SAHİ EVLİLİK NEDİR?

0
785

Bol güneşli günlerden birisiydi, işten erken çıkıp bu durumun keyfini çıkarma planları yapıyordum; gezip, arkadaşlarımla buluşayım, ihtiyaçlarım olan alışverişleri yapayım vs. Birden kapıdan içeriye tanıdık bir sima girdi, ilk görüşte hatırladım; Hilal Hanım’ı. Hasretle dolu bir sarılmanın ardından uzun zamandır görüşmediğimiz için aradan geçen bu sürede neler yaşadığımızı birbirimize karşılıklı özetlemeye başladık. O anlatırken ben de önceki Hilal ile şimdiki Hilal arasındaki farkları anlamaya çalışıyordum. Önceki Hilal Psiko-zihin eğitimlerine katılım için buraya geldiğinde daha karamsar ve neşesiz iken bugün gördüğüm sima daha aydınlık ve neşeli birisiydi. Anlattıkları beni onurlandırdı:

“Bu eğitim merkezine gelmek ve sizinle tanışıp öğrendiklerim, benim hayatımda bir dönüm noktasıdır. Sizden hangi çağrı geldiyse ve ben katılmayı seçtiysem yaşamımda bir şeyler mutlaka olumlu yönde değişim göstermiştir. Biliyor musunuz, bende en çok neyi sağlattınız? Bir yerlerde kaybettiğim yaşama sevincimi bulup yeniden sahiplenmeyi… Teşekkür ederim şimdi bir kez daha ve dualarımda sizi hep andığımı da belirtmek isterim.”

Sevgili Hilal Hanım beni o gün cidden çok duygulandırmıştı. Zaten bir konudaki emeğinizin sonucunda en az azından küçük veya büyük bir katkınızın olduğunu karşıdan bilmek dahi tamamen yeterliydi. Bunun görülüp taltif ettirilmesi ise tanımı olmayan bir sevinçti. Halen hemşirelik mesleğini aynı hastanede icra etmeye devam eden sevgi dolu genç kadın, aradan geçen süre zarfında evlenip güzel bir yuva kurduğunun da müjdesini vermişti.

Hilal Hanım çocukları çok seven, onlarla ilgili adeta görevlendirilmiş ve çok samimi, merhamet dolu yüreğe sahip bir kişiydi. Hemşire olarak büyük bir keyifle çalıştığı hastaneyi tahmin etmekse herhalde hiç zor değildi; bir çocuk hastanesi…

Yüce Yaradan’ın hepimize armağan ettiği özel yetenekler ve buna bağlı olarak bahşettiği hizmetler olduğunu düşünüyorum, mutlaka hepimize apayrı ve özel. İşte bu özel olarak sunulmuş armağanı keşfedip hayata geri sunmanın da yaşamsal bir ödev olduğuna ancak böyle olduğunda kişinin gerçek başarı ve güveni hissedebileceğine inanmaktayım. İşte Hilal Hemşire işini mutlulukla yapan çünkü kendisine sunulanı yaşama sunabilmeyi başarabilen birisiydi. Bu insanları yaydığı enerjiden, hangi yaşta olursa olsun işini özenle yapmasından, davranışlarındaki nezaketten ve o işi yaparken zamanının nasıl geçtiğini bilmemesinden anlayabiliriz. Hatta Hilal Hanım ile görüşmelerimizde emekli olduktan sonra da çocuklarla temasını ve onlara katkısını sürdüren geleceğe dair yaşam planları dahi yapmış olduğumuzu anımsıyordum. Zaten emekli olmak bizim toplumsal anlayışımızda nedense yanlış bir yere oturmuş ve bizi emekli olmanın artık hiçbir şey yapmamak ve neredeyse tümüyle yaşamdan emekli olmak şeklinde algılanır olduğu yanılgısına itmiştir. Bu nedenle de işinden emekli insanlarımızın hızla kilo aldığını, amaçsız ve mutsuz bir ruh hali içinde olduğunu sıklıkla duyarız yahut gözlemleyebiliriz.

Neden yeryüzünde yahut etrafta olup bitenleri fazlasıyla merak ederiz de kendimizde, kendi iç dünyamızdakileri; çelişkilerimizi, kararsızlıklarımızı görmezden geliriz?

Bizimle ilgili bir şeyleri biz çözmezsek kim çözecektir?

Belki hepsinden önemlisi bir şeyleri bile bile ve göz göre göre ertelemek sayesinde nasıl faydalı, hayırlı sonuçlar doğabilir?

Bazen karşımda on sekiz yaşında gençleri görüyorum, buğulu gözlerle:

“Aslında ben bu fakültede okumak istemediğimi fark ettim ama ne yapmak ve nereden başlamak gerektiğini de bilmiyorum” diye başlıyor konuşmasına. Bu durumda bir yanım üzüntü duyuyor, bir yanımsa soru sorabildiği, fark edebildiği, itiraf edebildiği ve hatta yardım almaya açık ve istekli olduğu için, fazla ertelemeden gerçekte ne istediğini yeni bir seçenekle başlatacağı için de o danışanım için heyecan ve sevinç duyuyor oluyorum. Ama kaçımız soru soru sorup, cevaplarını da kendisine itiraf edebiliyor ki? Bugunkü Ben Yarınlarda Ben

Özel hayatta

İş yaşamında

Sosyal Yaşamda

Bazılarımız da Hilal Hemşire gibi bulunduğumuz yerin zaten bulunmak istediğimiz yer olduğunu, sahip olduklarımızın zaten amaçladıklarımız olduğunu görüp, emin olur ve mevcut duruma şükrün, belki sadece geliştirerek sürdürebilmenin ve buna ilişkin gereken çabanın yeterli olduğunu görebiliriz. Ama genellikle insanlarımızın tersi durumda olduğunu, sıklıkla yaşadığı mecburiyetlerden yakındığını ve ne istediğini bilmediği gibi ne istemediğine hayıflanmaktan bu konuda aslında doğru dürüst düşünmeyi dahi seçmediğini söyleyebiliriz.

Gülümsediğinde gözleri de gülümseyebilen Hilal Hanım, bir ara yaptığı yeni evliliğinde yaşadığı adaptasyon sorunlarına dair bir giriş yaparak bu kez bu konuda içsel çelişki ve kararsızlıklarını çözümlemek için destek isteğini kaydetti. Evliliğin ne demek olduğunu henüz anlamaya çalışıyorum, dedi ve yeniden görüşmeyi talep ederek ayrıldı. Ama sorduğu soru benim zihin dünyamdan uzun süre ayrılmadı. Sahi evlilik gerçekte ne demekti ki?

Evlilik iki farklı geçmişe sahip çiftin geleceklerini, hayallerini birleştirebilme cesareti

Evlilik, tüm farklılıklarına rağmen bu özgünlüğü olduğu gibi kabul edebilmek

Evlilik, dünü ve tüm diğer sevgileri geride bırakmışlık

Evlilik, tam olarak neye evet dediğini bilmediğini bile bile elini tutmak

Evlilik, yüreğini çıkarıp parmağına takmak

Evlilik, ellerini ve evlerini kavuşturmaktan çok ruhlarının birleşimi

Evlilik, bir gönülde ev kurabilmek

Evlilik, beraber büyümeye karar verebilmek

Evlilik, beraber her değişime ve uyuma hazır olabilmek

Evlilik, sahte benliklerinden soyunup tüm bilgeliği ve cehaletiyle çıplak kalakalmak

Evlilik, ben kafesinden çıkıp biz penceresinden kendini ve hayatı anlama çabası

Evlilik, ilahî sevginin yeryüzüne tezahür edip sıçraması

Evlilik, O’nun armağan ettiklerini fark etmek, sahiplenmek ve teşekkür etmek

Evlilik, O’nun huzurunda, en çok O’na verilen söz

Evlilik, birlikte Bir olmanın, O olmanın adı

Evlilik, O’na benzeme macerasındaki yol arkadaşlığı

Evlilik, O’nun emanetini O’nun izin süresince yanına almak

Evlilik, kim olduğunu ve kim olabileceğini gösteren iki kişilik tiyatro

Evlilik, ruhsal aynada kendini seyir

Evlilik, meleklerin şahitliğiyle göklerde kıyılan nikâhın adı

Evlilik, sevginin ilk harfini öğrenme okulu

Evlilik, sevgi, saygı ve bu ikisi arasındaki sınırın adı

Evlilik, iki kişilik düşünmek ve düşlemek

Evlilik, birlikte gülmek ve ağlamak

Evlilik, birlikte yaşamı anlamak ve yaşama anlam katmak

Evlilik, birlikte yaşlanmak

Evlilik, anlayış daha önce olmadığı kadar

Evlilik, çoğu zaman bir kendinden vazgeçiş hikâyesi

Evlilik, korkularının kol gezdiği arena

Evlilik, en çok kaybetme korkusu

Evlilik, korumak ve korunmak duygusu

Evlilik, çoğalın emrine uymak

Evlilik, yeni bir nesle köprü olmak

Evlilik, iki ölümlünün ölümsüz hayat için attığı imza, ettiği yemin

Ben sordum kalemim yanıtladı ama fark ettim ki; yazarken beni duygulandırdı, çok duygulandırdı. Sevgili Hilal Hemşire’yle paylaştığımdaysa onun da aynı şekilde derinleştiğini fark ettim. Sonra bu tanımların arasında yer almayan ama onun zihnini fazlasıyla meşgul eden bir durumdan söz etti:

“ Eşimle aramızda on yaş fark var; ben kendisinden büyüğüm. Bu özellikle toplumsal olarak nedense çok yadırganan bir durum ve benim de kuşkularımı arttırıp mutluluğuma ve tüm gelecek hayallerime gölge düşürüyor. Oysa aslında bizim aramızdaki söz konusu durum başından beri hiç sorun olmadı ve hatta eşim bu konu açıldığında çok üzülüyor.”

Hilal Hemşire’nin kaydettiği mesele beni yine evliliğin ne olduğu ve ne olmadığına dair mütalaaya itti ve başka bir tanımla şöyle olması gerektiğini gösterdi; “Evlilik, başkalarını yani üçüncü şahısları hanenin ve beraberliğin dışında tutabilme becerisidir.”

Etrafımızdaki bir çok çiftin de asıl sorunlarının başka fikir ve önerileri yaşamlarına dahil etmelerinden kaynaklandığını görebiliriz. Oysa kafamız karıştığında ve doğrunun ne olduğu konusunda kararsız hissettiğimizde bize ışık olabilecek olan inançlarımızın aslında neyi tavsiye ettiğini araştırmayı denesek tüm vesvese ve vehimlerden kolaylıkla kurtulabileceğiz. Örneğin; inançlarımızda evlilikte yaş farkı konusunda hiçbir engelin olmadığını, erkeğin yahut kadının yaşça büyük olmasında bir beis olmadığı gibi hatta Yüce Resul’ün (S.A.V) kendisinden yaşça büyük olan Hz. Hatice ile izdivacıyla bunu örneklediğini anlamak mümkündür. Dolayısıyla bu gerçeklikten sonra ne etraftaki bireyin kendine özgü yorumu ne de toplumun bakış açısı bir değer ifade etmese gerektir. Çiftlerin başka bir konuda hissettiği tüm kararsızlık ve çelişkilere ilişkin de tavsiye edilen husus; feraset sahibi olan tarafsız bir hakem bulmaktır. Yani bir çok yoruma açık olmaktansa bir bilenle istişare etmek önerilmiştir.

Danışanımla paylaştıkça ilişkilerde yıllardır bazı kısırdöngüleri yaşadığı ve bu nedenle de kırk yaşına kadar evlenmediği asıl meselenin aslında derin düzeydeki sebebininse; değersizlik, terk edilme ve kaybetme korkusu olduğunu ve tüm bunların yine kendi geçmişiyle ilgili olduğunu söylemek mümkündü. Ailede ikinci çocuk olarak nedense başından beri bir türlü tam olarak sevgiyle beslenememiş ve nereye ait olduğunu bilmeden ve sevgiye layık hissetmeden bir yaşamı devam ettirmişti. Özellikle babasına duyduğu güvensizlik ve öfke onun tüm erkeklere kuşkulu gözlerle yaklaşmasına neden olmuştu. Bu durumda cevap neredeydi; küçük sorunları eşinin önüne sürmesinde mi yoksa babasıyla olan kalan yüzleşmesini yaparak onu her şeye rağmen kalbinde gereken yere yerleştirmesinde mi?

Bayanlar özellikle babaları ile olan ilişkilerine, erkekler de anneleriyle olan ilişkilerine dönüp bakmayı seçebilirse ancak eşleriyle sağlıklı ve mutlu bir yuva kurabilirler. Yoksa geçmişten süpürülen öfke ve kırgınlık yahut aşırı sevgi bağımlılığı geleceği gölgelemeye hatta çocuklarına da tüm bu duyguları miras bırakmaya neden olacaktır. Daha net örneklendirmek gerekirse bunların tesadüf olmadığı açıktır; giden baba ve giden eş, azarlayan anne azarlayan ve eleştiren eş veya patron, sevgi veremeyen ebeveyn ve ilgisiz eş, baskıcı ebeveyn baskıcı eş…vs. Çünkü neden? Çünkü beyin tıpkı bir bilgisayar yazılımı gibidir ve başlangıçta ne işlenirse onu program kabul ederek tüm sistemi de buna ilişkin kurar. Tabii fark edip, asıl cevapları geriye dönüp arayanlar ve değişimi kalbinde yerine koyanlar yepyeni başlangıçları da köklü düzeyde başlatabilmektedirler.

Peki neden bir ebeveyn kendi öz çocuğuna yeterince sevgi ve değer veremez?

Bu çok önemli soru aslında tahmin ettiğimizin ötesinde nedenleri içeriyor olabilir. Ama cevabı asla çocuğun değersizliğinde değildir, cevabı o ebeveynin de yine kendi geçmişinde saklıdır. Örneğin söz konusu anne ve baba da aslında büyürken çeşitli acılar, kayıplar, hastalıklar, savaş yahut yoksulluklar nedeniyle kendisi de sevgi görememiş ve bu nedenle de sevgiyi gösteremiyor olabilir. Ya da söz konusu çocuk doğmadan önce doğamamış bir bebeği veya doğduktan sonra küçük yaşta vefat etmiş çocuğu olabilir ki bu durumda o ebeveyn önceki evladının acısı ve yası nedeniyle sonraki diğer evladını göremiyor olabilir. İşte meselelere ben gözlüğü, sen gözlüğü ve bir de gerçeğin gözüyle bakmayı denediğimizde farklı sonuçlara varabiliriz. Sevgili hemşire hanımla da köken ailesi ve özelikle de babası ile ilişkisi ve çocukluğunu farklı bakış açılarıyla yeniden anlamlandırdığımızda rahatladı ve ilerleyen zamanlarda babasıyla çok özel ve duygusal bir kucaklaşma gerçekleştirdiğini kaydederek eşiyle birlikte bana da o özel bir müjdeyi verdi:

“Ben başkalarına ait olan suni sorunlarla uğraşmaktansa içimdeki çocuk sevgisini en çok kendi çocuğumla paylaşmaya karar verdim; ben artık anne olmak istiyorum…”

KABUL

 

Sevgili anneciğim ve babacığım,

Yaşamımdaki iki başöğretmen

Sizler benim için en ideal ebeveynsiniz

Yaradan’ın benim için seçtiği

Fark edip güçlenebilmem

İlerleyip, büyüyebilmem ve

Bugünkü ben olabilmem için…

 

Kabul ediyorum; siz ebeveynsiniz,

Ben sadece çocuğunuz

Anne ve baba sizsiniz

Bense sadece evladınız

Ve kardeşlerimin de sadece kardeşiyim.

 

Kabul ediyorum;

Sizi olduğunuz gibi

Verebildiğiniz sevgiyi, tüm imkânları

Bu kadarını verebildiniz

Bu kadarına gücünüz yetti.

Sizi ilk defa kendi geçmişinizle görüyorum

Tüm soy ağacımı ve orada yaşanılanları görüyorum;

Tüm acıları, yalnızlıkları, çaresizlikleri ve gözyaşlarını.

 

İlk defa kendi gözlüğümü çıkarıp

Gerçeğin gözüyle görmeyi deniyorum

Tüm öfkelerimi, kırgınlıklarımı bırakmayı deniyorum

Bağımlılıklarımı ve bana ait olmayan görevleri

Bazen sizden çaldığım annelik, babalık rolünü de

Ki hiç biri bana ait değildiler, bırakıyorum.

Yaralayan iyileştirirmiş…

Ben de bir yaranın kabuk değiştirmesi gibi

Bırakarak iyileşiyorum.

 

Sevgili anneciğim ve babacığım,

Yaşamımdaki iki başöğretmen

Sizler benim için en ideal ebeveynsiniz

Yaradan’ın benim için seçtiği

Fark edip, güçlenebilmem

İlerleyip, büyüyebilmem ve

Bugünkü ben olabilmem için…

 

Sevgili anneciğim ve babacığım,

Sizden tüm öğrendiklerimi

Kendi doğrularımla birleştirerek

Kendi yaşam yoluma yürümeyi seçiyorum…

Kendi başıma…

 

ASLI HATİCE ARUSAN
Psiko-zihin Uzmanı

 

 

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız