her şeyin kaydı tutulur, sayımlar çok disiplinli yapılırdı. Bu yasal sistem güçlü bir gelenek olmuştu. Kanuni de Osmanlı padişahlarının uyguladığı kanun ve kuralları İslam Hukuku esaslarına göre sınıflandırarak bir tür anayasa işlevi görecek olan Sultan Süleyman Kanunnamesi (Kânunnâme-i Âl-i Osman)’ni yayınladı. Kânunnâme’de ceza, vergi, kamu ve askerlik ile ilgili kanunlar hukuki, idari, mali, askeri başlıklar altında sınıflandırılmıştı. Bu kânunnâmenin hazırlanmasında devrin büyük alimlerinden yardım alan Süleyman, bununla farklı milliyetlerden oluşan cemaat ve toplulukları kontrol ve koruma altına almayı amaçlıyordu. Kanuni ayrıca soyunu Oğuz Han’a dayandıran bir silsilename hazırlatmıştı.        

 

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız