Özel bir kadın olmanın altın kuralları

0
881

 

Tuttuğunuz günlükleri kendinize saklamanın sizi özel yapmadığı gibi, başkalarının hayatlarını yakından
takip etmek de kendinizi özel hissettirmiyor. Fedakar eş, idare eden iş arkadaşı, mütevazı kişilik olmak
da bir yere kadar. Özel bir kadın olmanın yolu ise, kendinizi özel hissetmenizden geçiyor…

Nasıl mı? İpuçlarımızı adım adım takip edin…

Aynaya bakıp “Günaydın” deyin!

Sabah kalktığınızda ilk 10 dakika kendinizi nasıl hissediyorsanız, günü de aynı ruh haliyle kapatacağınız anlamına gelir. Yanınızda gülümseyerek günaydın diyebileceğiniz kimseniz yoksa, aynaya bakıp en beğendiğiniz gülümsemenizi takının ve kendinize günün ne kadar da aydınlık olduğunu hatırlatarak “Günaydın!” deyin. Bazen sadece kendinizle tartışarak, kendiniz için en doğru seçimi bulmanız gibi, kendinize güzel bir gülümseme eşliğinde söyleyeceğiniz günün ilk sözüyle gününüzün kötü geçme olasılığını tamamen ortadan kaldırabilirsiniz.

Fedakarlık nereye kadar?

Fedakar ya da idare eden kişi olmanın yüceliğinden şüphemiz yok. Ancak bu davranış sizi siz olmaktan çıkarıyor ve artık yanlış anlaşılmalara maruz kalıyorsanız bu, sınırı aştığınız anlamına gelir. Sizin için “Ne kadarda uyumlu” denmesi kulağa bir taraftan güzel gelirken, diğer taraftan sizi siz yapan, özel olmanızı sağlayan özelliklerinizi ayak altına aldığınız anlamına geliyor. Her birey istekleri ve tercihleriyle özeldir. Kendinizi özel hissetmenin en basit yolu ise bunu unutmamanızdan geçiyor.

Yaşınız ilerliyor ve kırışıklıklarınız artıyorsa…

Bazen o aktiviteden bu aktiviteye koştururken, iş-güç-aile konularıyla ilgilenirken, hayatınızın nasıl da akıp gittiğini fark etmezsiniz bile. Ve kendinizi bitkin hissettiğiniz bir gün, aynaya bakıp bedeninizi incelediğinizde kırışıklıklarınızı fark eder, “Yaşlanıyormuyum?” sorusuyla kendinizi kötü hissetmeye başlarsınız. İyisiyle, kötüsüyle geçirdiğiniz yılların size neler kattığını unutuverirsiniz. Unuttuğunuz en önemli şey ise, yaşlanmaktan korkarak geçirdiğiniz zamanın en büyük kayıp olduğudur. Unutmayın, her bir kırışıklığın ayrı anısı olduğu gibi, özellikle de gülerken oluşan mimik kırışıklıklarınız, aslında yaşadıklarınızın sizi ne kadar da güldürmüş olduğunun kanıtıdır. Bu bağlamda, kırışıklıklarınız kadar sizi daha iyi hissettirebilecek ne olabilir ki?

Blog açın!

Tuttuğunuz günlükleri kendinize saklamanın demode sayıldığı bir dönemde yaşadığınızı hatırlatmak ister, bunun yerine son yılların en popüler alanlarından bloglara katılmanızı öneririm. İstediğiniz isimle açacağınız blogunuzda görüşlerinizi, ilişkilerinizi, yaşadıklarınızı paylaşıp zamanla oluşan takipçilerinizden görüş alabilir, yemek tariflerinizi, moda eleştirilerinizi, gezdiğiniz gördüğünüz yerleri anlatarak başkalarını da bilgilendirebilirsiniz. Unutmayın, her şey sadece klavyeniz ve parmaklarınızın ucunda.

Başkalarının hayatlarını izlemek sizi özel yapmıyor…

Saatlerinizi Facebook ya da Twitter’da harcayarak, ‘kim nerede ne yapmış,nerede ne yemiş, ne giymiş incelemek sizi özel yapmayacaktır. Günümüzde sosyalleşmenin en etkili yollarından sayılan sosyal ağlardan uzak kalmanın iyiliğini hiçbir zaman savunmuyor ancak zamanınızın tamamını bu mecralarda harcamanızın size bir şey vermeyeceğini hatırlatmak istiyorum. İnternette vakit geçirmeyi seviyorum diyorsanız, beğenilerinize uygun dergilere üye olup, gazeteleri ya da sevdiğiniz blogları takip edebilirsiniz. Ayrıca online alışveriş sitelerinden hiç yorulmadan, sadece bir tıkla yapacağınız alışveriş, kendiniz için alacağınız belki ihtiyacınız olmayan, ancak mutlu olmanızı sağlayacak olan hediyeler kendinizi özel hissetmeniz için biçilmiş bir kaftan olacaktır.

Sırt çantanızı alıp, yollara düşün…

Tüm hafta hem evde hem işte çalıştınız ve iple çektiğiniz haftasonuna adımınızı attınız. Haftanın yorgunluğunu bir türlü atamıyor, zapladığınız kanallar karşısında hiçbir şey yapmayarak esir olmaktan büyük bir zevk duyuyorsunuz. Biraz ev işi, biraz yemek derken pazartesi sendromunun soğuk yüzüyle karşılaşmanız kaçamadığınız gerçekler arasında ilk sırayı alıyor. Bu döngü içerisinde geçen aylar, yılları takip ediyor, kendinizi tamamen unutmanıza ramak kalıyor. Her birey yaşantısıyla özel, bunubiliyoruz. Ancak bitmeyen işler, sonu gelmeyen toplantılar arasında kendinizi ne kadar özel hissediyorsunuz? Sizi bunu düşünmeye davet ediyor, bitmeyecek işlerin sonunun gelmeyeceğini, hayatınızın sonuna kadar bu şekilde gitmenin kendinize yapacağınız en büyük kötülük olduğunu hatırlatmak istiyorum.
Kendinizi herhangi bir şey için çok fazla yormazsanız, enerjinizi kendinize biriktirmiş olursunuz. Hafta sonlarınızı, minik tatil kaçamaklarıyla ya da hiç plan yapmadan sırt çantanızı alıp yollara düşerek geçirmeniz, başkaları için gözle görülmeyen ancak kendiniz için yaptığınız özel bir aktivite sayılacaktır. Ada sefası yapmak, İstiklal’den Tünel’e büyülü binaları izleyerek yürümek, hiç görmediğiniz bir sergiye plansızca girmek, bir kitapçıda saatlerinizi harcayarak en çok beğendiğiniz kitabı alıp çıkmak, GalataKulesi’ni bir de kendi kadrajınızdan fotoğraflamak, kendinizi özel hissetmeniz için sadece birkaç minik örnek. En büyük Migros’a girerek reyonlar arasında kendinizi kaybetmek, istediğiniz çikolatıya da cipsi sepetinize atmak bile kendinizi özel hissettirecek biraktivite sayılabilir.

 

yazan: Özlem Yılmaz Küçük

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız