Burası Yalnızlık Ülkesi: OTİZM

0
759

Çetin ÖZBEY

ozbey36@otmail.com

Burası yalnızlık ülkesi, bizim ülkemiz… kimsenin birbirini tanımadığı, hatta göremediği bir ülke… Otizmin hüküm sürdüğü, otistiklerin yaşadığı bir ülke… Her mevsimi karanlık, her günü sessizlikle geçiyor. Her tarafında yalnızlık kokuyor, değişmeyen ayinler gün be gün sürüp gidiyor. Ne yalnızlıktan, ne sessizlikten ne de karanlıktan korkmuyorum, ürkmüyorum. Bitmek bilmeyen ve hep aynı formlarla ve aynı heyecanla devam eden ayinler, çoğu zaman huzur verici, kimi zaman ise yaşadığımız gerginliklerden kurtulmak için kaçınılmaz bir sığınaktır.

Benim yerim yurdum burası, burada doğdum, burada büyüdüm, kısacası ben bu ülkeye aidim. Yeni yaşamlara, yeni iklimlere kolayca alışamam. Bu nedenle beni fazla zorlamayın, kendi ülkenize çekmeyin ve kurallarınızı gereğinden fazla bana dayatmayın. Yasalarımız elverdiği sürece sizin ülkeye girmeye, kurallarınıza uymaya çalışacağım. Bu süreç kimi zaman çok hızlı, kimi zaman çok ağır işleyecektir. Şunu da bilin ki, ülkenizde sadece bir konuk olabilirim, asla ülkenize ait olamam, sizlerden biri olamam.

Çoğu zaman dört bir yanımı çaresizlik sarar. Dünyanızdaki yaşayışınız, kurallarınız, zevkleriniz, işleriniz, özellikle beni kendiniz gibi yapma uğraşınız beni daha da çaresiz kılıyor.

Şu anda kendimi tehlikelerden koruyacak ve yaşamımı idame edecek güce ve imkâna sahip değilim. Ama bütünüyle çaresiz ve yetersiz değilim. Benden yana umutsuzluğa kapılmayın, sabrederseniz sizin desteğinizle kendi kendime yetecek duruma gelebilirim ve sizin yaşam koşullarınıza ayak uydurabilirim.

Ülkemizde yaşam biraz daha ağır işliyor. Sizin yaşam biçiminiz baş döndürücü bir hızla ilerliyor. Bu nedenle benden çok şey istemeyin, gereksiz bilgi ve becerileri zorla ve hızla yükleye çalışmayın. Sabırlı olun, eğer beni gelişim hızımın üzerine bir hızla dünyanıza çekerseniz, başarılı olamazsınız ve benim düzenimi alt üst edersiniz, beni fazlasıyla üzersiniz.

Ne yapmam gerektiğini kolay öğrenemeyebilirim, belki defalarca göstermek zorunda kalabilirsiniz. Ama er-geç öğreneceğim. Sadece anlatmakla, açıklamakla yetinmeyin, aynı zamanda ne yapmam gerektiğini gösterin, hatta resimlerle destekleyin; gerekirse elimde tutarak yaptırın. Sonunda başarabildiğimi göreceksiniz. Kültürel değerleri ve yasaları çok farklı olan yabancı bir ülkeden geldiğimi kabul edin. Zaten öyle değil mi? Benim ülkem sizin ülkenizden farklı değil mi? Hatta dillerimiz, gelişim hızımız ve farklılıklara uyum sağlama yetilerimiz bile çok farklı. Bundan dolayı her şeyi yeniden ve yavaş yavaş öğretmeye çalışın. Bir davranışı veya bir sözcüğü öğretmeden ikincisine geçmeyin. Yoksa hepsini karıştırırım ve hiç birini öğrenemeyebilirim.

Birçok kısa ve somut içerikli konuşmalarınızı anlıyorum ama çoğu zaman karşılık vermemi yasaklıyor bu ülkenin yasaları. Bu bağlamda çok katı ve kesin kurallarımız var.

İsteklerimi sevinçlerimi çoğu kez sessizliğime gömüyorum; çünkü anlatamıyorum, haykıramıyorum onları. Aslında anlatmak istiyorum ama konuştuğumuz diller, bazen farklılaştığı için anlayacağınız ifadeler bulamıyorum. Bazen anlatmak için elimden geleni yapıyorum ama siz beni anlayamıyorsunuz. Sizin uzun, dolambaçlı, imalı, soyut cümleleriniz zihnimde dağılıyor, onları toparlamakta ve anlamakta zorlanıyorum. Aslında söylediklerinizi anlamasam bile ses tonunuzda, yüz ifadenizde ve hareketlerinizde saklı olan anlamı fazlasıyla hissediyorum.

Buğulu camların arkasında yaşıtlarımın oyunlarını seyrediyorum. Oyunları çok karmaşık, uyum sağlayamıyorum, en garibi bana zevk vermiyor. Belki de nasıl oynandığını bilsem, ben de oynarım ve belki de zamanla hoşlanırım. Gerçi onlar da benim oyunlarımı beğenmiyorlar. Dedim ya biz farklı dünyalara aidiz. Her ne kadar farklı dans etsem de yaşıtlarımla dans etmeyi çok seviyorum; yeter ki sevdiğim müzik çalınsın.

Bu ülkede herkesin uyabileceği standart kurallar yok, herkesin kendine özgü ilkeleri var ve herkesin görevi farklı. Birimiz bir diğerine benzemeyiz; zevklerimiz, heyecanlarımız, umutlarımız, beklentilerimiz birçok yönüyle farklılaşıyor. Bu ülkeye ait olmamız dışında pek ortak yanımız yok. Bu ülkenin de genel nitelliklerini de biliyorsunuz.

Dedim ya, burası yalnızlık ülkesi, yani otistiklerin yaşadığı ülke… En önemli niteliğimiz yalnızlığımızdır. İçimizden çok az kimse şanslı olabilmekte ve bu ülkenin esaretinden kurtulup sizin tarafınıza geçmekte. Ama yine de bu ülkeden geldiklerine dair işaretleri beraberlerinde taşırlar ve o izlerden asla kurtulamazlar. Örneğin hiçbir zaman insanlar gibi sahte olmazlar, sosyal yararlılığı bile olsa yalan söylemezler, bilerek başkasına zarar vermezler. Diğerlerini sıksa da aşırı kuralcı olurlar.

Sakın bütün gücünüzü beni kurtarmak için harcamayın, çünkü çabalarınızın birçoğu boşa gidecektir. Bu ülkeyi yok edip beni kurtaracaklarını söyleyen umut tacirlerine umut bağlamayın. Birçok yönüyle sömürülürsünüz, en önemlisi hayal kırıklıkları yaşarsınız. Çünkü şu anki olanaklarınız bu ülkeyle baş edebilecek yeterlilikte değil. Bu ülkeyle savaşınızda çoğu zaman ben zarar görürüm. Ne olur bana fazla zarar vermeyin. Sadece ne yapacağımı anlayacağım ifadelerle anlatın ve gösterin. Gösterdiğiniz şeyleri daha kolay anlıyorum.

Ben hasta değilim, deli de değilim, sadece farklıyım, ülkelerimiz farklı. Bu nedenle iyileşmeye değil, dünyanıza uyum sağlamaya ihtiyacım var. Beni hasta olarak gösterip tedavi etmeye çalışanlara inanmayın.

Zevklerinizi bana dayatmayın, sizin hoşlandığınız sesler, kokular, tatlar, görüntüler, ışıklar, giysiler beni inanılmaz düzeyde rahatsız edebilir ve bana acı verebilir. Bu da aramızdaki belirgin farklardan biridir. Tatmak istemediğim, duymak istemediğim, giymek istemediğim şeyleri benden uzak tutun. Bazen çığlık attığımda, bağırdığımda, yıkıp dökmeye kalkıştığımda, bilin ki, o an beni korkutan, yaşamımı tehdit eden veya beni çok rahatsız eden bir şeyler oluyor.

Takıntı ve ritüellerimi garipsemeyin. Sizin de burun karıştırma, bacak sallama, tırnak yeme gibi takıntılarınız yok mu? Takıntılardan vazgeçmek kolay olsaydı, önce sizler kurtulurdunuz. Onları gizli saklı yapmak zorunda kalmazdınız. Takıntılarım size ve bana zarar vermediği sürece onları bırakmamı istemeyin. Zaten istesem de takıntılarımdan vazgeçemem. Sizin için güneşin batışı ne kadar güzelse, nesnelerin parlaklığı da benim için o kadar heyecan vericidir. Eğlence merkezlerinde oynamak sizin için ne kadar zevkliyse ileri geri sallanmak da banin için o kadar haz vericidir. Biriktirme takıntımız, koleksiyon tutkunlarının biriktirmesine benzer. Onlar pul, eski para, tarihi eser, klasik araba gibi eski püskü şeyleri biriktirirken, ben ise can alıcı renkleri olan düğmeler, kapaklar, kalemler toplarım, parlak nesnelere ilgi duyarım. Büyüdükçe, geliştikçe, yaşamınıza uyum sağladıkça, yapabileceğim daha anlamlı iş ve uğraşlar buldukça bu anlamsız takıntı ve eylemlerimden vazgeçerim.

Düşündüğünüz kadar kötü bir yer değil burası. Çoğumuz buralı olmaktan mutluyuz, çünkü buranın koşullarına uyum sağlayacak donanıma sahibiz. Buradaki tek sorun dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı çok savunmasızız, sizin desteğiniz, şefkatiniz, sevginiz olmazsa burada yaşayamayız. İyi ki varsınız, iyi ki desteğiniz var.

Söylediklerinizi anlamayabilirim ama sesinizdeki sıcaklık bana huzur veriyor; bazen dokunuşlarınız beni rahatsız edebilir, ama inanın yanımda olmanız inanılmaz güven veriyor.

Biliyorum, benim gibi bir çocuğa sahip olmak istemezdiniz. Hatta sizi hayal kırıklığına uğrattığımı da biliyorum; ama inanın ben de bu ülkeye ait olmak istemezdim. Şanslıyım ki beni reddetmediniz, benden utanmadınız, kapalı duvarların arkasında saklamadınız.

Canım ailem hepinizi çok üzdüm, ama en çok annem üzüldü. Günlerce ağladığına ve sabahlara dek uyumadığına tanıklık ettim. Benim için gitmediği doktor, başvurmadığı çare kalmadı. Melek annem, ne olur artık üzülme. Böyle yaratıldım ve senin şefkatine bırakıldım. Yarınları düşünüp kaygılanma. Sen olmasan bile, Allah beni koruyup kollayacak birilerini gönderir. İnan ki, sen üzüldükçe ben de üzülüyorum, sevinçlerin yüreğimde kocaman bir gül bahçesine dönüşüyor. Bunu kaçamak bakışlarımda görebilirsin.

Canım annem, canım babam beni koşulsuz sevdiğiniz için, beni koruduğunuz için, kendinizi bana adadığınız için size minnettarım. Sizleri bu kadar yormama rağmen benden bıkmadınız, beni başınızdan atmadınız. Canım kardeşlerim, benim yüzümden siz de çok yıprandınız, anne babamız zamanlarının çoğunu bana ayırdıkları için sizleri bazen ihmal ettiler. Bu yüzden bana kızmış olabilirsiniz, hatta kıskanmış da olabilirsiniz. Buna rağmen beni bağrınıza bastınız, beni koruyup kolladınız. Hepinizi çok seviyorum, hepinize sonsuz teşekkürler.

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız