AŞK MEKTUPLARI

0
791

Lilay Koradan

www.gencgelisim.com

AŞK MEKTUPLARI

1970’li YILLARIN AŞK MEKTUPLARI

Şifa Bekleyen Kalp

Küçük Hanım!

Sizi yalnız bir defa gördüm. Fakat kalbinizin pırlanta gibi berraklığını belirten, gülümseyen gözleriniz, bütün hatlarıyla güzel çehreniz hayalimden bir türlü silinmiyor. Sevdiğimi size ne zaman söyleyebilir ve bunu ispat için ne yapabilirim?

Kimsiniz, adınız ne? Emin olun düşünmedim bile. Kabul ederseniz, ömrü boyunca sizi sevecek namuslu bir genç olarak, size verecek bir ismim vardır. Sizi müşkül bir duruma sokmamak için bu mektubu bana candan bağlı samimi bir arkadaşımla, elden gönderiyorum.

Size tesadüf ettiğim andan beri çektiklerimi layıkıyla ifade edemeyen bu satırlara bir tek kelime ile cevabınız bile, zavallı kalbime şifa verecektir.

Evvela beni, bu cüretimden dolayı affediniz, sonra seversiniz.

Hürmetkarınız!

İrfan Bolayır- Üsküdar

Masum Bir İtiraf…

Müberra’ya!

Yalnız sizi düşünerek, gözlerimin önünden gitmeyen hayalinizle baş başa kalarak uykusuz geçen bir gecenin sabahı yazmaya başladığım bu satırlar, şu anda bütün benliğimi saran duyguları layıkıyla ifade edecek mi, bilmem.

Yalnız biliyorum ki, artık sizden başka hiçbir şeyi düşünebilecek bir halde değilim.

İnanınız ki ömrümde ilk defa duyduğum bir sevgi ile derinden derine seviyorum. O kadar ki, bu samimi ve içten gelen itirafımın, sizden bir mukabele görmemesi ihtimaliyle titreyerek, bu takdirde artık benim için hayatın hiçbir manasının kalmayacağını anlıyorum. Ve şimdi hayatımın dönüm noktasında tek kelime ile de olsa, sizin muvafakat cevabınızdan başka beklediğim bir müjde yok.

Sevgilerimle!

Naim-Fıstık Ağacı

Yaralı Bir Aşığın Yazdıkları

Sevimli Bayan Belma’ya!

Bin bir ricadan sonra delalet muvafakatını aldığım arkadaşımız, şu mektubumu getirip verdiği zaman eminim ki hayret ve tereddüt içinde kalacaksınız.

Acaba alsam mı almasam mı? Bir müddet düşüneceksiniz. Kim bilir belki de hiç açmadan, okumadan iade etmeyi daha muvafık bulacaksınız. Bütün bu ihtimalleri düşünerek, hatta iade edilmek gibi acı bir tahkiri de göze alarak yine şu satırları yazıp size göndermekten kendimi alamadım.

Bu aklın, muhakemenin tam bir muvazene içinde tasarlayıp da fiile çıkardığı mazbut bir hareket olmaktan ziyade deli gönlümün içte nice yanarak ve harap olarak başvurduğu son bir kurtuluş çaresidir.

Evet bayan! İnanın ki hakikat budur. Ve bu satırlar, yanan ve ızdırap çeken bir kalbin ifadeleri, onun samimi ve içten gelen itiraflarıdır. Günler, haftalar, hata aylardan beri tesirlerinde kaldığım büyük bir kuvvet var ki, beni sizin çılgınınız haline koydu.

Ne oldu, nasıl oldu bilmiyorum! Benliğimin bütün hususiyetleri ve aidiyetleri benliğimden çıkarak sizin hüviyetinize, sizin şahsiyetinize büründüler. Bütün zerrelerimde, bütün sözlerimde sizin varlığınız, sizin benliğiniz, sizin hüviyetiniz var şimdi.

Göğsümün altında çırpışan kalp sizin için vuruyor, kafamın içinde tutuşan dimağ yalnız sizi ve sizin için düşünüyor.

Neden, niçin oldu? Ve nasıl oldu bu? Bilmiyorum bayan. Buna bir türlü aklım ermiyor. Zannediyorum ki ilahi bir füsûn; ilahi bir büyü ile büyülendim. Peri masallarının efsanevi esatiri cazipleri gibi tılsımlı bir süsün içindeyim. Ve bu cazibe, bu büyü bana sizden geldi.

Ne zaman?

Ne zaman? Söyleyeyim: Fikret’le Selma’nın nişan gecelerinde. O ilk tanıştığımız mesut gece. Hani bir aralık sizinle bir tangoya kalkmıştık. Bir tüy hafifliği ile uçar gibi, kaçar gibi ve bazen tamamıyla bir teslimiyet içinde omzuma koyduğunuz yasemin renkli yüzüne ve engin bir deniz kadar derin ve engin olan iri gözlerinize baktığım o dans dakikalarında…

Bilmem hatırlıyor musunuz? Hatırlar mısınız siz de? Öyle bir teslimiyet dakikalarında gözlerinize bakıp, yavaşça size sordum:

– Neler tahayyül ediyorsunuz bayan! Neler düşünüyorsunuz? Şu anda şu vaziyette bulunmak istediğiniz başka mesut bir hayal mi var?

Adeta dargın gibi başınızı kaldırdınız, dargın gibi yüzüme baktınız. Ve benden dargın ayrıldınız. Sabaha karşı giderken sizi aradım bulamadım. Arkadaşınıza sordum. Bana gülerek ve alay ederek:

– O çoktan gitti. Sizinle yaptığı danstan sonra hemen ayrıldı.

Bilir misiniz? Bu sözlere ne kadar üzüldüm. Ve ne kadar sevindim.

Üzüldüm… Çünkü sizi böyle bir eğlenceden mahrum edecek kadar müteessir eden sözüm demek ki isabet etmiş ve sizi kalbinize ait mini mini ve masum bir aşk sınırının meydana çıkmasından dolayı sinirlendirmişti.

Eğer bilseydim sormazdım ve o dakikada böyle bir sual açtığım için üzülüyordum.

Aynı zamanda sevinmiştim de…

Çünkü… Neye yalan söyleyeyim, içime bir ümit ışığı döküldü.

Eğer bana ümit veren ihtimali varit bulunur da siz de biraz olsun bence saadet ve bahtiyarlık gecesi telakki edilen o saatlere bir kıymet verecek olursanız, bana bir tek satırla olsun cevap lütfunda bulunursunuz.

Sizi temin ediyorum ki, hakkınızda duyduğum sevgi aynı zamanda derin bir saygı ile beraber yürümektedir. Ve ebediyyen öyle olacaktır.

Samimiyetten ve sevgimin yarınlarından emin olmanız ve mümkün olduğu kadar yakın bir zamanda mektubuma karşılık vermeniz için yalvarırım.

Sevgi ve Saygı

Kemal-Samatya

***

Uzun mektubunuzu aldım. Ve emin olun ki, birkaç defa üst üste okudum. Nasıl bir cevap vermek lazım geldiğini de bir hayli düşündüm. Sizin tahmin ettiğiniz gibi mektubunuz bende bir hayret ve tereddüt uyandıramadı. Er geç böyle bir mektubunuzu alacağımdan garip bir ruh sezişi ile beraber gibiyim. Çünkü, “Bir saadet ve bahtiyarlık gecesi” dediğiniz o tatlı dakikaları bir tek cümlenizle hem kendinize hem de bana zehir ettikten sonra mutlak bir af dileğinde bulunmamanız büyük bir nezaketsizlik olurdu.

Ben ise sizi zarif ve nazik bir genç olarak tanımıştım ve hakikatte böyle olduğu için ümit ettiğim ve beklediğim gibi oldu.

Gösterdiğiniz yakın ve samimi alakaya cidden memnun ve müteşekkirim. Hakkınızda benim de çok samimi ve derin duygular beslediğimi sezmiş olmanız da bence çok isabetli bir gönül ve ruh anlaşması olarak telakki edilmektedir.

Sizin gibi ben de uykusuz gecelerden, benliğimden çıkarak sizin hüviyetinize bürünmüş olan bir benlikten bahsedecek değildim. Ümit ederim ki, biraz evvel söylediğim sözler gönül ve ruh beraberliğimizi, his ve düşünce anlaşmamızı açıkça itiraf eden vazıh bir ifadedir ve sizin için kâfi bir cevap olabilir.

Samimi duygularınızın ebedi bir saygı ile birlikte inkişaf etmesini dilerken bir daha sevgi ve sevgililer hakkındaki tâbire ihtiyaç duymamanızı tavsiye ederim.

Çocukların oyuncaklarına taktıkları bu isim insana adeta yakın bir zamanda kırılıp atılıvermek vehmini veriyor ve korkutuyor.

Eğer gene göndereceğiniz bir mektup olursa arkadaşımdan istifade edebiliriz. Ben kendisinden ayrıca rica ederek, onayını aldım.

Selam ve Saygılar

Belma-Cankurtaran

Bir Genç Kıza İlk Defa…

Şu mektubumun elinize geçebilmesi imkanını sağlayıncaya kadar bilir misiniz ne kadar müşküllerle karşılaştım. Doğrudan doğruya vermeyi de düşündüğüm çok oldu. Fakat birdenbire kabul edilmemek, eğlenmek, bir tahrike uğramak ihtimali bu cesaretimi kırdı. Nihayet küçük kardeşiniz beni üzüntüden kurtardı. Fakat onun da gönlünü yapıncaya kadar bilseniz neler çektim, ne kadar uğraştım.

Artık biliyordum ki çok emin bir tarzda elinize geçecek olan mektubumu hiçbir korku ihtimali ve bilinmek, görülmek korkusu olmadan serbest okuyabileceksiniz. Bunun için bu satırlarda bütün emel ve arzuları, bütün duygularımı açıkça yazmakta hiçbir mahzur görmüyorum. Bayan,

Komşuluğumuz başlayalı beri size karşı gösterdiğim alakanın elbetteki siz de farkındasınız. Lakin her zaman sadece bir tebessüm oluyor. Bazen bu tebessüm, ta odama ve bizim balkona kadar uzanan kıvrak alaylı bir kahkahaya dönüyor.

Bazen kabul eder gibi munis bakışınız var. Kırmızı, ince dudaklarınızda bir tebessüm ürpertisi dolaşırken gözlerinizin içi de gülüyor. Bazen de öyle derin ve alaycı bir ifade ile yüklü duran bakışlarımız oluyor ki, ihtiyatsızca başımı eğiyor, yüzüm alev alev yanarak sizden uzaklaşıyorum. O zaman arkamdan yükselen hırçın bir kahkaha tufanı uzaya uzaya, dağıla dağıla ta bizim evde odama kadar geliyor. Beni için için yiyip kemiriyor.

Bu kadar zalim, bu kadar hain olduğunuz zamanlarda bile size kızmıyorum, darılmıyorum. İçimde sadece hazin bir kırgınlık oluyor ve sonra gene sizi balkonunuzda, pencerenizde gördüğüm zaman geçiveriyor. İşte bütün kırgınlığım ve dargınlığım bu kadar.

Buna rağmen kalbimde açtığınız öyle çok ve öyle büyük yaralar var ki… Onların kapanıp iyileşebilmeleri de ancak bu alaycı ve sürekli kahkahalarınızın bitip tükenmesi ile mümkün olacak!

Fakat şunu da itiraf edeyim ki, bazen geçtiğim sırada sizi görmez ve ne de şen, alaycı kahkahanızı duymasam, çektiğim acı ve üzüntü diğerinden daha fazla oluyor ve beni daha çok harap ediyor. İçimdeki bu aşkla bazen şöyle düşünüyorum sizinle ilgili: Acaba bir sevda ızdırabı, bir sevgilinin verdiği gönül acıları mı çekiyor? Tüylerimin diken diken ürperdiğini hissediyorum. Bu ihtimali düşünmek son derece büyük bir ızdırap. Ben de ve benim duygularım da ne kadar garibiz. Ne garip ve hummalı bir halimiz var, değil mi bayan!

Kendisiyle olan zâlim oyununuzdan bile mahrum kalmayı ayrı bir üzüntü yapan zavallı gönlüm artık bütün perişan ve kararsız oldu. Bilmem ki bu biçare kalışıma, bu hastanız olan gence biraz şefkat ve mürüvvet göstermek, onun bu samimi mektubuna bir cevap vermek ister misiniz?

Daima şen çehrenizi, daima tebessüm eden kızıl dudaklarınızı, daima eğlenen ve gülen gözlerinizi karşımda bulduğum zaman yüreğim sızlayarak çırpınıyor ve sanki bu alayınızla seviniyorum. Evet, ne yalan söyleyeyim. Eğer bu kadar zalim olmasaydınız belki sizi sevmeyecektim. Halbuki şimdi? Size çılgın gibi aşığım. Yüce Allah’tan eşim olmanızı dileyeceğim.

Eğer benimle mesut bir aile yuvası kurabileceğinizi ümit ediyorsanız bu taşkın ve coşkun sevgimi kabul ederek muvafakat cevabınızı lütfediniz.

Böyle bir şeyin beni ne dereceye kadar bahtiyar ve mesut eyleyeceğini imkanı yok tahmin ve tasavvur edemezsiniz. Yalnız şunu biliniz ve iman ediniz ki, sizi bir çılgın gibi seviyorum ve ömrüm oldukça da seveceğim bayan.

Bu derin ve sonsuz sevgimle birlikte saygılarımı da sunar, bir cevap lûtfunuzu rica eylerim.

Erol-Alsancak, İzmir

Not: Mektubumu size vereceğinden dolayı benim küçük postacımı hiçbir ceza tertibine kalkmamanızı ve onu hoş görmenizi rica ederim. Eğer bu bir kabahat ise, bu suçun sahibi benim, tabi ki ceza da bana ait.

***

Erol Bey’e!

O kadar fena bir harekette bulundunuz ki, bu kabahati unutup affedemeyeceğim doğrusu.

Kaya’nın eline tutuşturup gönderdiğiniz mektup az kalsın büyük bir faciaya sebep olacaktı. O kadar ufak bir çocuğa, gizli kapaklı verilmesi icap eden bir mektubu tutuşturup göndermek kadar çocukluk olur mu?

Tam öğle yemeğine oturuyorduk, eline alıp savura savura içeri girdi:

– Bak, abla bak! Sana bir mektup ama gizli haaa! Kimseye söyleme olur mu?

Bereket ki daha yemek odasına kimse inmemişti. Yüreğim çarparak mektubu kapıp koynuma dar ettim. Onu da susturdum.

Ayol, siz meğer ne kadar koca bebekmişsiniz. Hiç bu kadar tedbirsizlik olur mu? Hem canım, böyle mektuba filan ne lüzum gördünüz anlayamadım ki! Elbet ben de insanım, benim de gözüm var görüyorum, aklım var düşünüyorum. Fikrim var duyuyorum ve hissediyorum. Sonra sizin hareketleriniz anlayamayacak kadar saf bir kız değilim.

Ben, daha buraya geldiğinizin ilk haftasında sizin alakanızı ve derecesini hissetmiştim. Çok defalar da bu duygunuzu açmanıza zemin hazırladım. Fakat nedense bu fırsatları tam bir acemi, tam bir çocuk gibi kaçırdınız. Beni de her seferinde ve pek haklı olarak güldürdünüz durdunuz kendinize.

Sonra da kalkmış bana zalim diye bir isim takmışsınız. Doğrusu teşekkür ederim. Meğer ki, ben bütün şefkat ve merhametime rağmen zalim de olabiliyor muşum, ne mutlu bana!

Size bir şey söyleyeyim mi? Hiç becerikli bir genç de değilsiniz. Hem yazdığınız mektuba bakıyorum, sevgi ve aşk bahsinde hiç tecrübeniz yok.

Eğer ciddi ve samimi bir bağlılık duyuyor ve benimle izdivaç etmek emelinde bulunuyorsanız, doğrudan doğruya ana ve babama müracaat ediniz. Onlar benim reyimi aldıkları takdirde emin olunuz lehinize söz söyleyeceğim.

Çünkü neye yalan söyleyeyim, sizin o bir genç kız gibi utangaç halleriniz ve ufak bir kahkaha karşısında kırılan yüksek gururunuz çok hoşuma gidiyor, cidden hoşlanıyorum.

Bilmem ki bundan fazla bir şey yazmaya ne lüzum var? Sakın bir daha Kaya ile mektup göndermeye falan da kalkmayanız. En doğru hareket benim dediğimi yapmak ve öyle yürümektir. Bu vesile ile sevgi ve saygı ederim.

Nihal

Evlenme Mektubu

Sayın Bayan!

Bir senedir sizi görüyor ve seviyorum. Eğer bakışlarımda bunu görmedinizse, kalbimin çırpınışını duymadınızsa, affedin ama gözlerinizin de kulaklarınızın da, kalbiniz gibi hissiz olduğuna hükmetmek lazım gelecek.

İşte görüyorsunuz ki, nihayet her şeyi itiraf ediyorum.

Ailenizden sizi istemek müsaadesini bana verir misiniz? Saadetinizi sağlayacak olan bu teşebbüsü hemen yarın yapmaya hazırım.

***

Bayım!

Evvela isteyin, sonrasını düşünürüz.

Unutulmayı İstemeyen Bir Aşık

Berna!

Burada yapayalnızım. Ne olursun, yaz bana.

Senin tarafından unutulmuş olmak beni ıstırap içinde kıvrandırıyor, öldürüyor.

Bak, beni seviyorsan demeye dilim varmıyor; fakat, duyan, seven bir kalbin varsa, hiç olmazsa beni unutmadığına inandırmak için yaz. Yalvarıyorum, iki kelimecik olsun yaz ki göz yaşlarım dinsin.

İki kelimecik… Çok mu istedim, ben ki sana kalbimi verdim; saf, samimi ve seven gönlümü verdim.

Bilal!

Bütün Samimiyet ve İyi Niyetiyle Bir Genç Kızın Aşk Mektubu

Aramızdaki dostluğa güvenerek şimdiye kadar içimde gizlemekte olduğum bir gönül sırrını artık size açmaya karar verdim. Bir genç kızın doğrudan doğruya ve ilk olarak açacağı böyle bir sırrın ehemmiyet derecesini ve bu hususta yapılan izzet-i nefis fedakârlığının büyüklüğünü daima dikkat nazarında tutacağınızı ümit eylerim.

Esasen böyle bir ümit olmasa yapmaya karar verdiğim şu hareketi icraya cüret ve cesaret edemezdim.

Aynı zamanda sizden şimdiye kadar gördüğüm ciddiyet ve münasebetlerinizdeki mağrur ve vakur eda bana büyük bir itimat ve inanç vermiştir ki, size gönlümü açabilmek cesaretini buluyorum. Vereceğim bu sır; gönlüme ait bir duygu, aylardan beri yaşadığım ve yaşattığım sevgidir ki onu yalnız ve yalnız sizin için duyuyorum Turhan Bey.

Evet, hayret etmeyiniz… Ve beni ayıplamayınız. Bilakis beni mazur görünüz. Çünkü çektiğim acının, ızdırabın haddi hesabı yok. Gecelerimi uykusuzlukla geçirirken gündüzlerimin de kaygısız geçen bir dakikası bulunmuyor. Bir genç kızın aylardan beri buna tahammül etmesindeki facialı ömrü bir tasavvur ediniz. Onun cehennem saatlerini biraz olsun düşünüp siz de yaşar gibi yaşamış olunuz. O zaman eminim ki bana hak verecek ve beni hiç de ayıplamayacaksınız.

