BAY DAHİ: BEYİN [1]

0
781

Birçoğumuzun evinde artık bilgisayarlar var. Hayatımızın büyük bir kısmını kolaylaştıran bu küçük aletlerin içinde sanki dünyalar var değil mi? Oyunlar oynuyoruz, işlemler yapıyoruz. Onları bir kenara bırakın internet denen dünyada yapabileceklerimizin sınırı yok. İnternete bağlandığımızda zamanın nasıl geçtiğini bile anlayamıyoruz. Bir bakmışız ki saatler geçmiş. Ama aynı zamanı ödev yapmak yada kitap okumak için kullanmak istesek hemen sıkılırız değil mi? İnternet ve bilgisayar ne kadar faydalı olsa da, onlarla çok fazla zaman geçirmek bir o kadar zararlı. O yüzden bilgisayar başında geçirdiğimiz zamana dikkat etmeliyiz. Bu vakti de boş ve kişiliğimiz için zararlı şeylerle doldurmak yerine bizim için anlamlı ve kendimizi geliştirecek şeylerle geçirmeliyiz.

İnsanı bir bilgisayara benzetecek olursak bu bilgisayarın hard diski sizce ne olur? Beynimiz dediğinizi duyar gibiyim. Aferin size. Hayatı algıladığımız 5 duyumuzu ise klavyeye benzetebiliriz. Diğer donanımların ne olduğunu da siz bulun.

İnsan denen bu süper varlıkların yönetim odası olan beyni ne kadar tanıyorsunuz? Bilgisayarınızı alırken muhtemelen özelliklerin içinde öncelikle hard diskine baktınız değil mi? İşte biz insanların potansiyeli ve yapabilecekleri de beyninin kullanımına bağlı. Yaratılış itibari ile hepimize verilen bu harika yönetim odasının anahtarı ise yine sizde.

Eskiden insanın zeki olup olmamasının, beyninin büyüklüğü yada küçüklüğü ile orantılı olduğu sanılıyordu. Yani beyni büyük olanlar çok zeki, beyni küçük olanlar ise orta düzeyde idi. Tabi onlara göre. Gelişen teknoloji ve yapılan deneylerle beynin sırları hala keşfedilmeye çalışılıyor. Ancak tam olarak henüz çözülmüş değil. Yapılan araştırmalarda; 1940’lı yıllarda beynin yalnızca % 50’sinin kullanıldığı düşünülüyordu. Bu oran 1960’larda % 20’ye, 1980’lerde de % 10’a düştü. Günümüzde ise bu oranın % 1’lere düştüğü ifade ediliyor. Gerçi ben bu oranın bile gerçeği yansıtmadığını düşünüyorum. Neden derseniz potansiyeli tam olarak bilinmeyen beynimizin % kaçını kullandığımızı nerden bilebiliriz ki?

Peki bu araştırmada dikkatinizi çeken bir şey yok mu? 1940’lı yıllarda kullandığımızı zannettiğimiz kapasite % 40’larda iken günümüzde bu oran neden % 1’lere kadar düşmüş olabilir? Yoksa beynimizi kullanma yeteneğimiz geriliyor mu? Cevabımız kocaman bir hayır değil mi? O halde?

Bu yüzdelerin azalma nedeni beynimizin potansiyelinin zannedilenden çok daha büyük olduğudur. Düşünsenize % 1’ini kullandığımız gerçekse bile hala geride kullanılmayı bekleyen kocaman bir % 99’luk hazine var. Heyecan verici değil mi? Peki ama bu muhteşem hazineyi neden kullanamıyoruz?

Bunun temel sebeplerinin başında, beynin nasıl çalıştığının, yakın zamanlara kadar bilinememesi geliyor. Yani, zihinsel yeteneğimizle ilgili sorunlar, beynin kapasite eksikliğinden değil, onu nasıl kullanacağımızı bilmeyişimizden kaynaklanıyor.

O kadar şanslıyız ki beynimiz doğuştan programlanmış bir şekilde durmadan çalışıyor. Hafızayla ilgili konular için hiçbir şey yapmanız gerekmiyor. Normal sağlıklı bir insansanız bu muhteşem dahi hatırlamanız gereken bir bilgiyi beyninizden bulup çıkarıp getiriyor. Beyniniz bir bilgi lazım olduğunda size hiçbir zaman: ‘Ya kusura bakma şuan dinleniyorum. Biraz sonra getirsem olmaz mı?’ demiyor. Yaşadığımız, gördüğümüz, duyduğumuz tüm bilgileri saklayabiliyor. Hesaplama yapabiliyor. Çok uzun zaman önce sakladığı bilgilere ulaşabiliyor. Yazım hatalarını otomatik olarak düzeltiyor. Ve daha birçok şey…

Gördüğünüz gibi beynimizin çalışma prensibi bilgisayarlarla nerdeyse aynı. Günümüzde gelişen teknoloji ile bilgisayarlar artık çok daha hızlı işlemler yapabiliyor ve çok daha fazla bilgiyi kayıt edebiliyor. Ve unutma gibi bir sorunu yok.

M.Burak OLGUN

Kigeder & Webmasder Yönetim Kurulu Başkanı

Nlp Master Trainer & MCC

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız