İngilizce: I see Türkçe: Anlıyorum. İngilizce: I quit! Türkçe: İstifa ediyorum, bırakıyorum, vazgeçiyorum. İngilizce: Let’s go! Türkçe: Gidelim. İngilizce: Me too Türkçe: Ben de. İngilizce: My god! Türkçe: Aman Tanrım. İngilizce: See you Türkçe: Görüşürüz
İngilizce: No way! Türkçe: Olamaz! Hiçbir şekilde, hiçbir yol,
İngilizce: Come on Türkçe: Yapma, hadi
İngilizce: Hold on Türkçe: Bekle
İngilizce: I agree Türkçe: Aynı fikirdeyim
İngilizce: Not bad Türkçe: Kötü değil
1İngilizce: Not yet Türkçe: Henüz değil
1İngilizce: Shut up! Türkçe: Kapa çeneni
1İngilizce: So long Türkçe: Hoşça kal, oldukça uzun
1İngilizce: Why not? Türkçe: Neden olmasın
1İngilizce: Allow me Türkçe: Bana izin ver
1İngilizce: Be quiet! Türkçe: Sessiz ol
1İngilizce: Cheer up! Türkçe: Neşelen
1İngilizce: Good job! Türkçe: İyi iş
İngilizce: Have fun! Türkçe: İyi eğlenceler veya eğlen
2İngilizce: How much? Türkçe: Ne kadar
2İngilizce: I’m full Türkçe: Tokum.
2İngilizce: I’m home Türkçe: Evdeyim
2İngilizce: I’m lost Türkçe: Kayboldum.
2İngilizce: My treat Türkçe: Bu benden.
İngilizce: So do I Türkçe: Bence de
İngilizce: This way Türkçe: Buradan ya da bu şekilde
İngilizce: After you Türkçe: Senden sonra
İngilizce: Bless you! Türkçe: Çok yasa!
İngilizce: Follow me Türkçe: Beni takip et
İngilizce: Forget it! Türkçe: Unut onu, unut gitsin
İngilizce: Good luck! Türkçe: İyi şanslar
İngilizce: I decline! Türkçe: Reddediyorum
İngilizce: I promise Türkçe: Söz veririm
İngilizce: Of course! Türkçe: Tabiî ki
1İngilizce: Slow down! Türkçe: Yavaşla
1İngilizce: Take care! Türkçe: Kendine iyi bak, dikkat et
1İngilizce: They hurt Türkçe: Onlar acıtır, bu incitir
14.Try again Türkçe: Tekrar dene
1İngilizce: Watch out! Türkçe: Dikkat et!
1İngilizce: What’s up? Türkçe: Ne haber?
1İngilizce: Be careful! Türkçe: Dikkatli ol!
1İngilizce: Bottoms up! Türkçe: Şerefe! İçkiyi bir yudumda bitirmek. Fondip yapmak
1İngilizce: Don’t move! Türkçe: Kımıldama!
İngilizce: Guess what? Türkçe: Tahmin et ne (oldu)?
2İngilizce: I doubt it Türkçe: Ondan şüpheliyim, Ondan şüphe ederim.
2İngilizce: I think so Türkçe: Sanırım öyle
2İngilizce: I’m single Türkçe: Bekârım
2İngilizce: Keep it up! Türkçe: Aynen devam et!
2İngilizce: Let me see Türkçe: Bir bakayım
İngilizce: He has a large income Türkçe: Onun kazancı çok, iyi para kazanıyor
İngilizce: He looks very healthy Türkçe: O çok sağlıklı gözüküyor
İngilizce: He paused for a reply Türkçe: Cevap vermek için durdu
İngilizce: He repaired his house Türkçe: O onun evini tamir etti
İngilizce: He suggested a picnic Türkçe: Piknik yapmayı önerdi
İngilizce: Here’s a gift for you Türkçe: Bu senin için bir hediye, işte hediyen!
İngilizce: How much does it cost? Türkçe: O ne kadar tutuyor, maliyeti nedir?
İngilizce: I caught the last bus Türkçe: Son otobüse yetiştim
İngilizce: I could hardly speak Türkçe: Zorlukla konuşabildim
İngilizce: I’ll have to try that Türkçe: Bunu denemek zorundayım
İngilizce: I’m very proud of you Türkçe: Seninle gurur duyuyorum
İngilizce: It doesn’t make sense Türkçe: Bunun bir anlamı yok
İngilizce: Make yourself at home Türkçe: Kendini evdeymiş gibi hisset
İngilizce: My car needs washing Türkçe: Arabamın yıkamaya ihtiyacı var
İngilizce: None of your business! Türkçe: Seni ilgilendirmez
İngilizce: Not a sound was heard Türkçe: Sessizlik hâkimdi, çıt yoktu
İngilizce: That’s always the case Türkçe: Her zaman öyledir.
İngilizce: The road divides here Türkçe: Yol burada ayrılıyor
İngilizce: Those are watermelons Türkçe: Bunlar karpuz
İngilizce: What a nice day (it is)! Türkçe: Ne güzel bir gün!
İngilizce: What’s wrong with you? Türkçe: Neyin var?
İngilizce: You are a chicken Türkçe: Sen bir ödleksin
İngilizce: A lovely day, isn’t it? Türkçe: Hoş bir gün, (öyle) değil mi?
İngilizce: He is collecting (saving) money Türkçe: Para biriktiriyor
İngilizce: He was born in New York Türkçe: O New York da doğdu
İngilizce: It sounds great! Türkçe: Kulağa harika geliyor!
İngilizce: It’s a fine day Türkçe: Güzel bir gün
İngilizce: So far So good Türkçe: Şimdiye kadar çok iyi
İngilizce: What time is it? Türkçe: Saat kaç?
İngilizce: You can make it! Türkçe: Yapabilirsin
İngilizce: Control yourself! Türkçe: Kendini kontrol et
İngilizce: You should profit by my exam Türkçe: Benim durumumdan ders almalısınız.
İngilizce: He is ill in bed Türkçe: O yatakta hasta
İngilizce: He lacks courage Türkçe: O cesaretten yoksundur
İngilizce: How’s everything? Türkçe: Her şey nasıl
İngilizce: I have no choice Türkçe: Seçeneğim yok
İngilizce: I like ice-cream Türkçe: Dondurmayı severim
İngilizce: I love this game Türkçe: Bu oyuna bayılırım
İngilizce: I’ll try my best Türkçe: Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışacağım
İngilizce: I’m On your side Türkçe: Ben senin tarafındayım
İngilizce: Long time no see! Türkçe: Uzun zamandır görüşmedik
İngilizce: No pain no gain Türkçe: Acı yoksa kazanmak yok
İngilizce: Well it depends Türkçe: Şeye göre değişir, şeye bağlı
İngilizce: We’re all for it Türkçe: Hepimiz onun için varız, buradayız
İngilizce: What a good deal! Türkçe: Ne iyi bir anlaşma
İngilizce: What should I do? Türkçe: Ne yapmalıyım
İngilizce: You asked for it! Türkçe: Sen kaşındın
İngilizce: You have my word Türkçe: Benim sözüme sahibisin
İngilizce: Believe it or not! Türkçe: İnan veya inanma
İngilizce: Don’t count on me Türkçe: Beni hesaba katma, bana güvenme o konuda.
İngilizce: Never mind Türkçe: Boş ver, zararı yok
İngilizce: No problem! Türkçe: Sorun yok!
İngilizce: That’s all! Türkçe: Hepsi bu, bu kadar.
İngilizce: Time is up Türkçe: Zaman doldu, süre bitti.
İngilizce: What’s new? Türkçe: Ne haber
İngilizce: Count me on Türkçe: Count me in=Ben varım, beni de sayın.
İngilizce: Don’t worry Türkçe: Endişelenme
İngilizce: Feel better Türkçe: Daha iyi hissetmek, daha iyi olmak
İngilizce: I love you! Türkçe: Seni seviyorum.
İngilizce: I’m his fan Türkçe: Onun hayranıyım
İngilizce: Is it yours? Türkçe: Bu senin mi?
İngilizce: That’s neat Türkçe: .İlginç bir şey
İngilizce: Are you sure? Türkçe: Emin misin?
İngilizce: Do l have to? Türkçe: Yapmak zorunda mıyım?
İngilizce: He is my age Türkçe: O benim yaşımda
İngilizce: Here you are Türkçe: İşte buyurun (alın), işte buradasın
İngilizce: No one knows Türkçe: Kimse bilemez
İngilizce: Take it easy Türkçe: Rahatına bak, kafana takma, boşver
İngilizce: What a pity! Türkçe: Ne yazık!
İngilizce: Any thing else? Türkçe: Başka bir şey var mı?
İngilizce: To be careful! Türkçe: Dikkatli olmak
İngilizce: Do me a favor Türkçe: Bana bir iyilik yap
İngilizce: Help yourself Türkçe: Kendine yardım et
İngilizce: I’m on a diet Türkçe: Diyetteyim
İngilizce: Keep in touch Türkçe: Muhafaza et, irtibatı kesme, teması kesme.
İngilizce: Time is money Türkçe: Zaman paradır
İngilizce: Who’s calling? Türkçe: Kim arıyor, kim çağırıyor
İngilizce: You did right Türkçe: Doğru yaptın
İngilizce: You set me up! Türkçe: Bana tezgâh kurdun!
İngilizce: Can I help you? Türkçe: Yardım edebilir miyim?
İngilizce: Enjoy yourself! Türkçe: Eylenmene bak!
İngilizce: Excuse me,Sir Türkçe: Affedersiniz efendim
İngilizce: Give me a hand! Türkçe: Bana yardımcı ol, bana yardım et (şu işe bi el at).
İngilizce: How’s it going? Türkçe: Nasıl gidiyor? Ne var ne yok?
İngilizce: I have no idea Türkçe: Hiçbir fikrim yok
İngilizce: I just made it! Türkçe: Şimdi yaptım.
İngilizce: I’ll see to it Türkçe: O işi hallederim ben.
İngilizce: I’m in a hurry! Türkçe: Acelem var
İngilizce: It’s her field Türkçe: En iyi o bilir, onun alanı
İngilizce: It’s up to you Türkçe: Bu sana bağlı
İngilizce: Just wonderful! Türkçe: Harika!
İngilizce: What about you? Türkçe: Peki ya sen, bu konuda senin fikrin ne, sen bu konuda ne düşünüyorsun?
İngilizce: You owe me one Türkçe: Bana borçlusun
İngilizce: You’re welcome Türkçe: Birşey değil
İngilizce: Any day will do Türkçe: Herhangi bir gün bana uğra
İngilizce: Are you kidding? Türkçe: Kafamı buluyor (tam Türkçe)
İngilizce: Congratulations! Türkçe: Tebrikler!
İngilizce: I can’t help it Türkçe: Benim elimde olan bir şey değil.
İngilizce: I don’t mean it Türkçe: Onu demek istemedim, onu kasdetmedim.
İngilizce: I’ll fix you up Türkçe: Sizinle ilgileneceğim.
İngilizce: He was not a bit tired Türkçe: Hiç yorgun değildi.
İngilizce: I will be more careful Türkçe: Çok daha dikkatli olacağım, daha dikkatli olurum
İngilizce: I will never forget it Türkçe: Onu hiçbir zaman unutmıyacağım
İngilizce: It is Just what I need Türkçe: Bu tam da ihtiyacım olan şey
İngilizce: It rather surprised me Türkçe: Bu beni oldukça şaşırttı, Şaşırdım
İngilizce: Just around the corner Türkçe: Eli kulağında, hemen olacak
İngilizce: Just for entertainment Türkçe: Sadece eğlenme amaçlı
İngilizce: Let bygones be bygones Türkçe: Eski eskide kalsın (barıştık, eskiyi irdelemeye gerek yok)
İngilizce: Mother doesn’t make up Türkçe: Annem makyaj yapmıyor
İngilizce: Oh, you are kidding me Türkçe: Ah! Benimle kafa buluyorsun
İngilizce: She has been to school Türkçe: O okulda olmak zorundaydı
İngilizce: Skating is interesting Türkçe: Patenle kaymak ilgi çekicidir
İngilizce: Supper is ready at six Türkçe: Akşam yemeği 6’dadır, akşam yemeği saat 6’da hazır.
İngilizce: That’s a terrific idea! Türkçe: Bu çok güzel bir fikir, müthiş bir fikir
İngilizce: What horrible weather! Türkçe: Ne korkunç hava
İngilizce: Which would you prefer Türkçe: Hangisini tercih edersiniz?
İngilizce: Does she like ice-cream? Türkçe: Dondurmayı sever mi?
İngilizce: First come first served Türkçe: İlk gelene ilk önce hizmet edilir
İngilizce: Great minds think alike Türkçe: Harika zekâlar birbirine benzer
İngilizce: He has a sense of humor Türkçe: O şakadan anlar
İngilizce: He is acting an old man Türkçe: O yaşlı bir adammış gibi hareket ediyor.
İngilizce: He is looking for a job Türkçe: İş arıyor.
İngilizce: He doesn’t care about me Türkçe: O beni umursamıyor.
İngilizce: I develop films myself Türkçe: Filmleri kendim banyo ediyorum.
İngilizce: I felt no regret for it Türkçe: Onun için pişmanlık duymadım.
İngilizce: I get up at six o’clock Türkçe: Saat 6 da kalkarım.
İngilizce: I meet the boss himself Türkçe: Patronun kendisiyle tanışırım.
İngilizce: I owe you for my dinner Türkçe: Sana akşam yemeği borçluyum.
İngilizce: I really enjoyed myself Türkçe: Gerçekten beğendim.
İngilizce: I’m fed up with my work! Türkçe: İşimden usandım.
İngilizce: It’s no use complaining Türkçe: Şikâyet etmenin bir anlamı yok.
İngilizce: She’s under the weather Türkçe: O grip / hasta oldu.
İngilizce: The child sobbed sadly Türkçe: Çocuk üzüntüyle hıçkıra hıçkıra ağladı.
İngilizce: The rumor had no basis Türkçe: O söylentinin asli yok.
İngilizce: They praised him highly Türkçe: Ona çok dua ettiler.
İngilizce: Winter is a cold season Türkçe: Kış soğuk bir mevsimdir.
İngilizce: You can call me any time Türkçe: Beni istediğin zaman arayabilirsin.
İngilizce: 15 divided by 3 equals 5 Türkçe: 15 i 3 e bolünce 5 olur.
İngilizce: All for one, one for all Türkçe: Hepimiz birimiz birimiz hepimiz için.
İngilizce: East, west, home is best Türkçe: Ne doğu ne batı evim en iyisi. (Türkçesi “evcazım evcazım sen bilirsin halcazım”
İngilizce: He grasped both my hands Türkçe: Ellerimi yakaladı.
İngilizce: He is physically mature Türkçe: O fiziksel olarak yetişkindir.
İngilizce: I am so sorry about this Türkçe: Bunun için çok üzgünüm.
İngilizce: I can’t afford a new car Türkçe: Yeni bir araba almaya gücüm yetmiyor.
ngilizce: I do want to see him now Türkçe: Onu şimdi görmek istiyorum.
İngilizce: I have the right to know Türkçe: Bilmeye hakkim var.
İngilizce: I heard some one laughing Türkçe: Birinin gülmesini duydum.
İngilizce: I suppose you dance much Türkçe: Sanırım sen çok dans ediyorsun.
İngilizce: I walked across the park Türkçe: Parkı boydan boya geçtim.
İngilizce: I’ll just play it by ear Türkçe: Koşullar neyi gerektirirse öyle hareket ederim.
İngilizce: I’m not sure I can do it Türkçe: Onu yapabilmeğime emin değilim.
İngilizce: I’m not used to drinking Türkçe: İçmeye alışkın değilim.
İngilizce: Is the cut still painful? Türkçe: Yara hala acıyor mu?
İngilizce: It’s too good to be true! Türkçe: Gerçek olamayacak kadar iyi.
İngilizce: Jean is a blue-eyed girl Türkçe: Jean mavi gözlü bir kızdır.
İngilizce: Let’s not waste our time Türkçe: Zamanımızı boşa harcamayalım.
İngilizce: May I ask some questions? Türkçe: Sana birkaç soru sorabilir miyim?
İngilizce: Money is not everything Türkçe: Para her şey değildir.
İngilizce: Neither of the men spoke Türkçe: Her ikisi de konuşmadı.
İngilizce: Stop making such a noise Türkçe: Gürültü yapmayı kes.
İngilizce: That makes no difference Türkçe: Bu ayırım (fark) yapmaz.
İngilizce: The price is reasonable Türkçe: Fiyat uygundur.
İngilizce: They crowned him king Türkçe: Kral ilan edildi, yüceltildi.
İngilizce: They’re in red and white Türkçe: Onlar kırmızı ve beyaz giysi giyiyorlar.
İngilizce: We all desire happiness Türkçe: Hepimiz mutluluğu isteriz.
İngilizce: We just caught the plane Türkçe: Uçağa şimdi yetiştik.
İngilizce: What shall we do tonight? Türkçe: Bu akşam ne yapacağız?
İngilizce: What’s your goal in life? Türkçe: Hayatki amacın ne?
İngilizce: When was the house built? Türkçe: Ev ne zaman inşa edildi?
İngilizce: Why did you stay at home? Türkçe: Neden Evde kaldın?
İngilizce: Would you like some help? Türkçe: Biraz yardım ister misin?
İngilizce: You mustn’t aim too high Türkçe: Çok yüksek amaç seçmemelisin
İngilizce: You’re really killing me! Türkçe: Beni gerçekten olduruyorsun
İngilizce: You’ve got a point there Türkçe: İyi bir noktaya değindin.
İngilizce: Being criticized is awful! Türkçe: ….. Eleştirilmek berbat bir şey.
İngilizce: Don’t fall for it! Türkçe: (argo) aldatılma
İngilizce: Don’t let me down Türkçe: Beni hayal kırıklığına uğratma.
İngilizce: Easy come easy go Türkçe: Kolay gelen kolay gider
İngilizce: I beg your pardon Türkçe: Müsaade eder misiniz?
İngilizce: I beg your pardon? Türkçe: Affedersiniz anlayamadım?
İngilizce: I’ll be back soon Türkçe: Çok yakın zamanda geri geleceğim
İngilizce: I’ll check it out Türkçe: Onu araştıracağım
İngilizce: It’s a long story Türkçe: Uzun hikâye
İngilizce: It’s Sunday today Türkçe: Bugün pazar
İngilizce: Just wait and see! Türkçe: Sadece bekle ve gör
İngilizce: Make up your mind Türkçe: Karar ver
İngilizce: That’s all I need Türkçe: İhtiyacım olan şey bu
İngilizce: The view is great Türkçe: Manzara harika
İngilizce: The wall has ears Türkçe: Yerin kulağı vardır.
İngilizce: There comes a bus Türkçe: İşte otobüs geliyor
İngilizce: What day is today? Türkçe: Bugün günlerden ne
İngilizce: What do you think? Türkçe: Ne düşünüyorsun
İngilizce: Who told you that Türkçe: Kim dedi sana bunu?
İngilizce: Who’s kicking off? Türkçe: (argo)kim nalları dikiyor?
İngilizce: Yes,I suppose so Türkçe: Evet galiba öyle
İngilizce: You can’t miss it Türkçe: Kaçırmazsın (Bir yeri tariften sonra “kolay bulursun” anlamında)
İngilizce: Any messages for me? Türkçe: Benim için mesaj var mı?
İngilizce: Don’t be so modest Türkçe: Çok alçakgönüllü olma
İngilizce: Don’t give me that! Türkçe: Atmaaa!
İngilizce: He is a smart boy Türkçe: O zeki bir çocuk.
İngilizce: He is just a child Türkçe: O sadece bir çocuk
İngilizce: I can’t follow you Türkçe: Seni takip edemem
İngilizce: I felt sort of ill Türkçe: Kendimi hasta gibi hissettim
İngilizce: I have a good idea! Türkçe: İyi bir fikrim var
İngilizce: It is growing cool Türkçe: Hava soğuyor.
İngilizce: It seems all right Türkçe: Tamam gibi gözüküyor
İngilizce: It’s going too far Türkçe: Çok ileriye gitti.
İngilizce: May I use your pen? Türkçe: Kaleminizi kullanabilir miyim?(Resmi)
İngilizce: She had a bad cold Türkçe: Onun kötü bir soğuk algınlığı var
İngilizce: That’s a good idea Türkçe: Bu iyi bir fikir
İngilizce: The answer is zero Türkçe: Cevap sıfırdır
İngilizce: What does she like? Türkçe: O neyi sever?
İngilizce: As soon as possible! Türkçe: Mümkün olan en kısa sürede
İngilizce: He can hardly speak Türkçe: O zorlukla konuşabilir
İngilizce: He always talks big Türkçe: O her zaman büyük konuşur
İngilizce: He won an election Türkçe: O seçimi kazandı
İngilizce: I am a football fan Türkçe: Ben bir futbol hayranıyım.
İngilizce: If only I could fly Türkçe: Keşke uçabilseydim
İngilizce: I’ll be right there Türkçe: Hemen geliyorum.
İngilizce: I’ll see you at six Türkçe: Seni 6 da göreceğim
İngilizce: Is it true or false? Türkçe: Doğru mu yanlış mı?
İngilizce: Just read it for me Türkçe: Sadece onu benim için oku
İngilizce: Knowledge is power Türkçe: Bilgi güçtür
İngilizce: Move out of my way! Türkçe: Benim yolumdan çekil
İngilizce: Time is running out Türkçe: Zaman tükeniyor.
İngilizce: We are good friends Türkçe: Biz iyi arkadaşlarız
İngilizce: What’s your trouble? Türkçe: Senin derdin ne?
İngilizce: You did fairly well! Türkçe: Fena değil!, oldukça iyi yapmışsın.
İngilizce: Clothes make the man Türkçe: Giysiler insanı farklı gösterir.
İngilizce: Did you miss the bus? Türkçe: Otobüsü mü kaçırdın, otobüse yetişemedin mi?
İngilizce: Don’t lose your head Türkçe: Kafanı karıştırma
İngilizce: He can’t take a joke Türkçe: O şakadan anlamaz
İngilizce: He owes my uncle 0 Türkçe: O amcama 100 dolar borçlu
İngilizce: How are things going? Türkçe: İşler nasıl gidiyor
İngilizce: How are you recently? Türkçe: Son zamanlarda nasılsın?
İngilizce: I know all about it Türkçe: Tüm ayrıntıları biliyorum
İngilizce: It really takes time Türkçe: Bu gerçekten zaman alır
İngilizce: It’s against the law Türkçe: Bu hukuka aykırıdır
İngilizce: Love me,love my dog Türkçe: Beni seven, köpeğimi de sever.
İngilizce: My mouth is watering Türkçe: Ağzım sulanıyor, sulandı.
İngilizce: Speak louder,please Türkçe: Yüksek sesle konuş lütfen.
İngilizce: This boy has no job Türkçe: Bu çocuğun işi yok.
İngilizce: This house is my own Türkçe: Bu ev benim (Benim sahip olduğum ev).
İngilizce: What happened to you? Türkçe: Ne oldu sana?
İngilizce: You are just in time Türkçe: Tam zamanında geldin.
İngilizce: You need to workout Türkçe: Spor yapmalısın.
İngilizce: Your hand feels cold Türkçe: Elin üşümüş, ellerin soğuk.
İngilizce: Don’t be so childish Türkçe: Çocuk gibi davranma (çocukluk yapma).
İngilizce: Don’t trust to chance! Türkçe: Şansa güvenme.
İngilizce: Fasten your seat belt Türkçe: Emniyet kemerini bağla.
İngilizce: Did you enter the contest? Türkçe: Yarışmaya girdin mi?
İngilizce: Do you accept credit cards? Türkçe: Kredi kartlarını kabul eder misiniz?
İngilizce: Don’t cry over spilt milk Türkçe: .Sütü yere döktün diye ağlama.
İngilizce: Don’t let chances pass by Türkçe: Gelen fırsatları kaçırma.
İngilizce: He owned himself defeated Türkçe: Yenildiğini kabul etti.
İngilizce: He seems at little nervous Türkçe: O biraz heyecanlı gibi.
İngilizce: He strolls about the town Türkçe: Kasabada gezer, dolaşır.
İngilizce: Her tooth ached all night Türkçe: Bütün gece dişi ağrıdı.
İngilizce: How about a drink tonight? Türkçe: Bu gece içmeye ne dersin?
İngilizce: I can do nothing but that Türkçe: Onun dışında yapabileceğim bir şey yok.
İngilizce: I get hold of you at last Türkçe: Sonunda seni yakaladım .
İngilizce: I have a surprise for you Türkçe: Senin için bir sürprizim var.
İngilizce: I like all kinds of fruit Türkçe: Meyvelerin bütün çeşitlerini severim.
İngilizce: I saw it with my own eyes Türkçe: Onu kendi gözlerimle gördüm.
İngilizce: I will arrange everything Türkçe: Herşeyi ayarlayacağım.
İngilizce: I wish I knew my neighbor Türkçe: Keşke komsularımı tanısaydım.
İngilizce: I would like to check out Türkçe: Seçerek almayı isterim.
İngilizce: It has become much cooler Türkçe: Havalar iyice soğudu.
İngilizce: It’s time you went to bed Türkçe: Haydi yatağa, yatma vakti.
İngilizce: No spitting on the street Türkçe: Sokağa tükürmek yasak.
İngilizce: She was totally exhausted Türkçe: O tamamen bitmişti, tükenmişti.
İngilizce: Show your tickets,please Türkçe: Lütfen biletlerinizi gösteriniz.
İngilizce: Thank you for your advice Türkçe: Tavsiyelerin için teşekkür ederim.
İngilizce: That’s the latest fashion Türkçe: Bunlar son moda.
İngilizce: The train arrived on time Türkçe: Tren zamanında (ulaştı) vardı.
İngilizce: You need some rest Türkçe: Biraz dinlenmeye ihtiyacın var, biraz dinlenmen lazım.
İngilizce: What have ı have done to deserve this? Türkçe: Bunu hak edecek ne yaptım?
İngilizce: Keep the engine running Türkçe: Motoru çalışır vaziyette bırak (Araba çalışır vaziyette beni bekle)
İngilizce: You don’t have to go Türkçe: Gitmek zorunda değilsin.
İngilizce: I wish I could start over Türkçe: Keşke yeni baştan başlayabilseydim.
İngilizce: It is too late anymore Türkçe: Artık çok geç.
İngilizce: He is proud of his son Türkçe: Oğlu ile gurur duyuyor.
İngilizce: Will you buton me up? Türkçe: Düğmelerimi ilikler misin?
İngilizce: I wish your father had lived to see this Türkçe: Keşke baban bunu görecek kadar yaşasaydı.
İngilizce: Why did it take so long? Türkçe: Niye bu kadar uzun sürdü?
İngilizce: Are you out of your mind? Türkçe: Aklını mı kaçırdın, kafayı mı yedin?
İngilizce: You can do this Türkçe: Bunu yapabilirsin.
İngilizce: What is going on between you and him? Türkçe: Senin ve onun arasında ne var, ikinizin arasındaki sorun ne?
İngilizce: Nothing is going on Türkçe: Herhangi bişey yok, sorunumuz yok.
İngilizce: This is for you Türkçe: Bu senin için.
İngilizce: There were a lot of people in line Türkçe: Sırada çok insan vardı.
İngilizce: I have to do this Türkçe: Bunu yapmak zorundayım, bunu yapmam lazım.
İngilizce: You don’t deserve any of this Türkçe: Bunların hiç birini hak etmiyorsun.
İngilizce: I’m very glad to hear that Türkçe: Bunu duyduğum için çok mutluyum, bunu duyduğuma çok sevindim.
İngilizce: It’s none of your business! Türkçe: Seni ilgilendirmez.
İngilizce: I’m your lucky fellow then Türkçe: Demek ki aradığın adam benim.
İngilizce: No littering on the campus. Türkçe: Kampüsde yerlere çöp atmayın.
İngilizce: She is a good-looking girl Türkçe: O oldukça güzel bir kızdır.
İngilizce: She mended the broken doll Türkçe: Kırılan bebeği tamir etti.
İngilizce: So I just take what I want! Türkçe: İstediğimi alırım!
İngilizce: They are paid by the hour Türkçe: Onlar saat ücretli.
İngilizce: Things are getting beter Türkçe: İşler iyiye gidiyor.
İngilizce: Wake up me at five thirty Türkçe: Beni beş buçukta uyandır.
İngilizce: We are all busy with work Türkçe: Biz tamamen işle meşgulüz
İngilizce: Where do you want to meet? Türkçe: Nerede buluşmak istersin?
İngilizce: You can get what you want Türkçe: Ne istersen alabilirsin.
İngilizce: A barking dog doesn’t bite! Türkçe: Havlayan köpek ısırmaz.
İngilizce: Are you free this Saturday? Türkçe: Bu cumartesi boş musun?
İngilizce: Be careful not to fall ill Türkçe: Dikkatli ol, hasta düşme (olma).
İngilizce: Being a mother is not easy Türkçe: Anne olmak kolay değil.
İngilizce: I wish I lived in Istanbul Türkçe: Keşke İstanbul’da yaşasaydım.
İngilizce: Cancer is a deadly disease Türkçe: Kanser öldürücü bir hastalıktır.
İngilizce: Did you fight with others? Türkçe: Diğerleriyle kavga ettin mi?
İngilizce: Don’t dream away your time Türkçe: Sürekli hayal kurarak zaman harcama.
İngilizce: Don’t keep me waiting long Türkçe: Beni uzun süre bekletme.
İngilizce: He has a remarkable memory Türkçe: Olağanüstü bir hafızası var.
İngilizce: He has completed the task Türkçe: Görevini tamamladı.
İngilizce: He has quite a few friends Türkçe: Birçok arkadaşı var.
İngilizce: He is capable of any crime Türkçe: Suç işlemeye eğilimli biridir.
İngilizce: He walks with a quick pace Türkçe: Hızlı adımlarla yürür.
İngilizce: He was not a little tired Türkçe: Az yorulmuyordu.
İngilizce: His looks are always funny Türkçe: Bakışları hep komiktir.
İngilizce: How about going to a movie? Türkçe: Sinemaya gitmeye ne dersin?
İngilizce: I think I’ve caught a cold Türkçe: Sanırım soğuk algınlığına yakalandım.
İngilizce: I was taking care of myself Türkçe: Kendime dikkat ediyordum.
İngilizce: I need to do this Türkçe: Bunu yapmaya ihtiyacım var, bunu yapmam lazım.
İngilizce: It is not good idea Türkçe: Bu iyi bir fikir değil.
İngilizce: What does it mean? Türkçe: Ne anlama geliyor?
İngilizce: This is your luky day! Türkçe: Bugün senin şanslı günün, bugün şanslı günündesin’
İngilizce: Spring is a pretty season Türkçe: İlkbahar güzel bir mevsimdir.
İngilizce: The figure seems all right. Türkçe: Şekil, biçim iyi gibi, sorunsuz görünüyor
İngilizce: The stars are too far away Türkçe: Yıldızlar çok uzaktadırlar.
İngilizce: The whole world knows that Türkçe: Bunu bütün dünya bilir.
İngilizce: Tomorrow will be a holiday Türkçe: Yarın tatil olacak.
İngilizce: We walk on the garden path Türkçe: Biz bahçe yolunda yürürüz.
İngilizce: What you need is just rest Türkçe: Senin ihtiyacın tek şey dinlenmektir.
İngilizce: What’s your favorite steps? Türkçe: Nedir senin favori adımların?
İngilizce: You’d better let her alone Türkçe: Onu yalnız bırakman daha iyi olur
İngilizce: A lost chance never returns Türkçe: Kaybolan şans dönmez.
İngilizce: Don’t let this get you down Türkçe: Bu olay seni üzmesin.
İngilizce: He shot the lion with a gun Türkçe: Aslanı silah ile vurdu.
İngilizce: I don’t think you are right Türkçe: Hakli olduğunu düşünmüyorum.
İngilizce: I have never seen the movie Türkçe: Bu filmi hiç görmedim.
İngilizce: I haven’t seen you for ages Türkçe: Seni çok uzun zamandır görmedim.
İngilizce: I was alone,but not lonely Türkçe: Tek başımayım ama yalnız değilim.
İngilizce: I went there three days ago Türkçe: Oraya üç gün önce gittim.
İngilizce: It’s a friendly competition Türkçe: Dostça bir rekabet.
İngilizce: It’s very thoughtful of you Türkçe: Çok düşüncelisin.
İngilizce: May I speak to Lora,please? Türkçe: Lütfen, Lora ile konuşabilir miyim?
İngilizce: Mr. Lee is fixing his bike Türkçe: Mr. Lee bisikletini tamir ediyor.
İngilizce: I know what I said. Türkçe:Ben ne dediğimi biliyorum.
İngilizce: How do I look? Türkçe: Nasıl görünüyorum?
İngilizce: I am going to a very important job interview Türkçe: Çok önemli bir iş görüşmesine gidiyorum.
İngilizce: Nancy will retire next year Türkçe: Nancy gelecek yıl emekliye ayrılacak.
İngilizce: Neither you nor he is wrong Türkçe: Ne sen hatalısın ne de o.
İngilizce: Opportunity knocks but once Türkçe: Fırsat ele bir kere geçer.
İngilizce: She dressed herself hastily Türkçe: Aceleyle giyindi.
İngilizce: She hired a car by the hour Türkçe: Bir saatliğine bir araba kiralamış.
İngilizce: Someone is ringing the bell Türkçe: Birisi zili çalıyor.
İngilizce: The Smiths are my neighbors Türkçe: Smithsler benim komsularımdır.
İngilizce: These shoes don’t fit right Türkçe: Bu ayakkabılar (ayağıma) uygun değil.
İngilizce: This is only the first half Türkçe: Bu sadece ilk yarı.
İngilizce: This pen doesn’t write well Türkçe: Bu kalem iyi yazmaz.
İngilizce: Would you like a cup of tea? Türkçe: Bir fincan Çay ister misiniz?
İngilizce: You really look sharp today Türkçe: Bugün çok havalısın.
İngilizce: Check your answers with mine Türkçe: Cevaplarını benimkiyle kontrol et.
İngilizce: Don’t keep the truth from me Türkçe: Gerçekleri benden saklama.
İngilizce: Everything has its beginning Türkçe: Her şey onun başındadır.
İngilizce: He came to the point at once Türkçe: Hemen konuya geldi.
İngilizce: He fell behind with his work Türkçe: İşini sonraya bıraktı.
İngilizce: He is the happiest man alive Türkçe: Yaşayan en mutlu adamdır.
İngilizce: He neither smokes nor drinks Türkçe: Ne sigara içer ne de içki.
İngilizce: He reminds me of his brother Türkçe: Bana kardeşini hatırlatıyor.
İngilizce: He will do anything but work Türkçe: Çalışmak dışında ne olsa yapar.
İngilizce: His father runs a restaurant Türkçe: Babası bir lokanta çalıştırıyor.
İngilizce: What is “student” in Turkish? Türkçe: Türkçede “student” nedir?
İngilizce: What is tea meaning of the “student” in Turkish? Türkçe: Türkçede “student” ın anlamı nedir?
İngilizce: What does “student” mean in turkish? Türkçe: Türkçede “student” ne demektir?
İngilizce: How do you spell it? Türkçe: Onu nasıl hecelersin?
İngilizce: Can you repeat it? Türkçe: Tekrar eder misin?
İngilizce: Close your eyes! Türkçe: Gözlerini kapat!
İngilizce: He was efficient in his work Türkçe: İşinde beceriklidir.
İngilizce: I have something to tell you Türkçe: Sana söyleyeceğim bir şey var.
İngilizce: I smelled a smell of cooking Türkçe: Bir yemek kokusu aldım.
İngilizce: I want to see the film again Türkçe: Filmi tekrar seyretmek istiyorum.
İngilizce: I’ve got too much work to do Türkçe: Yapacak çok işim var.
İngilizce: Let’s go for a walk, shall we? Türkçe: Hadi yürüyüşe çıkalım, ne dersin?
İngilizce: Do you like your job? Türkçe: İşinden hoşlanıyor musun?
İngilizce: How many hours do you work in a day? Türkçe: Günde kaç saat çalışıyorsun?
İngilizce: Do you earn a lot of money? Türkçe: Çok para kazanıyor musun?
İngilizce: Where do you work? Türkçe: Nerede çalışıyorsun?
İngilizce: How do you relax after work? Türkçe: İşten sonra nasıl dinleniyorsun?
İngilizce: What does he do? Türkçe: O ne iş yapıyor?
İngilizce: What do you do? Türkçe: Ne iş yapıyorsun?
İngilizce: I’m an engineer. Türkçe: Ben bir mühendisim.
İngilizce: I am afraid that l have to go Türkçe: Korkarım gitmem gerekiyor.
İngilizce: I don’t have any cash with me Türkçe: Yanımda hiç param yok.
İngilizce: I have been putting on weight Türkçe: Kilo alıyorum.
İngilizce: I have just finished the book Türkçe: Kitabı şimdi bitirdim.
İngilizce: I was late for work yesterday Türkçe: Dün işe geç kaldım.
Haber Merkezi
www.gencgelisim.com