İçim bir kuş gibi çırpınarak hep sizi ve sizin şu satırları okuduğunuz dakikadaki haleti ruhiyenizi anlamak istiyor; fakat mümkün mü acaba?

Ne olurdu, o çırpınışlarda birer kanat daha bulunsa idi… Ve gönül bir kuş gibi uçup yanınıza gelebilseydi… Ah, ne güzel olurdu değil mi?

Fakat bu yersiz bir hayat. Buna imkan var mı hiç? İşte bu imkansızlığın verdiği mahrumiyet içinde beklemeye ve sizden ümit ettiğim lûtufkâr bir cevabın gelmesine kadar bu acıyı ve ızdırabı çekmeye mahkum bulunmam bilemezsiniz beni ne büyük humma ateşi ile yakıyor.

Bazen de başım yanıp tutuşurken ellerim buz gibi… Üşüyor ve titriyorum. Acaba buna bir sevda sıtması mı demeli bilmiyorum. Bilmiyorum, bilemiyorum…

Yalnız bildiğim ve düşündüğüm bir cihet var ki, o da sizi sevdiğim ve bu sevginin hastası olduğumdur.

Eğer siz isterseniz bu zayıf ve narin hastanız mutlak şifa bulacak; yahut da ebediyen bu müthiş illetin elinde zebun ve harap kalacak.

Ben bütün genç kızlık gururumu ayaklar altına alarak yazdığım şu satırlarla ilk ve son olan gönül sırrımı, size olan sevgimi itiraf eylerken, sizden de beklediğim ve yapacağınızdan emin bulunduğum bir büyüklük var: Aşkımı kabul etseniz de etmeseniz de, hakkımda fena düşünmemenizdir.

Beni serbest, hoppa, her erkeğe sevdalı ve aşıklı, sevdadan hafifmeşrep bir genç kız olarak telakki etmeyin. Bunu kimseye de söylemeyin. Hatta şu perişan ve bir kararsızlık esiri olan mektubumu bile derhal ortadan kaldırın. Bunu sizden, sizin ulvi cenabınızdan yalvararak beklerim.

Sonra cevabınızı da geciktirmezseniz beni son derece memnun ve bahtiyar edersiniz. Hatta bu mektup menfi bir cevap olsa da…

Zira bir mesuliyet içinde daima, “Ne olacak?” diye tereddüt ve şüphe ile yaşamaktansa acıklı fakat belli başlı bir ömre başlamak daha evlâdır.

Cevabınızı bekler, saygı ve sevgiler sunarım!

Feyza-Fatih

***

Feyza Hanımefendi’ye!

Mektubunuz beni sonsuz bir sevinç, çılgın bir neşeye boğdu. Onu tekrar tekrar kim bilir kaç kere okudum. Demek ki siz de beni seviyorsunuz. Sizinle aile olmak için yüce Allah’a hep dua ettim. Şimdi bahtiyarım.

Aylardan beri kalbimde sakladığım, ama bir türlü itirafa cesaret bulamadığım aşkıma mukabil sizde gizil bir aşk varmış da farkında bile olamamışım. Meğer siz benden daha çok hissi imişsiniz ve benden daha cesur ve daha iradeli…

Fakat sizin bu büyük meziyetlerin saikasıyla yazmaya ve göndermeye muvaffak olduğunuz mektubu adeta bir suç, bir kabahat telakki ederek bir takım üzüntülere düştüğünüzü görüyorum.

Ve bu suç delili olan mektubu derhal ortadan yok etmemi emrediyorsunuz. Hayır Feyza Hanım, hayır… Her türlü emriniz başım üstüne. Fakat bunu yapamam, yapamayacağım! Çünkü hayatımın en büyük saadet ve bahtiyarlık mübeşşiri olan o muazzez mektup benim için çok büyük ve çok mukaddes bir hatıradır.

Sonra siz onu bana göndermekle bir gurur fedakârlığı yapmış değil, bilakis bir erkek karakterinden daha kuvvetli bir iradeye ve karaktere sahip olduğunuzu göstermiş oldunuz. Bütün emirlerinizi harfiyen tatbik edeceğimden emin bulunarak müsterih olunuz. Bu sırrı bir ben, bir de siz bileceksiniz. Dostluğumuzun her zamanki meşru sınırlar içerisinde samimi bir sevgi ve aşkla süreceğine kani olunuz. Esasen ben ve gönlüm o kadar kıskanç mevcudiyetsizleriz ki, her yabancı gözden ve sözden en ufak duygularımızı bile esirgeriz. Nerede kaldı ki, sizden ve mukaddes aşkınızdan bahsedelim. Buna hiçbir zaman ihtimal vermeyin.

Bir kuş gibi çırpınmakta olduğunu yazdığınız o hassas ve ince kalbinizin daha fazla heyecan ve ızdırap içinde kalmamasını temin etmek ve sizi böyle bir ızdıraptan kurtarmak için acele yazdığım bu mektubun kısalığından ve basit oluşundan dolayı beni mazur görünüz.

Halbuki benim de söyleyecek ve size bildirecek ne çok ve uzun sözlerim, duygularım var. Onları artık bir dahaki sefere yazmayı ve ara sıra yapacağımız görüşmelere bırakmaya uygun bularak, şimdilik bu kadarla iktifa ediyorum.

Benim de sizi sevdiğimi ve mektubunuzla beni pek çok minnettar ve müteşekkir ettiğinizi bilin ve müsterih olun.

Size tekrar tekrar teşekkürlerimi ve minnettarlığımı sunarak sevda ve hasretle selamlarımı iletirim.

Turhan

Ünlü Fransız Romancısı Benjamin Constant’ın Aşk Mektubu…

AŞK BİR MAZİ YARATIR VE BİZ ONUNLA YAŞARIZ

Aşk, anlaşılmaz sihirbazlık hatıraları canlandırır. Sevgiler geçmişe, tekrara muhtaçtır. Aşk ise şaşılacak bir ustalıkla mazi yaratır ve bizi onunla sarar. Böylelikle bize biraz evvel hemen hemen yabancı olan bir sevgili ile güya yıllardan beri birlikte yaşamışsız gibi bir duygu verir.

Aşk bir ışıktır ve bu ışık yalnız mesafeleri değil, zamanları da hükmü altında bulundurur.

Siz benim neler çektiğimi bilmiyorsunuz. Ben ister sizin yanınızda olayım, ister sizden ayrı bulunayım, gene aynı derecede bedbahtım. Yanınızda olmadığım zamanlarda yıllar avare bir serseri gibi geçer. Ve ben, altında ezildiğim bu hayat yükünü nasıl taşıyacağımı bilmem.

Ey aşkın en sade lezzeti! Seni kim tasvir edebilir? Aradığımız ve hayalimizde taşıdığımız aşkı bulmuş olmak inancı, hayatımızı birden aydınlatan, hayatın esrarını bize izah eden bu ışık, en ufak işlere verilen belirsiz kıymet… O çabuk geçen saatler… O saatler ki, çok tatlı geçtikleri için ayrıntılar hatırımızdan çıkar da ruhumuzdan yalnız uzun bir kıvanç izi bırakır. O şen kahkahalar, o çılgın neşeler ki bazı kere sebepsiz içlenişlere bürünür.

Ey aşkın lezzeti! Senin tadını duymuş olan seni anlatamaz.

Sevgili Elenor! Sizden ayrılırım. Fakat ayrılır ayrılmaz gene o korkunç yalnızlığa düşerim ve orada çırpınır dururum. Benim için ne dinlenecek bir yer, ne tutunacak bir el vardır…

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız